İnsanlar amansız bir mücadeleye giriyorlardı. Kimse kimsenin yaptıklarına tahammül edemiyor ve hızla birbirlerinden ayrılıyorlardı. İnsanların sahip olmuş olduğu ne kadar kötü ihtiras varsa hepsini ölçüsüzce yaşıyorlardı. Artık duyarlılık denen bir kavram yoktu, doğal olarak beraberliklerde yoktu. İnsanlar hızla birbirlerine yabancılaştılar. Herkes birçok yüze sahipti, bir maske gibi sürekli değiştiriyorlardı. Böylesine yozlaşmış, insanlığın vazgeçilmez değerlerinin unutulduğu, herkesin birbirine gerek doğrudan gerekse dolaylı olarak düşman kesildiği bir dünyada her şey bir makinenin bulunmasıyla son buldu. Düştopya’ya hoş geldiniz.
21. yüzyılın nimetlerinden yararlanmak insanları kaosa itiyordu. Çatışmalar kaçınılmaz olarak herkesin psikolojisine yansıyordu. Amaçlar sapmıştı ve artık idealler yoktu. Yaşanılmaz bir yer haline gelen dünyamız, herkes için bir cehenneme dönüşmüştü ki bilim insanlarının altın çağa yakışır bir buluşuyla yeni bir devrin kapıları aralandı. Tüm bu sorunları yaratan insanoğlunun artık düş makineleri vardı. Bilim insanları bu sorunların temel kaynağının, egoların yüceltilme problemi olduğu saptamasını yaptılar. Bulmuş oldukları makine bir devrim niteliğindeydi. Çıkmaz bir yola giren insanlık için bu buluş yitirilmiş tüm değerlerin geri kazanılması için tek umuttu. Deneme aşamasında birçok insan tipi bu makineyle test edildi. Denekler makineden çıktıktan sonra inanılmaz bir dönüşüm geçirdiler. Bunun üzerine kaosun son umut ışığı olan bu makineye düştopya adı verildi. Düştopya insanların gerçek hayatlarında sahip olmak istedikleri tüm arzulanmalara, ihtiraslara karşılık veriyordu. Düştopyada oluşturulmuş yapay ortamlarda insanlar tatminkârlığa varmayı başarabiliyorlardı. Rüya görmeleri sağlanan insanlar tüm sorunlarını rüyalarında çözüyor ve uyandıklarında yaşamış oldukları durumların hazzını gerçek dünyada aramıyorlardı, çünkü düştopya onlara gerçek dünyada yaşıyor oldukları her türlü arzulanmayı tamamen gerçek hissiyatlarla yaşatabiliyordu
Gerçek dünyalarında yitirilmiş olan insani vasıfların kıymetini düştopya sayesinde daha iyi anlamaya başladılar. Kaybolan adalet, eşitlik, duyarlılık, azla yetinebilmeyi ve daha unutulmuş birçok şeyi yeniden yaşamaya başladılar. Düştopya tam bir bilinçlendirme makinesine dönüşmüştü ve düştopya’dan geçen bir daha asla eskisi gibi olamıyordu. Zekâlarını basit işler için, kötülüğe çalıştıran insanların sayısı hızla azalıyor, insanları bir arada tutan tüm bağlar yeniden hayat buluyordu.
Kolluk kuvvetleri düştopya’yı suça meyilli ve suç işlemiş insanlar üzerinde kullandı. Onlara başlarına gelebilecek her türlü vicdansal, bedensel arzuları rüya ortamında gerçekçi bir şekilde yaşatıyorlardı. Böylece gerçek dünyaya döndüklerinde hepsi zarar verici aletler yerine çiçeklerle gezer oldular.
Sağlık kuruluşları düştopya’yı hastalıkların önceden önlenmesi için bir bilinçlendirme makinesine dönüştürdüler. Sağlıklı bireyler, rüya ortamında hastalıklarla yüzleştirilerek, acılarla ve ilaçlarla dolu yatakta geçen bir hayat yaşıyorlardı. Son olarak rüyalarında ölerek uyanıyorlardı. Böylelikle gerçek dünyaya döndüklerinde beden sağlıklarının paha biçilmez inceliklerle dolu olduğunu kavrayıp, yaşamlarının kıymetini daha iyi anlamış oluyorlardı.
Eğitim kurumların da düştopya öğrencilerin zekâlarını en verimli şekilde nasıl kullanabileceklerini, insanlık için zekâlarının ne kadar önemli olduğunu, akıl yolundan dönüldüğünde dünyanın ne kadar anlamsız bir yere dönüşeceği, kurgulanarak yaşatılıyordu. Öğrenciler gerçek dünyaya döndüklerinde eğitimleri için olabilecek en iyi yapıya büründüler. Böylelikle nesillerin niteliği de artmış oldu.
Halkları temsil eden bürokratlar üzerinde düştopya, öngörüler üzerine kuruluydu ve insanlar için olabilecek en ideal yapılar inceleniyordu. Düştopya bürokratları insanları için yaratıcılığa itti. Kendi yönetim anlayışlarını kurup rüya ortamında uygulamaya başladılar. Kimileri dehşet içinde uyanırken kimileri de başarmanın tadını çıkarıyordu ve bir müddet sonra başarılı olanların yönetime getirilmesi kararı verildi. Böylelikle insanlardaki güven duygusu arttı ve herkes uzlaşabilir oldu.
Önemli organlar da kullanılan düştopya kısa sürede büyük başarı elde etti. Büyük bir huzur ortamı sağlamayı başardı. İnsanlar yükümlülüklerini en iyi şekilde yerine getirmeyi onursal bir görev olarak görüyorlardı. İlerleyen zamanlarda sınıflar ortadan kalktı, ortak bir amaç belirlendi ve dünya artık tek bütünlükten oluşur oldu. Herkes azla yetinmenin yanında ölçülü olmayı ve paylaşmayı öğrendi. Artık herkes işinde uzmanlaşabiliyordu, bu uzmanlaşmalar düştopyalar sayesinde kalıcılığa dönüşüyor ve ortaya çok iyi işler çıkıyordu.
Düştopya egoları gerçek dünyadan tamamen silmişti artık egolar başka bir âlemin sorunuydu. Psikoloji bilimi yeniden yazılıyordu. Tarihe geçmiş tüm psikolojik vakalar artık tamamıyla başka bir âleme göç etti. Dünya’nın her yerinde değişiklikler aynı anda gerçekleşiyordu. Artık dünyada görev dağılımları vardı, siyasiler, hukukçular, sağlıkçılar, eğitimciler, fedakârcılar ve tanrıya itaatçiler vardı.
Siyasiler dünya için tek bir yönetim anlayışı belirlediler. Siyasi bir yönetici olmak için herhangi bir gereklilik yoktu sadece düştopya’da başarılı bir kurguya sahip olmak yetiyordu. İnsanların bir arada huzurlu bir şekilde yaşayabilecekleri bir yapıda, kurgulanan en ideal yapılar kabul gördürüyordu. Böylelikle dünyada var olan ideolojiler tek tek yıkıldı. İnsanların uzlaştığı tek ortak noktadan yola çıkılıyordu. Bu tek ortak noktada görev dağılımlarının asla birbirlerinin işlerine müdahale etmemesiydi. Her görev en iyi olabilecek kurguların yaşatılmasını amaç ediniyordu.
Hukukçular düştopya’yı kötü niyetler için kullanmaya çalışanlara karşı yepyeni bir hukuk anlayışı geliştirdiler. Bu hukuk anlayışı düştopyadaki kurguların niteliklerine dayanıyordu. İyi bir dünyada tabi ki de hukuka gerek kalmazdı. Ancak düştopyadaki dünyanın yansımalarını kontrol etmek için gerekliydi. İnsanlar arasındaki sorunlar düştopyada oluşturulan kurgular sayesinde çözülüyordu ve bunu da hukukçular kontrol ediyordu. Çünkü hukukçular eğitimciler içerisinde asla yalan söylemeyen ve eşitlikten asla ödün vermeyenlerden seçiliyordu.
Sağlıkçılar değişen dünyada düştopik adı verilen bir rahatsızlıkla uğraşıyorlardı. Düştopik bağımlılık denen bu rahatsızlık bir sigara görevini almaya başlamış ve sadece sigaraya karşı değil diğer tüm zararlı maddelere karşı da baskın olmaya başlıyordu. Ancak ebedi olarak düştopya da kalmak mümkün değildi çünkü bedensel fonksiyonlar dışarıdan tahribe uğrayabiliyorlardı. Sağlıkçıların görevi bunu kontrol altına almaktı. Diğer görevlerde, bu duruma yakalananlar tespit edilip başka kurgular yaşatılarak kendilerinde bağımlılık yaratan kurgulardan uzaklaştırılıyordu. Böylece tedavisi biten hastalar eski görevlerine geri dönebiliyorlardı.
Eğitimciler düştopya’nın liderliğinde bir tutum sergiliyorlardı. Eğitimcilerin görevi, eğitim alanların hangi gruba meyilli olduklarını tespit etmekti. Bir nevi düzene insan yetiştiren bir yapıya sahipti ve en önemli gruplardan biriydi.
Fedakârcılar gerçek dünyadaki işçilerdi ve işlerini gönüllülük esasına dayandırarak gerçekleştirirlerdi. Onlar guruplar içerisinde en çok çalışanlardı. Düştopya’yı erdemlilikler üzerine kurmuşlardı, felsefi bütün öğretilere sahiptiler. İyilik yapmak, insanlara yardımcı olmak onların en büyük mutluluğuydu.
Tanrıya itaatçiler düştopya’yı tanrının bir hediyesi olarak görüyorlardı ve düştopyalar’ını ilahi öğelerle kurguluyorlardı. Grupların içerisinde katılımın herkese açık olduğu tek gruptu. Çünkü bu grubun kurguladığı ilahi öğeler vicdansal özelliklerin koruyucusu niteliğindeydi. Bundan dolayı bu gurubun diğer guruplara olan etkisi vicdansal özelliklerin asla yitirilmemesinin gerektiğini vurguluyordu. Diğer guruplarla işbirliği içerisindeydi. Ancak tamamen maneviyat alanında kendilerini gösteriyordu ve yönetim bazında bir etkinliğe sahip değildiler.
İnsanlar yenidünyada temel ihtiyaçlarını karşılayacak durumlar dışında daha fazlasını hiçbir zaman istemediler ve istemeden yaşamaya da devam ettiler. İnsan zekâsı ebedi bir dünya sistemi yarattı. Bilimin gelişmişlik seviyesi daha birçok karanlığı aydınlatacaktır. Her zaman görünen bir dünyanın arkasında başka bir dünyanın var olabileceğini unutmamalıyız ve şunu da unutmamalıyız ki maneviyat sadece ruha hitap eder beden ise maddiyatın kölesidir.
Düştopya da görüşmek üzere.
[1] Kafkas Üniversitesi Felsefe Kulübü’nün düzenlediği 1. Ütopya Yarışmasında birinci olan metin
[2] KAÜ, İİBF Öğrencisi