Gitmekte inat etti. Niye gittiğini anlatmadı, ben de hala anlayamadım. “Gitme, bu ayrılık ikimizin yaşama umudunu bitirir” dediğimde, yalnızca gözlerime baktı.
Aldığı tren biletinin saatini geçirmek istemiyordu. Birlikte yürümemizi reddetti ama benim kabul etmeyeceğimi anlayınca ses çıkarmadı. Birlikte istasyona kadar hiç konuşmadan yürüdük. Bana doğru dönüp elini “Hoşça kal” diye uzattı. Tokalaştık.
Gözlerindeki hüznü saklayamadı. Defter arasında kuruttuğum reyhan yaprakları gibiydi bakışları. Ellesem un ufak olup yerlere kuru yaprak parçaları dökülüverecekti.
Emindim, bir hayat boyu beni unutamayacaktı.
Demiştim sana beni unutamazsın
Böldüğün sıcak somunun buğusu, bir tel cıgaradan savurduğun dumanın içindeki kahverengi göz benim
Demiştim sana beni unutamazsın
Kâğıttan kayık yapıp yüzdürdüğün deryanın sularına, dalgın bakıp gördüğün beniz benim
Demiştim sana beni unutamazsın
Uçsuz, bucaksız çöl kumları üzerinde susuzluktan çatlamış dudağına değen serap benim
Demiştim sana beni unutamazsın
Bir duvar görsen yeni örülmüş, çatısı bitip güneşin vurduğu kırmızı kiremitler benim
Demiştim sana beni unutamazsın
Avlunda bastığın toprak, diktiğin lale, menekşe, gül’ün salkım saçak kökleri benim
Demiştim sana beni unutamazsın
Ben aşk’ım yıllarca söylenen, ben kara sevdayım, ben Aslı, ben Şirin, ben Züleyha’yım Yusuf’u dillendiren
Demiştim sana beni unutamazsın
Günaydın dediğin gün benim, iyi geceler dediğin ay benim, üzerindeki gam yorganı benim
Demiştim sana beni unutamazsın.