Almanya’da dünya da ki değişen değerlere parelel olarak eğitim sistemini sürekli gelenekselliğine bağlı kalmak kaydıyla güncelleştirmektedir. Aktuel olarak Almanya da ki eğitim sistemini mercek altına almak istersek, dörtlü veya beşli vertikal (dikey) bir eğitim sistemiyle karşılaşabiliriz. Buna üç altı yaşları kapsayan okul öncesi kreş eğitimini de dahil etmek zorundayız. Hatta pädagojik açıdan insan incelenecek olursa okul öncesini kapsayan bu ikibuçuk veya üç yıllık eğitimi hayatın temel basamakları olarak baz alamk kesinlikle doğrudur.
Çünkü son yıllara kadar bu okul öncesi eğitime gerek devlet gerekse özel kuruluşlar fazla rağbet etmemekteydiler. Alman Devleti gerek eyaletlerde gerekse ülke genelinde buna uygun yasaları hızlıca meclislerinden geçirerek yasal zeminini de hazırlamıştır ve hazırlamaktadır. Normal bir bir ailede gelişen bir çocuk eğitim kariyerine Almanya da kreşle ilk adımını atarak başlar. Bu üç yıllık kreş eğitimini tamamlayan biri arkasından “ilkokula” (Grundschuel) başlayarak eğitim sisteminin ilk basamaklarına ve ilerideki edineceği mesleği içinde kendini biçimlendime yolunun diziplinlerine terbiye edilerek alıştırılamağa çalışılır.
Bu ülkenin 16 Eyaletinde de ilk okul dönemi yaklaşık olarak dört beş yıllık bir eğtim dönemini kapsamaktadır. Yaklaşık olarak altı yaşının içindekiler ve ağustos – eylül aylarında yedi yaşına basan bir çocuk Alman yasalarına göre ilkokula gitmeğe mecburidir. Bu yasaya karşı gelenler hangi gerekçeye dayanırlarsa dayansınlar, haklarında savcılık yasal olarak işlem yapmaktadır. Mecburi eğitim ise Almanya da 9 yıllık bir süreyi kapsayarak yaşam için gerekli zemini hazırlamak üzere devlet tarafından ve parasız olarak sunulan bir hizmettir. İlkokul dönemi herülkede olduğu gibi Almanyada da Anadil, Matematik, Sosyal Bilimler Sanat ve Spor dallarında çocuğu hayata hazırlayıcı pratik bilgilerle beraber teorik zemine dayalı olarak müfredatlarına alarak genel ve karekteristik özellikleriyle beraber bir eğitime modeline dayanır.
Doğal olarak her ülkede kendi eğitiminin tarihini araştırdığı için, dünyanın ve Avrupa’nın sayılı ve itibarlı ülkelerinden biri olan Almanyada eğitim sisteminin başlangıcı olarak “Erken Ortaçağ” dönemine kadar tarihsel bir araştırma yapmadan işin özüne inemeyiz. Ortaçağda Hristiyanlığın Avrupa’ya ve Avrupa’nın Kuzeyi’ne doğru yayılmasına paralel olarak Kilise için gerekli “ruhban (Kilise mensupları)” sınıfının, bu dini yaymak için kurdukları manastır (medreseler) okulları sayesınde eğitim sistemi her çağda kendini reforme ederek sürekli yenilemiştir. Bu dur durak bilmeyen süreçden özellikle toplumun günümüzde orta ve yüksek burjuva olarak sınıflandırılan bireylerin çocukları faydalanmıştır ekseriyetle… Buna özellikle aristokrat sınıfının rağabet göstermesi ise ayrı bir tez konusu olduğu için burada büyüteç altına alamağa gerek yoktur. Reform dönemine kadar geçen süreyi genelde Almanya Birleşik Krallıkları özelde ise Avrupada ki güç dengelerine ayarlayan yüksek tabaka ise çocuklarını, Latince öğrenimi veren bu manastır okullarına göndererek hem kendi geleceğini, hemde ileride uygulayacağı sömürge ve koloni kapitülasyonlarını hazırlayan, bürokrasi sınıfını yetiştiren bu okulları tercih etmişlerdir.
Diğer orta sınıf ve daha aşağı toplumsal sınıflarda ise çağın gereklerine ve şartlarına göre, her aile kendi çocuğunu islamda da olduğu gibi dini temellere dayalı bir ev eğitimi ve terbiyesiyle yetiştirmişlerdir kendinden sonraki gelecek kuşaklarını. Buna ek olarak zanaat eğitimini loncalarda; çırak, yamak, usta ve ustabaşı gibi el beceri ve maharetlerine dayanan iş alanında faaliyet göstermişlerdir. Günümüzde ise Lehre (bir sisteme dayalı iş ve meslek eğitimi) sistemli bir şekilde dokuz yıllık elementar (temel, ana) bir eğitimden sonraki yaklaşık üç yıllık bir süreyi kapsayan meslek eğitiminde temel bilgileri veren teori ve pratiğe dayanan bir süreyi içine alan zaamanda öğrenilen mesleki becerilerin toplamı olarak görülür. Ayrıca savaçı sınıf olarak adlandırılan derebeyleri (süvarileri) de Ortaçağ da belli kurallara tabi tutularak eğitilmişlerdir. Ve yine o zamanki Alman krallıklar içinde olan bu günkü Heidelberg şehirinde de Almanya’nın ilk ve resmi üniversitesi olan “Heidelberg Üniversitesi” 1386 yılında eğitime başlayarak bu gün dünyanın en saygılı üniversitelerinden birisi konumuna gelmiştir. Ve bu üniversite günümüze kadar özellikle tıp alanında ve toplam kategorilerde 55 Nobel ödülüyle taçlandırmıştır kendisini.
İnsanlık ve değerleri gelişip genişledikçe ve diziplinler kendi yaratıcılıklarını artırdıkca genel ve mesleki eğitim veren okullarda “Geçortaçağ – Reformation” döneminde tamamen köklü değişim ve dönüşümlere gitmek zorunda kalmışlardır. Buradaki motor güç ise Reformation döneminde “şehirleşmenin” gelişimine parelel ve orantılı olrak eğitim kademesinin her alanında Avrupa Devletleri’nin genelinde hem okuma ve yazmayı artırmak, hem de kendi dillerini ortografik olarak öğretmek için kesin kurallar koyarak şekillendirmiştir. Ticari alandaki ihtiyaçları, ithalat ve ihracatı düzenlemek devlet hazinesini kontrol etmek için yetiştirilen özel uzmanlar olarak adlandırılan Kameralistler {(Kameralistik, Latince söcük olan “camera”, (oda)’dan türemiştir. Devletin gelir ve giderlerini hesaplayan uzmanlar). Die Kameralistik bilim ilk kez 1762 yılında Avusturyalı bir hesap uzmanı olan Johann Mathias Puechberg tarafından geliştirilmiş bir sistemdir)} yetiştiren okullar da artan bürokrasi masraflarını ayarlamak için kurulmuşlardır.
Tarih böyle ilerlerken, 18. Yüzyıla gelindiğinde aydınlanma hareketleride olgunlaşmış, pedagoji özelden ve öznelden genele doğru yönünü çizerken, yığınların eğitilmesi ve kapitalizmin hızla gelişmesiyle beraber, kendi ihtiyaçlarıda çeşitlenmiştir. İşte bu şehirleşme ekseninde artan nüfus ve iş bölümünün ihtiyaçlarını karşılamak ihtiyacı duyan devlet, eğitimi devletin ana ve temel görevi kabul ederek kendi üzerine almıştır. O zamanların sözü geçen ve Avrupada bir çok savaşı da kazanan „Büyük Friedrich“ ise eğitime çok önem verdiği için 1763 yılında miladi kararları alarak mecburi eğitimin yürürlüğe girmesini sağlamıştır. Buna bugünkü Almanca kavramla „Generallandschulreglement“ ismini vermiştir. Ve ilk ilkokula gitme zorunluluğunuda yasalara dayandırarak alıştırma aşamasına getirmiştir. Bu gelişme 1800’lü yıllara kadar tam randımanlı olmasada, yine 1800 Yılı‘nda ilan edilen „Neohumanistische Eğitim Reformları“ adı altında genişleyerek toplumun önce elit kademelerine, daha sonraki süreçlerde ise tamamı tarafından benimsenerek özümsenmiştir. Ve yine bu 1750’li yıllardan beri kendini reforme eden eğitim sistemi Almanya „Weimer Cumhuriyeti“nin kuruluş yılları olan 1920’lere kadar süregelmiştir. Elbette bu arada hiçmi eğitimde bir yenilik olmamış diye kendimize soracak olursak, Prusya Devleti eğitim alanında sayıları yüzleri bulan reformlara giderek kendi eğitim sistemini yaratıcılığa yöneltmiştir. Bismarck ise „sosyal sigortalar, hastalık kasaları“ gibi bir dizi toplumsal reformları gerçekleştirerek dünyaya bugün bile model ve örnek olan reformalara imza atmıştır. Yine bir exkurs yapmak istersek 1834 yılında yürürlüğe giren Lise Olgunluk Sınavları bu yılda yürürlüğe girerek yasalaşmıştır. Diğer bir deyimle Lise Öğrenimi (Gymnasium/Abiturprüfung(Lise Bitirme Sınavı), başarılı bir sınavdan sonra üniversiteye girme şansına erişmek için bugün de geçerliliğini koruyan bir sistemden gelmedir. Weimar Cumhuriyeti’nde ki yenilik ise sadece bütün bu tarihsel gelişmelere ilaveten, ilkokulun yasal zeminlerde dört yıllık bir eğitimle sınırlandırılmış olması yeniliğidir. Pedoglar arasında yoğun ve ateşli tartışmalara neden olan bu sistem ihtiyaçlar için tartışılır olmasına rağmen genel geçerliliğini kitleler nezdinde de başarmıştır. Hatta bu kazanımlar 1933 yılında iktidarı ele geçiren faşist sistem tarafından dahi dokunulmadan bırakılmıştır. Nazilerin eğitim alanında yaptıkları tek yenilik Liselerin ilkokuldan sonra 8 yıllık bir dönemi kapsamasıyla eğitim alanına el atması olmuştur. Ayrıca Naziler döneminde kendi elit sınıfını yaratmak için kurulan ve „spezial okul“ olarak adlandırılan Napola’lar (Nationalpolitische Erziehungsnstalten veya Eliten für den Führer olarak tercüme edilebilir) oluşmaktadır.
Almanya Eğitim Sistemi‘nde asıl ve köklü üçüncü değişiklikler ise Nazi Rejimi’nin yıkıldıktan sonra yerine itilaf devletlerinin dayatmasıyla kurulan Federal Almanya Cumhuriyeti’nin 1949 kabul edilen Anayasasıyla şekillenmesi olmaktadır. Bu anayasanın kabul edilişiyle beraber eyaletler kendi bağımsız eğitim ve kültür alanındaki serbest ve özgür iradelerine dayanan kararlarıyla eğitim sistemlerinide demokratik zeminlerde şekillendirmişlerdir. Bu aynı zamanda şu cümlelerle de izah edilebilir. Şu anda 16 Eyalte sahip olan Federal Almanya Cumhuriyet’nin en azından temel esaslarda ortak paydaları olsada ondan fazla değişik eğitim sistemi yürürlükte bulunmaktadır. 1950’li yIllardan itibaren 8 yıllık mecburi okul dönemi 9 yıla çıkarılarak eğitim müfredatı hem çerçevesini genişletmiş hemde arz – talep bazında ihtiyaca dönük olarak prakik ve teoriyi bir paydada toparlamağa çalışmıştır. Bu da kültür federalizmini yaratarak, merkezi ve yerel eğitimi ihtiyaca cevap verecek zemine çekmek için somutlaştırmıştır. Bundan sonraki yıllardaki değişiklikler ise bir süreklilik arz ederek eğitim alanında adeta dur durak bilmeden yoluna devam etmiştir ve etmektedir. Bunlara örnek olarak; 1955 Yılında Düsseldorf da alınan ve eğitim tarihine „Düsseldorf Kararları“ olarak geçen kararlar, 1964 yılında Haburg da alınan bir kararlada bütün eyaletlerin Hauptschule‘yi kendi eğitim müfredatlarına dahil etmesi olmuştur.
Tarihe „ikinci endüstri devrimi“ olarak geçen 1980’li yılları ise eloktronik buluşlarıyla doruklara varan modern eğitim sistemi ise başka bir miladi dönüşüm olarak algılanacağı için ve iki Almanya’nın birleşmesiyle Alman Devleti’ni terletmiştir. Buna birde PISA – Araştırma sonuçlarının Avrupa eğitim skalasının aşağılara düşmesiyle kendini gösteren gerçekleri olmuştur. Özellikle Almanya’nın 1990 yılında birleşmesi ve değişen dünya dengeleri sonucu son otuz yılda onbeşmilyona yakın göçmenin Almanya’ya gelmesiyle, Almanya adeta her alanda dengelerini sarsan, toplumu altüst eden bir konuma gelmiş durumdadır. Şu anda Almanya’nın her alanda bocalması, artan sosyal yardımlar ve bankaların devlete doğrudan ve legal olarak attıkları kazıktan başka bir şey değildir. Bundan dolayı almanya sürekli işçi ücretlerine damping modeli uygulayarak sadece ihraç ettiği gelirlerini dengede tutarak dünyadaki sayılır itibarını da korumaktadır. Ama bütün bu zorluklara rağemen, Alman Devleti kendi iç dinamikleriyle bu sorunları aşacak ve azaltacak potensiyele ve yetişmiş insan gücüne de sahip olan bir devlettir aynı zamanda.
Temelde beş değişik sistemden oluşan ve dual bir sisteme dayanan Alman eğitim sistemini toparlayacak olursak;
- a) Primeralan, ilk dört okul yılını kapsayan ve Grundschule (ilkokul) olarak adlandırılan dönem,
- b) Sekunderalan I, içerik olarak Haupt –, Realschule (Ortaokul ve buna eşit olan okullar) müfredatını kapsayan ve notları yeterli olunduğunda genel bir liseye girme olanağı sunan uyum okulları,
- c) Sekunderalan II, hemen sekunderalan I’den sonra başlayan lise üstsınıflarını ve mesleki eğitim okullarını kapsayan eğitim dönemi (Bu sistemi Türkçeye çevirirsek herhangi bir kimse 12 yıllık (Fachabitur) bir eğitimden sonra yüksek bir okula girme şansını elde etmek demektir. Ama bu belgeyle herhangi bir üniversiteye kayıt olamazsınız. Ancak yüksek okulda önlisansınızı yaptıktan sonra, sadece okuduğunuz bölümle ilgili bir alana herhangi bir üniversitede kayıt yaptırma hakkını elde edebilirsiniz),
- d) Tertieralan, eğitimde doğrudan bir üniversiteye girme hakkını elde eden lise (Almanya da iyi bir lise öğrenimi 13 yılda tamamlanır) ve dengi okuldan alınan belgedir. Bu belge ayrıca yüksekokullardan, meslek akedemilerinden, ortaokuldan sonra gidilen ve uzun yıllar öğrenim eşliğinde elde edilen bilgiler inandırıcı belgelerle kanıtlanırsa da özel sınav ve mülakatlar sonucuda üniversitelerde eğitim hakkı elde edilir.
- e) Quarteralan, eğitimde özel ve mesleki perfeksiyon kurslarını içeren müfredatı sunan, erginleşme ve olgunlaşma programlarını kapsayan dönem olarak belirlenen süreç demektir.
Gelecek günlerde okulları kendi gözlemlerim ve edindiğim bilgiler doğrultusunda detaylarıyla büyüteç altına alamağa çalışacağım. Bu yazıda sadece genel bilgiler dahilinde tarihsel gelişmeleri ana hatlarıyla izah etmeğe çalıştım.
Frankfurt am Main, 08.06.2010.