Sartre’ın Varoluşçuluğu ve İrade

Prof. Dr. Tolga Yarman, BILTES Temmuz 1992 Klasik felsefeye göre, her şeyin bir “mimarı” vardır, koltuk koltuk olmadan evvel, marangozun kafasında canlanmıştır… Evler, okullar, yollar da, böyle değil midir? Herhangi bir şey yapılmadan evvel, birilerinin kafasında tasarlanmaktadır. Dolayısıyla “varoluş”, “tasarım” demek olan “öz” den (essence), sonra gelmektedir. Başka bir deyişle, önce “öz”, “tasarı” halinde kimlik […]

Yazının devamı İçin tıklayınız

İyi ki öğretmenim

‘’Trakya Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği bölümünü kazandınız.’’ Böyle başladı bu güzel mesleğe adım atışım. Aslında isteyerek geldiğim bir bölüm değildi. Ortaokul ve liseyi açık öğretimden bitirip üniversiteye sözelden hazırlandım. ‘’Sözelin en iyi bölümü Türkçe öğretmenliği yaz.’’ dediler, yazdım. Özellikle ilk yıl benim için çok zorlu fakat nihayetinde çok da başarılı geçti. Çünkü hiçbir şey bilmiyordum. Bilgi […]

Yazının devamı İçin tıklayınız

Savruk Düşünceler – 18

Öğretmen günü Sarıkamış ortaokulunda öğrenciydim ve Fen ve Tabiat Bilgisi dersimizin hocası Ali Efendi Mutlu idi. Sıradan bir öğrenciydim ama okul Doğu’daki (Osmanoğlu deyişiyle) âlâ mekâtib idi. Sanırım “âlâ” olması veli kalitesinden kaynaklanıyordu. Velilerin çoğu subaydı ve çocuklarının eğitimine çok önem veriyorlardı. Ali Efendi hocamın öğretmedeki heyecanına hayrandım. Derste kendimi bir maraton koşucusu gibi hissederdim. […]

Yazının devamı İçin tıklayınız

Susalım mı?

Ne güzel susardık seninle yıldızsız gökyüzüne gecelerce.. Önce sen susardın çalmayan şarkımızı dinlerken sonra ben odanın sessizliğine Asla doğru zamanı göstermeyen saate bakardık aynı anda, Olmayan kedimizin sesi yayılırdı zamansızlıkta.. Hiç okunmamış kitabın sayfalarını çevirirken ben, Yaprak kıpırdamayan havada pencereleri kapatırdın sen, üşümeyeyim diye.. Vakit geldi mi diye sormazdık birbirimize susmaktan Gelmeyecek gemiye almadığımız biletlerimizi […]

Yazının devamı İçin tıklayınız

Cırtlanbik (Masal)

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, güneşin gelin, ay dedenin güvey olduğu vakitlerde, yeryüzünde kocaman kocaman devler yaşarmış. İşte o zamanlarda, devlerin yaşadığını bilmeyen köyün birinde, erkek çocuklarından daha fazla kız çocukları doğmuş. Doğan çocukların içinde bir de […]

Yazının devamı İçin tıklayınız

Kütük Defterimiz

Dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu, daha konforlu bir hayatı hayal ederek göç ediyor. Çünkü dünyada ve ülkemizde “yerinde yaşamı” devam ettirmek zorlaşıyor. Ekonomik alt yapı ve işleyiş bulunduğumuz yerde yaşamayı sürdürmeye engel oluyor. Değişen dünya, toplumsal yaşam için yeni koşullar öne sürüyor, göçü tetikliyor, evrensel bir olgu haline getiriyor. Buna karşın, büyük kalabalıkların toplandığı merkezler; […]

Yazının devamı İçin tıklayınız

Ceee!

Özlem içinde beklenen her bebek doğduğu zaman ev halkına mutluluk, sevinç, neşe getirir. Evin yeni ve en küçük bireyi, etrafında dolaşan insanları kısa zaman içinde tanımaya başlayıp gülücükler atar. Aylar içinde bebeğe bir şeyler öğretmek isteyen anne babalar, bebeğin ilgisini çekeceği oyunlar seçerek sevgi yumağı bebekleriyle oyuna başlarlar.  Bebeğin bir oyun öğrenmesi için ilk önce […]

Yazının devamı İçin tıklayınız

Bilinçaltı Her Şeyi Yapabilir mi?

Serdar İshankulov [1] Bu yazıda John Kejo adlı yazarın “Bilinçaltı Her Şeyi Yapabilir” adlı kitabından söz edeceğim. Bir kitap değerlendirme yazısı olarak okumanızı bekliyorum. Kitabı anlatmadan önce size gerçek olan bir olayı anlatmak istiyorum. New York’a yeni taşınan bir çift orada bir ev satın almak istiyor. Bu evin nasıl olacağını içinde bahçede neler olacağına kadar […]

Yazının devamı İçin tıklayınız

İnce Memed’in Ateşi

Ne yanından bakarsanız bakın zor yıllardı. İnsanlar okuyor ama “Okumadık, okumuyoruz…” diye inkâr ediyorlardı. Yazıyorlardı; “Yazmadık, zinhar yazmayacağız…” diyorlardı. Beni de genç bir hanım, kocası alelacele askere çağrılınca birkaç başka kitapla birlikte bir çay bir simit parasına bu izbe sahafa bıraktı. Ertesi gün öğle vakti –ben henüz tozlu bir rafa hapsolmadan- yirmili yaşlarında bir delikanlı […]

Yazının devamı İçin tıklayınız