“Kristallografik motifler” terimi, bildiğim kadarıyla, ilk defa benim doktora hocam, ünlü Azerbaycanlı kristalograf Prof. Hudu Memmedov (1927 – 1988) tarafından kullanılmıştır[3]. Hakkında konuştuğumuz motiflere, kristallerin yapılarına benzediklerinden dolayı kristallografik motifler adı vermişiz. Kristallografik motif yaratıcılığı için en karakteristik cihetlerin a) şekil sınırını şekil elemanı sınırı ile bitirmek; b) şekil elemanlarının maksimum yoğunluğu; c) fonun (arka planın) yokluğu veya fonun şekil elemanına çevrilmesi;d) şekil elemanı çeşitliğine ve karmaşık şekil elde etme koşullarının sayısına tasarruf edilmesi; e) simetrinin forma yaratmak için kullanılmaması, onun (simetrinin) sonuç olarak meydana gelmesi, – olduğu belirlenmiştir.
Böyle motifler arasında hocamızın ilk dikkatini çeken Berde Türbesi (Şekil 1) üzerindeki motif olmuştur.
Şekil 1
Şekil 2
M. S. 1322 yılında mimar Ahmet Ayyupoğlu tarafından yaratılan bu türbenin silindir biçimindeki yüzeyi üzerinde firuze renkli sırlarla kaplanmış tuğlalardan ALLAH ( ﷲﺁ ) kelimeleri örülmüştür (Şekil 2). Kristallografi Profesörü olan Hudu MEMMEDOV bu kelimelerin silindirin yüzeyindeki dizilişinin bir organik molekülün kristaldeki dizilişine benzediğine dikkat etmiş ve böyle benzerliklerin istisnasız çok olduğunu görmüştür.
Mesela, Şekil 3’de 1,3,5-trifenilbenzol bileşiğinin kristaldeki yerleşme kaidesini görüyorsunuz. Moleküllerin tuttukları alan karalandığında Orta Çağ’da yaygın olan bir motif elde edilir (Şekil 4) .
Şekil 3
Şekil 4
Hocamızın dikkatini çeken diğer motif ise yine Berde Türbesi üzerindeki başka bir motif olmuştur. Şekilde gördüğünüz bu motif (Şekil 5), aynı zamanda SiO2 formüllü kuvarz mineralinin, genelde AX2 formüllü bir çok kristalin yapı şemasıdır. Bu nakışa Anadolu’daki Orta Çağ abidelerinde sık sık rastlanıyor. Örneğin, Bursa’daki Yeşil Türbe (Şekil 6).
Şekil 5
Şekil 6
Ani’deki (Kars) Selçuklu Sarayı’nı (Şekil 7) süsleyen motif Şekil 8‘de verilmiştir. Projeksiyonu bu motifle tamamen aynı olan silisyum-oksijen radikallerinin varlığı ve mümkünlüğü bir çok kristallograf tarafından öngörülmüştür.
Şekil 7
Şekil 8
Şekil 9’da aynı biçimli, aynı ölçülü altı elemanla arasız doldurulmuş düzgün altıgeni görüyorsunuz.
Bu motifi oluşturan elemanlardan üç siyah renklisi diğer üç beyaz renklisinin arasında yerleşiktir. Siyahlara baktığımızda beyazlar arka plan oluyor; beyazlara baktığımızda ise siyahlar arka plan oluyorlar. Bakü’de XV. yüzyıla ait Şirvanşahlar Sarayı’nın (Şekil 10) taş duvarlarında oyma yoluyla yaratılmış bu motifin elemanları ALİ (ﯽﻠﻋ) kelimesinin Arap harfleriyle yazılışıdır.
Şekil 9
Şekil 10
Böyle motiflerin, aralarında çok benzerlik, arazi umumiliği olan muhtelif devir halklarının motif dili ürünü olduğunu sübut eden olgular, buluntular tesadüften çok fazladır. Bu, hiç de, böyle motiflerin hem coğrafyasına, hem zamana, hem de etnik gruplara göre keskin sınırlandığı demek değildir. Halk sanatlarının karşılıklı tesirini, aynı hayat tarzının aynı neticelere getirebilmesini dikkate alırsak, böyle keskin sınırların olmayacağını bekleyebiliriz. Burada sohbet böyle bir motif yaratma yolunun bir devirde, bir halkta, bir arazide daha çok kullanılmasından gidebilir.
M.Ö. 1. bin yılda Merkezi Avrupa‘dan başlamış Kuzey Çin‘e kadar büyük bir arazide genel adı İskitler olan halklar yaşamışlar. Onlar üzerindeki Türk etkisini belirleyen bir çok deliller malumdur. İskitler için umumi olan cihetlerden biri de onların sanatları olmuştur. Literatürde çoğu zaman onların sanat yolu “İskit vahşi hayvan” stili de adlandırılır.
Şekil 11 ve 12’de bu stilin en karakteristik numunelerinden ikisi gösterilmektedir[4].
Şekil 11
Şekil 12
Burada verdiğimiz örneklerden kadim ustaların gerek hayvan şekillerini, gerekse de onların dinamiğini ve detaylarını büyük maharetle vermeğe kadir olsalar da bu imkanı az kullandıklarını görüyoruz. Böylelikle de, kristallografik motifler stilinin korunması bir sanat tabusu gibi bir şey imiş diyebiliriz.
Karakum çöllerinde yapılan kazılar kristallografik motiflerin tarihinin İskitlerden de önce olduğunu gösterdi. Bunların gençlerinden biri milattan önce 3. bin yıllığa aittir (Şekil 13) [5].
Şekil 13
Şekil 14
Karakum çöllerinde yapılan son arkeolojik çalışmalar Türkistan’da Sümerlerden de eski olan uygarlığın (M. Ö. 4500) varlığını aşikar etti [6]. Pennsylvania Üniversitesi profesörü Dr. Fredrik Hiebert’in Anau’da (Türkmenistan) bulduğu M.Ö. 2300 yılına ait taş mühür üzerindeki motif, kristallografik motiflerin çok eski örneklerinden biridir (Şekil 14) [7].
V. İ. Sarianidi’nin bu kültürün köklerinin Türkiye’de olması fikri çok ilginçtir (Bkz.: The New York Times, 13.05.2001). Bundan daha ilginci http://www.turkotek.com web sayfasının tartışma salonlarından birinde rastladığım mesajdır. 04.02.2002 tarihli mesajda Yon BARD adlı birisi Anau motifini Türkmenistan halı motiflerinden yaptığı montajla karşılaştırıyor [8] (Şekil 15).
Şekil 15
Dikkat çekici meselelerden biri de kristallografik motiflerin Kafkas, özellikle de Azerbaycan‘da bulunmasıdır. Böyle motiflerin çokluğu onları gelme olmasına çok şüphe doğurur. Türkistan‘da olduğu gibi, burada da kristallografik motifler çok yaygındır. Svastika (gamalı haç) – Güneş remzi (sembolü) İskitlerde ve onlardan önceki bin yıllıklarda çok yayılmış bir semboldür. Onun esasında Kafkas‘ta komplike kristallografik motiflerin yaratılması çok ilginçtir. Şekil 16’da gördüğünüz, Azerbaycan’ın Kazah ili Sarıtepe kazılarında rastlanan, M. Ö. 1000. yıla ait damga / mühür üzerinde bu sembole rastlıyoruz.
Şekil 16
Şekil 17
Şekil 17’ye dikkat ediniz. Bunu da svastika adlandırmak olar, ancak Orta Çağ’da yapılmış bu motifte ALİ (ﯽﻠﻋ) kelimesi dört defa tekrar olunur. Bu motifin başka bir versiyonunu Bayazid-i Bistami (Bistam, 1313) türbesinin girişindeki mozaikte görüyoruz (Şekil 18).
Şekil 18
Şekil 19
Şekil 20
Sanki Safevi devletinin kurucusu Şah İsmail Hatai aşağıdaki misraları dört ALİ kelimesinden oluşan bu motifleri (Şekil 17-20) seyrederken söylemiştir:
Geçmek gerek dört kapıdan,
Kurtulasan murabba’dan
Murabbiden mühasipten
Eli gerek yol ehlinin…
Derdimin dermanı yaramın ucu
Dört güruh mevcuttur güruh-i naci…
Şeriat’tir, Tarikat’tir, Hakikat
Marifet bir gözündür can içinde…[9]
Bu cihetten Ani kale duvarı üzerindeki motif de çok ilginçtir (Şekil 21).
Şekil 21
Şekil 22
Onun da esasını svastikaya benzer nakış elemanı teşkil ediyor. 17-21.Şekilleri Şekil 16 ile mukayese etseniz bu motif yaratma stilinin çok eski bir sanat dalı olduğuna şahit oluyoruz. Şekil 22’deki motife bakınız. Batı Sibirya‘dan bulunmuş Milattan Önceki bin yıllarına ait seramik üzerindeki motiftir. Bu motif detaylarının anlamı bize malum değil, ama, o, tipik kristallografik motiftir. Orta Çağ motif ustaları bu elemanlar yerine Arap harfleriyle yazılmış sözlerden istifade ederek aynı düzenle motif yaratmışlar. Aynı motive Amerika‘nın köklü nüfusu olan kızıl derililerin çağdaş sanat eserlerinde rastlamamız çok ilgi çekicidir. Kuşkusuz, böyle bir stil aynılığı esassız benzerlik olamaz. Bu bakımdan, ünlü arkeolog James Mellart‘ın Çatalhöyük kazılarında bulunmuş sekiz bin yıl önceye ait duvar resimlerinin (Şekil 23) bugünkü Anadolu kilimlerinin motifleri ile (Şekil 24) aynı olduğunu gösteren makalesi çok ilginçtir [10].
Şekil 23
Şekil 24
Kristallografik motifler bu günkü İran arazisinde de geniş yayılmıştır. Yukarıda adı geçen Berde türbesi üzerindeki motifin başka bir varyantını Erdebil’deki Şeyh Sefi türbesi üzerinde görüyoruz (Şekil 25-26).
Şekil 25
Şekil 26
Şekil 27
Şekil 28
Böyle mükemmel motiflere Safevi öncesi Azerbaycan sanatında rastlanması Safevi sanatının boş bir yerde yaranmadığını, derin köklere sahip olduğunu gösteriyor. Mesela, Olcayto Hüdabende Türbesi’ne (1303-1313) ait Şekil 27’deki motif. “Muhammed” (محمد) ve “Ali” (ﯽﻠﻋ) kelimelerinin kombinasyonundan oluşan bu motif böyle motiflerin en mükemmel örneği sayılabilir. Gerek yukarıda anılan, gerek de Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel bey’in türbesinin (1473-1478) silindrik yüzeyine renkli tuğlalarla büyük bir ustalıkla örülmüş “Allah” (ﷲﺁ) , “Muhammed” (محمد) ve “Ali” (ﯽﻠﻋ) kelimelerinden oluşan motifleri (Şekil 28) seyrederken ister istemez büyük şair ve hükümdar Şah İsmail Hatai’nin şu misralarını hatırlıyoruz:
Terazüsün heng eyleyin,
Dödt kapıya deng eyleyin,
Küffar ile ceng eyleyin,
Hakk bir Muhammed Ali’dir…
Bindikleri burakdürür,
Yaktıkları çırakdürür,
Yerden göğe direkdürür,
Allah bir Muhammed Ali…
Şah iki cihânın efdâlidir
Allah’un eli ânun elidir
Ol söz ki zamâne heykelidir
Allah ü Muhammedü Ali dir…
İsfahan’daki Şeyh Lütfullah Camisi’ndeki motifler de aynı inancın simgesidir (Şekil 29-30):
Şekil 29
Şekil 30
İsfahan’da Şah Abbas dönemi mimari abideleri böyle yazı-motiflerle çok zengindir.
Şekil 31’deki mimari motifi Bakü ve Tebriz kilimlerindeki motiflerle (Şekil 32-33) mukayese ettiğimizde bu motiflerin halen el sanatlarımızda nesilden nesile ötürülerek yaşadığına şahit oluyoruz.
Şekil 31
Şekil 32
Şekil 33
Şekil 34’deki motif İsfahan’daki bir caminin süsüdür. Aynı zamanda bu motif muhtemel bir zeolit kristalinin yapı şemasıdır (Şekil 35).
Göründüğü gibi Arap harfleri ve ona benzer karmaşık figürlerden yapılmış motifler organik bileşiklerin yapılarına benzerler. Üçgen, dörtgen, altıgen gibi sade geometrik biçimlerden yapılmış motifler ise anorganik bileşiklerin bazılarının yapılarına denktirler.
Kristal yapıları ile kristallografik motifler arasındaki benzerliğe sebep nedir? Tabii ki, o zamanki motif yaratıcılarının madde yapısı hakkında açık bilgileri olamazdı. Benzerliğin sebebi motifle kristalin aynı düzenle, benzer yollarla kurulmasında bulunmalıdır.
Şekil 34
Şekil 35
Atomlardan, atom gruplarından, moleküllerden kristaller nasıl kuruluyor? – Motif elemanlarından motifler kurulduğu gibi! Başka bir tabirle, madde zerreleri öyle yerleşmelidir ki, kendi aralarında azami dokunma sağlansın, bir zerre azami sayıda zerreye dokunsun ve zerreler tutumlarına göre farksız kalsın. Verilmiş zerrelerden bu düzende bir yapı oluşmuyorsa madde katılaşsa da cama çevrilecek, üç boyutta nizamlı tekrarlanma olmayacak. Demek ki, istenilen biçimli moleküllerden kristal kurulamaz. Moleküllerin kendi aralarında tamamlayıcı tutumu gerekmektedir. Kristallografik motiflerdeki figürler kendileri ile komplementardırlar. Bunlarla düzlemin yüzeyi öyle örtülüyor ki, aralıkta boşluk kalmıyor, birbirini tamamlıyorlar. Moleküllerin veya atom gruplarının komplementarlık niteliğini her zaman önceden söylemek şimdilik imkansızdır. Sade koşullarda komplementarlık niteliğinin varoluşu duyuluyor.
Şah Abbasın saray ressamı Rıza Abbas’ın (1587-1628) yaptığı “Dört At” resmine dikkat edin (Şekil 36).
Şekil 36
Burada simetri kullanılarak dört at göstermek için detayların (baş, ayak) sayısı iki misli azaltılmıştır. Simmetriyi böyle kullanış ressamın simetri kavramı hakkında çok derin tasavvuru olduğunu gösteriyor.
Kristallografik motiflere böyle bir kuş bakışı seyahat gösteriyor ki, her bir sanat dilinin kendi grameri var. Biz bir sanat grameri ile diğer sanat dilini anlamaya çalışırsak başarısız oluruz. Eski sanat gramerini nasıl bulmak olur? Kuşkusuz, bütün sanat gramerleri için genel olan prensipleri göz önünde tutarak araştırılan sant biçimlerinin analiz edilmesiyle. Kristallografik motiflerde bu böyle bir imkan kristallografi ve onun simetri prensiplerinin kullanılması ile sağlanmıştır. Şimdi kristallografik motiflerin tasviri ve analizinde bilimin bu sahasının imkanlarını kullanabilir ve onu yenileştirebiliriz. Başka bir imkan, motifle madde yapısı arasındaki benzerliğin kimya eğitiminde kullanılmasıdır. Bu, öğretime estetik yön getirir. Doğanın gözle görünmeyen hissesi bir motif yaratıcılığı gibi öğrenilebilir.
Her bir yeni yaratılmış kristallografik motif mümkün olan bir sıra bileşiklerin yapı planıdır. Böyle motiflerle tanışıklık, onları yaratabilmek kabiliyeti maddenin yapısını çözmek işinde büyük önem taşıyor.
Yarattığım kristallografik motiflerden bir kaçını (Şekil 37-40) burada vermekle kadim sanat geleneğimizi devam ettirme imkanını göstermek istiyorum.
Şekil 37 [11]
Şekil 38 [12]
Şekil 39 [13]
Şekil 40 [14]
Dipnotlar
[1]25-27 Nisan 2007 tarihleri arasında Erzurum’da düzenlenen “Uluslararası Türklük Bilgisi Sempozyumu”nda sunulan bildiri metni.
[2]Kafkas Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü Öğretim Üyesi. Kars
[3]Kh. S. Mamedov. Crystallographic Patterns. Compt.& Maths. With Appls. Vol. 12B, Nos. 3/4., pp. 511-129, 1986; H.S. Memmedov, İ.R. Amiraslanov, H.N. Necefov, A.A. Mürseliyev. Nakışların Yaddaşı, Bakı, Azerbaycan, 1981; Hudu MEMEDOV, İmameddin EMİRASLANOV, Hacali NECEFOĞLU, Aydın MÜRSELİYEV. Nakışların Yaddaşı, İstanbul,Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1996.
[4]http://www.pitt.edu/~haskins/group5/tvekt.jpg; http://www.turkotek.com/salon_00082/s82t4.htm
[5]http://www.weavingartmuseum.org/ex3_prehist.htm
[6] John Noble WILFORD.In Ruin, Symbols on a Stone Hint at a Lost Asian Culture. – The New York Times, 13.05.2001.
[7]http://www.crystalinks.com/firstasians.html
[8]http://www.turkotek.com/salon_00082/s82t20.htm
[9]Birinci Şah İsmail Hatai Sempozyum Bildirileri, 9-11 Ekim 2003, Ankara (2004).
[10]James MELLART. The Goddess from Anatolia. Vol.II. Çatal Hüyük and Anatolian Kilims. Eskenazi, pp.49-100.
[11]Hacali Necefoğlu. “Hakani”.
[12]Hacali Necefoğlu. “Muhammed Fuzuli”.
[13]Hacali Necefoğlu. “Nizami”.
[14]Hacali Necefoğlu. “Vatan”.