Kayırmacılık; Bir Kavram Çözümleme Denemesi

Sayı 24- Bilimde Mizah (Ekim 2009)

Yönetim olgusunun içindeki hastalıklardan söz ederken kayırmacılığa mutlaka değinilir. Genel olarak “adam kayırmak” olarak ifade edilir. Neden “adam” kayrılır, kadın kayrılmaz mı? Burada “adam” derken “insanoğlu”nu anlamalıyız. Tarım toplumunda bütün dünyada kadın evde olduğundan insanlığı “adamlar” temsil ediyordu! Deyim o zamanlardan kalmadır, kadınperverlerimiz alınmasın.

Adamlar neden kayrılır? Cevabını da gözlemlerimizden biliyoruz. Karar verme mekanizmasında “biz” olalım, “bizimkiler” işin başında olsun, ipler “bizimkilerin” elinde olsun diyedir. Bizimkiler kişiye göre değişiyor. Grup, klik, çete, adına ne derseniz deyin sonuçta birisinin hak etmediği yere gelmesi için iltimas etmek, bir işi ya da makamı hak edene değil, “bizden” birine verilmesini sağlamak, “bizimkinin” elinden tutarak yükseltip etkili ve yetkili kılmak onu kayırmak anlamına gelir. “Bizimkiler” kümesi siyasî benzerlik, akrabalık, hemşerilik, cemaattaşlık, kavimcilik, dernektaşlık gibi ortak noktalara göre biçimleniyor. Maksat parmağımızı yalamak için bal kâsesini elde tutmaktır.

Kayırılan kişinin onu oraya getirene bir faydası vardır. Ama getirildiği yerde topluma veya bir başkasına faydası yoktur. Yani kişiyi toplum kayırırken faydayı başkası sağlar.

Kayırmak sözü nereden geliyor? Etimoloji çalışmalarımız ne yazık ki yetersizdir. Az da olsa var olan etimoloji çalışmalarından yararlanma alışkanlığı da edinemedik.

Sözcüklerimizin büyük bir kısmı tarım toplumunda üretilmiştir. Tarım toplumunu, onun değerlerini ve köy hayatını bilmeden bu sözcüklerin kökenini açıklayamayız. Dil kültürün ambarı, deposudur. Sık sık bu ambara girmek lâzım.

Anadolu’nun birçok köyünde “hayvanlar kayrılır”. Kayırmak kavramı buradan gelir. Hayvanları kayırmak demek, onlara bakmak, beslemek, tımar etmek, altını temizlemek, himaye etmek, ona bakmanın kaygısını taşımak anlamına gelir. Bu kavram özellikle kış mevsimi için geçerlidir. Kışın hayvanlar otlağa gidemedikleri için ahır, tavla ya da kümeste barınmak zorundadır ve sahibi tarafından kayırılması gerekir. Kayırılmalıdır ki hayvanlar sağlıklı biçimde bahara ulaşsın ve onlardan et, süt, yumurta, buzağı alabilsin.

Kayrılma kavramında incelikler de vardır. Bazı hayvanların kayrılması sahibine ciddi yük getirir. Örneğin o yıl kısır kalmış bir inek buzağı doğurmamıştır. Bir yıl boyunca süt de vermeyecektir. Çiftçi için o ineği kayırmak ekonomik değildir ve o ineği bahara kadar mırın kırın kayırır. Kısır ya da bir yıl bekleyen hayvanların yanı sıra düve, tosun gibi henüz üretken olmayan hayvanlar da kayrılırken çiftçinin gözüne batar. Bu tür hayvanlara “yoz” denir. Üretken olmayan, öncelikle ilgilenilmesi gerekmeyen hayvan demektir. Meraya salınır, pek ilgilenilmez, aranıp sorulmaz. Onlar da düzensizleşir, ota ve otlağa göre yaşar, ev ve ahır disiplin ve düzenini kaybederler. Yozlaşmak kavramı da bu yoz hayvanlardan gelir. Demek ki köy hayatını ve köylülerimizin kavramlarını bilmek bazı şeyleri açıklamayı kolaylaştırıyormuş!

Kayırma kelimesinin geçmişine bu kısa bakıştan sonra, günümüzde, iş ortamı ve siyasî hayatımızdaki etki ve sonuçlarına gelelim. Bu konuda yönetim bilimcilerimizin çok değerli araştırmaları bulunmaktadır. Ülkemizde akademik dergi okuma ve bilimsel bilgi tüketme alışkanlığının yerleşmemesinden ötürü bu bilgilerden toplumca yararlanamıyoruz.

Kayırmacılığın yeni yollarına da sahip olduk. Bazıları referans ile yükseliyor. Torpilin adı artık referanstır. Bunu meşrulaştıran mülakat gibi öznel değerlendirmeler de çalınan minarenin kılıfı olarak kullanılıyor. Bazıları için olumlu ayrımcılık yapılması doğal bir hak olarak talep ediliyor. Bunun için de yasal düzenleme peşindeyiz.

Eskiden “Ankara’da dayısı olmak” deyimiyle ifade edilirdi.

Ankara’da kayırmacılık hem siyasal hem de ekonomik düzlemde ilerliyor. Kaynakların büyük kısmı oradan dağıtıldığı ya da paylaşıldığı için en büyük kayırmacılıklar orada oluyor. Cemaat, siyasi gruplar, hemşeri grupları, kendi elemanlarını etkili ve yetkili kılmak için örgütleniyor ve adamlarını sistemin merkezine yerleştiriyor. Bunun için büyük kavgalar veriliyor, entrikalar çevriliyor. Pasta büyük olunca kavga da büyük oluyor.

Taşrada ise eşraf arasındaki mücadele, pastanın bölüşülmesinde etkili oluyor. İl ya da ilçede eşraf çocukları devlette müdür olurlar. Bu müdürlerin çoğunun kasabanın önde gelen ailelerinden birinin çocuğu olmak dışında bir niteliği yoktur. Aralarından çok maganda çıkar. Kaba, cahil ve hoyrattırlar. Kaba, cahil ve hoyrat bir kişinin “arkasının sağlam” (bu da ilginç bir deyim) olduğunu düşünmenin verdiği özgüvenle neleri tahrip edeceğini bir düşünün! Böylelerinin emrinde bazen çok kaliteli insanlar çalışır. Bu elemanlar bir süre sonra boğulurlar ve oradan kaçıp kurtulmanın yollarını ararlar. Taşrada nitelikli eleman bulunamamasının sebeplerinden birinin bu olduğunu düşünüyorum.

Kayırmacılık (favoritism) dilimizde “iltimas” ve argo “torpil” kelimeleriyle karşılanmaktadır. Kayırmacılıkta kayırılana göre adlandırmalar da vardır: Akraba kayırmacılığı (nepotism), gelişmemiş yörelerde, geleneksel ve akraba ilişkilerinin güçlü olduğu yerlerde sık görülür. Eş-dost kayırmacılığı (kronizm-cronyism), hemşehrilik gibi. Bir de siyasal kayırmacılık vardır; partizanlık (partisanship) diye de bilinir. Kendi partisinden olan, seçimlerde kendisine oy veren ya da verme olasılığını artırmak için kamu kaynaklarını birilerine hak etmediği halde aktarmaktır.

Yanaşmacılığı (clientelism) da unutmamak gerekir. Kişinin kendine bir hâmi (patron, sahip) bularak onun sosyo-ekonomik konumu ve gücünden yararlanarak takviye bir güçle emellerine erişme çabasıdır. Buradaki hâmi-yanaşma ilişkisi eşit olmadığından yanaşma hâmisine sürekli borçlu kalır ve bu borç ödeme kaygısının yarattığı minnet ve sadakat yükümlülüğü kişiyi içinde bulunduğu kurumdan çok hâmisine hizmet etmesine yol açar.

Yönetim olgusunun hastalıklarını araştırırken nepotizm, kronizmden ya da kliyentalizmden hareket ederseniz başka, adam kayırmaktan hareket ederseniz başka yerlere ulaşırsınız. Nepotizmi bilmekte de bir sakınca yok elbette. Bilim evrenseldir ama insanlar yereldir ve kendi dilinde düşünerek daha etkili sonuçlar üretilir. Türkçenin ambarında bol miktarda kavram vardır.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir