Ben Bir Âdem Kızıyım

Sayı 59-Temmuz 2018

Kâh kanatları yaldızlı renklerle bezeli, güzelliğiyle mağrur görkemli bir kuş olurum da yükselirim göğe; en uçuk mavisinden bir bulutu mesken edinirim de izlerim toprak ananın üzerinde telaşlı insanları tüm sakinliğimle. Kâh çok uzaklardan durup dinlenmek bilmeden yol alarak, dokunduğu yerlerden lezzetine şifalar katarak, hiddetinden gururlu, en derin mavisinden, yürekleri soğutan buz gibi bir akarsu olurum da arşın merkezinin gücünü barındırırım serde.

Değişip dönüşen Dünya’nın her yeni güne uyanışında varoluşumdan sebep yaşama ve yaşamaya dört elle sarılırım. Nice kar, kış, yağmur, boran, kuraklık atlatıp inatla her defasında filiz veren ağaç misali; köklerimle toprağı, dallarımla gökyüzünü kucaklarım. ‘Nefes almak bayramdır mesela, Günün birinde soluksuz kalınca anlar insan…’ diye seslenen Can Yücel’in dizelerindeki serzenişle yaşamak isterim, bayram sevinciyle uğurlamak geceye teslim olan günü.

Ben bir Âdem kızıyım… Bir anne, bir eğitimci, bir evlat, bir kadın ve hepsinden ziyade bir birey olarak hüküm sürdüğüm dünyamda; yürüdüğüm yollara anılar serpiştirmek, bunu yaparken iz bırakmak için benden sonra gelecek Âdem kızlarına Âdem oğullarına; arı gibi çalışıp üretmeyi, kelebek gibi umutla güzelleşmeyi tercih edenlerdenim. Güneşin dünyayı bıkıp usanmadan mütemadiyen selamlayışında, kalın perdeler ardından odaya süzülmeye çalışan ışık huzmelerine yol veririm, perdeyi aralayarak ruhuma iyi gelmesini dileyerek selam dururum kendisine, azmine hayran bir tebessümle. Her uyanışın insanlığa sunacağı mucizeleri merak ederek günün ilk acı kahvesini yudumlar, sabahın ilk ışıklarıyla rızkını toplamak adına denize açılan balıkçılar gibi ‘rastgele’ derim.

Ben bir Âdem kızıyım… Aynaya her bakışımda yansımamın ele verdiği karakteristik söylemler mütevazi oyunların baş kahramanı olmaktan alıkoyar beni. Ne de olsa oyundur adı ve ne derece mütevazi olabilir değil mi? Gözbebeklerimde ancak dikkatli bakılınca fark edilebilen tebessüm, dudağımın kenarındaki huzurun emaresine yoldaştır ‘ben’ olma yolunda. Yüzümde derinleşen çizgiler hangi zaman diliminde olduğumu hatırlayabilmem için en makul işaretler, varlıklarından hoşnutum ki aksi şekilde zaman mefhumundan uzak öylece yaşayabilirim zamansızlıkta.  Ve o çizgiler ki bana unutmak istemediğim anlarımın temsili… Belki de en çok mutlu olduğum, yüreğimin ritminin değiştiği, ağız dolusu kahkahalar attığım zamanlarda derinleşen çizgiler… Ömrün sonunda bir terazinin kefelerine emanet sorgularken kendimi, gönlümden geçen ömrüme reva gördüğüm tüm dilekler vukuu bulsun isterim. Aksi bir durumda yine huzurum baki olacaktır bilirim.

Çıraktım hep, ustalık mertebesinde yoktu gözüm. Uğraşlar vermek, aramak araştırmak, kırılıp dökülenleri tamir etmek, bozuk düzenin ucundan tutmak iyi gelirdi bana. Ustalaşarak elimi eteğimi çekmek istemedim yoğrulduğum düzenden hiçbir zaman. Koşmayı, koşturmayı, durmamayı sevdim hep ve birde acayip duyguları. Aşık Veysel’in ‘uzun ince bir yoldayım, Gidiyorum gündüz gece’ cümlelerini dillendirirken buğulu bir ezgiyle; dünümden pişmanlık duyup keşkelere sığınmadım, yarınım için ahlanıp vahlanıp umutsuzca karalar bağlamadım, bugünüme oldu tüm kelamlarım…

Dilek KELEBEK

27 Mayıs 1982’de Konya’da doğdu. İlk çocukluğu Kıbrıs’ta geçti. İlk ve orta öğrenimini Mersin’de tamamlayarak lise ve üniversite yıllarına Malatya’da devam etti. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümünden mezun olup öğretmenliğe başladıktan bir süre sonra İstanbul’a yerleşti ve şu an burada öğretmenlik mesleğini sürdürmekte.

Ayrıca iki kız çocuğu sahibi olarak, eğitimci vasfına annelik gibi bir değeri de ekledi.

Kısa bir süre önce ilk kitabı olan DİLEK TOZU yayınlandı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir