Türkiye’de Özel Eğitim Sürecine Genel Bakış

Sayı 28- Eğitim Politikası (Ekim 2010)

Tüm çocuklar fiziksel, duyuşsal, bilişsel ve devinimsel anlamda birbirlerinden farklıdırlar. Bu farklılık boylarındaki uzunluğu- kısalığı, hislerindeki duygusal yoğunluğu, yeteneklerindeki farklılığı, öğrenmelerindeki hızı ortaya koyar. Ancak özel gereksinimi olan birey söz konusu olduğunda diğer çocuklara benzerliklerinden daha çok farklılıkları dikkate çarpar. Bunun nedeni ise bazı engel türlerinin öğrenmedeki etkisidir (Akçamete 2009, 32). Davranış değiştirme ve geliştirme süreci olan eğitim, bireysel özelliklerin ayrıntılı bir şekilde ele alındığı süreçtir. Bu bağlamda yürütülen eğitim- öğretim faaliyetlerinde anlamlı farklılık gösteren öğrenciler için sağlanan eğitime özel eğitim denir.

Özel eğitim, 1997’de yürürlüğe giren 573 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 3. maddesi b fıkrasına göre “özel eğitim gerektiren bireylerin eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için özel olarak yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim programları ve yöntemleri ile onların özür ve özelliklerine uygun ortamlarda sürdürülen eğitimdir.” Meyen (1996) ise özel eğitimi, normalden farklı güçlüğü olan bebek ve çocukların özel gereksinimlerini karşılamak için desenlenmiş öğretim faaliyetlerinin tamamını kapsadığını belirtmiştir (Akt. Akçamete 2009, 42).

Özel eğitime ihtiyacı olan birey ise, çeşitli nedenlerle bireysel ve gelişim özellikleriyle eğitim yeterlilikleri açısından akranlarından anlamlı farklılık gösteren bireyi ifade etmektedir (Eurybase, 2009, 235). Özel gereksinimi olan bireyler ya da özel eğitime ihtiyacı olan bireyler ifadesi akranlarına göre anlamlı farklılığı olanları kapsar. Akranlarına göre daha yetersiz olanlar ve akranlarına göre fazla veya daha gelişmiş özelliği olanlar (üstün yetenekliler gibi) bu grupta değerlendirilir. Bu durumda kullanılan ifadenin bütünleştirici özelliğinin olduğu söylenebilir (Akçamete, 2009, 33).

Özel eğitim hizmetlerinin sunulmasında görev alan devlet kuruluşları ve özel kuruluşlar vardır. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)’e bağlı Özel Öğretim Kurumları Başkanlığı, başbakanlığa bağlı Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Rehberlik ve Araştırma Merkezleri (RAM), Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu bunlardan bazılarıdır. Bireyin eğitim ve öğretim ihtiyacının karşılanması için oluşturulan bilim sanat merkezleri, iş okulları, mesleki eğitim liseleri, hastane okulları, işitme engelliler okulu, görme engelliler okulu vb. eğitim kurumlarında ise bireyin akranlarına göre yetersiz görülen özellikleri göz önünde bulundurularak eğitiminin sürdürülmesi amaçlanmaktadır.

Toplumsal alanlarda yaşamaya doğası gereği mecbur olan insanların hiç biri diğerine tam olarak benzemediği önceki ifadelerde belirtilmişti. Aralarındaki bu farklılıklar gelişim özelliklerine etki eden çevresel faktörler ve genetik yapıdan oluşmaktadır. Doğuştan gelen ya da herhangi bir nedenle sonradan kaynaklanan bu farklılıkların toplumda olumsuz yönde söz konusu olması doğru değildir. Toplumsal kültür içerisinde yoğrulmuş bir birey bu farklılıkları olgunlukla karşılayacaktır. Her insanın herhangi bir etki altında kalmadan serbestçe eğitim ve öğretim sürecine dâhil olma hakkı olduğu gibi akranları arasında anlamsal farklılığı olan bireylerin de bu haktan yararlanmaları gereklidir.

