Nizami, yeter bu şöhret kazanmak,
Kocaldın, gençliği daha gel bırak.
Kızmış aslan gibi pençe aç artık,
Kendine tilki süsü verme yaraşık.
Kurduğun cadılar tuzakları yetişir, bırak,
Kimseye cadılık olta atma nahak.
Al kükürt değilsin, ak lal değilsin,
Arayan ümitsiz kayıtsın senden.
İnsansın, insan karış her zaman,
İnsanla yaşar, şerefli insan.
Ulaşılamaz hazine olsan da, ancak
Böyle çok hazine gizlemiş toprak.
Ağaçtan uzaksa meyve koparan,
Farkı yok, ya hurma versin ya diken.
Hayat yok, gençliği alınca hazan,
Gençlik kalmayınca, kalmasın cihan.
Gençliktir insana güzellik veren,
Güzellik sönerse kalp olur mu şen?
O gün ki, gençliğin gururu söner,
İş görmez daha bu cesaret, hüner.
Bağ, bahçe güzeldir, şendir gülistan,
Servi ile laleler güldüğü zaman.
Öyle ki, bağlara boz hazan girer,
Bülbül kendi yerini kargaya verir.
Bostanlar bozulur, reyhanlar kalmaz,
Bağın anahtarını soran olmaz.
Durma, gel figana, ey koca bülbül,
Al güller sarardı, gamlandı gönül.
Yüce boylu serviler oldu iki kat,
Bağban da gölgeden çekildi, heyhat.
Elliye varınca değişir ahval,
Değişir yaşayış, değişir her hal.
Ellerim titriyor kadeh tutarken
Ayağım burkuluyor kalkıp dururken.
Çocukluk ve gençlik devri çatınca,
Kendimi gösterdim düşkün bir koca.
Şimdi bu dert ile göstersem şenlik,
Yaşlıya uyar mı bu gençlik, benlik?
Kendimde görseydim kuvvet ve dayak,
Arardım sevimli, sakin bir bucak.
Yeniden rahat bir ömür sürerdim,
Dünyayı mutluluğa kiraya verirdim.
Yetişti başa bu gençlik günleri,
Maşrıktan ağardı daha tan yeri.
Dincelmek fikriyle ne tedbir dökem,
Azalsın biraz zahmetim, yüküm.
Yedi gök pergarı etmeden cövlan,
Ömrümün hattını parçalamadan.
Vursun parmaklarım mızrabıma dem,
Varlık sesimi saklayım muhkem.
Her güzel söze füsun bağlayım,
Koyduğum esere bir gün ağlayım.
Bu yerde benim gibi yatanlar çoktur,
Onları aklına getiren ki yoktur.
Taze keklik, hatırla beni yürekten,
Mezarım yanından ötüp geçerken.
Üstümde görürsem göğermiş otlar,
Baştaşım yıkılmış, çökmüştür mezar,
Kabrimin tozunu savurmuş yeller,
Dostlardan anan yok beni, bir nefer.
Kabrimin şişesine el koyan zaman,
O pak gövherimi hiç olmasa an.
Uzaktan bana gözyaşı döksen,
Sana parlak nur saçarım gökten.
Dualardan bir istersen eğer,
Ben “amin” derim, kabule geçer.
Selam ver, hürmetle benden selam al,
Gel kabrim üstüne, edeyim istikbal.
Her zaman diriyim senin gibi ben,
Ben cana gelirim, sen cana gelsen.
Bu yerde sanma yar-yoldaşsız beni,
Beni görmesen de görürüm seni.
Üstüme gelirken kadehi doldur,
Nizami’nin yattığı yere kadehi vur.
Ey uğurlu Hızır, sanma ki, benim,
Bu meyden içilen meydir, maksadım.
O büyük Tanrı’ya ayandır bu iş,
Ömrümde dilime şarap değmemiş.
Bu dilim-dudağım görmüş ise cam,
Olsun Nizami’ye her hal haram.
Genceli Nizami
Türk Dünyasının en büyük şairlerinden biri olan Nizami, 1141’de Gence’de (Azerbaycan) doğdu. Asıl adı Cemaleddin Ebu Muhammed İlyas bin Yusuf’tur. Dünyada Fars şairi olarak tanıtılan Nizami kendi eserlerinde özellikle memleketi Gence’ye olan sevgisini dile getirmiştir.
İlk kez Leylâ ile Mecnun’u, mesnevi şeklinde yazanlardandır. Tüm şiir Farsça yazılmıştır. Hemse (Khamse) ya da Beş mücevher (Panj Ganj) denilen eserleriyle meşhurdur.
Henüz hayattayken ün kazanan Nizami en önemli eserini ‘Hamse’ adı altında topladı. Hamse’de, Nizami’nin 1177’de yazdığı ‘Sırlar Hazinesi’, 1180’de yazdığı ‘Hüsrev ve Şirin’, 1188’de yazdığı ‘Leyla ve Mecnun’, 1196’da yazdığı ‘Yedi Güzel’ ve 1197-1209 arasında yazdığı İskendername adlı mesneviler yer alır.
Genceli Nizami’nin kıymetli eserleri, kendisinden sonra gelen büyük sair ve düşünürleri de etkiledi. Nizami’nin ‘Hamse’de işlediği konular, daha sonra Sadi Şirazi’nin ‘Bostan’ında, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ‘Mesnevi’sinde, Emir Hüsrev Dehlevi’nin ‘Hamse’sinde, Arif Erdebili’nin Ferhadname’sinde, Ali Şir Nevai ve Abdurrahman Cami’nin ‘Hamsal’larında ve Muhammed Fuzuli’nin ‘Leyla ve Mecnun’unda yeniden işlendi.
Nizami eserlerinde haksızlığa nefretler yağdırdı. İnsana ve insanlığı yüksek değer verdi. Sevgi, hürriyet ve mesleği yüceltti. Vatan, toprak ve hayat gibi kavramları ilahileştirdi. Hayatın anlamını insana ve insanlığa saygıda gören mütefekkir şair Nizami, eserlerinde Türkçe’deki deyim ve atasözlerini bol miktarda kullandı.
Avrupalı araştırmacılar 17’inciyüzyıldan itibaren Nizami’nin eserleriyle ilgilenmeye başladılar, önce Fransız d’Erbelo, ardından Hammer Purgştal, Nizami hakkında bilgi veren yazılar yazdı. Daha sonra V. Baher, Eduard Braun, M. Hautsta, R. Levi, Rıpka ve Arberri başta olmak üzere, birçok batılı Nizami’nin eserlerini tercüme ederek, hakkında makaleler yayımladı.
Eserlerinin önemli bölümünü, dönemin akımına uygun olarak ve Şah Ahistan’ın isteği üzerine Farsça kaleme alan Nizami, İran edebiyatı üzerinde de önemli etki yaptı. Rusça’ya da eserleri tercüme edilen Nizami’yi Türk Dünyası, Mehmet Emin Resulzade’nin ‘Azerbaycan Şairi Nizami’ (Ankara-1951) adlı eseriyle tanıdı.
Nizami, doğduğu yer olan Gence’de 1209’da vefat etti ve burada defnedildi.
Hamse
1. Sırlar Hazinesi (Makhzan al-Asrar; 1176): Erzincan’daki Mangucakların Bahmanşah bin Davud’a armağan edilmiştir.
2. Yedi Güzel (Haft Paykar): Sasani Hanedanı’nın V. Behram ve eşlerini anlatan şiir.
3. Leyla ve Mecnun (Layla o Majunun; 1181): Şirvanşah Aksitan’ın siparişi üzerine yazılmıştır.
4. Hüsrev ve Şirin (Khusraw o Shirin; 1177 – 1181): Sasani Hanedanı’nın I. Hüsrev ile prensesi Şirin arasında yaşanan aşk anlatan bir şiir. İldenizliler hükûmdarı Cahanşah Pehlevan ve Kızıl Alslan ve Selçukluların son sultanı III. Tuğrul Bey’e övgü sözleri yazılmıştır.
5. İskendername (Iskandar Nama): “Şerefname” (Sharaf Nama; 1196-1200) ve “İkbalname” (Iqbal Nama 1200-ölüm) olmak üzere iki bölümden olan ve “İskender Zülkarneyn”‘in hayatını anlatan şiir.
[1] Kaynak: Nizami Gencevi. Xəmsə. s. 179-181. Turan Nəşrler Evi. Bakı. Azerbaycan. Türkiye Türkçesine aktaran: İkram Çınar