1995 yılında İstanbul’a gitmiştim. Gazetecilikte okuyan akrabam Süheyla Acar sohbet derslerine katıldığı “Ardanuçlu Prof.Osman Öztürk’ün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan’ın danışmanı olduğunu” söyledi. Kalktık yanına ziyarete gittik bizi çok sıcak karşıladı. Ovacık köylü olduğunu söyleyince Ardanuç’ta camii yaptıran ve hayır yapan saygın bir kişi olan Mehmet Efendi’yi sordum. “O benim babamdır.” deyince daha bir yakınlık duydum hocaya. “Gel bizde kal” demesinden memnun oldum. Ardanuç Halk Kütüphanesinde memurdum. Bazı ilçe halk kütüphaneleri müdürlük bazıları da memurluktu. İdareci işini yapmama rağmen müdür sayılmıyordum. Bize en yakın boş bulunan Fındıklı Kütüphane müdürlüğü açıktı oraya atanmıştım ama daha başlamamıştım. Hoca ”Git hemen tayini durdur.” dedi. Ben dinlemedim gidip başladım. Araya 28 Şubatta girdi¸ kütüphane kimsenin umurunda değildi. Kütüphaneye alacağım bir malzeme için devletin çıkarlarını düşündüğüm için kaymakamla aram açıldı. Kendi değerlerini kayıp etmiş kültür erozyonuna uğramış bir yer bana yabancı ülke gibi gelmişti. Çok zor günler geçirdim. Bir taraftan da kendi ellerimle kurduğum ve kültür merkezi gibi işlettiğim, gençlere milli ve manevi değerlerini verdiğim Ardanuç Halk kütüphanesini yüz üstü bırakmıştım. Orası benden sonra perişan oldu deyip durdular. Halen daha vicdan azabı çekerim.
Eskiden bu kadar sık telefonla konuşmamız olmadığı için sık sık görüşemezdik. İstanbul’a gittiğimde yanına uğrardım. Ankara’ya atanınca daha sık görüştük. Üniversitede okuyan Ardanuçlu öğrencilere belediye bursu almaları için arardım yardımcı olurdu. Bir kerede İSKİ deki odasında ziyaret etmiştik ablamla. Hanımı Ahıskalı evliya Ali Haydar Efendi’nin torunuydu. Onu görmek için Erenköy de ki evlerine gitmiştim çok candan karşılamıştı yengemiz beni. Belediye de ki işinden ayrılmıştı. Kartal da bir daireyi büro olarak kullanırdı orda otururduk hep bana kitaplar hediyeler verirdi. Telefon görüşmelerimi kendi telefonumla değil de büronun telefonuyla yapmamı isterdi. Hükümet değişmişti tabi kendi öğrencileri olan Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül makamlara geldiler. Bir gün dedi ki “Ülkü üzülme benim öğrencilerim baştayken bana görev vermiyorlar. Rektörlük yaşı da yükselmişken. Başı kapalı git otur korkma. “Oturacak yerim yoktu ki nereye oturacaktım. Müsteşar da bir hocaydı yazan çizenlerin kıymetini bilir sandık ama nafile. Oda bakanlığa çöreklenmiş liyakatsız kültürsüzlerin dümenine aktı. Yeni hükümette 5 dilekçe vererek görev istemiştim. Onlar da bakanlığın kitaplarını satan ayyaş müdürün emriyle bana soruşturma açmayı tercih ettiler. Çalıştığım 25 yıl içerisinde bir kere ifade vermemiştim bu iş çok zoruma gitti. Bakanlıkta ki yolsuzluk ve ahlaksızları en üst makama kadar şikayet ettim ama onlar yerinde kaldı bana memurluktan sonrayı da kapsayacak ceza vererek kendi isteğimle emekli etmeyi tercih ettiler. Hemen Osman hocayı aradım şaşırdı inanamadı sonradan vali olan bir müsteşar yardımcısını da aradı ama sonuç değişmedi. Üniversiteden ayrılırken bana yapılan muamele kendisine de yapılmış olduğunu anlattı. Hoca üç dil bilen sürekli yazan ve sohbet dersleri yapan biriydi. Ölümünden sonra İslami Edebiyat Dergisinde arkadaşı Ali Nar hoca yazmıştı ki: “Üniversitede onunla uğraşanlar solcular değildi.” Benimle uğraşanların bazıları da her devirde makamda oturan sözde muhafazakarlar da vardı.
Ardanuç’u hiç görmemişti. “Konferans vermem için dünyanın her yerinden çağırırlar ama Artvin’den hiç çağıran olmadı.” derdi. Belediye başkanımız Yıldırım Demir’e söyledim davet etti. Trabzon hava alanından aldırdı hocayı. Cuma günü camide vaaz verdi. Birlikte köyüne gittik o yıl hiç meyve yoktu. Köyünün girişinde ki uçurum ve kayalıkları fotoğraf çektirdi. Evlerinin yerini mezarları gezdi. Yaşlılarla sohbet etti. Dışarıdakiler Artvin’i Gürcü sandıkları için köylülerine sordu ki : “Konuştuğunuz dilden başka dil biliyor musunuz? Onlar da “yok” dedi. Hatta Ali Nar hoca da Osman hoca için yazdığı yazı da yanlışlıkla Gürcü yazmıştı. Oysa ki Ardanuç hep Türk’tür. Bu da gösteriyor ki biz Türkler Artvin’de kendimizi tanıtamıyoruz. Babasının açtırdığı Kuran Kursunu gördü camide vaaz etti ama dinleyici azdı. İkinci gelişinde köyünüze gidelim dedim ama hoca istemedi kırılmıştı herhalde.
Kameramın şarjı yoktu camiin prizine taktım. “Camiin elektriğini kullandın ücretini ödemelisin.” dedi. Ardanuç camiin dernek başkanı hocadan yolda yardım istedi. “Orda yaşayanlar yaptırmalı” dedi. Sonradan camiin kubbelerinin kurşunlarını gönderdi. Rahmetli babası camiin giderlerini karşılardı zaten. Esentepe’deki camii de daha sonra kardeşleri yaptırdı.
Ardanuç’ta ev yaptırıp gelip birkaç ay kalıp sohbetler etmeyi düşündü. Keşke gerçekleştirseydi, gençlere rol model olacak örnek alacakları bir müslümanı tanımış olurlardı.
Hocayı kahvaltıya davet ettim. Annem yöremize ait kete ve katmer yapmıştı çok beğendi. Marketten aldığımız peynirler ve yöremize ait çeçil peynir vardı. Sadece çeçil peynirden yedi. “Köylere gidiyoruz süt değil de çay ikram ediyorlar.” Dedi. Biz büyükşehirlerde taze süt yoğurt nerde buluyoruz ki!
Sanıldığının aksine muhafazakar erkeklerin çoğunluğu başörtülü hanımları evin dışında pek görmek istemiyor. Hatta bazıları başı açık makyajlı bayanlara bizden daha iyi davranıyorlar. Bunu bana 20 yıl önce Rize kütüphanesindeki odacı İbrahim söylediğinde kızmıştım. Sonradan onun haklı olduğunu anladım. Baş örtülüleri devlet dairelerinde, sosyal alanlar da araştırıp kitap yazmasını istemezler. Osman hoca hep beni yazmaya teşvik etti. Sahada derleme yapabilecek maddi problemi çözmek için ticaret yapmayı düşündüğümde hayır demişti. Batum’a gittiğimi söyleyince “Gözlemlerini yaz İslami Edebiyat Dergisinde yayımlayalım.” demişti. O yazıyı çok zorlanarak yazdım. Sonradan gittiğim bazı yerler hakkında da izlenimlerimi yazdım. Gezi notlarımdan oluşan bir kitap çıkarmayı düşünüyorum. Sağ olsun hocam ufkumu açmıştı.
Emekliye ayrıldığım için maaşım düşmüştü üstelik ev almıştım kredi ödüyordum. Bilgisayarım bozulmuştu yaptırmak için değerinden fazla para istiyorlardı. Yenisini almaya da gücüm yoktu yazı yazamıyordum. Hoca niye yazı göndermediğimi söyleyince durumu anlattım. Bana bir Leptop hediye etmişti uzun yıllar kullandım. Kitaplarımdan ücret karşılığı isterdi bürosuna gelenlere hediye dağıtırdı.
Artvin muhacirlik hatıralarını yazarken akrabalarından da bilgi almaya çalıştım ama hoca yeterli bulmadı. Yusufeli’nin Şadut (Çıralar) köyünün mezrasında Ardanuç muhacirlerinin mezarları varmış. Babası Memed Efendi daha sonra gidip yakınlarının mezarını yaptırmış. Hocayla oraya gidecektik ama olmadı daha sonra ben gittim mezarının başında ki taştan orasının Ardanuç muhacirlerinin mezarının olduğunu anladım. Oraya muhacirlerin anınsa anıt dikip mevlit okutmak çok istedim. Memet Efendi’nin torunlarıyla gerçekleştiririz inşallah. Rahmetli Adem dedemde Yusufeli’nin Oşnak köyündeki babasının mezarını bulmayı çok isterdi.
Ramazan da bana dağıtmam için para gönderdi. Kime verdiğimi tek tek kendisine yazdım. “Bir daha zahmet edip yazma, ben sana güveniyorum.” dedi. Ramazan da gönderdiği parayı dağıtmıştım çocuklara küçük bir çikolata alacak kadar para kalmıştı. Unutup Ankara’ya dönmüştüm. Aradan birkaç ay geçmişti bir gece rüyada gördüm ki “Osman Hocam sizin paranız bende kaldı.” diyorum. O cüzü para aklıma geldi ürperdim. Hocaya söylediğimde “çocuklara ver” dedi. Devletin demirbaşına kayıtlı tek kitap üzerimde olmamsına rağmen kütüphaneden kitap aldı yalanını uydurarak beni zayıf düşürmeye çalışan yaratıklar aklıma geliyor. Sık sık telefonla konuşurduk bir gün “Ülkü Ardanuç Belediye başkanlığına hazırlan sana yardımcı olacağım dürüst bir insansın.” Ben de “Hocam benim hesap kitabım iyi değildir sonra hapse düşerim.” diye espiri yapmıştım. Siyaset bana göre bir iş değildi. Ölene kadar her ramazan bana dağıtmam için para gönderdi. Benim maaşımın üzerinde bir rakam olurdu. “Sen kendi elinle dağıt, çoğunu da bizim köye ver.” derdi. Babası da dağıtırmış keşke oğlu Mustafa Bey de bu geleneği devam ettirse. Durumu iyi olmayan birini söylesem hemen para çıkarırdı. En son senesi kargoyla BİM kartları göndermişti fakirlere dağıtmam için “Gönderdiğim parayla sigara alanlar olur kart dağıt.” demişti. Babam Artvin’de hastanede yatıyordu Ardanuç’a gelip araba ayarlayıp onun köyüne ve yakın köylere kartları dağıttım. Bankamatik kartı sanalar da oldu inşallah tam kullanmışlardır. Ondan sonrada hocayla görüşemedim. Enfeksiyon kapıp hastaneye yattığı için telefonuma cevap veremedi. Babamın hastalığı ölümü araya girince İstanbul’a ziyarete gidemedim. Kardeşim gitmiş hanımına demiş ki : ”Bizim Ülkü’nün kardeşi.”
Ardanuç’ta İmam Hatip açılmıştı kız öğrenciler formalarına uygun olmayan rengarenk yazmalarla okula gidiyorlardı hocaya söyleyince hepsine birer tane iyi marka eşarp göndermişti. Aynı okulun müdürü çocuklara dağıtılacak Kur’an-i Kerim’e ihtiyacımız var demişti. Kendi çapımda bulmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Osman hocama söyleyince asistanı adres alıp kargoyla kitapları gönderdi.
Artvin çoçuk oyunlarını derlemiştim ama bir türlü yayınlayamıyordum. Tasihin yapılması da lazımdı. Hocaya bahsedince kendisine meyille göndermemi istedi. Aradan zaman geçti ben unuttum gittim. Bir gün telefonda dedi ki : ”Sana söylemedim ama ben 6 aydır başbakanın danışmanıyım. Dolmabahçe’deki ofiste çalışıyorum. Kitabındaki oyunları yaşlılardan derlemişin. Gelecek kuşaklara aktarılması için vali beyi aradım yanına git. ”Kültür ve Turizm Müdürlüğün desteğiyle Çocuk oyunları kitabım çıktı. Artvin’de ilkti daha sonra adımı atarak atmayarak çok alıntı yapanlar oldu.
Danışmanken iş arayan zor durumda olan köylülerini söyleyince hemen döner ilgilenirdi. Köyünün yollarının tamamının asfalt yapılmasını köylülerinin istediğini söyledim ama halen daha da olmadı.
Artvin cevizin çok beğenirdi gönderdiğimde ücretini ödemek isterdi kabul etmeyince markalı eşarplar hediye ederdi. Kanser hastalığına yakalanıp ameliyat olmuştu. Kemoterapi olduğunda sesi çok bitkin olurdu ama gene de cevap verirdi. Bizim yaylalardaki şifalı otların kendisine iyi geleceğini söyleyip davet ederdim. Hüdayinabit bitkilerden yapılan çaşur ve ğımı turşusu göndermiştim şifa niyetine yiyeceğini söylemişti. Kırıklareli Üniversitesinde derslere girerdi. Sonra da YÖK üyesi olmuştu. YÖK başkanıyla Artvin’e geleceğini söyledi ama nasip olmadı.
Hayatta tanıdığım en hayırsever insandı. Hemşehrilerine yardım etmek için çırpınırdı. Ardanuç’u iki kere görmesine rağmen. Çalıştığım bakanlıkta üst düzey Ardanuçluların bana verdikleri zarardan sonra Osman Hoca gibi hemşehrilerimin değerini daha iyi anladım.
İstanbul’da hanımına başsağlığına gittiğimde hocanın burs verdiği bir öğrencisi vardı birlikte oturduk. Hanımı “Osman Hocayla ilgili ne anın var?” deyince anlattım. Emekli olduktan sonra küçük bir ev ancak almıştım. O zamanda konut kredisinin faizi çok fazlaydı. 2,5 sene ödedim. Sonra kapatmaya karar verdim. Osman hocaya açınca “faiz çok kötüdür kapat” dedi. O bana kredinin bir miktarını toplu verecekti bende taksit taksit kendisine ödeyecektim. 1. Taksiti ödemek için hesap numarasını istediğimde “o parayı ben sana borç vermemiştim.” deyince çok şaşırdım beklemiyordum. Halen daha dua ederim. Ölünce zarflarda yazılı paralar varmış dağıtmışlar. Yazılı olmayan para varmış onu da bilememişler hayır kurumuna vermişler. Hoca Kırklareli’nde camii yaptırmış.
Bakanlıkta bana yapılan haksızlıktan bahsedince “Allah’a havale et. Benim üniversiteden ayrılmama neden olanlarda yerlerinde oturuyor.” demişti. Ankara’da resmi bir yerde dini konularda kursa gidiyordum. Bizden az bir rakamda olsa makbuzsuz öğrenci bursu adı altında para topluyorlardı. İtiraz ettim ama sonuç değişmedi. Bu meseleyi hocaya anlatınca “Bakanlıkta ki yolsuzlukları şikayet edince ne olduysa orası içinde aynısı olur uğraşma” dedi. Babasının adı Ardanuç’ta bir sokağa verilmişti ara sıra bana sorardı. Gittim baktım tabela kayıp olmuştu. Yazdırıp yerine astırdım. Ardanuç’a geldiğinde o sokağı görmediğine üzüldü. Küçük boy kitapları vardı bana hediye ederdi.
Ardanuç’ta ki particilere “bir heyet kurup hocanın yanına gidip yardım isteyin Tayyip Bey’in hem hocası hem danışmanı. 30 yıldır bitmeyen Ardahan yolunu söyleyin.” dedim ama kimse gitmedi. Hoca babası gibi Ardanuçlulara yardım etmeyi severdi.
19 Kasım 2014 de babam öldü 1 Aralık ‘da Osman hocam öldü. Cenaze törenini TRT den izlerken gözyaşlarıma hakim olamadım. Babamı ve babam kadar yakın olan manevi babam Osman Hocam’ı
kayıp etmek benim için zor oldu. Halen daha yokluğuna alışamadım. Karacaahmetteki mezarında Muallim Osman Öztürk yazılı idi. Makamı cennet olur inşallah.