Tarihsel sürece bakıldığında kişi hak ve özgürlüklerine geçmişten günümüze aşamalı olarak daha çok önem verildiği görülmektedir. 1800’lü yıllarda özel gereksinimi olan bireylere tanınan haklarla 1900’lü yıllarda tanınan haklar arasında önemli farklılıklar vardır. Türkiye’de özel eğitim alanındaki çalışmaların tarihi 1700- 1800 yılları Osmanlı Devleti’ne dayandırılabilir. Osmanlı Devleti için o dönemlerde özel gereksinimi olan bireylerin yaşlılar evinde korunmasına ve bazılarının yetenekleri doğrultusunda uygun işlerde çalıştırdıklarına yönelik belgeler bulunmaktadır. Örneğin; 1700’lerde önemli bir gelişme, üstün yetenekli bireylerin eğitimi alanında olmuştur. Osmanlılarda üstün yetenekli ve zekâlı çocuklar için kurulmuş olan “Enderun Mektepleri” üstün veya özel yeteneklilerin dünyadaki ilk sistemli seçim, istihdam ve eğitim örneği olarak görülmektedir (Kargın, 2004).

1889’da İstanbul’da Grati Efendinin öncülüğünde Ticaret Mektebi bünyesinde işitme güçlüğü olan çocuklar için eğitim okulu ve 1890’da görme engelliler için de aynı okula bir bölüm eklenmiştir.

1913’te Tedrisat-ı İptidaiye Kanunu ile özel eğitimin geliştirilmesi kararı alınmıştır.

1921’de Özel İzmir Sağırlar- Körler Okulu bir dernek tarafından açılmış ve 1924’te sağlık bakanlığına devredilmiştir.

1949’da Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu (5387 sayılı) çıkarılmıştır.

1950’de Özel Eğitim Hizmetleri (MEB’e bağlı) Başkanlığı kurulmuştur.

1961’de bireylere yönelik ilk defa anayasal düzenlemeyle (1961 Anayasası’nın 50. maddesi) gerekli eğitim hizmetleri sunulması kararlaştırılmıştır.

1983’te gelişmiş ülkeler model alınarak kapsamlı çalışmaya gidilmiştir. Kaynaştırma programları gündeme gelmiştir (Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu, 1983, sayı:2916).

Devlet bünyesinde özel eğitime ayrılan pay her geçen gün arttırılmaktadır. Örneğin; 2000–01 öğretim yılında özel eğitim kurumlarının sayısı 363 iken 2007-08’de 744’tür. Yine aynı dönemlerdeki öğretmen sayıları 2728 iken 6574 olmuştur (MEB Sayısal Veriler, 2000–08 arası).

Günümüzde ise 744 kurum, 6500 uzman ve 33000 öğrenci ile faaliyet yürütülmektedir (Milli Eğitim İstatistikleri, 2007–2008).

Kişiye verilen önem ve değerin daha da arttığı bireyselleşen bir toplum görmekteyiz. Bu bakımdan dünya nüfusunun önemli bir kesimini oluşturan özel gereksinimi olan bireylerin ihtiyaçları da göz önünde bulundurulmaktadır. En önemli hakları olan eğitim ve öğretim hakkı şüphesiz ihmal edilmeyecek bir konudur. Özellikle 1950’lerden sonraki eğitsel gelişmelere bakıldığında çok ayrıntılı olarak değerlendirilen iyileştirme kanunları görülmektedir. Bilim sanat merkezi, meslek edindirme okulları, kaynaştırma programları gibi çok sayıda uygulamalarla özel eğitim ihtiyacı duyan bireylerin toplumla barışık, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşaması ve toplumda önemli bir yere sahip olduklarının hissedilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır.

Bu çalışmalar eşiğinde yetersiz kalınan birçok farklı boyut vardır. Özel eğitime gereksinim duyan bireylerin aileleriyle olan bağlantıların bir hayli zayıf olduğu görülmektedir. Ailelerin RAM’larda eğitilmeleri çok önemli iken eksikliklerin olduğu görülmektedir (Ertem, 2005).

