“Bana kalırsa şunu kabul etmeliyiz ki, ne mal mülkle ilgili hak duygusu, ne yürek temizliği, ne dürüstlük, ne tanrıya, öbür dünyaya ve tanrının sonsuz adaletine inanmak, ne şövalyelik, ne namus, ne de yurtseverlik uygarlığın belirgin özelliklerinden değildir. Uygarlığın özü, vahşilerin ulaşamadıkları bir şeydir, kuşkusuz; bundan ötürü de ilkel erdemlere bağlı değildir. İki yüzyıldır, soylu vahşi ile uygar insan arasında kubul edilen uygarlık, uygarlığın doğal bir şey olmadığını gösterir. Uygarlığın, daha çok, bilinçlenme ve eleştiri kafası gibi insanlığın kazandığı son erdemlere bağlı olduğunu kabul etmeliyiz. Uygarlık insan yapısı bir şeydir…”
Clive Bell
Savaş yıkıcı, yıpratıcı, yok edici bilimsel, teknolojik, zihinsel, kılgısal bir olgudur.
Uygarlık, üretici, yaratıcı, yapıcı, yüceltici bilimsel, teknolojik, tarihsel, zihinsel, kılgısal bir başka olgudur.
Savaş ve uygarlık birbirinin karşıtı, birbirinin yok edicisi, ancak aynı anda aynı tarihsel boyutta olabilen ikilidir.
Uygarlık ve Savaş’ın yaratıcısı, üreticisi, yeniden üreticisi insandır.
Her iki olgunun yaratımında, tarihsel, güncel ama her zaman toplumsal ekonomi politik başat rol oynamıştır, oynamaktadır.
Savaş, insan doğasına aykırıdır. İnsanı doğası dışında savaş eylemine sürükleyen şey, insanın tarihsel, sosyoekonomik bölünmüşlüğüdür.
Savaşı üreten ile savaşı yapan bu bölünmüşlüğün iki yanıdır.
Savaşanın savaştan hiçbir çıkarı yoktur.
Savaşan, yani ölen ve öldüren, ölüp öldürdüğü ile kalır.
Savaşın acılarını, savaşanlar ile onların yakınları çeker.
Savaşın acılarını, doğa, diğer canlılar, ve özellikle çocuklar çeker.
Savaş cinayettir.
Cani, savaşanlar değildir.
Savaşan çoğu kere, ne için savaştığını ya da savaşması gerekip gerekmediğini bilmez.
Bu bilmezliktir ki, milyon milyon insanı savaşa sürebilmeye olanak sağlar.
Ölen ve öldüren gerçekte, hangi gerçek için savaştığını bilmez; bilse kesinlikle savaşmaz.
Demek ki, savaşanın olması için, bilisizliğin olması gerek. Bilen ile savaş olanaksızdır.
Ölen ve öldüren, kesinlikle kendisi için bir şey yapmaz. Ancak bunu da bilmez.
Savaşan, ölen, öldüren, yıkan, yakan ama bilisiz insan gerçekte uygarlığın kaynağıdır.
Savaşı üreten, savaşı yayan, ama savaşmayan ise bölünmüşlüğün diğer yanındakilerdir.
Savaşlar, savaşanların onlarca, yüzlerce, binlerce yılda ürettiği uygarlığı birkaç saat, birkaç gün, birkaç hafta, birkaç ay içinde yerle bir eder.
Savaş, savaşanın ürettiğine de düşmandır.
Savaş üretenin aklına da düşmandır.
Savaş üretenin aklını kullanma olanağı vermeyendir.
Aklını kullanma olanağı olmayan kolaylıkla savaştırılabilir.
Aklını kullanmayan, ama savaşan; din için, mezhep için, tanrı için, vatan için, millet için savaştığını sanır. Ona böyle belletilir. O savaşır, ölür öldürür ama; dini, mezhebi, milleti, tanrıyı başkaları yaşar, başkaları yararlanır.
Savaş salt akılsızlık değil; ahlaksızlıktır da.
Savaş ahlakı çökertir. Savaş öncesi, savaş süreci ve savaş sonunda ahlaksızlık aklı aşar.
Savaşta insan, insan değildir.
Savaş sonunda ise, insanın ne olduğu belli değildir. Dağılmış, bozulmuş, çökmüş, dönüşmüştür, çürümüştür.
Savaşta insan ürettiği, yarattığı, maddi, manevi, yararlı, ahlaksal, estetik, bilimsel, sanatsal, kültürel, dinsel ne kadar değer varsa, yani neyi var, neyi yok hepsini yitirir ya da kullanamaz duruma gelir.
Tanrı savaşta, tümüyle tarafsız ve ilişkisizdir. Seyircidir.
Savaşta tanrı kaybolur. Tüm çığlıklara karşın yanıt vermez. Savaşta savaşan tanrısız, anasız, babasız, dostsuz, sevgilisizdir. Savaşta insan yapayalnızdır. Akılsızdır. Ahlaksızdır.
Sonuçta, savaş, bölünmüş insanlığın birinin diğeri zararına varlığını sürekli kılmak için ürettiği bilimsel teknolojik gelişmeye, uygarlığa koşut olarak yıkım gücü gelişen ve bugün salt insanın değil, doğanın, yerkürenin hatta galaksimiz için bir tehdit boyutuna varmıştır.
Uygarlık, savaşdışı dönemlerde, insanın tarihsel birikimi üzerine oturan ve kuşaktan kuşağa, yüzyıldan yüzyıla toplumdan topluma, ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya birikerek aktarılan ve her zaman tek tek ve toplu olarak insana ve insanlığa mutluluk, gönençlik, haz, bilgi, değer, güzellik katan; yaşamı kolaylaştıran, geliştiren, dönüştüren, saygı uyandıran insan etkinliklerinin tümüdür. Bilim, uygulayımbilim, sanatın tüm türleri, felsefe, mimarlık, her türlü kılgısal tasarım ve üretim uygarlık yaratımlarıdır. Bir bütün olarak bu alanların bir çoğunda, tümünde ya da önemli birkaç alandaki evrensel yaratımlar uygarlık olgusunun içeriğini oluştur.
İnsan, üretkendir.
İnsan üretimi, dizgeleştikçe, düş, düşün dünyası estetik dünya ile bütünleştikçe uygarlık doğar, gelişir, yayılır, çözülür, diri unsurlarını, ölü unsurlardan ayırır, geleceğe aktarır yeni ve özgün bir başka uygarlığın doğuşunu hazırlar.
İnsana en çok uygarlık yarışır. İnsan özünün yarattığı uygarlık insanı uygarlaştırır. Uygarlaşan insan, uygarlığın karşıtı kolay görür, kavrar ve bu karşıtlığı etkisiz kılmaya çalışır. Toplumsal çatışma denilen şey gerçekte budur. Uygarlığı, üretimi gerçekleştiren ile yıkmak isteyen toplumsal karşıtlıkların çatışmasıdır. İnsanlık, uygarlık üretenler, bu süreçte savaşın kendilerini ve uygarlıklarını yıkacağını bilir, BARIŞ kültürünü doğurmak, yeşertmek, geliştirmek, egemen kılmak için çabalar durur. Çünkü, barış uygarlıktır. Çünkü, barış kültürü ve koşullarıdır ki, insanın uygarlık ürünlerini dizgesel üretimini, yaratımını, dağıtımını, yayılımı sağlar. Ancak, savaştan yana, uygarlıktan korkan toplumsal sınıflar, savaşı salt uygarlığı ve kendi karşıtlarını gereksinim duyduğu için tümüyle yok etmeden, edilgenleştirme, düş ve düşünme yetisini köreltme eylemini gerçekleştirir. Çünkü, savaş artık bugün en büyük ekonomidir. Büyük yatırımlar, pahalı yok edici silahlar, her geçen gün geliştirilen teknolojiler ile büyük Pazar arayışı içinde olan alandır.
Bu nedenle, savaş aynı zamanda, bu pazarın yaratılması için, aralıksız savaşan güçlere gereksinim duyar. Savaştan yana olanlar, savaştan çıkarı olanlar bütün ülkelerde ortak ekonomik politikalar üreterek, sürekli ordular, yenilenen silahlar ile toplumları silahlanma yarışı içinde tutarlar. Bunun sağlanması içinde, sürekli düşman kavramı üretir, yeniden üretirler. Uygarlığı, böyle bir güce karşı ve böylesi bir süreç içinde korumak, kollamak olağanüstü zordur. Irak’ta yaratılan, geliştirilen, bilimsel, tarihsel, sanatsal yaratılar, uygarlığın bir parçası idi. Bağdat, şiirlere, masallara geçmiş bir kent idi. Savaş tüm bunları yıktı, dağıttı, sattı, ezdi, parçaladı, dönüşü olmayan, yeniden aynı biçimde üretilme olanağı olmayan uygarlık ürünlerinden somut soyut tüm birikimlerini, geleceğin uygarlık yaratıcıları çocukları bile toparlanamayacak, düş ve düşünce üretemeyecek denli zihinsel, fiziksel, ruhsal depreme uğrattılar.
Uygarlık, kültürü ve etkisi ile savaş ve silah üreticilerinin en büyük kabusudur. Bu nedenle, uygarlığın üretilip, yayılmasını aralıklarla sekteye uğratırlar. Bu iş için ise, savaşı üretirler ve kalıcı bilinçsizlik ile kalıcı düşmanlıklar yaratırlar.
Uygarlık savaşın karşıtı, can düşmanıdır. Savaş bir olgu olarak ve bütün nitelik, nicelik, araç, gereç ve kültürü ile ortadan kaldırılmadıkça, uygarlığın ara kesilmelerle, sürekliliği sağlanamaz. Uygarlık ve uygar insan, savaşı yerküreden silmedikçe, kendisini üretemeyecektir. İzin verildiği ölçüde üretilen ise uygarlık yaratacak ölçüde güçlü ve dizgesel olamayacaktır.
Savaş karşıtı, barış savaşçısı olmadan, uygar olunamayacağı gibi, uygar bir dünyada da yaşanamayacaktır. Savaş, günümüzde, yerküreyi aşmış, uzaya taşınmıştır. Aynı güç, aynı kararlılık ile savaşı, uzaydan, yerküreden, kıtalardan, ülkelerden, bölgelerden ve insan bilincinden bir daha geri gelmemek üzere söküp atmadıkta, uygarlık düşleri görmek anlamlı olmayacaktır.
Özellikle, öğretmenler, ülkenin en uzak, en küçük yerleşimlerine yalnızca sizler gitmektesiniz. Savaş tacirlerinin, savaş olgusunu gerekçeleri ile birlikte küçük büyük kadın erkek dinli dinsiz her renk her uyruk her mezhep insanın bilincine ulaştırarak gerçek ve büyük bir öğretmenlik yapmış olacaksınız. Barış, en çok size ve sizin minik öğrencilerinize gereklidir. Çünkü onlar hem yaşamlarını, hem gelecek uygarlık tasarımlarını ancak barış ve uygarlık koşullarında koruyabilir, gerçekleştirebilir, yayabilirler.
Savaşsız, sömürüsüz, sınırsız, sınıfsız bir dünya insanlığın özlemidir.
En çok çocukların…