Ağustos ayının son haftası üç akademisyen arkadaşımla beraber Finlandiya’daki bir üniversiteyi ziyaret etmek ve eğitim sistemlerini incelemek üzere Erasmus programı çerçevesinde bu “Beyaz Zambaklar Ülkesine” gittik. Bizim için oldukça öğretici ve zenginleştirici bir gezi oldu. Sevgili dostum İkram Çınar isteyince bazı izlenimlerimi Eğitişim okurlarıyla paylaşmak istedim. Ancak, çok şey yazmak yerine daha çok görüntülerle neler yaptıklarını daha rahat anlatabileceğimi düşünerek fotoğraflara yer verdim. Önce kısaca izlenimlerimi okuyacak daha sonra Finlandiya’da iki ilköğretim okulu ile bir lisenin değişik alanlarını gösteren fotoğrafları göreceksiniz.
Gitmeden önce yaptığımız araştırmalarda Finlandiya’nın nüfusunun beş milyonun biraz üzerinde, öğrenci sayısının üç yüz bin civarında olduğunu ve refah düzeyinin de oldukça yüksek olduğunu öğrenerek gittik. Ayrıca bu ülke PISA sınavlarında oldukça iyi sonuçlar elde eden bir ülke olarak da bilinmekte.
Öncelikle bu ülkenin doğal açıdan muhteşem olduğunu belirtmeliyim. Her yanı ormanlarla ve irili ufaklı göllerle kaplı. Çok temiz bir havası var ve yaz ayların da bile oldukça serin çünkü, kuzey kutbuna çok yakın.
İlk gün kaldığımız şehrin (Jyvaskyla) üniversitesini gezdik. Dikkatimizi çeken ilk şeylerden birisi, dersler henüz başlamamasına rağmen her yerin pırıl pırıl olmasıydı. Zaten havası temiz olan bu ülke, insanların duyarlılığı da eklenince temizlik açısından birinci sınıf olmuş. Gezdiğimiz bölümler içerisinde bizi en çok etkileyenlerden birisi doktora tezlerinin savunulduğu salon oldu. Tezler sadece jürinin karşısında değil aynı zamanda büyük bir izleyici kitlesi karşısında savunulmaktaymış ve doktora yapmak oldukça zormuş.
Görüştüğümüz akademisyenlerden, eğitim sisteminde gözettikleri en önemli şeyin öğretmen yetiştirme olduğunu öğrendik. Buna çok önem veriyorlar ve ülkedeki öğretmenlerin büyük bir bölümü yüksek lisans mezunu. Ayrıca eğitim sistemlerinde savundukları en önemli değerlerin neler olduğunu sorduğumuzda “eşitlik” ve “güven” yanıtlarını aldık. “Bizim eğitim sistemimizde kent kırsal ayrımı yoktur, Herkese eşit eğitim vermeye çalışıyoruz” dediler. Aklıma bizim “genellik ve eşitlik” eğitim ilkemiz geldi, ama gelin görün ki uygulayamıyoruz. Biz bunun gerçekleştirilmeye çalışıldığını gözlemlerimizle gördük. Farklı okulların sahip olduğu olanakların benzerliği eşitliği, insanların bisikletlerini uygun yerlerde çoğunlukla kilitlemeden bırakmaları güveni doğrular nitelikteydi. Ayrıca polisiye olayların neredeyse yok denecek kadar azlığı da bir başka belirtisiydi bu değerlerin.
İlköğretim okullarının en büyüğünde en fazla 300-400 civarında öğrenci öğrenim görmekte. Bu okulların bünyesinde anaokulları da var. Okullar mimari açıdan oldukça sevimli ve öğrenciler dikkate alınarak düzenlenmiş. Okulların her yanı tertemiz. Öyleki çocuklar sınıflara yalınayak girebilmekte ve dersler yerlere oturularak dahi yapılabilmekte. Çocukların okulla ilgili tüm araç ve gereçleri devlet tarafından karşılanmakta. Ayrıca öğle yemekleri de okullardaki yemekhanelerde yenmekte ve bunu da devlet karşılamakta. Çocuklar derslere sabah 8.30 da başlamakta ve dersler 13.00 da sona ermekte. İsteyen öğrenciler evlerine gidebilmekte, isteyenler de okulda etüt ve spor etkinlikleri için kalabilmekte. Bütün bu etkinlikler öğretmenlerin nezaretinde yapılmakta. Sınıflar öğrencilerin evi gibi düzenlenmiş. Renkleri, mobilyaları, perdeleri ve rahatlıkları ile tamamen çocuklara göre düzenlenmiş. Özellikle küçük sınıflar daha sevimli ve çoğunda sıraların dışında sınıfın bir köşesinde bir oturma grubu yer almakta ve sırada sıkılan öğrenci etkinliğine burada devam edebilmekte ve hatta uzanabilmekte.
Küçük sınıflarda biri asıl biri de yardımcı olmak üzere iki öğretmen çalışmakta. Asıl öğretmen yüksek lisans, yardımcı öğretmen lisans mezunu. Sınıfların yanında birer küçük sınıf daha yer almakta. Dersten geri kalan öğrenciler olursa, yardımcı öğretmen onları bu sınıfa alarak özel ilgilenmekte.
Bir ilköğretim okulunda bir doğrama atölyesi olur mu? Ya biçki dikiş atölyesi? Ya her türlü enstrümanın içinde olduğu bir müzik dersliği? Olurmuş, burada gördük ve yaparak yaşayarak öğrenmenin anlamının bu ülke öğrencileri için ne olduğunu anladık. Kendi çocuklarımızın yerine onları kıskandım. Aklıma bizim bir dönem son derece doğru kurguladığımız “Köy Enstitülerimiz” geldi.
Spor bu ülkede yaşamın bir parçası. Herkes bir şekilde sporun bir dalıyla ilgili. Gittiğimiz okullarda çocuklar okullar arası olimpiyatlara hazırlanıyorlardı. Kendi okullarının bahçesindeki çim sahalarda, kapalı spor salonlarında, buz hokeyi vb. mekanlarda. Benim ülkemin bırakın kapalı salonu, bahçesiz ve beden eğitimi derslerinin bir plastik top peşinde koşularak yapıldığı okulları geldi aklıma üzüldüm.
Bu ülkede hemen herkesin en azından bir yabancı dil-çoğunlukla İsveççe ve İngilizce- konuştuğunu görünce şaşırdım, ama daha sonra bir ikinci sınıfta yapılan İngilizce dersini izleyince bunun nasıl başarıldığını anladım. Sınıfta öğretmenin limonun, portakalın İngilizcesini öğretmek için sıkılmış sularını tattırmaya varana kadar yaptıklarını görünce bizim yabancı dil eğitimimizi ve öğretim yöntemlerinin yanlışlığından dolayı bize yapılan aptal muamelesini anımsadım.
Biz bütün öğrencilerimize tablet bilgisayar dağıtıyoruz dediğimiz de çaktırmadan gülümsediklerini görmek üzdü beni. Onlardan önce yapılması gereken daha önemli şeyler var demeleri beni doğrular nitelikteydi. Çünkü, sınıfları 60-70 kişilik ve hala ikili öğretim yapan, okul binaları neredeyse harabe bir ülkede okullara tablet ve akıllı tahtayı koyduğumuzda eğitimimizin değişeceğini sanıyoruz. Anadolu’da bunun için güzel bir söz söylenir. Ayranı yok içmeye, faytonla gider …….Gerisini siz getirin. Keşke önceliklerimizi eğitimse bir bakış açısı ile sıralayabileydik.
Daha çok şey var ama gerisini fotoğraflar anlatsın. Son olarak bu gezi sonunda hissettiklerimi ve aklıma takılan bazı soruları paylaşmalıyım.
* Şimdiye kadar öğretmenlik yaptığım bütün öğrencilerimden ve ülkemin çocuklarından özür diliyorum. Bizim yaptığımız eğitim değilmiş.
* Yıllardır bu ülkeyi yönetenler bizi kandırmış. Neden bizim de böyle okullarımız ve olanaklarımız yok? Büyük olduğu söylenen ülkemizin okullarının olanakları neden küçük?
* Neden eğitim sistemimizde değişiklikleri eğitimsel gerekçelere değil de politik gerekçelere dayandırarak yaparız?
??????????????????????????????????????????????????????????????????????