Yine, kaynaştırma sınıfı uygulamalarında öğrencinin akranlarıyla olan ilişkilerinin normalleşmesi amaçlanırken ilgili sınıf öğretmenlerinin bu bağlamda yeterli düzeyde bilgilerinin olmadığı görülmektedir. Yapılan araştırmalar eğitim fakültelerinin birçoğunda şimdiye kadar özel eğitim derslerinin verilmediğini tespit etmiştir (Çetin, 2004).

Öğretmenler özel eğitim, kaynaştırma uygulaması ve bireyselleştirilmiş eğitim programı hazırlanmasında yetersiz olduklarını belirttikleri halde özel eğitim uzmanlarından yeterince yararlanamadıklarını belirtmişlerdir (Batu ve Topsakal, 2003).

Devlet bünyesinde özel eğitime gerek duyan öğrencilerin eğitimine yönelik özel kuruluşlara önemli miktarda ödenek ayrılmaktadır (Özürlüler Kanunu, 2005, 5378, m.35). Ancak denetim eksikliğinden dolayı özel sektördeki işletmecilerin bir kısmının bu iyi niyeti su-i istimal ettikleri bazı zaman anlaşılmaktadır.

Şehir merkezlerinde özel eğitime gereken destek verilirken kırsal yerleşkelerde kalan özel gereksinimli bireyler ihmal edilmektedir. Ulaşım problemi olan yerleşim yerleri için yatılı okullar var iken özel eğitime ihtiyacı olan bireyler için bu durum çok yetersizdir.

Sonuç olarak; özel eğitime verilen destek günden güne artmaktadır. Bu konuda birçok çalışma yürütülmektedir. Mevsimlik işçi olarak göç edenlerle ilgili ilköğretim yönetmeliğindeki 25. ve 27. madde hükümleri (İlköğretim Kurumları Yönetmeliği, 25),  istatistik kurumuna yaptırılan “Türkiye Özürlüler Araştırması” (Eurybase, 2009, 246), 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nda yapılan düzenlemelerle özel eğitim kurumları açılma ilkelerinin yeniden belirlenmesi, yapılan çalışmalara örnek olarak verilebilir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus yapılan çalışmaların biraz daha dikkatli yürütülmesi, boyutlarının arttırılması ve denetleme sürecinin daha da önemsenmesidir.

Yararlanılan Kaynaklar

1.      Akçamete A. G., (2009). Genel eğitim okullarında özel gereksinimi olan öğrenciler ve özel eğitim (2. baskı) Ankara: Kök Yayıncılık

2.      Batu, S. ve Topsakal, M. (2003).Özel Eğitim Danışmanlığı Süreci ve Bir Danışmanlık Örneği Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi. 4(1) 19-29

3.      Çetin, Ç. (2004). Özel Eğitim Alanında Çalışmakta Olan Farklı Meslek Grubundaki Eğitimcilerin Yaşadığı Güçlüklerin Belirlenmesi, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, 5 (1) 35–46, Ankara.

4.      Ertem, İ. Ö (2005). İlk Üç Yaşta Gelişimsel Sorunları Olan Çocuklar: Üç Sorun ve Üç Çözüm Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, 6/2.

5.      Eurybase. Türk eğitim sisteminin örgütlenmesi. 2009. Ankara: European Commission

6.      İlköğretim Kurumları Yönetmeliği,25.  27.08.2003 tarihli Resmi Gazete.

7.      Kargın, T (2004). Kaynaştırma: Tanımı, Gelişimi ve İlkeleri Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi 5 (2) 1-13 Ankara

8.      Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu, 5387. 23.05.1949 tarihli Resmi Gazete.

9.      MEB Sayısal Veriler 2000–2008 arası, Strateji Geliştirme Başkanlığı: Ankara

10.  Milli Eğitim İstatistikleri: Örgün Eğitim 2007–2008. MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı: Ankara

11.  Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu, 2916. 15.10.1983 tarihli Resmi Gazete.

12.  Özel Öğretim Kurumları Kanunu, 5580. 14.02.2007 tarihinde Resmi Gazete.

13.  Özürlüler Kanunu, 5378 sayılı kanunun 35. maddesi. 01.07.2005 tarihli Resmi Gazete.

Rasim TÖSTEN

KÜ. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Öğrencisi

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir