I. BÖLÜM
DÜNYANIN KUZEY DOĞUSU
Bu yıl, 18 Ağustos – 5 Eylül 2019 günleri arasında oğlumuzun konuğu olarak Rusya’da kaldık. Gezip, görüp incelemelerimi facebook’ta yayınlamıştım. Bazı arkadaşlardan “Bunu bütün halinde bir yazıya dönüştüremez misiniz?” diyenler oldu. O ihtiyacı karşılayabilir ve bütünlük halinde okuyanlar olabilir amacıyla bu günlüğü yayınlıyorum.
Rusya, kuzeyimizde büyük bir devlettir. Çarlık döneminde Türkiye’yi kuzeydoğudan işgal etmişlerdi, 1914’lerde. Yaşadığım il de işgal edilmişti. Babaannemin, eşimin anneannesinin işgallere ilişkin gözlemlerini ve anılarını dinlemiştim.
Gençlik yıllarımızda koyu bir sosyalizm, milliyetçilik tartışması içinde geçti. Bir körün fili tanımlaması gibi sosyalizm tanımlanıyordu. O dönemin sosyalist entelektüeller, duydukları, okudukları ve kuramsal donanımları kadar Marksizmi, Leninizmi ve sosyalizmi anlatıyorlardı.
Sağ cephede korkunç bir sosyalist sol düşmanlığı vardı. Komünizm akşama sabaha ha geldi ha gelecekti! At izi, it izine karışmış, cinayetler sürüyordu. Büyük kentlerde sokak, mahalle savaşları başlamıştı.
Rusya’da 17 Ekim 1917 İhtilâli olmuş, Ruslar ülkemizden çekilmişti. Sonra, “Antiemperyalist bir savaş” verdiğimiz kabulüyle bize silah ve para yardımında bulunmuşlardı. Rusya’nın yetmiş yıllık sosyalizm uygulamasında, bir aydınlanma değişikliği, devrimi geçirdiklerini söyleyebiliriz. Sosyalist uygulamadan vaz geçmelerine rağmen, geri düşmediler. Elbette yeni bir işleyiş mekanizması kurana kadar sıkıntı çektiler. Günümüzde Putin egemenliği var. Özgür basın, medya, sendikal örgütlenme, farklı nitelikte partilerin gücü ve örgütlülüğü yok. Bir geçiş dönemi yaşıyor gibiler.
Braudel coğrafyayı “Toplumun mekânsal incelenmesi veya toplumun mekân aracılığıyla incelenmesi” olarak tanımlar. İnsan tarihî, ekonomik ve sosyolojik gerçeği ‘insan-mekân’ ilişkisi içinde kavramazsa, somut göstergeleri olmayan psikolojisi, duygu dünyasını ve zihin yapısını anlamakta çok zorlanacağını söyleyebiliriz. Her ne kadar insan, Dünyanın insanı yarattığını düşünüyorsa da aslında Dünyayı insan yaratmıştır”. Marsh, fizikî coğrafyayı da doğal güzellikler olarak değil “İnsan eylemiyle değiştirilmiş çevre” olarak tanımlar.
Bizim gezimiz, sınırlı, belli merkezlere bağlı, daha çok kent, market, bina, pazar, cadde sokak ve insan gözlemlerine dayalı bir inceleme olacaktı. İnsanın giyim kuşamı, oturup kalkması böyleyse, düşünce biçimi de şöyledir, diyebilecek ve çıkarımlarda bulunacaktık.
UYGARLIĞIN DİLİ BİR
19.08.2019
Eşimle Tolyatti’de oğlumuzun konuğuyuz. Tolyatti, İtil (Volga) nehri üzerinde kurulmuş bir kent. Samara’ya çok yakın. Elektrik, otomobil, ev tasarımı, hastane ve ilaç adları, marketler, trafik dünyada ve günlük yaşam biçimi çok benzer… Kentte çocuklar ve kadınlar var… Otomobillerden Lada en yaygın olanıdır. Mercedes, Opel, Kia, Reno, Hundai çok yaygın… Otopark sorunu burada da var. Yarın yazı çalışacağım… Bir ülkeyi gezmek, anlamak için dil ve yazı olmadı mı kör ve sağır oluyorsunuz.
Tolyati’de kaldığımız Site
BALIKLA BESLENMEK 21.08.2019
Balıkla beslenmek, beynin bellek işlemlerinin çalışmasına destek veriyor. Alzeimer de beslenme yetersizliğinden kaynaklandığına ilişkin iddialar ileri sürülmektedir. Özellikle GDO’lu yiyecekler bunu artırıyor. Dün bir markete gittim. Alfabe sisteminin bize uymadığı için adını okuyamıyorum. Yazı ve dil iletişim engelimiz… Tolyatti bir kara kenti olmasına rağmen bir deniz kenti gibi bol ve her çeşit deniz ürünü var. Son yıllarda neredeyse altı ay yaşadığım Trabzon bir deniz kenti; ama, insanlar Antep, Urfa sofrasına oturuyor. Tolyatti’de sarışın çıtır kızlar az yiyor ve balıkla besleniyorlar! Bu kızlar arkasında teker taşımıyorlar. Oldukça doğal olduklarını gözlüyoruz. Oturup kalkmalarında savrukluk yok. Sandalyeyi özenle çekiyorlar. Ağırsa yardım istiyorlar. Bu bir yaşama felsefesinin ve estetiğin de göstergesidir.
TOLYATTİ GARİPALDİ ŞATOSU
Tolyatti’den belki kırk kilometre uzakta yeni oluşturulan tarihsel bir mekâna gittik. Daha hizmete açılmamış; ama, müthiş bir ilgi görüyor. Yeni teknolojilerle yapılıyor. Bina kesme ve murçla işçilik yapılmış taşlardan değil. Yeni bir mineral bileşiminden oluşturulan bir harçla yapılıyor. Bunun benzerini bana Mimar Cevat Yılmaz öğretmişti. “Taşla uğraşmayı bırak, bu sekiz minerali şu oranlarda birleştir, beş sene sonra işte sana taş, derdi.
SANAT KAFE VE BIR DE KİTAPLIK 25.08.2019
Bugün iyi gezdik, iyice yorulduk ve bir kafede oturduk. Lavaboya uğradım elliye yakın kitap! Hayda… Alıp bir ikisini karıştırdım… Kiril yazısı ve Rusça… Güzel resimler, güzel bir oturma dizaynı ve bir de akortlu gitar vardı. Tıngırdattım…
Samara’dayız. Tarihi mekânları bol yemyeşil bir kent… Sevdim bu kenti.. Köşe bucak tanımak ne kadar zaman lazım.. Yetmiş dil, yazı ve iletişim… Elbette Rusya sanayileşmiş bir ülke… Ve batılı bir çizgi izliyor. Kadın yaşamın her alanında başı dik ve özgüveniyle var… Lamı cimi yok: Kadın varsa bir ülke var…
II. BÖLÜM
VOLGA / İDİL ASYA(RUSYA)’YA HAYAT VERİYOR 25.08.2019
Volga’nın suyu bol, geniş havzalardan besleniyor. Sanki bir iç deniz oluşturuyor. Burada bir hidroelektrik barajı var… Halkla konuşmasak da sıcak buluyoruz. Üç katlı, uzun yük gemileri habire çalışıyor. Rakım ne mi? 90 m. Nehir boyu kentler… İtil, Volgagrat, Tolyatti, Samara ve Kazan… Bir plaj kenti Samara… Deniz kenarı olan ve denize girilemeyen Trabzon, Giresun, Rize’yi düşündüm bir an… Siyasal tercihler, yaşama ve düşünme biçimi açısından Bayburtlaşan kentler diyorum ne zamandır…
SAMARA’DAN ŞAMANİK GELENEK… 25.08.2019
Evlenen çiftler uğur için bez takıyor..Renk cümbüşü halkalar… Gelin damat Volga’ya hakim güzel bir tepeden resim çektiriyorlar… Halktan insanlar da özellikle gençler sürekli delta olmuş Volga boyunca resim çektiriyor. Uğur diliyor. Aşağıda küçük kayıklar, sandallar vızır vızır çalışıyor.
Ben konuşurken bir Azeri “Siz Türk müsünüz?” dedi… Evet dedim ve gülümsedik. “Biz de Türküz” dediler… Halka üzerinde kilitli anahtarlar da vardı.
