Yazının başlığının politik bir içerik taşımadığını tamamen hissi olduğunu belirtmek isterim. Zira duygularınız sizi böyle bir yola sevk ediyor. Havaalanından iner inmez kendinizi Türkiye’de gibi hissetmemeniz için hiç bir neden yok. Türkiye’den farklı yanları belki de yaşanan coğrafyayla doğrudan ilintili pek çok yanları da var. Yazının kim bilir yazılış gayesi de budur.
Gezi yazılarını birkaç kez birkaç şeye benzetmişliğim vardır. Bence gezi yazıları soyut resimleri yorumlamaya benzer. Soyut resim nasıl her bakan için aynı hususiyetleri barındırmıyorsa gezilen yerlerin de orayı gezen her insanda aynı etkiyi bırakması beklenemez. Bu farklılığı gerçi bütün edebî metinler için genellemek mümkündür. Öğretici yanımızın tezahürüyle Faruk Nafiz’in “Sanat” şiirinde anlatılanlarda gizli söylediklerimiz. Sözün özü, her yapı nesnelliğinin yanında ona bakan her bir göz için öznellik taşır. Çünkü o gözün ardında sizi siz yapan kültürel birikim var.
İstanbul’dan Bakü’ye gitmek için uçağa bindiğinizde Türkiye’yi Karadeniz sahil şeridinden bitirip 82. vilayete ulaşıyorsunuz. Bir yanınız mavi bir yanınız yemyeşil bir çizgi sizi Bakü’ye ulaştırıyor. Yukarıdan aşağıya baktığınızda kimi zaman masmavi Karadeniz’i kimi zaman da yemyeşil Karadeniz kentlerini görüyorsunuz. Bu güzergâhta pek doğrudan toprağı görmek mümkün değil.
Bakü semalarından kenti süzdüğünüzde Batı kent yapılanmasını görebilirsiniz. Modern binaların yükseldiği kent merkezinin çevresinde muntazam müstakil evler. Batı’dan bir farkı, onların bahçelerinde sadece yemyeşil çimler bulunurken Bakü’de pek çok evin önünde seralar var. Çoğunda günlük tüketime elverişli ürünler yetiştiriliyor: Domates, salatalık, biber… vb. Amerika’da yaşayan Türk arkadaşlar aklıma geldi. Oturdukları evin çevresinde bir avuç toprak görseler ya domates ya biber dikiverirlerdi. Site yöneticilerinden habersiz… Bu üretime dönük insan potansiyelimizin var olduğunun simgesidir. Ama işlenmemiş ne çare…
Havaalanından başlayarak gezi notlarında kimi tasniflere gitmek yararlı olur kanısındayım. Bunları benim gözlemlerime bağlı olarak mimari, mutfak, dil, din, eğitim alt başlıklarında değerlendirmek mümkündür.
Mimari
Bakü’de mimari Bakü’nün yeraltı zenginliğinin tecessüm etmiş hâlidir. Yeraltından çıkan petrolün ve doğalgazın son hâli yeni yapılara ruh veren önemli bir unsurdur. Bakü merkezindeki bütün yeni yapılarda bunu görmek mümkündür. Yeni yapılar birer alev parçası birer meşale olarak göğe yükselmektedir.
Sovyet Rusya döneminden kalma eserler komün yaşamın ipuçlarını barındırmaktadır. Çok katlı binalar dikdörtgen biçiminde sıralanmış orta alan çocuklar için oyun parkı, sağlık ocakları… vb. olarak tasarlanmıştır. Elbette bizim memlekettekine benzer gecekondu benzeri yapılaşma da mevcut fakat bunlar kamufle edilmiş. Cadde boyunca sadece dev duvarları görebiliyorsunuz, kötü mimari özellikle 2015 Avrupa Oyunlarına ev sahipliğinde gelenlerin göz estetiğini olumsuz etkilememek için makyajlanmıştır. Ayrıca eski binaların dış cepheleri de sentetik yapılarla giydirilmiş bir hâlde.
Kısacası Bakü, mimari yapıda doğu ve batı kültüründe yeraltı kaynaklarını ihmal etmeden harmanlamış bir yapıya sahip.
Mutfak
Yemek kültürü Türkiye’dekiyle benzerlik gösterse de kimi noktalarda ayırıcı özellikler var. Lokantalarda yemek anlayışı Türkiye’deki gibi. İstediğiniz her şeyi bulmanız mümkün. Yazının başlığında belki de o yüzden 82. Vilayet ifadesi geçmekte.
Evlerdeki yemek kültüründe çorba öncelikli yemek olarak yer almakta. Bizdeki çorbaların hepsi orada da var. Özellikle bizde kimi yörelerde sıkça tüketilen ve Anadolu’ya özgü sandığımız toyga çorbası burada da sevilen bir çorbadır.
Et tüketiminde de benzerlik var. Fakat burada etler daha yağlı olarak tercih edilmekte. Etler bizim buralardan (Mersin) daha lezzetli. Zira tarım ve buna bağlı olarak hayvancılık hâlâ doğal. Et fiyatları da oldukça uygun en iyi kuzu eti 10 manat. Türk parasıyla 18-20 lira. Kimi Türk ailelerin Türkiye’ye dondurulmuş et götürdükleri rivayet edilir…
Bakü’de salatadan çok salata malzemeleri bir bütün olarak tüketilmekte. Örneğin yemeklerin yanında salatalık ve domates bir bütün olarak gelir, soğan ve yeşilliklerle beraber. Turşu kültürü bizdeki gibi pek yok.
Bakü’de yemek kültürünün vazgeçilmezi hiç kuşkusuz şerbetler. Her türlü meyvenin şerbetini marketlerde ve lokantalarda görmeniz mümkün. Bizim hoşaf, Bakü’de en fazla tüketilen içecektir. Örneğin bizde lokantaya gittiğinizde temel içecekler kola, ayran, şalgam…vb. dir. Bakü’de ise şerbet…
Bakü mutfağında benim en tuhafıma giden nokta pilavın sofrada en son yenilen yiyecek olması. Tatlılar dâhil her türlü yemeği yedikten sonra, pilav aşıyla birlikte sofraya gelir. Pilav özel olarak hamurla kaplanarak pişirilmekte. Pilav genellikle safranlı ve haşlanmış meyveyle (kayısı, üzüm..vb.) servis edilmekte. Pilavın aşı ise temelde haşlanmış-kızartılmış ettir. Gelir durumuna göre sanırım etin içine kestane, kuru kayısı konulmaktadır. Benim yediğim aşlarda genellikle kestane vardı.
Dolma ya da sarmaların içinde pirinçten çok kıyma vardır. Kıymalar da genellikle aşırı yağlı kıymalardır.
Türkiye’yi çay tüketiminin en fazla olduğu ülke sanırdım. Bakü’ye gidince yanıldım. Bakü’de çay tüketimi fazla olduğu gibi orada çay tüketimi başlı başına bir ritüel. Çay bizdeki gibi salt şekerle servis edilen bir içecek değil. Tatlılar, kuruyemişler, reçeller çayın vazgeçilmezidir. Bakü’de çay içmek bir sanattır diyebiliriz…
Bakü mutfağına ilişkin söyleyebileceğimiz en önemli ayrıntının marketlerdeki şarküteri bölümlerinde gizli olduğu söylenebilir. Buralarda domuz eti ve domuz etinden yapılan ürünler serbestçe satılmakta ve tüketilmektedir.
Dil-Din
Türkiye’den gidenler Bakü’de iletişime ilişkin bir sorun yaşamaz. Türkiye’de yerel ağız özelliğini barındıran herhangi bir topluğun arasındasınız izlenimi dil konusunda söylenebilecek cümledir kanımca. Zira gittiğiniz her yerde bütün bireylerle anlaşma sağlamanız mümkün. Buna Türkiye’den gelenlere karşı hissettikleri aşırı samimiyeti de eklediğinizde iletişim konusunda Türkiye’nin herhangi bir kentinden daha içten bir ortamla karşılaşırsınız.
Bakü’de din, bence yaşamın bizdeki kadar belirleyici bir unsuru değildir. Veriler nüfusun %95’ini Müslüman olarak gösterse de laiklik yaşamın belirleyici olmuş Bakü sokaklarında. Burada yönetimin, yönlendirmenin ve benimsenen mezhebin işlevsel olduğu aşikârdır.
Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bir kentte cami sayısı iki elin sayısını geçmez. Yeni yapılan bir camiyi de görmek mümkün değil.
Yine belki de benimsenen dinsel yapının bir gereği olarak böyledir, benim Bakü’de en fazla ilgimi çeken şey mezarlıklar oldu. İki mezarlık (hıyaban) beni çok etkiledi. Bunlardan ilki Fahri Hıyaban, diğeri Şehitler Hıyabanı.
Bu iki mezarlık baştan sona Azerbaycan halkının bir belleği hüviyetinde. Burada yatanlar Azerbaycan halkına hizmet etmiş başta Haydar Aliyev olmak üzere çok önemli isimler. Ekonomistlerden bilim adamlarına, şairlere, yazarlara, ressamlara kadar geniş bir yelpaze karşınıza çıkıyor. Geçmişi inkâr etmeden Azerbaycan’ı Azerbaycan yapan şahsiyetler II. Dünya Savaşı’nda Almanlara karşı savaşarak Sovyet Kahramanı unvanlı kişiler hep burada yatıyor. Sanki canlılar, hiç ölmemişler gibi. Kiminin heykeli, kiminin resmi, kiminin bir çift ayakkabısı Azerbaycan tarihini size fısıldıyor…
Şehitlik Hıyabanı’nın konumu çok güzel. Denize nazır. Sanırım vatan için, tam bağımsızlık için toprağa düşenlerin konacağı başka güzel bir nokta yoktur Bakü’de. Orada yatanlara ne mutlu. Orada yatanlar, Bakü’nün çınarları, günümüz çınarlarını yaşatan önemli bir güç. 1918 yılından bu yana bağımsızlığın gülleri onlar…
Eğitim
Eğitim sistemi süre olarak bizdekine benzer. Altı yaşında eğitim-öğretim süreci başlıyor. İlk dört yıl ilkokul, 5-9 orta öğretim 9-11 orta öğretimin son yılları. Zorunlu eğitim orada öğretim programlarına tam bağlı olarak 11 yıl. Programlarının içeriğini de daha çok yaşama ve çağdaşlığa dönük.
Lisans eğitimleri de benzerlik göstermekte. Dört yıl lisan, daha sonra yüksek lisans ve ardından doktora.
Eğitimde en önemli noktalardan birisi Ulu Önder sıfatıyla andıkları Haydar Aliyev bütün canlılığıyla eğitim kurumlarının her sınıfında oğlu İlham Aliyev’le birlikte yaşaması. Her derslikte renkli büyük boy fotoğrafları eğitime ilişkin görüşleriyle birlikte Azeri halkının önünü aydınlatmakta.
“İki ayrı devlet tek millet” mirası üzerine kader ortaklığında İlham Aliyev’in “Biz neft kapitalini insan kapitaline çevirməliyik” sözünü kendilerine düstur edinen Azerbaycan’ın geleceğinin bizden daha aydınlık olduğunu söylemeliyim…