Çocuk edebiyatının vazgeçilmezlerinden biridir masal. Kimi zaman çok uzak ülkelerden gelen devler çıkar karşınıza; kimi zaman saçları ipekten, kokusu gülden, teni pamuktan olan prensesler karşılar sizi masal dünyasının giriş kapısında. Bu kapıdan içeri girdiğiniz zaman bütün sınırlılıkları, bütün sıkıntılarınızı, bütün dayatılanları ardınızda bırakırsınız. Masal dünyasıdır çünkü bu, özgürlükleriniz sonsuzdur. Öyle bir sonsuzluktur ki şu karşınızda oturan yeşil kazaklı çirkince bayanı bir kraliçeye çevirirken, sevmediğiniz bir devlet adamını dünyanın en gaddar en zalim en amansız hükümdarı yapabilirsiniz.
Bu sonsuz özgürlüğün çocukların zihin dünyasına daha çok hitap ettiği düşünülür. Bunun nedeni masallarda kullanılan duru dilin çocukların zihin dünyasının berraklığı ile örtüşmesidir. Çocuk, bu duru dille dinlediği masalı zihninde canlandırabilir, kendini kahramanın yerine koyabilir hatta olayların akışını bile değiştirebilir. Çünkü onun hayal gücü, masalın üreticisinden daha zengin olma potansiyeline sahiptir. Peki, masalın üreticisi neden masal üretmeye gereksinim duymuştur?
Masallar her ne kadar çocuk edebiyatında kendini bulsa da bunun halk kültürünün ürünü olduğu, büyüklerin ümitlerini ve hayallerini barındırdığı bir gerçektir. Büyükler kendi yaşamlarında bulamadıklarını masal kahramanlarına yükleyip masal kahramanı kişiliğinde kendilerini ararlar. Bu arayış sırasında gerçek hayatın izlerini de masallara yerleştirmeyi unutmazlar. Gerçek hayatta nasıl kötü insanlar, güç olaylar varsa masallara yerleştirirler ki masallar gerçeğe yani kendilerine o kadar yakın olsun. Örneğin Pamuk Prenses iyiler iyisi, güzeller güzelidir ama dünya yakışıklısı prens tarafından öpülmek için birçok badire atlatması gerekir.
Masalların az ya da çok gerçek hayattan izler barındırması, onu tehlikelere ve tehditlere açık bırakır. Öyle ya, gerçekler tehlikelidir. Her yerde her zaman söylenemezler. Söylenirlerse “sorumlu” ve “sorunlu” olurlar. Bu yüzden masallar hep “evvel zaman”dadır, bu yüzden develer tellal, pireler berber iken gelişir olaylar. Çok uzak ülkelerde “Kaf Dağı’nın ardında” yaşar peri padişahının kızı. Bugün ile hiçbir ilgisi yok izlenimi verir, ancak bu şekilde düşünsel açıdan rahat hisseder kendini çünkü. Asıl özgürlüğü ve özgünlüğü de geçmişte yaşayan kralları, prensesleri, keloğlanları anlatırken bugünün erk sahiplerini ve erki sahiplenmeye çalışanları gizliden gizliye iğneleyebilmesinden ileri gelir.
Mademki gizliden gizliye de olsa masal yoluyla erk eleştiriye açılıyor, o zaman eleştirme yetisine sahip aydın kesim, eleştirilerini masallarla yapabilir. Hatta ve hatta bu yazıyı okuyan herhangi biri, günümüzün masalını geçmişte kurgulayabilir. Bu kurguda yine uzak ülkelerden birinde halka zulm eden bir padişah yaşar belki. Belki de bir kahraman gelip halka yaptığı zalimliklerden dolayı cezalandırır. Kimbilir belki de o yalan bu yalan fili yuttu bir yılan; e bu da mı yalan, diye bitirir masalını…