Finlandiya’da Okula Başlarken

Sayı 74- Nisan 2022

                                          FİNLANDİYA’DA OKULA BAŞLARKEN

Gamze Koni [1]

Finlandiya eğitim sistemi, dünyayı kendisine hayran bıraktıran sistemlerden biri. Finlandiya’daki eğitim sistemini bu kadar farklı kılan ve onun başarılı olmasını sağlayan ne? Burayı öven, eğitimini ulaşılmaz bir sistem gibi anlatan birçok farklı yazı okudum; değerlendirme yazıları, gezi yazıları, incelemeler… Kendi ülkemiz adına, bu sistem gerçekten ulaşılmaz bir sistem mi? Var oluş koşulları bizim için oldukça zorlayıcı olsa da zihinsel olarak başladığımız işin gerçekleştirilebilirliği var mı? Bunu değerlendirmek amacıyla Finlandiya eğitim sistemini temelden, yuva eğitiminden başlayarak incelemek istedim.

Okul öncesi eğitimde çocuklarımızın sadece bilgi yüklenen boş kutular olarak görülmemesi, psikolojik ve sosyolojik gelişimlerinin önemi, birey olarak kendilerini var edebilmeleri, “insanlaşma” sürecinde kendi kişilerini oluşturmaya başlamaları ve bazı “değer”leri yaparak yaşayarak öğrenmeleri yazımızın temel noktaları olmuştur. Bunun için öncelikle Finlandiya’daki okul öncesi eğitimin çıktıları sıralanmış; daha sonra değerler eğitimi kapsamında İoanna Kuçuradi[2] atfıyla, eğitimin tanımı yapılmış ve öğretmenin görevinin çocuğa rehber olarak “insanlaşma” sürecinde kendisinin ne gibi yapısal olanaklara sahip olduğunun bilgisini ve bu olanakların her birinin değerinin bilgisini sunmak olduğu anlatılmıştır. Sonuç olarak ise çocukların buradaki eğitim düzeninde kendi “insanlaşma” süreçlerini bir yük ya da bir ödev olarak değil; eğitimin içinde kendiliğinden kazanılan; sunarak, seçilerek kazanılan bir durum olarak yaşadıkları anlatılmıştır.

  1. BİZİM ÇOCUKLARIMIZIN NEYE İHTİYACI VAR

Finlandiya’da neredeyse tamamen devlet tarafından karşılanan ve özel okul (!) niteliklerini aratmayan bir sistem var. Özel okullara uluslararası eğitim veren okulların dışında ihtiyaç duyulmuyor.  Bu duruma tabi ki belirli gelişmişlikte bir ekonomik alt yapı ve nüfus azlığı temel oluşturuyor. Ancak amacımız ekonomik ulaşılabilirliği değil birey olarak kendini var etme sürecinde ve “değer” kavramı neticesinde eğitim çıktılarını ortaya koymaktır. Buradaki okullarda bahçe, spor imkanları, okul içi imkanlar, ücretsiz yemekler, bireysel alan algısı (öğrenciye ait dolap, raf vs.) ve bunların hepsinin sonucunda kendini toplumda değerli hissederek büyüyen bir çocuk var. İnsanın bir kişi olarak var olması, topluma katılması, silikleşmemesi o kadar önemli ki ders başarısı, sınavlar, akademik düzey bu sebeplerin önemiyle arka planda kalıyor. Çünkü çocuğun çocuk yaştayken çok fazla bilgi donanımına ihtiyacı olmadığının, bunun ilerleyen yıllarda özellikle lisede meslek seçimine yönelme söz konusuyken ya da daha sonra üniversitede (okumak isteyenler için) gerektiğinin farkındalar. Dolayısıyla çocuklara aşırı bilgi yüklemesi asla yapılmıyor ve çocuğun özgürce çocukluğunu yaşaması sağlanmaya çalışılıyor.

Zorunlu eğitim yaşının 7 yaş olarak belirlendiği Finlandiya’da anaokulu ve okul öncesi eğitim neredeyse ülkenin tamamı tarafından önemsenmekte. Bazı aileler tabi ki çalışmak zorunda olduğu için kreşe gönderiyorlar çocuklarını fakat bunun, çocuk için gerekli olduğunun da farkındalar. Öncelikle okula başlarken bir ihtiyaç listesi ile karşılaşılıyor. Kalemler, boyalar, defterler alınacak diye düşünülürken okulun istediği ihtiyaç listesi iklim koşulları göz önünde bulundurularak belirlenmiş zaten olması zorunlu, genel olarak bir kıyafet listesi. Ayrıca bu listede çocuğun duygusal yoksunluğunu giderecek bazı özel objeler de var.

-20’yi geçen soğuklarda dahi çocukların dışarı çıkması gerektiği yasayla korunan bir durum olduğu için bu ihtiyaç listesinde: yağmurluk, eksi derecelere dayanıklı tulum, bunlara uygun eldivenler, botlar, şapkalar, diş pastili, uyku arkadaşı, aile fotoğrafı, yedek kıyafet gibi unsurlar var. Yani okulun içindeki ders etkinliklerine yönelik hiçbir şey yok listede. Tabi ki bu durum yukarıda da söylediğimiz gibi ülkenin ekonomik düzeyiyle ilintili fakat genel olarak insanların da eşit eğitim vermek amacının dışında hiçbir sömürü faaliyetine girmedikleri aşikardır. Burada söz konusu olan ahlaki değerlerdir.

Nitekim Türkiye’deki anaokulu deneyimleri özel okulların para karşılığında okulla iletişimde bulunacağı bir telefon uygulaması satmakta, sene sonu gösterisi için erkeklerin örneğin spor, kızların bale hazırlıkları için dışardan gelen özel hoca ücreti, kıyafet ücreti, zaten okula başlarken karşılığı binli rakamları bulan kocaman bir ihtiyaç listesiyle karşılaşıldığı ve özel okullar için yapılan sözleşmelerde herhangi bir caymaya yönelik hiçbirinin geri iade edilmeyeceğinin küçücük yazılarla yazılmış olduğu görülüyor. Alınan tüm malzemenin bir çocuk tarafından bir sene içerisinde bitirilmesi imkansızken, her çocuktan alınan aynı paralar zaten okulda var olan ürünlere gidiyormuş gibi gösteriliyor. Bu durum işin ahlaki yanıyken bir taraftan da çocuklarımızın psikolojisini etkileyen; onları üstün yeteneklerle yetiştirmeye çalıştığımız bir zorlama, kabaca gaz verme, yarıştırma, hırslandırma durumu söz konusu. Henüz 4-5 yaşlarında toplama çıkarma yaptırılmaya çalışılan, aman beyinleri gelişsin diye kodlamalar, bulmacalar, egzersizler yaptırılan çocukların aslında neye ihtiyacı var? Bizim çocuklarımızın neye ihtiyacı var?  Bırakalım çocuklarımız en azından ilkokula kadar sıkıcı yarıştırmalar olmadan, kıyaslanmadan, ödüle ya da cezaya maruz kalmadan, özgürce düşe kalka oynayabilsinler; sadece oyun oynayabilsinler!

  1. FİNLANDİYA’DA ANA OKULU VE OKUL ÖNCESİ EĞİTİM

Finlandiya’da anaokulu, yuva “Paivakoti”[3] olarak adlandırılır. 4-6 yaş arası çocuklar burada eğitim alırlar. Bu çalışmada Espoo şehrindeki Niittykummun Paivakoti[4] okulu örneklem olarak alınmıştır. Aslında küçük değişiklikler gösterse de okul öncesi eğitimde okulların genel durumu aynı şekildedir. İç içe odalardan oluşan okulun girişi; ayakkabıyla girip çocuğun ayakkabısını yerleştirdiği, kar, buz ya da yağmur sonucunda ıslanan kaba giysilerini kurutmaya yarayan bir kurutma makinesinin yer aldığı, şapka ve eldivenlerin asıldığı ilk bölümdür. Salona giriş yapıldığında kenar duvarlarda çocukların adlarının yazılı olduğu ya da fotoğraflarının asılı olduğu kendilerine ait dolaplar, kaba giysilerini kendi yerine astığı bölümler, çantalarını koyup iç ayakkabılarını yerleştirdiği raflar olduğu görülür. Salonda birçok farklı kapı vardır ancak bu kapıların ardındaki odalar aslında birbirleriyle bağlantılıdır. Tren şeklinde sıralanmış odalar çocukların çizip kestikleri, boyamalar yapıştırmalar yaptıkları sıralı ve sınıf düzenindeki oda mutfağa, mutfak uyku odasına, (duvara monte edilen yataklar katlanılabilir ve kaldırıldığında bu oda oyun ya da sinema odası olur) uyku odası spor salonuna açılan sıralı bir düzen vardır. Hatta bu odaların sıralanışı çocukların yaptığı günlük işlerin sıralanışına benzerdir.

Ayrıca her okul çocukların rahatça hareket edip oyunlar oynayabilecekleri genişçe bir bahçeye sahiptir. Park malzemelerinin yanında çocuğun toprakla iç içe olabileceği, toprağı ve doğayı tanıyabileceği bir düzendedir bu bahçeler. Aynı zamanda Finlandiya eğitim sisteminde doğaya verilen önemin bir göstergesidir adeta.

Okulların fiziki özelliklerinin yanında asıl amacımız olan eğitim çıktılarını, çocukların eğitim maceralarına böyle bir düzende başlamalarının sonuçlarını göstermek isteriz. Finlandiya eğitim sisteminde okul öncesi eğitim çıktılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Kendi başına üst baş çıkarma ya da giyme işlemini yapar.

Öğretmen uzaktan gözetir, sabırla bekler, müdahale etmez. Okula girerken yanında dahi durmaz çocuğun, bize biraz acımasız gelen durumlar aslında çocuğun öz bakım becerisine sahip olmasını beklemek anlamına gelir, okuldan tam çıkacakken ise öğretmen son kontrolü yapar.

  • Tuvalete kendi başına gidip temizlenir.

Öğretmen gözetimiyle, gerekirse yardımıyla.

  • İsminin yazılışını öğrenip ismini tanır.

Çünkü her yerde çocukların kendilerine ait alanları isimleri ile belirlenmiştir.

  • Bol bol resim yapar, boyar, keser, yapıştırır…

Öğretmen çocuğa sadece karşıdan gösterir. Asla elinden alıp onun yerine yapmaz. Eksik, yamuk, fazla karalanmış olabilir ama bu çocuğun kendisine aittir ve onun eseridir.

  • Çeşitli el becerileri kazanır.

Eski çoraplardan kuklalar, tuvalet kâğıdı rulolarından kuşlar, gazetelerden ağaç dalları, boş süt kutularından saksılar yapan çocuklar aynı zamanda geri dönüşümün önemini yaparak ve yaşayarak kavrar.

  • Arkadaşlarla ve çevreyle uyum içinde olur.

Klikleşmiş arkadaş gruplarını sınıf ortamındayken çeşitlendirme ve farklı kişileri tanıma, öğretmenin dışında başka kişilerle iletişim kurabilme, sorun çözme becerisi kazanabilme… Bahçedeyken çocukların arkadaş ve oyun seçimine karışmayan öğretmenler sınıftayken çocukları harmanlayıp farklı geliştirici oyunları sırayla oynamalarını sağlar.

  • Milli ve kültürel değerlere hazırlanır, süsler, etkinlik yapar, farkına varır.

Sadece çocuklarda farkındalık yaratılmaya çalışılıyor ezbere dayalı herhangi bir şiir ya da şarkı öğretimi yok! Türkiye’de bazı anaokullarında karşılaştığımız çocuklar sırayı bozmasın, sözleri unutmasın, birbirinin önüne geçmesin diye bazen maalesef baskıyla haftalarca çalışılan programlara burada etkinlikler esnasında arkadan gelen müzikle ya da cuma günleri yapılan hafta bitimi partilerinde kendiliğinden öğrenme yöntemleriyle çocuklara kazandırılmaya çalışılıyor.

  • Dışardaki hayatla ve iklim koşullarıyla uyumlu olur.

Okulların bahçe düzeni çocuklar için okul binası dışındaki ortamın yani bahçenin eğlendirici olmasına yöneliktir. Hemen her okul genişçe bir bahçeye sahip ve bu bahçe beton değil! Kendi haline bırakılmış eğriliklerle dolu bahçede kaydırak, salıncak gibi park oyuncaklarının yanında çocuğun toprakla, kumla oynayabileceği mutfak takımları, toplar, bazen karların kürendiği kürekler, çiçeklerin, çimenlerin ağaçların yer aldığı yeşil bitki örtüsü var. Bunun için yani okul bahçesini yeşillendirmek için ayrı bir bütçeye ihtiyaç duyulmamış, sadece zaten var olan doğa korunmuştur.

  Karda oynayan ve küreklerle küreme yapan çocuklar.

  • Doğayı ve onun önemini kavrar.

Çocukların en az günde bir defa dışarıya çıkmaları tabi ki onları Finlandiya’nın iklim koşullarına alıştırma amaçlıdır. Fakat altında yatan diğer bir sebep Finlerin kutsal olarak gördüğü “doğa” bilincini çocuğa kazandırmaktır. Çocuk yağmurla, çamurla, soğukla, karla oyun oynayarak onlarla baş etmeyi öğrenir. Dolayısıyla dışardaki yaşamdan korkmaz ve bilir ki yağmur ona zarar vermeyecek. Bu şekilde büyüyen çocuk ilerleyen yıllarda doğayı sever, korur, ona zarar vermenin kendi hayatını etkileyeceğini fark eder, her haliyle doğayla barışık olur.

  • Zaman yönetimi kazanır.

Sabah 7 gibi açılan okullarda çocuklar önce kahvaltı ediyor, saat 9 da ders nitelikli öğretimler başlıyor, saat 10’da bahçeye çıkılıyor ve koşup oynayan çocuklar 11 gibi sınıfa geri döndüklerinde yorulmuş ve acıkmış oluyorlar. 12’ye kadar öğle yemeği yenilerek daha sonra uyku odasına gidip, uyuyor ya da dinleniyorlar. 13’ten sonra sınıf içi etkinliklere ya da oyunlara devam ediliyor, 15’te tekrar bahçeye çıkılıyor ve aileler genellikle 16 gibi çocukları okuldan alıyorlar. Ancak okullar genel olarak saat 18’e kadar açık. Tüm bu işleyişin içeriği bazen hava koşullarına göre değişkenlik gösterse de sıralama bozulmuyor. (Havanın güzel ve sıcak olduğu bahar veya yaz günlerinde okul civarındaki farklı parklara gidiliyor, yürüyüşler yapılıyor. Aşırı yağmurun ya da dondurucu soğuğun olduğu günlerde ise dışarı çıkma saati ertelenebiliyor ya da çıkılmaya biliniyor.) Çocuğun günlük olarak yaşadığı bu durum henüz saatleri bilmese de ne zaman ne yapacağı konusunda onu uyarıyor ve zaman yönetimi kazanmasına yardımcı oluyor.

  • Kültür bilincine sahip olur.

Finlandiya’nın milli ve dini özel günleri, her milli ülkede olduğu gibi eğitimin içine harmanlandırılmış durumda. Bu günlere özel etkinlikler muhakkak yapılıyor. Bu günlerin önemi çeşitli eğitim etkinlikleriyle çocuğa kazandırılmaya çalışılıyor. Hatta yabancı çocuklara yönelik ayda bir kültür dersleri veriliyor. Uzman öğretmen Finlandiya kültürünü çocuğa öğretmeye çalışıyor. Ancak bu öğretim yine ders niteliğinde değil doğa bilincini vermeye yönelik. Hayvan taklitleri, doğanın gizemi, sihirli doğa güçleri gibi kurguya dayalı canlandırma oyunları diyebiliriz. Kültür derslerinde milli konulara yer verilmese de yıl içi etkinliklerde Finlandiya’nın bağımsızlığı, Noel bayramı gibi milli veya dini çalışmalar yapılıyor. Ayrıca okul öncesi dönemde, devlet okullarında anadilin dışında herhangi başka bir yabancı dil eğitimi verilmiyor. Eğitimin sadece İsveççe ya da İngilizce olarak gerçekleştirildiği farklı kurumlar var.

  • Sporun önemini kavrar.

Günlük spor aktiviteleri aksatılamadan gerçekleşir ve bir bakarsınız ki çocuklar evde oldukları günlerde de spor yapmaya başlamış. Bedeni doğru çalıştırma, sporun sağlıkla birebir ilişkisi çocuklara kavratılır. Sporun günlük yaşamdan ayrı bir etkinlik olarak değil hayatla iç içe olması gereken bir durum olduğunu çocuklar öğrenir.

  • Sanat sevgisi ve sanat bilinci gelişir.

Özellikle sahne sanatlarına yönelik her türlü etkinliğe açık sınıflarda, çocuklar kendi yaptıkları el kuklalarından doğaçlama bir oyun düzenleyebilir, taklitler yapıp şarkılar söyleyebilirler. Ya da okulda bir sinema günü düzenlenir ve çocuklar sanki bir oyun oynuyormuş gibi gerçek hayatı yaşarlar. Sahte paralarla biletler alınır, sıraya geçilir, patlamış mısırlar, karanlık bir ortam derken film başlar. Aslında bu bir oyundur ve çocuk oyunla tüm bu deneyimi yaşar.

  1. EĞİTİM VE “DEĞER”

Ülkedeki nüfus azlığı, ekonomik gelişmişlik eğitim durumlarının ve çıktılarının gerçekleşmesinde en büyük etken ancak ortada çok büyük bir anlayış farklılığı, “değer” farklılığı var. Biz eğitimden ne anlıyoruz? Çocuklarımıza neler kazandırmak istiyoruz? Onların oyunlar oynamaları gereken dönemde, bunu hafta sonu ya da okul çıkışı yapılması gereken ayrıcalıklı bir durummuş gibi çocuklarımıza yaşatmaya hakkımız var mı? Öncelikle bu durumların gerçekleşmesi için koşulların iyileştirilmesi değil doğallaştırılması gereklidir. Unutmamalıyız ki her çocuk bale yapamaz, sporcu ya da müzisyen olamaz ama her çocuk kendi yeteneklerini keşfedebileceği etkinliklere açık olabilir. Çocuklara kendi “insan”lıklarını kazanabilecekleri bir ortam sağlamak öğretmenin başlıca görevidir. Nitekim İoanna Kuçuradi, eğitimi şu şekilde tanımlamaktadır:

“…genel anlamda eğitimden -insan eğitiminden- “istenilen davranışları kazandırmayı değil, ‘kişilerin insanlaşmasına yardımcı olmayı’ (bir başkasının yardımcı olabileceği kadarıyla yardımcı olmayı) anlamak daha uygun görülüyor.” Bu ise a.) “insan olma”nın ne demek olduğunun kafamızda açıklık kazanmış olmasını ve b.) insanlaşmanın genel ve özel yolu -değişken olan özel yolu- üzerinde kafa yormayı gerektiriyor. İnsan olmanın bilgisi: insanın ne gibi yapısal olanaklara sahip olduğunun ve bu olanakların her birinin değerinin bilgisidir… İşte eğitim a.) böyle olanakların değerinin farkını gösterebilir…”[5] Çocuk aileden veya tüzel kişiliklerden ayrı bir bireydir. Kendi insanlığını var etme yolunda bazı yönlendirmelere ya da göstermelere ihtiyacı vardır ki bu yol bizi eğitime ve öğretmene götürür. Aileler, tüzel kişilikler ya da bu kişiliklere bağlı çalışanlar kendi hayallerini, tek tipleştirmeyi bir kenara bırakıp çocukların başka biri olduğunu, başka bir “insan” olduğunu kabullenmeli, onlara “insan olma” bilinci kazandırmaya çalışmalı ve kendi olanaklarını keşfedebilmeleri için onlara şans tanımalıdırlar.

Anlıyoruz ki öğretmenin görevi sadece çocuğa bakmak ya da ona bir şey öğretmek değildir. Onun görevi çocuğa rehber olarak “insan olma” olanaklarını sunabilmektir. İnsan olmanın farklı seçeneklerden ibaret olduğunu gösterip, çocuğa alternatifler gösterebilmektir, öğretmen olmak. Finlerin “opattaja” \ öğretmen kelimesinden anlam olarak çıkarttığı “yol gösteren, rehberlik eden”dir. Tabi ki burada her sınıf başına düşen en az üç öğretmen kendi arasında görev paylaşımı yaparak yukarıda sıralanan işleri gerçekleştiriyor. Sınıfın asıl öğretmeni öğrencinin gelişim seviyesini takip ederken bir öğretmen spor aktiviteleri ile bir diğeri ise sınıfın düzeni, öğrencilerin şimdi ne yapması gerektiğiyle ilgileniyor. En az 15-20 kişilik sınıflarda tüm sorumluluk asla bir öğretmenin üzerinde değil. Öğretmendeki bu görev ve sorumluluk paylaşımı onun performansına yansıyor ve sınıf ortamları daha barışçıl, rahat ortamlar oluyor.

Hiçbir çocuğa özel muamele ya da kayırma yapılmamaya çalışılıyor. Çocuklar lüks olanla değil standart olanla yetiştiriliyor. Eğitim ve öğretimin kalitesini yükseltmek amaçlı eğitimcileri harekete geçiren daha pahalısı, daha fazlası, daha lüksü, daha bilgilisi, daha fazla sosyal etkinliği olanı değil; her çocuğun ulaşabileceği standart bir eğitim düzeyi oluşturmak; çocukları hayata hazırlamaktır. Dolayısıyla öğretmen yeterliliğinde çocuklara ulaşabilirlik, onlarla eğlenip oynayabilme bir kriter olarak belirlenmiş. Hatta bedensel engelli ya da kısmi zihinsel engelli öğretmenlerin okulöncesi eğitimindeki istihdamı çocukları gerçek hayata hazırlayan önemli noktalardan biri. Bir öğretmenin dış görünüşünden, güzel giyinişinden ziyade çocuğa yetebilirliği söz konusu. Dolayısıyla bu, öğretmenin rahat hissetmesine ve tüm odağını öğrencilerde toplamasına yardımcı oluyor.

  1. SONUÇ OLARAK

Paivakoti eğitimlerinde çocukların öğle uykusuna yatma, uyumasa da dinlenme zorunluluğu söz konusu.  Henüz en fazla 6 yaş sınırında olan çocuklar muhakkak öğle yemeğinden sonra dinlenme saatini gerçekleştiriyorlar. Ancak bir sonraki sınıf olan okul öncesi grubunda böyle bir durum söz konusu değil.

Finlandiya’da anaokulunun devam ettiği, 6-7 yaş aralığındaki çocukların giderek okul öncesi eğitim aldığı bölümlere “Eskari”[6] adı veriliyor. Yaş aralığından da anlayacağımız üzere çocuklar ancak 7 yaşında ilkokula başlayabiliyor. Eskarilerin paivakotiden farkı çocukların sayma sayılarını, basit matematiksel işlemleri, zıt ve aynı kavramları ve alfabedeki sesleri öğrenmesi diyebiliriz. Yani ilkokula hazırlanma dönemindeki temel beceriler.

Çocuklar bir bilgi yarışında değiller ve bu sınıf düzeyinde örneğin 20’ye kadar sayma yeterliyse çocuklar öğrenmeye açık diye 50’ye, 100’e kadar öğreteyim yarışı yok. Bunun yerine çocuğu farklı sosyal deneyimlere ve koşullara hazırlama, etkinlikler yapma söz konusu. Örneğin iklim koşulları göz önünde bulundurularak çocuklarla buz pateni, buz hokeyi, doğa yürüyüşleri, doğa sporları vb. gibi spor aktiviteleri; tiyatro ve opera binası, müze gezileri vb. gibi kültürel aktiviteler yapılıyor. Ayrıca bu gezi etkinliklerinde ön planda olan asla veli memnuniyeti değil ve veliden izin alma peşinde koşan öğretmenler yok burada. Sadece çocukların kültürel ihtiyaçlarına, eğlenme şekillerine göre hazırlanmış bir program ve bu programın işleyişi söz konusu. Veliler çok rahatlıkla okul içine girebiliyor, çocuklarının dolaplarını kontrol edip eksiği gediği tespit edebiliyor ama herhangi bir gezi ya da ziyarette veli iznine başvurulmuyor. Velinin belirli bir sınıra kadar aktifliğini gösteren bu durumun eleştirilebilir yanları olsa da aradaki güven duygusunun oluşmasını sağlayan yaşantılar tabi ki yadsınamayacak bir gerçek!

Eskari ve paivakotilerde yapılan bazı etkinliklerde ise çocuklar kendilerine uygun plastik iğnelerle dikiş dikmeyi, çivi çakmayı, ütü yapmayı vb. gibi kendi bireyselliğini idame ettirebilecek davranışlar dahi öğreniyor. Nitekim yapılan anaokulu ve çocuk müzeleri gezilerinden, çocuğun yaparak yaşayarak öğrenmeye teşvik edildiği görülmektedir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki buradaki okulöncesi eğitim çocuğa farklı ama gerçek hayatla birebir örtüşen olanaklar sunarak onu geliştiriyor. Özellikle doğayı bozmadan ve onunla iç içe yapılan etkinlikler, çocuğun kendi bireyselliğini var etmesine yönelik sunulan olanaklar ve yapılan sosyal etkinlikler çocuğa doğa sevgisi, saygı, empati, özgüven, özgürlük, yardımseverlik, üreticilik gibi birçok değerin bilgisini kazandırıyor. Bu değer bilgilerini kitaplardan değil, yaparak ve yaşayarak öğrenen çocuklar, kendi “insan olma” süreçlerini şekillendiriyor ve özgürce büyüyorlar.

KAYNAKÇA

  • Bayram, Ali ve Çankaya, Birsen. Fince-Türkçe, Türkçe -Fince Cep Sözlüğü. İstanbul: Fono Yayınları, 2004
  • Kuçuradi İoanna, “Uludağ Konuşmaları / Özgürlük Ahlak Kültür Kavramları”, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara, 2019

[1] Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni, Finlandiya / ESPOO

[2] İoanna Kuçuradi, Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı

[3] Fince “paiva” kelimesi “gün”; “koti” kelimesi ise “ev” anlamına gelmektedir.

[4] Niittykummun Paivakoti, Kappelirinne 1, 02200 Espoo, Finlandiya.

[5] İoanna Kuçuradi, “Uludağ Konuşmaları / Özgürlük Ahlak Kültür Kavramları”, Ankara, 2019, s.40-41

[6] Kelimenin aslı “esikoulu”dur. Esi: birinci, ilk, ön anlamlarına gelirken koulu: okul demektir. Esikoulu, konuşma dilinde eskari olarak kısaltılmıştır.

[7] Lastentarhamuseo \ Kindergarten Museum, Helsinginkatu 3-5, 00500 Helsinki, Finladiya

 

 

Fotoğraf 1: Kaba kıyafetlerin asıldığı, ayakkabıların konulduğu ve kurutma makinesinin yer aldığı giriş bölümü.

Fotoğraf 2: Çocukların eşyalarını yerleştirdiği ve kendilerine ait dolapların yer aldığı salon bölümü.

Fotoğraf 3. Sağda iki katlı okul ve okul karşısında geniş bir bahçe görülmektedir.

Fotoğraf 4, 5. Karda oynayan ve küreklerle küreme yapan çocuklar.

Fotoğraf 6. Orman içinde dış mekan etkinliği.

Fotoğraf 7. Okul içinde spor odasında yapılan oyunla harmanlanmış bir etkinlik örneği.

Fotoğraf 8. El kuklalarıyla yapılan bir oyun.

Fotoğraf 9, 10. Helsinki’deki Lastentarhamuseo’nden[1] görüntüler. Hemen her şeyi gerçek ama küçültülmüş haliyle yaşayan çocuklar.

[1] Lastentarhamuseo \ Kindergarten Museum, Helsinginkatu 3-5, 00500 Helsinki, Finladiya

 

 

 

 

 

 

 

 

 

4 thoughts on “Finlandiya’da Okula Başlarken

  1. Tebrik ederim eğitim alanında çok faydalı bir yazıya imza atmışsınız. Yeni yazılarınızı bekliyoruz..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir