Çin’de başlıca iki adet kapsamlı Müslüman azınlık vardır. Bunlardan biri, çoğunlukla Çin’in kuzeybatısında özerk bir bölge olan Sincan’da yaşayan “Türki ve Hint-Avrupa Müslümanları”, yani Uygurlar, Kazaklar, Kırgızlar, Tacikler, Tatarlar ve Özbeklerin içinde bulunduğu gruptur. Diğeri ise çoğunlukla Kansu-Çinghay-Ningxia (KÇN) bölgelerinde yaşayan Hui, Salar, Bao’an ve Dongxiangların içinde bulunduğu Müslüman gruptur. Bu toplulukların içinde Huiler en kalabalık etnik gruptur ve Çin’deki Han çoğunluğundan neredeyse ayırt edilemez oldukları için “Çinli Müslümanlar” adını almışlardır. Çin’deki bütün Müslüman azınlıklar –Çince konuştukları için özellikle KÇN bloğundakiler (Yi, 2008)– 1949’daki Mao Devrimi’ne kadar “Hui” olarak adlandırılırlardı. 1949’dan sonra ise Uygurlar ve Kazaklar gibi bazı Müslüman gruplara resmi etnik azınlık statüsü verildikten sonra diğer grupların da azınlık olma yolunda önleri açılmış oldu (Hillman, 2004). Bugün ise Hui ismi sadece, Çin’in (10’u Müslüman olmak üzere) 55 resmi azınlığından biri olan, “Çinli Müslümanlar” için kullanılmaktadır (McCarthy, 2005).
Huiler oldukça heterojen bir yapıya sahiptirler. Huiler, kuzeyden güneye, doğudan batıya Çin’in farklı bölgelerine dağılmışlar, tarihte değişik süreçlerden geçtikleri gibi, günümüzde de bölgesel farklılıklarını korumaktadırlar. Bu farklılıklar başlıca dindarlık-sekülerlik, kentlilik-köylülük, zenginlik-yoksulluk, içevlilik-dışevlilik gibi alanlardan kaynaklanmaktadır. Hatta bu çok çeşitli deneyimler, Gladney gibi bazı akademisyenlerin Huileri kendi içinde bir etnik grup olarak kabul etmemelerine yol açmıştır (Dillon, 1999). Bütün bunlar Huilerle ilgili genellemeler yapmayı zorlaştırmaktadır. Bu makalede Huilerin tarihi kısaca incelenecek, özellikle Mao’nun ölümünden sonraki dönem üzerinde durulacaktır.
Çin’in sosyalist döneminde “Hui” isminin Müslümandan ziyade belli kültürel özellikleri olan bir etnik azınlığı kastetmek için kullanıldığını tekrar belirtelim. Bunun en önemli nedenlerinden biri kuşkusuz, diğer dinler gibi, İslam’ın da ‘kitlelerin afyonu’ olarak görülmesiydi (Li ve Luckert, 1994). Bununla birlikte Huiler, devlet tarafından kurumsallaştırıldı ve kendilerine azınlık hakları tanındı (Gladney, 1991). Bu, dinsel inançlarının yanı sıra ekonomik ve sosyal örgütlenmelerinin de Hui kimliğinin göstergeleri olarak kabul edilmesinin bir sonucudur – ki bu üç unsur çoğunlukla örtüşmektedir (Dillon, 1999).
Huiler, Mao dönemindeki baskılar sonucunda daha seküler bir yaşantıyı benimsemek zorunda kalmışlardı. Toplu ibadetlere ve camiye gitmeye son veren Huilerin camileri de zaten Kültür Devrimi sırasında yıkılmıştı (Hillman, 2004). Bu dönemde bazı Huilerin dinlerini inkar etmek ve hatta haram olmasına rağmen domuz bile beslemek zorunda kaldıkları bilinmektedir (agm.: 56). Ulaşılması güç olan bölgelerde yaşayan bazı küçük Hui toplulukları, hem diğer Müslüman gruplardan hem de dünyanın geri kalanından soyutlanmış oldukları için, 1990ların sonlarına kadar kimliklerini korumak için direnmekten çekinmişlerdir (agm.). Hillman’ın görüştüğü kişilerden biri, genç bir anne, Maocu rejimin üzerlerindeki etkisini en iyi biçimde şöyle özetlemiştir: “Şu anki İslami uyanışa kadar Müslümanlıkla ilgili bildiğimiz tek şey domuz eti yemememiz gerektiğiydi.”
Görüldüğü gibi, kısmen de olsa, Hui kimliği Huilere devlet tarafından dayatılmıştır. Çünkü bu grup, bir etnik azınlığın sahip olması gerektiği düşünülen homojenliğe hiç sahip olamamıştır. Huilerin çoğunluğu dışa açık bir yaşantıyı benimsemiş ve özellikle evlilik yoluyla asırlar boyu yan yana yaşadıkları diğer etnik gruplarla karışmaktan çekinmemiştir. Bununla birlikte, yan yana yaşadıkları diğer etnik grupların çeşitli ekonomik, sosyal ve kültürel davranışlarını benimsemişler veya bunlara ayak uydurmuşlardır (McCarthy, 2005). Dillon’un (1999: 7) da belirttiği gibi gelenekler durağan değillerdir, zamanla gözden geçirilir ve yeniden üretilirler. Dolayısıyla, Hui geleneklerinin mirasçıları en az bunları miras bırakanlar kadar bu geleneklerin yaratılmasında katkıda bulunmuşlardır. Hui geleneklerinin gözden geçirilmesi özellikle Hui Uyanışı sonrasında söz konusu olmuştur.
Bu uyanış sırasında Hui kimliğinin yeniden oluşumunun birer parçası olarak camiler tekrar inşa edilmiş, dini bayramlar insanların takvimlerine girmiş, dini eğitim veren okullar ve Kur’an kursları açılmıştır (Hillman, 2004). Diğer taraftan, bazı Hui gruplar Müslüman olmayanlarla ilişkilerini kesmeye, dışevliliği reddetmeye ve daha içe dönük bir yaşam sürmeye başladılar (agm.). Örneğin, gayrımüslim komşularına yiyecek ve içecek ikram eden Huiler, haram yeme tehlikesine karşı aynı ikramları komşularından kabul edemiyorlardı. Kısaca, Çinli Müslümanlar, zaman içinde kendilerine dayatılan etno-dinsel kimliklerini gözden geçirmeye ve bir Hui kimliği oluşturmaya başlamışlardı.
Huiler Mao’nun 1976’da ölümünden sonra dinsel ve kültürel uyanış yaşayan tek azınlık değildir. O zamanlar dinsel faaliyetlere kısıtlamalar sürse de pek çok grup yavaş yavaş seslerini yükseltmeye başlamıştı. Ancak, farklı bölgelerde yoğunlaşmış Huilerin birbirleriyle iletişime geçmesi, dindarlar ve sekülerler arasındaki anlaşmazlıklar bir yana, değişik mezhep, tarikat ve cemaatlerin mensupları arasında da tartışmalara yol açmıştır (McCarthy, 2005). Köktenci uyanışçılık ve din değiştirmeler bazı Hui gruplarda artış göstermiştir (Gladney, 1991). Bu, pekala Huilerin Hanlaşmadıkça[i] Çinli kabul edilmemelerinin bir sonucu olabilir (Yi, 2008). Tüm bunlar bazı Huilerin Han çoğunluğundan daha fazla soyutlanmasına ve hatta eğitim düzeylerinin düşmesine neden olmuştur (Age.). Huiler de Çince konuştuklarından ve diğer dinsel ve etnik azınlıklara nazaran Han çoğunluğuna daha yakın olduklarından, günümüz Çin’inde Hui kökenlileri tespit etmek oldukça güçtür. Hui sayılmak isteyen kişilerin sayısı artarken (Li ve Luckert, 1994), Hui kökenli bazı insanlar da Hui olsalar bile kendilerini Hui olarak tanımlamamayı seçiyorlar (Dillon, 1999).
Huiler geçmişte birkaç kez ayaklanmış olsalar dahi hiçbir zaman ayrılıkçılığı benimsememişlerdir. Örneğin, Huilerin önderlik ettiği en büyük ayaklanmalardan biri olan Panthay İsyanı, Han çoğunluğuna karşı değil Qing Hanedanlığı’na karşı başlamıştır (Atwill, 2003). Bugün, her ne kadar gayrımüslimlerle ilişkileri mesafeli olsa da, Huiler, Çin’in en iyi entegre olmuş etno-dinsel azınlığı olarak kabul edilmektedir.
Referanslar
Atwill, David G. “Blinkered Visions: Islamic Identity, Hui Ethnicity, and the Panthay Rebellion in Southwest China, 1856-1873”. The Journal of Asian Studies, Cilt:62, Sayı:4. 2003. ss. 1079–1108.
Dillon, Michael. “Ethnicity and Hui History”. China’s Muslim Hui community: migration, settlement and sects. London: Routledge. 1999. ss. 1–10.
Gladney, Dru C. Muslim Chinese: Ethnic Nationalism in the People’s Republic. Cambridge: Harvard University Press. 1991.
Hillman, Ben. “The Rise of the Community in Rural China: Village Politics, Cultural Identity and Religious: Revival in a Hui Hamlet”. The China Journal, Sayı:51. 2004. ss. 53–73.
Li, Shujiang ve Karl W. Luckert. “Introduction”. Mythology and Folklore of the Hui, A Muslim Chinese People. New York: SUNY Press. 1994. ss. 3–33.
McCarthy, Susan. “If Allah Wills It: Integration, Isolation and Muslim Authenticity in Yunnan Province in China”. Religion, State & Society, Cilt:33, Sayı:2. 2005. ss. 121–136.
Yi, Lin. Cultural Exclusion in China: State education, social mobility and cultural difference. London: Routledge. 2008.
[i] Han, Çin’deki etnik çoğunluğa verilen isimdir.
[1] Sosyal ve Kültürel Antropolog