KENTLER PARKLAR VE MEYDANLAR 26.08.2019
Samara Kenti Volga Sahilleri
Yetmişli yıllarda Rusya’yı ne kadar da merak ederdik. Ne olup bitiyordu bu kapalı dünyada? Hem sosyalizm bir cennetti ve hem de insanlara kapalıydı! Bunu anlamıyorduk. Sertellerin anılarını, “İvan İliç Yaşadı mı” adlı Nazım’ın erkenden yasaklanan tiyatrosunun kıtabını okudum. En önemlisi Andrey Dimitri Saharov’un uyarılarını. Ayrıca yirmi beşli yaşlarda Rus edebiyatını keşfetmiş, Dostoyevski, Turgenyev, Puşkin, Şolohov ve Tolstoy’un gibi yazarların okuru olmuştum. Savaş ve Barış’a sahip olalı kırk bir yıl oldu. Dört cilt tuğla gibi kitaplar! Ne zaman okuyacağım? Vah ki ne vah! Rusya gezmeden ve girmeden saatlerce konuşabilirim. Oğlum Dostoyevski için Petersburg’a gitmelisin diye ekledi.
Dün Samara’dan Tolyatti’ye dönerken oğlumla Sosyalizmi tartıştık. Ben hala sosyalistim dediğimde, senin kafandaki sosyalizmi bir anlat dedi. Anlattım. “Bu anlattığın nerede yaşandı?” dedi. “Ben, o dönemler, Sovyet Sosyalizmini benimsemiyordum! TSİP, TKP’lileri eleştiriyordum. Daha çok Aybar’a yakınlık duyuyordum.” dedim. Dinledi, “Baba sen sosyalist değil, daha çok bir liberalistsin!” dedi.
Liberalizm: Maksimum özgürlük, maksimum hukuk ve maksimum girişimcilik diye kendi görüşünü özetledi. Ben, “İnsanı araç yapan, insanı kalıba sokan hiçbir inancı, ideolojiyi ve düşünceyi benimsemiyorum ” diye ekledim…
Bir ülkeyi, bir kenti üç beş günde tanımak ve anlama mümkün değildir. Kentler, kuruluşu yolları, yaya kaldırımları, parkları, kütüphaneleri ve meydanlarıyla birer görünüş ve nitel geçerliliğin göstergeleridir. Heykeller bir kente, bir ülkeye ufuk açanlara karşı minnet borcunu ve ayrıca onların varlığı özgürlüğü simgeler. Meydanlar sanatının, müziğin demokratik protestoların kalp atış yerleridir. Kent demek meydan demektir. Her cadde sokak canlı sanat gösteri, görüm ve buluşma alanıdır.
Rize Kitap Fuarında (2018) başı örtülü genç kızlar Atatürk Heykelinin altında sigara içiyordu. “Kızlar neden burada sigara içiyorsunuz?” diye sordum. “Amca, (eliyle işaret ederek) ancak bu büyük insan bizi anlayabilir!” dediler. Ben de onları anlayamazdım! Sorum zaten kırmızı kartlıktı.
Pazar günü, Samara’nın en güzel parkını gezdik. Sahiden bir park bu kadar güzel düzenlenebilir. Kitap okuma yerleri, basket oynama, bisiklet binme, plaja girme ve bira içme mekanlar alanlar ve bir botanik bahçesi onca güzel çiçek… Çağlar, “Sen bir de Moskova Maksim Gorki parkını gör dedi!”
Yolumuz tesadüfen büyük bir meydana çıkmıştı. Meydan akşama bir müzik şöleni için hazırlanıyordu. İki milyonluk bir meydan olmalıydı. Meydanlar bir kentin nabzıdır. Halkın demokratik talepleri buralarda dile getirilir.
VE TOLYATTI’DEN DEMİR ALIYORUZ 30.08.2019
Volga boylarına da yüz bin kere maşallah… Bu şehirde sessizlik var… O kadar otomobil akar ve korna duymazsın. Kadın erkek, çocuklar sessiz… Herkes işinde… Tolyatti’de okul gezemedim… Bol market gezdim, Volga boylarını ve güzel ormanları… Volga Nehri bir destan… Ve etkileyici. Ruslar Volgaana diyorlar ona… 3850 m uzunluğunda… Nehir değil sanki deniz akıyor. Bir koluyla Urallara bir koluyla da kuzey göllerine uzanıyor. Yük gemileriyle Moskova, Volgagrad’a ve Baltık Denizi’ne ulaşıyorsun. Yarın Kazan’a yolculuk ve ben de merak var… Agayefler, Sadri Maksudiler ve diğerleri… Ve bir de antik Bolgar kenti…
KAZAN GÜNLÜĞÜ
BULGARLARIN KURDUĞU ESKI “BOLGAR”KENTİ 30.08.2019
Uzun yollar teperek Bolgar kentini bulduk. 7. yüzyılda kurulmuş. Yakılmış yıkılmış ve şimdi yeniden görümlük olarak düzenlenmiş…
Ekmek müzesini, Camiyi gezdik. Kuran dinledik. Dışarı yayın veriyor. Çok rahatsız etmeden. Türkçeye ilişkin bir sözcük yok… Sanki Arap Türk’ün Asya’da da akrebi! Rehber açıklamaları Rusça, Tatarca ve İngilizce… Yazı Müzesi Volga nehri boyu yapılmış. Hoş bir düzenleme. İncelemem bir saate yakın sürdü. Hakim yazı Arap harfleri. Birkaç özensiz Göktürk ve Uygur harfleri var. Ancak Düşünce harika… Bu kentte Türkçe’nin özgün ezgilerinden dinlemek isterdim…
VE KAZAN’DA BİR KEPÇEYİZ
Büyülü ve ihtişamlı bir kent Kazan… Volga hey Volga… Fırat ve Dicle’yi, Sümer, Akat, Asur ve Babil’i çağrıştırıyor… Kent demek müzik, heykel ve mimari demek… Cıvıl cıvıl bir kent… Kazan’ın çağrışımları derindir bende… Türk Tatar Cumhuriyetini çağrıştırıyor. Sonra bize sığınan Türk aydınlarını: Z. Veli Togan, S. Maksudi Arsal, Sultan Galiyev, Yusuf Akcora ve Ahmed Agayev! Elbette Tatarların güç olmasını Ruslar istemediler… Kazan’lı Lenin Ulliyanov erken ölmese acı bu kadar derin olmayabilirdi. Ve ezdiler… Tarih böyle belalı bir kazandır Kazan’da.
Kazan caddelerinde hakim dil Rusça!.. Bina ve kent sitilizasyonunda yine hakimler… Ezan sesi duymadım. Çan sesi çok uzaklarda… Aradığım belirgin bir Türkçeyi bulamadım. Yarın arayacağım… Yerken içerken, incelemelerde dil sorununu Çağlar çözüyor. Bir çayhanede daha doğrusu köşede “İstanbul Kır Pidesi” adlı yerde Tatar gençlerle konuştum… Oldukça gelişmiş ve modernler…
SANAT VE TAHTA 31.08.2019
Uygar ve gelişmiş kent sanatçıların yaptıkları çalışmaları kentin uygun yerlerinde sergileyerek kentlerini derinleştirirken, halkın da doğrudan ve dolaylı eğitimine katkı verirler. Belediye başkanları, kent yöneticileri tahta olmazsa şanslı oluruz. Keşke o malum tahta (lar) Kazan’ı görseydi! Işıl ışıl bir kent sevdim, sevindim ve de ne yalan söyleyeyim kıskandım… Gece 24’lere kadar kenti izledik, müzik dinledik. Bazılarına katıldık. Bir köşede de ben de kaval çaldım ve kazan şenliğine katıldım. Opera tarzı müziklere bayıldım.
KAZAN ÜNİVERSİTESİ VE PARKI 01.09.2019
Kazan Üniversitesi, büyük ve köklü bir üniversite… 1804’de İ. Aleksandr kurmuş. İçine girmek ve incelemek için zamanım sınırlıydı ve ön çalışmalarının yapılması gerekiyordu. Dışarıdan baktık da geçtik. Kazan Üniversitesinin devasa bölüm yapılarını gördük. Sabahın erken saati kent ıssızdı ve de bizimdi. Bu kentin sabah sahiplenişini Viyana’da da yaşamıştım. Büyük bir doğa parkında meditasyon yapan bir kadınla parktaydık. Bize baktı ve gülümsedi kadın. Gülümsemesinden, onu rahatsız ettiğimizi anlamıştım.
HOŞÇA KAL DERİN VE SESSİZ AKAN VOLGA 01.09.2019
Bir evin kapısı ve menteşeleri
Hep okurdum; ama, gördüm, dokundum ve öğrendim. Ve en önemlisi nehre ellerimi soktum, yıkadım ellerimi. Suya derinden baktım. İncecik tozlar elimdeki suda yüzüyordu. Volga’ya saygılarımı sundum ve Kazan’ın toprağın başvurdum. Bu coğrafya kadim tarihimin bir parçasıdır… Kendimi hep oralıymışım gibi saydım. Ülkem dedim! Atların kişnemesini ve Şaman davulunun sesini duydum… Ve çimene yattım, uyudum…
Hoşça kal Asya’nın, Rus’un ve Türk’ün anası Volga… Volga sana bir soru: Gece gündüz Uralların, kuzey göllerinin kar suyunu bıkmadan usanmadan Hazar’a taşıyorsun ve nedense onu doyurup taşıramıyorsun?
Hazarların başkentti Volga’nın Hazar Denizine döküldüğü deltada kurulmuş ve kent iki yakaydı. Doğu ve batı İdil. Bu İdil adı Anadolu’ya Hazarlarla taşınmış. Hakkari’nin bir ilçesi ve Antalya’da da İdil diye bir yer varmış. Ve bir de canlı olarak dinleyemediğim İdil Biret’imiz var. Kim mi İdil Biret? Türk müzik tarihinde yer alan en büyük yeteneklerden birisidir. Piyanist olarak kendini dünyaya kabul ettirmiştir.
VE KAZAN’DAN AYRILIYORUZ
İki günlük gezimizi Ada gezisiyle tamamladık. Unutulmaz anılarla Moskova’ya dönüyorum. Taş biçiminde pişirilmiş ekmek içinde çorba içtim. Çorba azalırken ekmeği de azar azar yiyorsunuz. Bu adada gerçekten koca bir Kilise kurulmuşlar. Fransa’dan araştırma grubunu izledim… kapı modelleri gördüm, fotoğraflarını çektim.
UYGARLIK VE SU 02.09.2019
Moskova da Kazan, Samara gibi su kenti. Vapurlar paralel kanallarda gidip geliyor. Dünya devleti, filozofu, tiyatrosu, şiiri, üretimi, teknolojisi, siyaseti ve edebiyatıyla olunuyor. Kılıçla dünya devleti olunmuyor… Yaratarak, üreterek, sürekli kendini yenileyerek, donmadan bulanmadan akarak ve özgün yapılar ortaya koyarak oluyor. Bunu bugün itibarıyla görerek ve karşılaştırma yaparak söylüyorum. Lenin Kitaplığının önünde Dostoyevski’nin heykeli var. Gördüm ve inanılmaz duygular yaşadım.
Uygarlıklar su kıyılarında, nehirlerin taşıyıp serdiği alivyonlu kaymak deltalarda kuruldu. Sümer, Anadolu, Mısır, Mavera, Hint ve Çin uygarlıkları birer su uygarlıklarıdırlar ve epeyce de benzerdirler.
III. BÖLÜM
MOSKOVA
Moskova beklediğimden çok daha etkileyici ve büyüleyici bir kent oldu. Kazan’dan akşamın alaca karanlığında indik kente. Uçaktan Moskova’nın siluetini görüyordum. Dikdörtgen sokaklar, caddeler ve kübik yerleşim evleri.
Kremlin Sarayı ve Ziyaretçileri
Kalacağımız eve yerleştikten sonra, kenti rast gele geziyoruz. Hariciye bakanlığının devasa binasını gördük. Müthiş tarihsel bina! Cadde üzerindeki mimarlık ve arkasındaki zihni görüyorsunuz… Bu etkiliyor sizi… Ve dönüyor, kendi Kerbela’nıza bakıyorsunuz!
Evet Moskova bir dünya kenti… Kent bir ansiklopedi, çapın kadar görüyor ve okuyabiliyorsun. Her madde başı ayrı bir içerik ve derinliği barındırıyor. Duvarlardaki taşlar, kemerler şarkı söylüyor.
Moskova da Kazan, Samara gibi su kenti. Vapurlar paralel kanallara gidip geliyor. Dünya devleti filozofu, tiyatrosu, şiiri ve edebiyatıyla olunuyor. Lenin Kitaplığının önünde Dostoyevski’nin heykeli var. Kılıçla dünya devleti olunmuyor… Yaratarak, üreterek ve özgün yapılar ortaya koyarak oluyor. Bunu bugün itibarıyla görerek ve karşılaştırma yaparak söylüyorum.
MOSKOVA’DA SANATÇI ANITKABİRLERİ 03.09.2019
Sanat ve sanatçıya verdiğiniz değer sizin çapınız ve kimliğiniz ve dünyayı okuma biçiminizdir. Almanya ve Fransa’ da mezarlıklar gezmiştim. Güzeldiler, buradaki mezarlık tez yazmayı gerektiren bir sanat çalışması olarak görünüyor. Belki de incelenmiştir, kim bilir? Mezarlığı saatlerce gezdim ve çıkmak istemedim. Alfabe okumayı yeterince pratikleştiremedim ki yazayım… Benim yapıp ettiğim öğrenci heyecanı! Öğrendiğini, gördüğünü paylaşmaktır. Sevinirseniz ben de sevinirim. Hepsi bu…
TÜRKÇE’NİN BÜYÜK ŞAİRLERİNDEN NAZIM HİKMET 03.09.2019
Bugün içlendim: Türkçenin çağlamasını sağlamış bir şairimizin gençliğini hapishanelerde yedik. Öldürecektik ki “kaçtı!” Ve bir de “Hain!” oldu! Oysa ona hain diyenler ülkede ABD üstlerini açıyor ve devlet yönetimine onları ortak ediyordu. Yetmedi her bakanlığa bir danışman koyuyorlardı. Sanki paralel bir hükümet kuruluyordu!
Nazımımız, sömürülen bir kimlik olduğunu biliyor ve gözlüyordum. Tıpkı Sabahattin Ali gibi! Kuvayı Milliye Destanıyla sevdim Nazım’ın şiirini… Bu destanı Erzurum Kitap Sarayı’ndan almıştım dokuz yüz yetmişte. Ayaklarım titriyordu. Sakıncalı ve de suç olduğunu bilmiyordum. Niye mi almıştım? Okulumuzda üç Kemaller gecesi yapılmış ve Nazım diye bir vatan haini anlatılıyordu. İşte kim bu Nazım? Dedim ve bir kitabını aldım!
Türk Edebiyatı’na, Türkçeye zırnık katkısı olmayanlar ona koca koca kayalar yuvarladılar, yalanlar uydurdular. Oysa o yalnız adam bugünleri o günden görmüştü.
Hani diyordu ya!.. Beni Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün!.. Taş maş da istemez hani, bir çınar yeter… İşte onun başına bir çınar diktiler.
Anıt mezarı uzun bir arama sonunda buldum. Duygulandım, tepeden tırnağa hüzünlendim. “Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. İpek bir halıya benzeyen toprak yine topraktı… Ruhi Su sesini duydum… Yere eğildim.
Sonyaza hazırlanan “Koca çınara Nazım nasıl?” diye sordum. Bir yaprak düşürdü çınar. Bunu mektup olarak aldım, defterimin arasına koydum. “O İçimde içimde! Biriz, beraberiz! Ben biraz da Nazımım Sonbahara hazırlanıyoruz, Hasan” dedi. Yakılan, kıyılan ve bombalanan Türk aydınları geldi aklıma! Bir bir… Ürperdim ve titredim!
“Hey Kavmi Türk! Şairlerini, yazarlarını, bilim adamlarını öldürüyorsun! Kendini karanlığa mahkûm ediyorsun! Yatacak yerin olacak mı senin?” Acı sesi ve sorusu düştü içime… O ayı dediğimiz Ruslar sanatçılara büyük sanatçı Anıtkabirini oluşturdu…
Notun kırık hey kavmi Türk! Ayağına kurşun sıktın, oturduğun dalı kestin, anlıyor musun?
TÜRK KÖYLÜSÜ
Topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhad’dır, Kerem’dir
ve Keloğlan’dır.
Yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahbe felek ona eder oyunu.
Çarşambayı sel alır,
bir yâr sever el alır.
MAKSİM GORKİ PARKI VE SANAT
Maksim Gorki Parkı Resim Atölyesinden
Kent uygarlık, sanat yaratım demektir. Sanatın olduğu yerde üst düzey, sentez düzeyinde zihin işlemi var. Siz bir kentin sanat alanlarını geziyorsanız sentez düzeyli bir eylemdesiniz demektir. Kendinizi yükseltiyorsunuz. Buraya yükselebilenler bir daha geri düşmüyor… En azından paralel gidiyor… O nedenle müzeleri, resim sergilerini gezmek, oralarda soluklanmak önemli.
Bugün M. Gorki parkını gezdik… Park büyük bir yaşam ve sanat alanı olarak düzenlenmiş. Düzenleyen kafa(lar) önemli. Bisikletten resme, yüzmeye, voleybola, kitap okumaya ve üstsüz güneşlenme de dahil burada soluklanabiliyorsunuz.
Karasal bir kentte gemi, su, felsefe, resim, spor ve sanat var… Bunlar olurken Ankara’yı ve zihinsel yoksulluğumuzu düşündüm… İçim acıdı… O yılışık herif geçti gözümün önünden… Bir sanat parkı, büyük tiyatrolar ve yaşam alanları kuramadı. Çünkü içi boş bir çocuktu. Bir ilkokul mezunu meczubu aşamıyordu.
MOSKOVA BİR TİCARET KENTİ OLARAK KURULDU 3.09.2019
İlk yerleşimi 10. yüzyıl Slav topluluklarına dayanan Moskova’nın tarihi bir ticaret merkezi olarak başladı. Ruslar Devlet yönetme geleneği oluşturdu… Dün Kremlin Sarayı, Kızıl Meydan turist kaynıyordu.
Dünya gücü olması sıradan değil… Zihin alt yapısı oluşturmuş.. Sosyalizm uygulamasına girişmiş ve de vazgeçmiş… Bu sırada benim sanım göre: Büyük bir zihinsel dönüşüm de gerçekleştirmiş. Rus Komünistleri, Kremlin’e dokunmadı. Putin ve ekibi de dokunmadı… Her köprüde ve resmi binada orak çekiç var… K. Marx’ın büyük heykelini gördüm. “Dünyanın ezilenleri birleşin!” Diyordu ve onu ezenler anladı ve G 7’ler olarak birleşti!
Yer altı Metro haritası. Metroyla bir yerden bir yerlere gittik. Yer altı yaratı dünyasını geziyorsunuz. Kitap okuyan insanlar. Yürüyüş yolları resim heykel ve sanat dekorasyonuyla kaplanmış. Sizi sıkmıyor. Habire “Vay be! Aferin!” diyor ve yol alıyorsunuz.
Moskova zengin ve pahalı bir kent… Ev kiralar 3 binle 5 bin dolar arasında değişiyor. Pahalı otomobiller Moskova Caddelerini dolduruyor. Tolyattide Duster ve yaygın Lada varken burada Mercedes, Landrower, Porche ve diğerleri… Kadınların başı dik ve özgüveni. Yüksek… Rusya galiba kadın demek… Kadını yok ederseniz siz de yok oluyorsunuz, o yükselirse siz de yükseliyorsunuz! Bunu bir kere daha görerek, üzülerek ve sevinerek anladım.
HEYKEL VE UYGARLIK
Heykeller, bir nevi insanlığı etkileyen büyük siyasetçi, yazar, müzisyen, bağımsızlık savaşçılarının kentin büyük meydanlarına heykellerinin yapılmasıdır. Bu, özgürlüğü çağrıştırdığı gibi, yeni yaratım heyecanı için bir iklim de oluştururlar. Heykel bir put mu? Bakışınıza bağlıdır. Ancak, heykel yapmak insanlığın ilk yaratımlarındandır.
Çatalhöyük’teki kadın heykelcikleri sanatın göstergeleridir. Kimin heykelleri var? Kadın. Neden kadın? O bilen, anlayan yol gösteren ve insanlığın doğadan sonra gelen ilk öğretmeni ve şamanıdır da ondan. Ciddi okuru olduğum Lenin Kitaplığı önündeki Dostoyevski heykeli, “Karamazof Kardeşleri, Suç ve Ceza’yı çağrıştırdığı gibi büyük bir insanlık akışının müziğini de kulağınıza fısıldar ve: Dinle, anla, oku, düşün yaz ve beste yap der. Bir heykel de Marks’tan: Kapitalist sistemi eleştiren, yeni bir düşünce modeli oluşturan bir insan. Günümüz dünyasında dikkate almadan düşünce üretilemeyeceği bir gerçek. Ekonomi, tarih, madde, felsefe ve toplumculuk önemli temel taşlarıdır.
MOSKOVA MARKO POLO KİTABEVİ
04.09.2019
Epeyce kitapevi, kütüphane, okuma evi ve kitap kafelerde bulundum. Ankara, İstanbul kitap evlerini bilirim. Ankara Dost, İmge, Arkadaş ve Evrensel kitabevlerinin müşterisiyim. Polo kitaplığı çok büyük ve elli kişiye yakın insan çalışıyor… İyi danışmanları var. Bu MP kitabevi iki kat ve her katı en az 2000 m2 olmak üzere 4000 m2’lik bir alan. Ne ararsan var. Kat çıkışları arası dinlenme ve okuma yerleri oluşturulmuş. Bölüm aralarında araştırma inceleme masaları var. Kitapevi çok sistematik bir şekilde düzenlenmiş. Koridor, sütün, raf ve seri numaralıdır.
Okuma, oturma ve dinlenme yerinde içki bile var. Ayrıca mini bir konferans salonunda bir yazarı kırk elli kişi dinledi ve kitap imzalıyordu. Biraz sonra bir genç bayan gitar çalmaya başladı. Kitaplığın girişi de L. Tolstoy’un bir yazısı var. “Eğitimi öğretimden ayıramazsınız. Bilgi değişmek için önemli bir araçtır.” gibi anlam taşıyor.
İki sahaf kitabı ve iki de okuma yazma öğretimiyle ilgili kitap aldım.
Umarım sıkmamışımdır… İyi geceleriniz ve kitaplı günleriniz olsun…
Bir kaç yıl önceydi. Bildik bir kitap evinde yeni kitapları karıştırıyor, önemli bulduğum bire yeri okuyordum. Genç bir çocuk: “Ne yapıyorsun amca? Nerdeyse kitabı yarıladın!”, dedi ve kitabı elimden sert bir şekilde aldı. Rusya’da kitapevleri üyelerine araştırma izni veriyor. Kitapevlerinde bu ortam var.
VE MOSKOVA’DA SON GÜNÜMÜZ
04.09.2019
Puşkin Resim Heykel Müzesi
Üç günde on iki milyonluk bir kenti tanımak ne mümkün! Ankara’ya dönüyoruz… Her ilden bir taş almayı unutmuyorum… Türk lokantaları var. Oldukça da pahalı… Mezopotamya Lokantası olağanüstü güzel bir yer. Bir arkeolojik müzesi gibi düzenlenmiş.
Bugün Puşkin Resim Sanat Müzesini gezdik. Kalabalıktan ve havasızlıktan basım döndü… Müzeyi inceleyenleri izledim. Kuyruğu olan bir müze… Sanat abidesi bir binada kuruldu.
Heykeller ve resimlerin bir kısmı kopya. Tıpkısının aynısı… İngilizce notlardan onu çıkardım. İlki Roma’nın kurucular olan Romus Romulus’u emziren kurdu yapmışlar… Roma heykelleri de kalıp döküm… Elbette müze çağlar arası bağ kurma, yeni düşünsel bireşimlere ulaşma ve hatta hayal kurma yerleridir. O nedenle müzeyi düzenleme kadar müzeden de yararlanabilme önemlidir. Zenginleşmiş olarak ülkeme dönüyorum. Uçaktan inip, bagaj bölümüne geliyorum “Kara çarşaflı, gözlüklü yuvarlak ve baskılanmış kadınlar… Hey, buraya bak!” alışacaksın, iki gün sonra bir şeyciğin kalmaz…
Puşkin Resim Heykel Müzesi