Eğitişim

Sayı 18- Gündem (Şubat 2008)

Eğitişim kavramını 18. sayıda kendi cümlelerimle ile ifade etmek istedim.

Eğitişim çok basit kalıplara sokulacak bir kavram değildir. Eğitişim bir yürek ve gönül işidir. Kendinde olan bilgiyi bencillik etmeden paylaşmadır. Bilgeliğe bir yöneliştir. İçimizde var olan bazı değerleri ve kavramları dışa vurmaktır. Yazmaktır eğitişim, özgürce ve eleştirilmeyi göze almaktır. Cesaret işidir bazılarına göre, ihtiyaçları karşıladığı müddetçe bir borçtur. Var olunan bilgi paylaşılmasa bu bilgi sahibine hiçbir keyif ve bilgelik vermeyecektir. Bilgelik ise insanın kendini geliştirme ve öğrenme sürecidir. Cesaret kazanması sürecidir. Elini taşın altına koyması ve kendini planlama sürecidir. Çoğu insandan cesurdur, çoğu insandan sessizdir, çoğu insandan sakindir, çoğu insandan konuşkandır bilge olan.

Yerini ve zamanını iyi bilir, kimseyi bilerek ya da bilmeyerek kırmak istemez. Yazmadır bilgelik, içindekini ifade etmedir. Düşüncelerine yön verebilen onu çeşitli platformlarda aktarabilen kendini tanıyandır. Bilinçaltını takip edendir. Okuyandır, okumadan zevk alandır. Okudukça başka bir kavrama olguya geçendir. Okumak hayattır, yazmak hayattır, bilgeliğe yöneliş bir hayattır kısaca. Eğitişim kültürü insanlığın bir ihtiyacıdır.

Yazmanın büyüsü insanı saran bir güçtür. Yazmadan bu büyü insana geçmez bir kez de yazdı mı insanı sarar. İnsanı çevreler ve bir tür zırh gibi bedenini sarar, artık o insanın görünmeyen ama var olan bir kalkanı vardır. Normal bir insandır ama davranışları konuşması düşünceleri değişmiştir. Farkındalık süreci başlamıştır. (Tabii ki bu yabancılaşma süreci değildir. Yabancılaşma sürecine girenler bilgelik yolundan çıktıkları için girerler.) Artık her alanda daha güçlü ve kendinden emindir. Yazmanın büyüsü artık çalışmıştır. Bir kalkanımız vardır, görünmüyordu belki ama hissediliyordu. Bu bizim yaşamımıza akıyordu. Yazdıkça ve okudukça bu büyü daha da güçleniyordu. İnsanı sarıyordu. İşte bu büyü tarih boyunca geçti, durdu. Bu büyüyü arayanlar ve bulanlara ne mutlu demekten başka bir kelime bulamıyorum.

Dünyanın insanlara verdiği sırlardan biri buydu; yazma ve okumanın büyüsü. Yazarken de bazı kişi ve kurumları aşmamak ve hemen bu büyüye kapılıp en büyük benim dememek gerekir. Buna uygun ve hayatımızda birçok konuya uyacak bir hikâye yazmak istiyorum sözlerimi bitirirken herkese bol eğitişimler ve büyüyü keşfetmeler.

Yavru Kuş Masalı

Bir zamanlar, bir aslan kral çok yaşlandığı için, tahtını genç ve üstün yetenekli bir aslana bırakmış. Genç aslan da diğer hayvanları toplamış ve kendileri için en önemli şeyin ne olduğunu sormuş. Genç aslan bir defaya mahsus olmak üzere bütün istekleri yerine getirecekmiş.

Bir gün genç kral aslanın huzuruna bir yavru kuş çıkmış. Kuşun isteği büyük kanatlara sahip olmak. Bunun sebebini soran krala yavru kuş şöyle cevap vermiş: “kanatlarım çok küçük, uzun mesafelere koşamıyorum, yoruluyorum. Büyük kanatlara sahip olursam ben de diğer kuşlar gibi uzun mesafelere uçabilirim ve bu şekilde herkesin hayranlığını kazanırım.” Kral bu isteği kabul etmiş ve kuşa derhal bir çift büyük kanat vermiş.

Bir müddet sonra, kral, ormanda yavru kuşun kanatlarını toprağın üzerinde dolaştığını görmüş ve sormuş: “İstediğin kanatlara sahip oldun, neden uçmuyorsun? Kuş cevap vermiş “Galiba hata yaptım. Bana verdiğiniz kanatlar büyük geldi. Bedenim onları taşımıyor. Oysa acele etmeyip kendi kanatlarımın büyümesini bekleseydim daha iyi uçardım.” Bu sefer kral, yavru kuşa şöyle seslenmiş: “Ben eski kanatlarını saklıyorum. İstersen onları sana tekrar veririm.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir