Türk dili, dünyanın en eski ve yaygın dillerinden biridir. Türkler, geniş bir coğrafyaya yayılarak farklı topluluklarla bir arada yaşamış ve onlarla kültürel etkileşimde bulunmuşlardır. Bu etkileşimlerin bir yansıması da kültürün taşıyıcısı olan dilde görülür. Hunlardan günümüze kadar Türkçe, pek çok dili etkilemiş, doğal olarak kendisi etkilenmiş yeri geldikçe bölgesel açıdan o bölgenin ortak iletişim dili (lingua franca) olmuştur.
Türkçe, ortak bir iletişim dili olmanın gücünü Kafkasya bölgesinde de gösterir. Türk devletlerinin kurulduğu coğrafyalarda göç, iskân, savaş, ticaret gibi çeşitli siyasî nedenlerden dolayı Türkçenin ortak iletişim dili olarak görüldüğü bölgelerden biri de Gürcistan’dır. Daha doğrusu Kafkasya bölgesinin güneybatısında, Gürcistan’ın Türkiye ile köprüsünü kuran çok eski bir Türklük merkezi olan Ahıska bölgesidir.
Ahıskalı Türklerin anavatanı olan bu bölgenin nüfusunun büyük kısmı 1944 tarihine kadar Türklerden oluşmuş ve Türkçe, bu bölgede bilinen zamanlardan beri konuşulmuş, bu bölgede yaşayan diğer topluluklar için ortak iletişim dili olarak varlığını sürdürmüştür. 1944 tarihine kadar Türklerle bir arada yaşayan Gürcü, Ermeni, Rum vd. kendi aralarında Türk dilini kullanmışlar ve günümüzde de hala hayatta olan o insanlar Türkçeyi ana dili kadar maharetle kullanmaktadırlar.
Diğer taraftan 1944 tarihinde o bölgeden sürülen Ahıskalı Türklerin kullandıkları dile gelince, çok sayıda etnik grubun yaşadığı o bölgede Rus yönetimi zamanında ortak eğitim dili Rus ve Gürcü dilinde olmuştur. Sovyet zamanında Türkçe ders yapılmış, Gürcülerle birlikte yaşanılan köylerde ise Ahıskalı Türkler 1944 tarihine kadar okullarda Gürcü dilinde eğitim görmüşlerdir. Bugün hala hayatta olan Ahıskalı ihtiyarlar arasında Gürcü dilini bilenler vardır. Sürgün tarihine kadar Gürcü dilinde eğitim gördükleri ve orada yaşayan Gürcü akranlarıyla hem Gürcüce hem de Türkçe olmak üzere iki dili de kullandıkları için bu dili unutmamışlardır. Bu yaşlılardan biri de bugün Türkiye’de Bursa ilinde ikamet eden İbrahim Seferov Dede’dir.
İbrahim Dede, 1 Temmuz 1932 tarihinde Ahıska’nın Persa köyünde dünyaya gelmiş. 1944 tarihine kadar bu köyde yaşamış ve eğitimini Gürcü dilinde almıştır. Dördüncü sınıfa devam ederken Kasım 14’nde ailesiyle birlikte Ahıska’dan Özbekistan’ın Mirzaköy ilçesinin Birinci Ahunbabayev köyüne sürülmüştür. Sürgün esnasında Bayram, Mevlüt ve Halil adında üç ağabeyi savaştaymış. Savaş sonrasında sadece tek Halil ağabeyi dönebilmiş, Bayram ve Mevlüt ağabeyi savaştan dönememişler. Akıbetleri hakkında hiçbir haber alınamamış. Annesi ve babasıyla birlikte sürülen İbrahim Dede’den başka Tahmina adında bir kız kardeşi ve Edehem adında bir erkek kardeşi de o çileli yolculukta zor günleri geçirmişler.
Bereketli toprağıyla, doğasıyla, akarsularıyla eşsiz güzelliklere sahip olan Ahıska’dan koparılmış olan bu masum insanların sürüldüğü yerdeki meskenleri kamışlıkların içinde çamurdan yapılmış virane evler olmuş. Japon esirlerine yaptırılan bu evler zamanla terk edilmiş ve kullanılmadığından dolayı kamışlıklardan görünmez hale gelmişler. O köye sürülen Ahıskalılar o bölgeyi kamışlıktan temizlemiş ve ortaya bu virane evlerle birlikte terk edilmiş tarlalar da ortaya çıkmış. Hayata tutunabilmek için o tarlaları işletmeye, devlete pamuk yetiştirmeye başlamışlar. Çalışkanlığıyla tanınan Ahıskalılar burada da kendilerini belli etmişler, ancak ne yazık ki takdiri hep başkaları almış.
İbrahim Dede bulunduğu bölgede eğitimine Özbek dilinde devam etmiş. 1954 yılında ortaokulunu tamamlamış. Annesinin dil ve edebiyat bölümünde okutma isteğine karşı Tiyatro Enstitüsünü kazanmak umuduyla Taşkent’e gitmiş fakat sınavları kazanmasına rağmen babası Tiyatro bölümünde okumasına izin vermemiş. Bu yaşadıklarını da İbrahim Dede bize şöyle anlatmış:
“Elli dördünci yilde ortaokulu bitürdüm, Taşkent’e Tiyatro institutuna gėttim. Benim annem dedi ki ‘Sen sadece dil, ėdėbiyat oxu. Tiyatro, sexneye çıxma, ķaval alıp çalma, saz alıp çalma.’ Benim işim oyidi. Ne yazux ki imtihanı verdim de babam geldi sonunda yahamdan tutti de götürdi beni evime. Artis olmasın. Gendi usta adamidi de, diyerdi ki ‘Taştan, ağaçtan, demürden adamin süretini çekersin.’ Niye? Çünki burada, Türkiye’de Sarıkamiş’te çalışmişti. Gendi eliynen bir cami yapmışti. Onuçün de bene diyerdi ki ‘senin inşaat mühendisi olman lazim.” Ama orda, o bölümde çox zoridi oxumax. Matimatigim ey degüldi. Dedim ‘Ben matimatigi ey çekemem.’ Sora ikinciye elli beşinci yilde gettim ressamluğa. Orda da resim çizmax lazım. Natürmort. Onin resimi çektim, sora da altına gendi adresimi yazdım. O yazduğum yeri sora kesmişler de oraya baxşa adamın adıni yazmişler. Beleynen benim hahkimi yemişler.”
O yıllarda eğitimde yükselme çabaları hep hüsranla bitmişti İbrahim Dede’nin. Nihayetinde 1960 yılında Coğrafya bölümünü kazanarak eğitimine Rusça devam etmiş.
Ahıskalılara uygulanan sıkı yönetimin 1956 yılında kaldırılmasından sonra İbrahim Dede ailesi birlikte 1969 yılında Kafkasya’ya, Rusya’ya bağlı Kabardin-Balkar Otonom Cumhuriyetinin Nalçik iline göç etmişti. İbrahim Dede’nin hayatının kırk üç yılı burada geçer. Birkaç yıl Coğrafya Öğretmeni olarak çalışır, daha sonra bir müddet inşaatta çalışmaya devam eder, bir süre de ticaretle uğraşır. 2012 yılında da kızıyla birlikte Türkiye’ye göç eder.
Beş erkek iki kız babası olan İbrahim Dede, ilk şiirini Özbekistan’dayken Özbek Türkçesiyle yazmıştı. Bu şiirini de Ahıska’ya olan hasret dolu duygularıyla kaleme almıştı. Fakat o dönemlerde yazmış olduğu şiirleri ne yazık ki kendi adıyla yayımlanmamıştı. Şiirlerine başkaları sahiplenerek kendi adlarıyla yayımlatmışlardı. Bugüne kadar gerek Ahıska ağzıyla gerek Özbek Türkçesiyle gerek Gürcü dilinde yazılmış yüze yakın şiiri vardır.
Biz bu yazımızda İbrahim Dede’nin, belki de Gürcülerin vicdanına seslenmek için Gürcü dilinde kaleme aldığı ve sılaya duyduğu hasret dolu şiirlerine yer vermek istiyoruz.
შვილის პასუხი დედაჩემიხარ გამზარდი უძილო დღედა ღამეში ვერ დაგიბრუნებ კეთილი ათას გავლენა წლებში. მეცკი ვერ ვნახე ნამდვილად, რაც არის ბედნიერება. ომი, შიმშილი, ზამთარში უვადო გადასახლება. მეცკი არამაქვს იმედი ავალ თუ ახალციხეში. მინდა იცხოვრონ შვილები ბაბუას, მამის მერაში. მეც თუ ვერ ავალ მოვკვდები ავლენ შვილების თუ ვერ. მე თუ ვერ მისცემ სალამი მისცემს შვილების შვილები. 1976 წელი |
Evladın cevabı Annemsin, süt verdin, büyüttün Uykusuz gün ve gecelerde. Hakkını ödeyemem Geçse de bin yıllarca Ben de gerçekten görmedim, Mutluluğun ne olduğunu. Savaşta, açlıkta, kışta Vadesi belirsiz sürgünde Benim de umudum yok, Ahıska’ya dönmemde. İsterim çocuklarım yaşasın Dede, baba toprağında Ölür de Ahıska’ya gidemezsem Gider çocuklarımın çocukları Ben gidip de selam diyemezsem Selamı verir çocuklarımın çocukları. 1976 yılı |
დედის ხმა Annenin Sesi
ცრემლით მოღალულ თვალებით Ağlamaktan yorulmuş gözleriyle
ვნახე მე დედა სიზმარში. Annemi gördüm rüyamda.
იყო განსული კალთებით Eteklerinde dolmuş gözyaşıyla,
ვნახე მე დედა სიზმარში. Annemi gördüm rüyamda.
მე მეხვეწება ტირილით, Haykıra haykıra bana yalvardı
გამშორდი სიდკენ მიდიხარ? Nereye gidiyorsun diye.
დამტოვე უცხოეთშივარ, Bıraktım yaban ellerde
სიდკენ გასწიე მიდიხარ? Nereye çekildin gidiyorsun.
ოცდა თორმეტი წელია Otuz iki yıldır,
რაცა გავშორდით სამშობლოს Vatanımdan uzaklaşalı
მე ვწევარ უზბეკეთია Özbekistan’da yatıyorum
ვერცკი ვნახებ შენ სამშობლო. Seni göremedim vatanım.
შვილო მიდიხარ მიეცი Evladım, gidiyorsun, söyle
იმ დიდარ მიწას სალამი. O büyük topraklara selam.
სადაც დედ-მამა დავტოვეთ Anne babamızı bıraktığımız yere
მიეცი ყველას სალამი. Herkese bizden selam söyle.
სოფელი პერსა (ზერსა) Persa (Fersa) Köyü
სად არის ჩემი სოფელი პერსა? Nerededir benim Persa köyüm?
ამოფარებული იყო სერსა. Gizlenmiş tepeler ardında.
აიღებდა ხელეჩოს, აბაკუნება ხესა, Aleti ele alıp ağaçları bağlardı
ოსტატების სოფელი ზერსა. Ustalar köyü, Persa.
სად დარჩა ბაღები სერზე ხვარბალი Nerde kaldı etrafı kalabalık bağlar,
მინდორზე ბარაქიანი ბოხტნული? Sahalardaki bereketler?
ცად იყო წასული მიწის პატრონი. Toprağın sahibi göklere uçmuş
უპატრონოთ დარჩა ზერსა. Sahipsiz kalmış Persa.
არცკი მესმის კამეჩების ხმა, Camuşların sesi duyulmaz oldu
ობოლი დარჩა და კაკალიც გახმა Yetim kaldı, kurudu ceviz
სამოცდა სამი წლებიც გავიდა Altmış üç yıl geçti uzaklarda
შენ ჩემო აკვანო სოფელო ზერს! Sen benim beşiğimsin, Persa!
ჯამიც ობოლია არცკი მინარა Cami yetim kaldı, minaresi yok
უმისამართო სასაფლავები. İsimsiz kalan mezarlıklar.
სად არის წასული ძვეხი? Nerede kaldı ihtiyarlar
ვერცკი იტყვი ახლა ზერსა. Bunu da diyemem şimdi Persa.
საზამთრო სისხლის ზერი, Kırmızı kan gibi karpuz,
თაფლივით ტკბილი ნესვი, Bal gibi tatlı kavun,
ლობიო, ტაპილო ბარაქა, Fasulye, tahıl, havuç
სად დარჩა? მითხარი ზერსა. Nerede kaldı? Söyle Persa.
ათასობით თხა-და ცხვარი, Yüzlerce keçi ve koyun
მთებზე იყვნენ ხომ ასული. Dağlara tırmanmışlardı
რძე, ყველი და კარაქი, Süt, peynir ve yağ
სად დარჩა მითხარი ზერსა? Nerede kaldı söyle Persa.
სად არის ლავრენტი, სად დარჩა სოსო? Nerededir Lavrenti, nerde kaldı Soso?
ზურგით ვერ წაიღეს მთელი ქვეყანა. Sırtında tüm ülkeyi taşıyacak değil ya
შენით ცოცხალივარ ჭირიმე ღმერთო Sayende hayattayım sevgili Allah’ım
ეს ხომ მართალია მითხარი ზერსა. Bu ki gerçektir söyle Persa.
სამშობლო ჩემო ახალციხე Vatanım benim, Ahıska
შენი მთებით მე გავიზარდი, Senin dağlarınla büyüdüm,
შენი წლებით მე გავიზარდი, Senin sularınla büyüdüm,
შენი იმედითვე გავიზარდი, Senin umudunla büyüdüm,
შენ ჩემო სამშობლო შენ ახალციხე. Benim vatanım sensin Ahıska.
ღრუბლიან წვიმა დღეში, Bulutlu yağmurlu gününde,
ზამთარის თოვლიან დღეში, Kışın karlı gününde,
შიმშილით ომის დროში, Açlık dolu savaş gününde,
გაგშორდი შენ ახალციხე. Senden uzak kaldım, Ahıska.
თორმეტი წლისა ვიყავი, On iki yaşındaydım,
უბედური მე ვიყავი. Mutsuzdum ben.
როსა ბრალი მე ვიყავი? Neyin nedeniydim?
მითხარი მე ახალიხე. Söyle bana, Ahıska
ბერმა გახეჭეს თვალები, Çoğu gözünü yumdu
ვერცკი იმღერეს ლალები. Zambaklar şarkı söyleyemedi
მე გამისხეს ეს ხელები Ellerin kurusun kalsın
ტუ თყულია ახალციხე. Yalan mıdır, Ahıska.
მე არ მოვკვდო ცოცხალივარ, Ben ölmedim yaşıyorum,
ბოლო დროს ბედნიერი ვარ. Son zamanlarda mutluyum.
შენი იმედით მე დავდივარ, Umudunla geziyorum,
დამიჯერე ახალციხე. İnan bana Ahıska.
უზბეკეთი ან ოსეთი, Özbekistan veya Osetya,
ბალყარეთი თუ რუსეთი. Balkarya yoksa Rusya.
ყაზაღეთი ან ჩრდილოეთი, Kazakistan veya Kuzey elleri
მე არ მინდა ახალციხე. Ben istemiyorum, Ahıska.
მე შენი შვილივარ არავარ უცხო, Senin evladınım yad değil,
გამშალე ხელები მოვარგულზე. Aç ellerini geri döneyim.
გულის ხმიანად მეცდაგიძახო Kalbimin sesiyle seslenmek istiyorum
სიმღერით სახელი შენ ახალციხე. Müzikle, ahenkle ismini, Ahıska
უძილო ტირილით დღედა ღამები. Uykusuz, ağlayarak gece-gündüz
სადარის გასული სამოცი წლები? Nerededir geçen altmış yıl
თვალებზე ცრემლები, სველი ხელები, Gözlerde yaşlar, eller nemli
ტირილის ბოლო იქნება როდის? Ağlamanın sonu ne zaman olacak?
ოღონდ მე მიტხარი შენ ახალციხე. Sadece bana söyle, sen Ahıska
წყალშიც რომ იხჩოდეს ადამიანი Boğulurken adam suda
ხელს მიაწოდებს ფიჩხსა-ბალახსა Elini uzatır çere çöpe.
მე ხომ ძვა არავაო ადამიანი, Ben taş değil, insanım.
გაგშალე ხელები მე ჩემ იმედსა Uzattım elimi umuda
შენ ჩემო იმედო, შენ ახალციხე. Sensin umudum, ey Ahıska.
* 1984 წელი 1984 yılı
1 thought on “Ahıska Türk’ünün Gürcüce Ağıtı”