Eğitimden gerektiği gibi yararlanmadan ne bireysel ne de toplumsal gelişim sağlanabiliyor. Eğitim, bu denli vazgeçilmez bir uygulama olduğuna göre toplumun, eğitim sorununu öncelikleri arasına almaması, düşünülemez. Ancak gerek bireysel, gerekse toplumsal gelişimde çağdışı eğitimden değil; çağdaş eğitimden yararlanmak gerekiyor.
Nedir çağdaş eğitim; nasıl uygulanıyor?
Çağdaş eğitim, her çocukta kendi yaşına ve gelişim özelliklerine uygun duygu, düşünce ve davranışlar oluşturarak güçlü bir benlik, bağımsız bir kişilik geliştiren süreçtir. Çağdaş eğitimi uygulayan anne baba ve öğretmen, her çocuğun gelişim hızını, istek ve eğilimlerini tanıma ve anlamayı ilk iş biliyor. Her çocuğun yaşına ve kendine özgü doğal istek ve eğilimleri yönünde gelişiminin önünü açmaya önem veriyor.
Çağdaş eğitimi uygulayanlar, çocuğu korkutmaktan, tehdit etmekten, ona baskı yapmaktan, doğasına aykırı engeller, yasaklar koymaktan uzak duruyorlar. Çünkü bu zararlılar, çocuğu türlü uyumsuzluk çukurlarına itiyor. “Şunu elleme, ayıptır!”, “Bunu yapma, çarpılırsın!”, “Onu bir daha söylersen öcüler yer seni!”, “Bunu yaparsan, seni Tanrı cezalandırır; çünkü o, her şeyi görür.” gibi yaklaşımlar, çocuğun hem bugününü hem de geleceğini karartabiliyor. Bu nedenle çağdaş eğitimcinin o taraklarda bezi olmuyor.
Çağdaş eğitimi özümsemiş anne baba ve öğretmen, çocuğun karşısına çıkaracağı kural ya da engelin çocuk için gerekli olup olmadığını enine boyuna düşünüyor. Gerekli olduğu kanısına vardığı kural ya da engeli, çocukla konuşup tartıştıktan ve çocuğa o kural ya da engelin gerekli olduğunu kabul ettirdikten sonra uygulamaya koyuyor. Eğitimcinin görev ve sorumluluğu burada da bitmiyor. Konulan kural ya da engele uymayı çocuk yerleşik davranışa dönüştürünceye dek onu izliyor ve gerektikçe çocuğu destekliyor.
Çocuğun ilk ve en etkili eğiticisi olan ve çağdaş eğitimi uygulayan anne baba ile ikinci ve eğitimi meslek olarak seçmiş olan çağdaş öğretmen, kişiliğin hangi koşullarda olumlu ya da olumsuz yapılandığını; öğrenmenin ve kendini gerçekleştirmenin hangi ortamları gerektirdiğini iyi kavramış bulunuyor.
Çağdaş eğitimin ne olup olmadığı bilinciyle çocuk yetiştiren anne baba ve öğretmen, çocuk geliştikçe ona tanıdığı özgürlüğü artırıyor. Çocuğun özgür davranma hakkını artırdıkça, onun omuzlarına belli bireysel ve toplumsal sorumluluklarını kendi başına yerine getirme işlevini de yüklemiş oluyor. Kendisine tanınan bu olanakla çocuk, deneyimlerini çoğaltma, kendi başına iş başarma becerileri kazanma fırsatını elde ediyor. Bu süreçte anne baba ve öğretmen, çocuğa hiçbir dogmayı, kör koşullamayı dayatmıyor. Öğrendiği her konuyu çocuğun sorarak, sorgulayarak, tartışarak, araştırararak, deneyerek, gözlemleyerek öğrenmesini sağlıyor. Bu bakış açısıyla yetiştirilen çocuk, 18-20 yaşına geldiğinde, eleştirel düşünebilen, karar verebilen, verdiği kararı uygulayabilen, sorun çözebilen, yaratıcı etkinlikler gösterebilen, başka kişilerle sağlıklı ilişkiler kurabilen bağımsız kişilikli bir yetişkin düzeyine ulaşıyor.
Çağdaş eğitimden yana anne baba ve öğretmenler, yukarıda kısaca değinilen uygulamalarını S. Freud, A. Adler, C. G. Jung, E. Fromm, H. J. Eysenck, K. Horney, M. Montessori, Chr. G. Salzman, E. L. Thorndike, C. R. Rogers, A. Maslow, E.Erikson, M. Şerif, J. Piaget, W. James, J. H. Pestalozzi ve başka birçok psikolog, sosyal psikolog, eğitimbilimci ve kişilik kuramcısının ortaya koymuş olduğu bilimsel bilgi ve bulguların yol göstericiliğinde gerçekleştiriyorlar.
Çağdaş eğitimi uygulama yetkinliğini kazanmış olan
Öğretmeni yetiştirmede bugün nerede bulunuyoruz?
1997’de gerçekleştirilen yeni yapılandırma ile beklenen çağdaş eğitimi yetkinlikle uygulayacak öğretmeni yetiştirmede eğitim fakültelerinin yaya kaldığı anlaşılıyor. “Akademik düzeyde öğretmen yetiştireceğiz” derken, bu konudaki geçmiş deneyim ve birikimlerin bile çarçur edildiği, pek çok kez söylendi ve yazıldı. Daha da önemlisi, 2005’te Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi; 2006’da da Yüksek Öğretim Kurulu, eğitim fakülteleriyle ilgili araştırma yaptı. Bu araştırmaların ortaya koyduğu sonuçlar, eğitim fakültelerinin öğretmen yetiştirmede, amaçlanan düzeyin altında kaldığını gösterdi. Söz konusu araştırmaların sonuçları, Yüksek Öğretim Kurulu’nun 2007’de yayımladığı “Öğretmen Yetiştirme ve Eğitim Fakülteleri (1982-2007)” adlı kitapta görülebilir.
Öğretmen eğitimi, o günden bugüne ağırlıklı olarak aynı kadrolarla sürdürüldüğüne göre, o tarihten sonra da fazlaca bir iyileştirmenin gerçekleştirilmediğini kestirmek zor olmasa gerek. Yapılacak yeni bilimsel araştırmalarla, bu kanımızın yanlışlığı ortaya konulursa bundan yalnızca sevinç duyarız.
Kör nokta nasıl aşılacak?
Çağdaş eğitim uygulamalarının yol göstericisi durumundaki bütün bilimsel bilgi ve bulgular, ülkemizde yayımlanmış kitaplara eksiksiz girmiş bulunuyor. Bu bilgi ve bulgular, eğitim kurumlarımızın kürsülerinde de dile getiriliyor. Ancak, çağdaş eğitim, hâlâ ne evde ne de okulda tam olarak uygulanabiliyor. Bunun önemli nedenlerinden biri bence çağdaş eğitimin ilke ve yöntemlerinin, öğretmen adaylarına hâlâ daha çok, çağdışı geleneksel eğitim yöntemleriyle; yani anlatma, dinletme ve bir kaynaktan okutma yoluyla öğretiliyor olmasıdır. Uygulanan bu öğrenme ve öğretme yöntem ve teknikleri, öğretmen adayında beklenen davranış değişikliğini sağlamaya yetmediği için öğretmen adayı öğrendiği kuramsal bilgileri, göreve başladığında sınıfında uygulayamıyor, ilgili yerlerde kullanamıyor. O da öğretmenleri gibi öğrencilerine anlatıp dinletmeyi, kitaptaki bilgileri belletmeyi sürdürüyor. Çağdaş eğitime yönelik belledikleri bilgiler, öğretmen adaylarının yalnızca sınav sorularını yanıtlayıp sınıf geçmelerine yarıyor.
Bana göre bu kısır döngüden çıkmanın öncelikli koşulu, öğretmen yetiştiren öğretmenlerin, çağdışı yöntem ve teknikleri bırakıp derslerini çağdaş eğitimin yöntem ve teknikleriyle işlemeye geçmeleridir. Bunun gerçekleşme olasılığı ise şu aşamada oldukça düşük görünüyor.
Öyle anlaşılıyor ki bu kör noktanın aşılabilmesi için, tıpkı köy enstitülerini yaratan kadro gibi aydınlanma ve çağdaşlaşmanın temel aracı olan çağdaş eğitimi yaşama geçirmeye sevdalı güçlü bir siyasal erkin yönetime gelmesini bekleneceğiz. Evet; bu siyasal erk güçlü olacak ki köy enstitüleri gibi ergenlik çağını bile tamamlamadan, karanlık güçlere kurbanı olmasın; onlara karşı kendini koruyabilsin. Bu erk, çağdaş eğitimin mimarı olan öğretmeni yetiştirmeyi, öncelikli işleri arasına almakta asla duraksamayacak. Çünkü en yakın örnek olarak Atatürk gibi yüce bir önderin eğitime öncelik verme nedenlerini ortaya koyan söz, girişim ve uygulamalarının, dağ gibi önünde durduğunu görecek.
Bu önceliğin gerekçesini, yalnızca okulda çocukların çağdaş eğitim ilke ve yöntemleriyle yetiştirilmesi zorunluğu oluşturmuyor. Anne babalara çağdaş eğitim anlayışını benimsetme görevi de öğretmenin omuzlarındadır. Öncelik nedenlerinden biri de budur. Çağdaş eğitim yaklaşımı, eve de öğretmenin bilinçli ve özverili çabasıyla girecektir. Çünkü okulda ve ailede ortak bir eğitim anlayışı gerçekleştirilmeden, beklenen sonuca ulaşmak olası değildir.