Bu devşirme yazıyı okurken, dünyadan Türkiye’ye bakıp, eşleştirme yaparsanız, dünyayı ve Türkiye’yi görülenlere birer adlandırma, kavramlaştırma zenginliği sağlamış olursunuz, belki..
Barış Süreci ve İstikrar: Bu sözcükleri, ABD ve Ulusararası Katil Güçlerin Komutanları, Küresel Şirketlerin Gezegensel Yöneticileri başka ülkeleri işgal ettiklerinde ve bu güçlere bağlı yerel iktidar sözcüleri ise ülkeler içindeki her tür muhalefete karşı ekonomik, politik, kültürel, polisiye saldırı yaptıklarında kullanırlar: “İstikrar en önemli unsurdur. Bundan taviz veremeyiz.“ Barış Süreci de aynı, önce paralı askerler aracılığıyla savaş fitili ateşlenir, sonra önceden hazırlanan millî, etnik, dinî, mezhepsel ayrışmalar yavaş yavaş devreye sokulur, iç savaş başlatılır, can kayıpları, patlayan bombalar, kurşun sesleri, siren sesleri insanlara bıkkınlık gelir ve sihir kavram kullanılmaya başlanır: BARIŞ SÜRECİ gereklidir, zorunludur, İSTİKRAR barış ile gelecektir. Sürecin başından tasarımlanan aşamalara uygun yazacak, konuşacak basından gazeteciler (!), üniversiteden profesörler (!), sivil toplum (!) öncüleri bu süreçte görevlerini evreye uygun zaman alınan komutla yerine getirmeye başlarlar. İstenmeyen, korunmacı iktidarar devrilir, yerlerine istenenler getirilir, gerekli kaynaklara el konulur ve düzenli sömürü için İSTİKRAR yeni kurulan işbirlikçi iktidarın anahtar kavramı olarak aralıksız kullanılır. Özelleştireler hızlanır, patronların dışardan aldıkları kredilerin ödenmesi için, dolaylı vergi adı altında soygun başlar, temel tüm gereksemelere aralıklarla zamlar yapılır ve her şey yolunda ülke büyüyor denir; ancak, zor bir dönemden geçiyoruz, herkes biraz kemer sıkmalı, taşın altına elini koymalı, bu dönemi de elbirliği ile aşacağız, tekerlemesi de eklenir.
Bu sahne, tüm sömürülen ülkelerde, işbirlikçi iktidarlarla sergilenir.
Irak’ta, Libya’da, Suriye’de, Türkiye’de vd. yerlerde hemen hemen aynı süreç aynı kavramlarla işletilmektedir.
Bu iki güzel biçimli, tarihsel olarak güzel içerikli sözcük, bugün küresel şirketlerin gezegensel yöneticilerinin tasarımlarının kanlı, sömürgen, içeriğini alarak değişmiştir.
Toplumda istikrar yerine büyük bir istikarsızık başgösterir. Soygunlar, alacak verecek sorunları, evini geçindirememek, kredi kartları, ödenemeyen tüketici kredileri, işsizlik içinde umutsuz, ıstırap içinde, çaresiz ve örgütsüz insanlar birbirlerine kıymaya başlarar. Bunları dosyaları mahkemelerde, gözden ırak dosyalarda kararlara bağlanır. Cezaevleri sayıları artırılır. Belki küresel şirketlerin beslemesi gazetelerde, vahşi baba, cani anne, hayırsız evlat, acımasız katil başlıkları ile sözedilir. Ama bunlar yetmez saygısıyla, büyük manşetler, büyük insanlara dönük davalarla, düzmece kanıtlarla, sansanyonel suçlamalarla korku ve dehşet saçılır.
Korku ve nefret yaratmak, halkı kontrol altında tutmanın yaygın yöntemidir. Bunlar her ülkenin potansiyeline göre değişir; siyahlar, yahudiler, eşcinseller, protestanlar, aleviler, sünniler, teröristler , kürtler, şiiler, araplar vbg.
Korku, nefret istikrar (sömürü) için gerekliyse, barış süreci de her türlü barışın altını dinamitlemek için gereklidir ve bunlar için diktatörlüklere gereksinim duyulur.
Bir İngiliz yöntemi olup, ardından ABD ve şimdi gezegensel şirket yöneticilerinin uygulamaları ile, ülkelerde buldukları, zorla ya da sözde seçimlerle iktidara getirdikleri “zayıf ve bağımlı olan ve kendilerine söylenenleri yerine getiren hanedan diktatörlükleri ve yerel yöneticilerce idare edilecektir. İşte bunlar ismi olup cismi olmayan bağımsızlık bağışından sonraki türlü ‘anayasal uydurma’nın arkasında (…) yöneticilik işlevlerlerini yerine getirdikleri sürece istedikleri kadar zalim ve namussuz olabilirler. Bu uğurda geniş bir zorba ve katil yığınına katılırlar.
Ortadoğu devlerine teklif edilen yardımlarda ve yüce İSTİKRAR hedefine hizmet ettiği sürece en korkunç suçların sözü bile edilmez.
“Sahte görünümün, dünyanın en bereketli ekonomik ganimetinden niçin kendilerinin değil de Batılı yatırımcıların yararlanması gerektiğini bir türlü anlamayan, bölgenin geri kalmış ilkel halkına karşı korunması gerekir. Bu yüzden emirleri yerine getirmesi için yerel jandarmalara itimat etmek gerekir. Eğer ihtiyaç duyulursa ABD ve İngiliz gücü arka planda kalır. İsrail bu üç aşamalı denetimin ikinci ayağında yer alır. “
Ve sonuç olarak, bu işleyen süreçte, işbölümüne göre “oyuncuların hakları, genel planın (proje, tasarım) içindeki konumlanmalarına göre belirlenir. Tanım gereği, ABD’nin hakları vardır. Devriye gezen kolluk güçlerinin, ayrılıp karşı tarafa geçmezlerse hakları vardır, zaten geçerlerse düşman olurlar. Yerel yöneticilerin hakları vardır. Eğer İSTİKRAR’ı korumak için bir DEMİR YUMRUK gerekiyorsa, varsın olsun. Yine de bunları başı boş bırakmazlar; yani küresel oyuncular ve onların askeri kanadı gibi işlev gören ABD, İngiltere ve diğerleri terörist devletler oluştururken, onların yöneticilerine bu görevi verirken, onları da ülke içinde daha küçük terorist örgütlerle gözlem altında tutarlar vs..
Bu yazıdan anlaşılmalı ki, kişilerin özel bir işlev ve istençleri yoktur. Kişiler üzerinden analiz ve tartışmaların anlamı, yararı yoktur. Bu süreçte yer alan her oyuncu, sürecin kendisinden isten rolü oynamak zorundadır, karşılığını da alarak tabi…
Can Peker. Kürt sorunun çözümünü akp’nin tabanı, gelişmekte olan, gelişen orta sınıf istiyor, orta sınıf gelişiyor ve çok istiyor, çok zenginleşmek istiyor. (Can Peker, Trthaber) özellikle kuzey ırak’la (kürdistan) ticaret ilişkisi ve abd’nin bop süreci için zorunlu görmesi gibi iki yanın çıkarlarının çakışması sonucu bu olgu abd’nin ve küresel sermaye ya da gezegensel hükümet tarafından istenmektedir
Barış Süreci ve İstikrar?
[1] Noam Chomsky, Yeni Dünya Düzeninde Yalanlar ve Gerçekler (Çev. Seren Göbelez), Sarmal Yayınları, İstanbul