Hüseyin Sadoğlu, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Ana Bilim dalı, Siyaset ve Sosyal Bilimler bilim dalında “Uluslaşma Sürecinde Türk Dil Politikaları (1839–1950)” başlıklı teziyle 2002 yılında doktor unvanını aldı. Ekim 2003’te Sadoğlu’nun doktora tezi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından “Türkiye’de Ulusçuluk ve Dil Politikaları” adıyla kitaplaştırılmıştır.
Sadoğlu, eserini dört ana başlık üzerinde kurgular:
Birinci Bölüm, “Ulusçuluk ve Ulusal Dil”
İkinci Bölüm, “Tanzimat Dönemi: Dil’de Havâs’tan Avâm’a”
Üçüncü Bölüm, Jön Türk Dönemi: “Ulusal Bir Tahayyül Olarak Dil Topluluğu”
Dördüncü Bölüm, “Cumhuriyet Dönemi: Bir Uluslaştırma Aracı Olarak Dil”
Türkiye’de Tanzimat’la başlayan ve tek parti döneminin sonuna kadar geçen zaman dilimi içerisinde ulusçuluk-dil ilişkisi açısından üç farklı eğilimi saptamak mümkündür. Bu ayrım, birbirini takip eden üç tarihsel aşamayla da büyük ölçüde örtüşmektedir. Buna göre Tanzimat dönemi yazı dilinde “sadeleşme” eğiliminin başladığı dönem olarak; Jön Türk dönemi dile dayalı yeni bir ulusal tahayyülün yaratılmaya çalışıldığı dönem olarak; Cumhuriyet dönemi ise Osmanlı nüfus bakiyesinin dil aracılığıyla Türkleştirilmeye çalışıldığı dönem olarak belirlenebilir.
İnsanlık tarihi, tıpkı bir merdivenin basamakları gibi üst üste ilerler. Bir basamağı geçmeden diğerine ulaşmak imkânsız olmasa da pek mümkün değildir. Yukarıda sayılan başlıklar, Türk dilinin tarihî seyri düşünüldüğünde, Türk dilinin en sancılı dönemleridir. Biz bu çalışmada önceki bölümlerden hareketle son bölüm olan Cumhuriyet dönemi üzerinde duracağız. Sadoğlu, dördüncü bölümü altı alt başlık hâlinde inceler. Bunlar;
1- Kemalist Ulusçuluğun Kaynakları ve Dönüşümü
2- Alfabe devrimi
3- Türk Dil Kurumu ve Maddî Planlama
4- Güneş Dil Teorisi ve Sonrası
5- İbadet dilinin Türkçeleştirilmesi
6- “Vatandaş, Türkçe Konuş!”
“Türk milletindenim diyen insanlar, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insanın Türk harsına, camiasına mensubiyetini iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.” Mustafa Kemal ATATÜRK
Cumhuriyet dönemi dil politikalarına yön veren isimlerin başında Ziya Gökalp’i sayabiliriz. Gökalp, Tanzimatçıların en büyük hatasının; Doğu medeniyeti ile Batı medeniyetinden bir irfan karışımı yapmak istemeleri olduğunu söyler. Sistemleri büsbütün ayrı prensiplere dayanan birbirine zıt iki medeniyetin uzlaştırılamayacağını dile getiren Gökalp, düşüncelerini iki türlü mahkeme, iki türlü eğitim, iki türlü öğretim yeri, iki türlü vergi, bütçe, kanun vb. sözleriyle örneklendirir.
Gökalp, bilimde ve teknikte Batı’yı örnek almayı, kültürde (hars) öze dönmeyi teklif ediyordu. Ona göre toplum yaşamında üç temel unsur vardı: Birincisi milliyet, ikincisi beynelmileliyet, üçüncüsü ise asrîyettir. Bu anlayışa göre dilde muasırlaşma kavramlarda; beynelmileliyetleşme terimlerde, millîleşme ise gramer ve imlâda kendini göstermeliydi.
Erol Güngör, Gökalp’e karşılık olarak sırf teknoloji transferinin bile toplumsal yaşamın farklı alanlarında zorunlu bir değişime yol açacağını dile getirmiştir.
Hamdullah Suphi Tanrıöver, “Türk kimdir? Türkçe konuşan, Müslüman olan Türklük sevgisi taşıyan Türk’tür.” sözleriyle din ve ulusal kimliği birbirinden ayrılmaz parçalar olarak görür.
Ahmet Ağaoğlu, “Kavmîyet taraftarı olanlar daima din taraftarı olmuşlardır. Ulusçuluk ya da ulusal aidiyet söz konusu ulusal kimliğin güç aldığı dinin de savunulmasını zorunlu kılar, Kavmîyet taraftarı olmak, o kavmî bütün unsurlarıyla kabul etmek demektir.” görüşündedir.
O dönemde Gökalp’in tavsiyesi ile İttihat ve Terakki bazı laikleştirme girişimlerini destekliyordu. 1913’te dinî mahkemelerin laik mahkemelerin denetimine girmesi, medreselerin Maarif Nezareti’ne bağlanması, bütün tekke ve zaviyelerin Meclis-i Meşayih’e tabi kılınması bunlardan bazılarıdır.
Dinin ulusal birleştirme gücünden faydalanmak için Kuran’ın Türkçeye tercüme edilmesi, ibadet dilinin Türkçeleştirilmesi gibi çalışmalar Gökalp başkanlığında yapılmıştır.
VATAN
“Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur
Köylü anlar manasını namazdaki duanın
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’an okunur
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda’nın
Ey Türk oğlu işte senin orasıdır vatanın”
Ziya Gökalp
1923’te Türkçülüğün Esasları’nda Gökalp, dinin hakikî mahiyetini öğrenmek ve dinî hayatımıza da büyük vecd ve inşirah vermek için sadece namazlardan sonra okunan ilahî ve duaların Türkçe yapılmasını savunur.
Niyazi Berkes, Gökalp ulusçuğunun, geleneksel batı karşıtlığı düşüncesinden kurtulamadığını ve söz konusu gerilimin ancak Cumhuriyet Türkiye’sinde Atatürk devrimleri ile aşılacağını söyler.
Döneme damgasını vuran, dönemin şartlarında en gerçekçi düşünce yapısı Mustafa Kemal’indir. Kemalist Ulusçuluk olarak adlandırılan bu düşünce yapısı, ileriyi gören, dönemin Türkiye’sine nesnel bakabilen, tarihî süreçleri ve felsefî alt yapıları özümsemiş, kararlı bir duruş olarak karşımıza çıkar.
Kemalist ulusçuluk, en basit biçimiyle Batı medeniyetine dâhil olmanın gerekleriyle, ulusal kültür arasındaki çelişkileri eşitleyen yeni bir denklemdi. Berkes’e göre, Kemalist Ulusçuluk, Osmanlı-İslam kurumlarının şekillendirdiği kültüre karşı Batı medeniyeti yanında yer almıştır. Gökalp’in aksine medeniyet üzerinde durup hars’ı reddetmiştir.
Kemalist ulusçuluk, ulusal kültür adı altında ulusal kimliğin başat unsurlarını modern bir devlet olma yolunda reddediyordu.
Cumhuriyet dönemi dil politikaları, bir yandan batılılaşmanın bir gereği olarak köklü zihniyet değişiminin, diğer yandan ulusal birlik ve bütünlük kaygılarının etkisi altında şekillendirilmiştir.
Saffet Engin, Kemalist kültür devrimini tarihin en büyük dehasının sezişinin bir işaretiyle henüz mevcut olmayan bir kültürün keşfi olarak, nitelendirir.
Batılılaşma anlamında Kemalizm’in dil devriminden beklentisi, uzun vadede yaratacağı zihniyet değişikliğidir. Bu nedenle cumhuriyet döneminde maddî dil planlaması Türkçenin sadece yabancı sözcüklerden arındırılmasıyla kalmamış, bunun yanı sıra Osmanlı-İslam mefhumları hedef alınarak zihniyet değişikliği planlanmıştır.
Gökberk, “Dil, yalnız bir iletişim değil, aynı zamanda dünyayı farklı şekilde algılama ve kavrama biçimidir.” sözleriyle Kemalist ulusçu dil politikasının dayanaklarını işaret etmiştir.
Halil Nimetullah, “Türkiye’deki dil devrimi, Osmanlıcayı atıp Türkçeye geçmekle salt bir dilden ötekine geçmiş olmakla kalmayacak, bir anlayışı atıp ötekine geçecektir.” görüşündedir.
Mahmut Esat Bozkurt ise “Türk’ten başka unsurların kuvvetlenmesine yarayan ve Türk’ü sömüren önemli bir güç olan Bizanslaşan saltanatın ve vatansız, milliyetsiz hilafetin bütün izleriyle toplumun zihniyetinden silinmesi gerekir.” sözleriyle yukarıda anlatılanları desteklemektedir.
Kemalist Ulusçuluğun dil politikaları açısından asıl vurgusu maddî planlama üzerine olmuştur. Çünkü dil ile ulusal kimlik arasında oluşturulan koşutluk, sadece Türkçenin yaygınlaştırılmasını değil; aynı zamanda Türkçenin özüne kavuşturulmasını da içermekteydi. Öte yandan ulus inşası ya da uluslaştırma Kemalizm’in tek hedefi de değildir. Ulusal kimlikle birlikte, toplumu Batı uygarlığına dâhil edecek yeni bir zihniyetin de inşa edilmesi gerekiyordu. Kemalizm, bu anlamda Osmanlı mazisinden devreden kültürel mirası, Batılılaşma sürecinde olumsuz olarak algılamıştır. Cumhuriyet döneminde dil, bu kültürel mirasın önemli bir parçası olarak yeniden şekillendirilmeye çalışılmıştır. Dil devriminin ilk adımını oluşturan alfabe değişikliği, bu yolda önemli bir kolaylık sağlamıştır. Türk ulusunu yaşatma çabası, etnik ve dinsel vurgusuna rağmen Kemalist ulusçuluğu, temelde ulusal birliği ve ülkenin bütünlüğünü hedefleyen bir proje olarak değerlendirmek gerekir.
Kaynakça
Berkes, N. (1965). Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler, İstanbul: Yön Yayınları.
Bozkurt, M. E. (1967). Atatürk İhtilali, Altın Kitaplar Yayınevi.
Gökalp, Z. (1913). Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak ve Türkçülüğün Esasları
Güngör, E. (1995). Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik, İstanbul: Ötüken Yayınları.
Nimetullah, H. (1933). “Osmanlıca Anlayıştan Türkçe Anlayışa–2” , Cumhuriyet.
Sadoğlu, H. (2003). Türkiye’de Ulusçuluk ve Dil Politikaları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Tevetoğlu, F. (2000). Hamdullah Suphi Tanrıöver, Dağ Yolu, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.