Hiçbir temeli olmadan kendini eğitimli sayıyorsun,
karınca toplumundaki sosyal ilişkileri insanlık olarak kabul ediyorsun ve
bundan da mutluluk duyuyorsun, durma mutlu ol.
Kuzma Prutkov.
Karıncalar dünyadaki canlıların en özellerindenler. Onlar en az 130 milyon yıldır yaşamaktadırlar. Yeryüzünde yaşayan kuş türü yaklaşık 9 bindir, ama karıncaların tür sayısı bundan biraz azdır. Boylarının 2-33 mm arasında olmalarına rağmen, dünyadaki biyolojik kütlenin % 10’dan fazlasını oluşturmuşlar. Bu da sayılarının çok fazla olmasına bağlıdır. Karıncalar çok güçlüler. Örneğin böcekler kendilerinden 25 kere fazla olan bir yükü kaldırabilirler. Karıncalar ise 100 kere fazlasını, ama şampiyonlar sülüklerdi. Onlar kendi ağırlıklarının 1500 katını kaldırırlar.
Karıncalar insanlardan sonra ikinci en sosyal toplumlardır. Onlar aileler halinde yaşar ve bir ailede en az 50 karınca olur. Aynı ailenin yavruları, birbirine çok daha yardımcı olurlar ve yemeklerini en fazla onlarla paylaşırlar. Aileler, akrabalıkla bağlı oldukları, kendi toplumları içinde yaşarlar. Bir devlet gibi, aynı kanunlara ve emirlere uyan karınca kolonilerinde (toplumlarında) karınca sayısı milyara ulaşabilir. Japonyada rastlanan böyle büyük kolonilerin üyeleri geçitlerle bağlı olan 45 bin karınca yuvasından oluşabilir. Böyle koloni yerleştiği arazinin boyutları 100 kilometremertebesinde olabilir. Bu kadar büyük alanlarda, böyle çok sayıda karıncalar nasıl iletişimde olurlar ve iyi şekilde idare edilen bir devlet gibi yaşam sürdürürler.
Karıncaların kendi boyutları ile karşılaştırıldıkta, dünyadaki en büyük binaları (termitleri) inşa ediyorlar. Çamurdan yapılan en büyük termitin yüksekliği 12.8 metredir. Çin’de rastlanan böyle termitte yaşayan toplumun üye sayısı 50 milyon civarındadır. Bilim adamları böyle büyük inşaatın çok küçük bölgelerinde bile iyi havalandırma sistemlerinin olduğuna şaşırtıyorlar. İnsanlar böyle büyük binaları yapabilirler mi? En büyük gökdelenin yüksekliği yalnız 250 kişi yüksekliğindedir, ama onlarınki boylarını 2000 defadan fazla aşıyor. Acaba çamura ne ekliyorlar ki onları yerüstü inşaatları güçlü yağmurlara ve rüzgârlara karşı durabiliyor?
Karıncalar adeta annelere, yavrulara, her zaman işçilik yapanlara ve ömrü boyu asker olanlara bölünürler. İşçiler askerlik yapmazlar ve savaşlarda dövüşmezler. Göç eden karınca kolonisinde hareket ettikleri ve durdukları zaman anneler, yavrular ve yumurtaları taşıyan işçiler en ortada yer alırlar. Profesyonel askerler yanlarda, önde ve arkada. Askerler diğer kolonilerle savaş yaparak onların besinlerini ve yumurtalarını alırlar. Bu yumurtalardan çıkan karıncaları köle olarak çalıştırırlar.
Karıncalar görmüyorlar. Birbirlerini ve akrabalarını kokusu ile tanıyorlar. Onlar sakat olanlarını ömrü boyu besliyorlar. Karıncalardan bazıları çevreyi kontrol edenlerdir. Yemek bulunan yerden yuvalarına kadar yollar ayarlarlar ve koku ile belirtirler. Sonra bu yolları kullanarak işçiler besinleri yuvalarına taşırlar. Disiplin o kadar iyi ki, sayılarının çokluğuna rağmen trafik sorunu olmuyor. Karıncaların beyin kütlesinin kendi kütlelerine oranı canlılar içinde en büyük olanıdır.
Karıncaların kendi toplumuna karşı sevgi dolu, sosyal ve disiplinli olduklarını sizlere hatırlattık. Şimdi doğrudan konuya geçelim. Anne dışındaki karıncalar çok az yaşarlar. Sadece 7- 13 günlük hayatlarında bu kadar bilinçli olduklarını sergileyebilirler. Bu kadar az yaşayarak onların (kendilerini, yumurtaları ve besinleri) yer altındaki yuvalarını, kış boyu su baskınlarından nasıl koruyabildiklerini düşünelim. Karıncaların yuvaları 6 m derinliklere kadar yer altına gidebilir. Yuvaların kapıları açık olduğundan yağmur ve sel suları oraya kolaylıkla girer. Acaba karıncaların fizik bilgileri ne seviyededir ki evlerini (yalnızca yuvalarını, yaşam bölgesinin tümünü değil) sudan koruyabiliyorlar? Su ısıyı çok iyi ilettiğinden yuvalarını da soğutabilir.
Doğal olarak tam lise seviyesinde bilgiye onlar gerek duymuyorlar. Suyun ıslatmasını ve öz kütlesini, basıncın ne olduğunu ve atmosfer basıncının önemini ve ek olarak hava basıncının onun hacmine nasıl bağlı olduğunu bilmeleri, güvenli yuva yapması için, onlara yeterlidir. Yuvanın ıslanmayan kısmının hacminin karıncaların sayısına oranı, havalandırma sistemi ve diğer bilgileri ağaçlarda ve bitkilerin gövdesinde yaşayan karıncalar kadar bilmeleri de gerekir. Onlar az yaşadıklarından ve başka nedenlerle Antalya koleji 10 sınıf örgencisi olan Kardelen gibi çok bilgi sahibi olamazlar ve gitara da çalamazlar.
Toprak ıslandığı zaman, araçların ve hayvanların ağırlığı altında çöker ve yuva bozulabilir. Bu ve toprağın alt katlarının kışın daha sıcak ve yazın da daha serin olması gibi nedenlerle karıncalar yuvalarını kayaların, ağaçların ve binaların altında, bu imkanların bulunmadığı yerlerde ise birkaç metre derinlikte yapıyorlar. Yuvalar giriş koridorları ile U şekildeki borulara benzer (sifon) girişlerle bağlantılı. Buraya toplanan su tıkaç (mantar) görevini üstlenir. Yer yüzünde su birikmiş ise, su dışarıda U şekilli kısma kadar olan yolu doldurur. Suyun karıncaların yaşam alanlarına girmemesi için, bu alanın duvarları hava geçirmez şekilde önceden karıncaların çıkartıları ile sıvanır. Böyle havadan yalıtılmış bölge için yaklaşık (sıcaklık sabit kalmadığından) olarak buradaki hava basıncın onun hacmine çarpımı sabit olarak kalır. Anlaşılıyor ki karıncalar sabit kütlesi ve sıcaklığı olan gaz için PV=sabit (basınç çarpı hacim) kanununu milyar yıldır biliyorlar.
Bir atmosfer basınç yaklaşık olarak 10 metre su sütununun basıncına eşit olduğundan karıncaların yer altındaki evlerinde hava basıncı 1.5-1.7 atmosferi aşmaz. Böylelikle evleri kuru kalır ve burada karıncalar için birkaç günlük temiz hava da birikmiş olur. Unutmayalım ki diğer böcekler ve kuşlar da kendilerine suya ve rüzgara karşı dayanaklı yuvalar yapıyorlar. Örneğin yukarıda adını andığımız termitler gibi.
İnsan toplumu karınca toplumundan kaliteli eğitimi, bilimsel düşünce ve bilim birikimi, yeni teknolojiler üretimi ile üstündür.
Doğada, insan dışında ve aklı başında olan sadece karıncalar değiller. Bilgi (Bilgi bilim değil. ÖSS sınavları da bilgiyi değil, bilimi test etmelidir. Okul kitapları da bilim anlatmalı, bilim vermelidir, sadece bilgi değil.) hep biriktirilir ve üretilir. Buna örnek olarak kargaların ceviz yemek yöntemini hatırlatalım. Karga, cevizi kırmak için beton döşemenin ve asfalt yolun iyi olduğunu biliyor. Yeni üretilmiş malzemelerin fiziksel özelliklerini deneysel olarak öğrenmeyi kendine gerekli olduğunu anlamıştır. Cevizin ne kadar çok yükseklikten düşerse, bir o kadar kolay kırılacağını da biliyor. Tabi ki bu da bir bilgidir ama temeli matematiğe dayanan bilim kadar güvenli değildir. Ne mutlu bize ki biz cevizin kırılma olasılığının, onun betona çarpma anındaki hızına ve bu hızında cevizin düştüğü yüksekliğin kare kökü ile doğru orantılı olduğunu biliyoruz. Cevizin kırılması için onu karga yukarıdan bırakmalıdır. Neden karga her zaman böyle yapmıyor? Belki de karganın fiziğin kinematik ve dinamik kanunları dışında bir bildikleri vardır, nedeni sadece cahillik değildir?
Ceviz ne kadar yüksekten düşerse onun kırıntıları bir o kadar geniş alana dağılır. Onları bulmak zorlaşır ve aynı zamanda ceviz yakında bulunan diğer kargalara ve çocuklara yem olabilir. Karganın bu olasılıkları değerlendirmesi gerekir. Seçim kolay değildir. Bu nedenle de bir örnekle karganın bildiklerini değerlendirmek zordur . Ama onu uzun zaman izleyerek bildiklerinin ne kedar geniş ve mükemmel (eğitimli insan seviyesi için değil) olduğunu anlayabiliriz. Karganın bilgi seviyesini değerlendirmek kurnaz bilim adamınınkinden kolaydır. Karganın ne ve nasıl yaptığı göz önündedir.
Acaba kargaların ısı fiziği konusunda bilgileri bizimkinden çok mu azdır? Düşünüyoruz ki bu soruda okuru ilgilendirir. Çünkü bir okul öğrencisinin bilgisi bile, karganınkinden fazla olduğu kesinlikle bilinmektedir.
Çok soğuk havalarda, her yerin kar-buz tuttuğu zamanlarda kargalar karada ve ağaçlarda oturmak istemezler. Nehirlerin ve göllerin rüzgâr tutmayan bir yerinde, buz üzerinde otururlar. Acaba neden? Nedeni o kadar basit ki, bizler bile bunu biliyoruz. Buzun altı sudur. Suyun sıcaklığı da sıfırın üstündedir. Soğuk havada, zaman gittikçe su donmağa devam eder ve buzun kalınlığı artar. Bu süreç buza dönüşen suyun her bir kilogramı çevreye 3.35 105 Joule veya 80 kilokalori ısı verir . Bu suyun, yalnızca 00 C durumda buza dönüşen süreçte dışarı verdiyi ısıdır. Bu örnekte de, kargaların yayılan ısının hangi yönde ne kadar iletildiğini (sayısal olarak), ne kadar kesin bildiklerini söylemeye zorlanırız. Ama ısı fiziği ve termodinamik yönünden bilgili oldukları kesin. Kanunlar doğanın kanunlarıdır, bizler yalnızca onları öğreniyoruz ve öğretim sürecini kolaylaştırmak için fiziksel niceliklere uygun adlar buluyoruz. Kargaların öğrenim metotlarını ne yazık ki bilemiyoruz.
Şimdi de kargaların insan toplumunda bilinen teknolojilerini kullanmalarına ilişkin bir örnek verelim. TV de karganın bu yöndeki bilgisini test etmek için bir uzun boğazlı şeffaf cam kabın içine peynir parçası ve yanına kolay eğilebilecek demir bir tel koymuşlar. Karga peynire ulaşmak için telin ucunu peynire bastırmış ve yukarı kaldırmayı denemiş. Ama peynir kaymış. Bunu önlemek için karga telin ucunu biraz eğmiş ve telin bu eğri ucunu peynire saplayarak çıkarıp yemiş. Böylelikle de karga basit mekanik alet yaptığını ve kullanmayı bildiği bilgisini kanıtlamış.
Acaba, kargalar toplumunda yanlış bilgi aktarımı var mı? Bizde var. Özellikle Türkçe yazılan fizik kitaplarda. Okul kitaplarından başlayarak, kitapların çoğunda. Tercüme olanlar çok daha iyidirler. Bunun üzerine, doğal ve ek olarak, öğretmenlerin ve öğretim üyelerinin bilgi ve bilimsel düşünce eksikliğinden kaynaklanan, fazla yanlışlıklar var. Bunların da nedeni, fizik eğitimi ve bilimine olan ilgimizin az olmasıdır.
Hayvanların skaler ve vektörel nicelikler gibi en basit anlayışları bilmeleri de onların doğada yaşayabilmeleri için gereklidir. Örneğin avcı hayvanlar, rüzgârın ve avının hızlarının büyüklüğünü ve yönünü göz önüne alarak hareket ederler. İnsanlar ise bu kavramları oldukça geliştirip bir araç gibi kullanmaktadırlar. Bu temel kavramların net anlaşılmamasından ortaya çıkan belirsizlik, ne yazık ki bizim ders kitaplarında kendisini apaçık göstermektedir.