Millî Eğitim Bakanlığının Yeni Görevleri Üzerine Birkaç Söz

Sayı 32- Ekim 2011

Bu yazıyla herkesin bildiği üzere, 25 Ağustos 2011 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilen ve 14 Eylül 2011 tarihinde, 28054 numaralı Resmî Gazete’de yayımlanan “Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”nin “Görevler” başlığı altında yer alan ilk maddesi hakkında birkaç kelam etmektir. Kelam sözcüğünü bilinçli kullandım. Zira, “Mecliste arif ol kelamı dinle / El iki söylerse sen birin söyle” diyen Karacaoğlan’ın belirlediği temel ilkenin de dışına çıkmayacağımı beyan etmek isterim.

Yeni KHK ile Millî Eğitim Bakanlığının görevinin ilk fıkrası şöyledir: “a) Okul öncesi, ilk ve orta öğretim çağındaki öğrencileri bedenî, zihnî, ahlakî, manevî, sosyal ve kültürel nitelikler yönünden geliştiren ve insan haklarına dayalı toplum yapısının ve küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlayan eğitim ve öğretim programlarını tasarlamak, uygulamak, güncellemek; öğretmen ve öğrencilerin eğitim ve öğretim hizmetlerini bu çerçevede yürütmek ve denetlemek.

Millî Eğitim Bakanlığının 30 Nisan 1992 tarihinde kabul edilen 3797 numaralı “Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun”da yer alan ve yukarıdaki gibi değiştirilen ilk görevi şu şekildeydi: “a) Atatürk İnkılap ve İlkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, Türk Milletinin milli, ahlaki, manevi, tarihi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş vatandaş olarak yetiştirmek üzere, Bakanlığa bağlı her kademedeki öğretim kurumlarının öğretmen ve öğrencilerine ait bütün eğitim ve öğretim hizmetlerini planlamak, programlamak, yürütmek, takip ve denetim altında bulundurmak,”

Yukarıda var olan iki görev arasındaki temel farklılıkları ve bu bağlamda kafamıza takılan birkaç soruyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde İlköğretim 6, 7, 8. sınıflara Türkçe öğretmeni yetiştiren bir öğretim üyesi olarak;

1. Yetiştirdiğimiz Türkçe öğretmenleri artık, Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk Milliyetçiliğine bağlı çocuklar yetiştirecek becerilerle donanmayacak mı?

Bu soruya bağlı olarak ilk anda aklıma gelen birkaç soru daha var: 1) Millî Eğitim Bakanlığının artık böyle bir görevi (Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk Milliyetçiliğine bağlı öğrenci yetiştirmek) yoksa, Türkçe Öğretim Programları yeniden mi kaleme alınacak? Zira her sınıfta Atatürkçülük teması var. 2) Bir Türkçe Öğretmenine bizim verdiğimiz ilk ders “harf devriminin” nimetleri, güzellikleridir. Artık Türkçe öğretmenlerine Atatürk’ün devrimlerinin en önemlilerinden biri olan harf devriminin öneminden söz etmeyecek miyiz? 3) Her ders kitabının başında olan ve her Türkçe öğretmeninin çocuklara öğretmekle yükümlüğü olduğu “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi”ni artık işleyemeyecek miyiz? 4) Atatürk’ü ve Atatürk’ün yaptıklarını öven edebî metinleri (şiir, hikaye, roman, tiyatro…) derslerde örnek metin olarak sunamayacak mıyız?

2. Yetiştirdiğimiz Türkçe öğretmenleri artık, Türk Milletinin millî, ahlakî, manevî, tarihi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan çocuklar yetiştirecek becerilerle donanmayacak mı?

Yukarıdaki soruya bağlı olarak birkaç soru daha sıralamak zorunluluktur: 1) Artık Türkçe öğretmenleri çocukta aile sevgisini aşılayan ve aile bilincini oluşturan aşağıdaki şiiri örnek metin olarak okutamayacak mı?

AİLEMİZ

Bilirsiniz,

Hepimiz

Evde yalnız değiliz.

Büyük anne, büyük baba,

Daha kim var acaba?

Ha ha buldum, buldum.

Baba, oğul, anne, kız.

Ağabeyimiz, ablamız,

Amca, teyze, halamız

Bir soydan, bir kandanız.

İşte böyle hepimiz

Toptan bir aileyiz.

Küme yıldızlar gibi

Bir arada yaşarız,

İyiliği kucaklar, kötülükten kaçarız. (Mehmet Necati Öngay)

2. Türkçe öğretmenleri artık çocuklara “Bu Vatan Kimin?” şiiriyle vatan kavramını aşılamaya, “Bayrak” şiiriyle bağımsızlığın olmazsa olmaz koşulunu anlatmaya çalışmayacak mı?

BU VATAN KİMİN?

Bu vatan, toprağın kara bağrında

Sıra dağlar gibi duranlarındır.

Bir tarih boyunca, onun uğrunda

Kendini tarihe verenlerindir.

Tutuşup kül olan ocaklarından,

Şahlanıp köpüren ırmaklarından,

Hudutlarda gaza bayraklarından

Alnına ışıklar vuranlarındır.

Ardına bakmadan yollara düşen,

Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,

Huduttan hududa yol bulup koşan,

Cepheden cepheyi soranlarındır.

İleri atılıp sellercesine,

Göğsünden vurulup tam ercesine

Bir gül bahçesine girercesine

Şu kara toprağa girenlerindir.

Tarihin dilinden düşmez bu destan;

Nehirler gazidir, dağlar kahraman;

Her taşı bir yakut olan bu vatan

Can verme sırrına erenlerindir.

Gökyay’ım, ne desem ziyade değil;

Bu sevgi bir kuru ifade değil;

Sencileyin, hasmı rüyada değil,

Topun namlusundan görenlerindir. (Orhan Şaik Gökyay)

BAYRAK

 

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü…

Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,

Işık ışık, dalga dalga bayrağım,

Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın

Mezarını kazacağım

Seni selamlamadan uçan kuşun

Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder…

Gölgende bana da, bana da yer ver!

Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:

Yurda ay yıldızının ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün

Kızıllığında ısındık;

Dağlardan çöllere düşürdüğü gün

Gölgene sığındık;

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;

Barışın güvercini, savaşın kartalı…

Yüksek yerde açan çiçeğim;

Senin altında doğdum,

Senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim her şeyim;

Yeryüzünde yer beğen

Nereye dikilmek istersen

Söyle, seni oraya dikeyim! (Arif Nihat Asya)

3. Yetiştirdiğimiz Türkçe öğretmenleri artık, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş çocuklar yetiştirecek becerilerle donanmayacak mı?

Millî Eğitim Bakanlığının eski görevleriyle bağlantılı soruları çoğaltmak mümkündür. Çözüm önerilerinin neler olabileceği hususunda söyleyeceğimiz tek bir şey var: Durumdan vazife çıkarmaktır: Millî Eğitim Bakanlığının yeni görevleri arasındaOkul öncesi, ilk ve orta öğretim çağındaki öğrencileri bedenî, zihnî, ahlakî, manevî, sosyal ve kültürel nitelikler yönünden geliştiren ifadesindeki “ahlakî, manevî, sosyal ve kültürel nitelikler”in eski görevdeki unsurlarla bağdaştığını ileri sürüp bildiğimizi okumaktır.

Bildiklerimizi okurken bize gücü yine edebî metinler verecektir:

“Ey Rızâ, cümlemiz vatanın kulu,

Vatana kulluktur kurtuluş yolu,

Davranın evlâtlar, şu yorgun kolu

Nâmerdin o hâin eli sarsmasın” (Rızâ Tevfik BÖLÜKBAŞI)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir