Kaderle Yaşlanan Gençler

Sayı 13- Sanat ve Eğitim (Ekim 2006)

Ne kadere boyun eğmesini bildik, ne de kaderle yaşamasını…

Adem ve Havva ile başlamış şu hayat, ne bir saat eksik yasanmış yaratanın  yazgısından nede bir saat fazla… Karmaşık ve sır dolu bir yığın günlerden sonra göstermiş takvimler bugünü… Kaderimizle düşmüşüz anne karnına, ne soracağımız bir sorumuz olmuş nede bize sorulan bir soru.

Günlerden bir gün bir merak düşmüş biraz eksik aklıma, koşup kondum bizim beybabanın yanına;hele anlat bana neler olmuştu eski yıllarda. Topal nenem babamın bir kaza kurşunuyla göç ettiğini söylemişti. Bu göç neydi? Nedendi?

-Kaderi bilir misin evlat?

– Bilirim bilmesine de ne yapmıştı ki kader? O günlerde biraz noksan kafam kaderin ancak zalim bir adam olabileceğini düşünüyordu. Ben de kaderi bulup hesabını sormalıydım. Yılların emektarı beybaba beynimden geçenleri okumuş olacak ki;

– Bu kader senin bildiğin kaderlere benzemez dedi. Neler oluyordu:

Gençliğimizi çok fazla yaşayamadığımızı düşünüyorum. Tabii ki bu benim fikrim ebe beyinlere sormaya bile gerek yok. Çünkü onlara göre dünyanın en şanslı çocuğuyuz, böyle bir ailede doğmuşuz, teknoloji çağına yetişmişiz, üniversiteyi kazanmışız, annenin istediği mesleği okuyormuşuz… Bunun gibi mişler uzayıp gider işte…

Çılgınca savaşan ruhumun öğretmenlikte değil de hukukta yaşayabileceğini kimselere anlatamadan atılmışım bir nezarethaneye, sorgum bitmeden bulmuşum kendimi bir kayıt bürosunun önünde ve bir adam, kaderimi değiştirecek tek kişi; kaydımı yapacak o deftere, adımı yazacak ve işte o an hayatımın akışı çizilecekti. Makineye bağlı kalbimin son atışlarıydı. Annem bir sınıf öğretmeniydi ve bende anne mesleğini seçmeliydim bu bir kâbus olmalıydı ama…

Bu rüyadan bir daha uyanamayan biri olarak şunu diyebilirim ki her rüya sabahında bir ışıkla biter…

Çocukların kaderini önce Allah sonra anne ve babalar seçermiş.

Bir yetişkin olmanın ilk yıllarında okuduğum kitaplarda genç kızların iki hayali olduğunu bilirdim hep; mavi önlük ve beyaz gelinlik. Hatıra diye yazdığımız bir dolu yazıların sonlarına hep ‘sana mavi önlüğünde başarılar, beyaz gelinliğinde mutluluklar dilerim’ yazar, sanatçı ruhumuzu konuşturmanın sevinciyle, kırılgan kalbimiz sarhoş oluverirdi bir an. Saçmaydı evet ama bir o kadar da değerliydi.

Nihayet üniversite hayatına başlamıştım. Varoş tabiriyle paşalar gibi devam ederken farkında olmadan neler kaçırdığımın farkına varmış ve ilk adımda uçurumda buluvermiştim kendimi. Ben kimdim hayatımın son rötuşlarını kimlerin eline bırakmıştım?Yanımdakiler kimdi?

Sıladayken sılayı özlemiştim ben…

Meğerse kaptanı olduğum gemiyi kaçırmıştım ben… Eğer kader bizimse, elimizdeyse eğer, bir adımla kurtaralım bari uymakta zorluk çektiğimiz ama uymak zorunda olduğumuz ülkemizin kaderini…

Güneşli bir günün sabahında uyandığında, yaşadığın her şeyin güzel olması umuduyla selamlar olsun, benim gibi kader mahkumlarına…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir