Oktay Hocayı Geç Bulduk Erken Kaybettik

Sayı 23- Prof. Dr. Oktay Hüseyin (Haziran 2009)

Oktay Hüseyin hocamızı bir internet sitesindeki yazısı sayesinde tanıdım. Bu yazısını okuduğumda şöyle düşündüğümü hatırlıyorum: “Vay be, bu adam fiziği gerçekten biliyor, güzel de izah etmiş. Ezber veya çeviri olamaz, çok iyi bir fizikçi”. Kendisi de bir profesör olmasına rağmen, lise öğretmenlerinin bile çoğu profesörden daha iyi düşündüğünü ve anladığını defalarca vurgulamıştı. Okuduğum yazıda herkesin anlayabilmesi için de gayret edildiğini fark etmiştim. Bu bence iki şey demekti; fiziği iyi bilen ve bildiklerini herkesin bilmesini, hem de kendisi kadar heyecan ve merakla öğrenmesini isteyen biri ile karşı karşıyaydım. Böyleleriyle gelişmiş ülkelerin üniversitelerinde ve çeviri kitaplarda karşılaşmamıza rağmen ülkemizde varsa da kaç kişi bulabilirdik.

Bir teorik fizikçi olmasına rağmen fiziği anlatırken mümkün olduğunca matematikten kaçınıyordu. Ona göre matematik gerekliydi ama sadece bir araç olarak. Fiziği anlamak için bilgi derinliği, kapsamlı düşünme ve mümkünse sezgi gücü, daha önemli şeylerdi. Bunları yazılarında da sık sık vurgulamıştır zaten. Ben de tam böyle fizik öğrenmek ve öğretmek istiyordum. Kendisine yazılarını beğendiğimi ve danışmak istediğim şeyler olduğunu yazmıştım. Bana, soru sorulmasından bile memnun olan bir insanın ifadeleriyle, yardımcı olacağını yazmıştı. Maalesef sadece yazıştık; konuşmak, görüşmek kısmet olmadı. Yine de, birlikte çalıştığımız kısa süre boyunca kendisini oldukça tanıdım. Ona göre (artık bana da göre), değerli bir bilim adamı; kökeni, dini, ırkı ne olursa olsun, örnek ve ilham alınmalıydı. Bunun ille Müslüman, Türk, dindar olmasına gerek yoktu. Ama Müslümanların, hele Türklerin bilimde iyi bir yere gelememesi ve yetersiz gibi görünmesinden de rahatsızdı. Yanlışları gördüğünde, “Volkan, yazık olur bu millete” derdi. Ona göre, bir şey bilimin ilerlemesini engelliyorsa, yanlış yapılıyordu. Bilimin sevilmesini, düşünülmesini, yaygın olmasını ve planlı yapılmasını isterdi. Kendisi böyle ortamda bir yetişmişti.

Yalnız bana anlatmazdı. Verdiği cevaplar, bir makale ve herkesle paylaşmak demekti. Ülkemize yakın zamanlarda geldiği için, eğitimdeki eksiklerimizi ve zorlandığımız yerleri iyi bilmiyordu. Yardımcı olmak için anlamadığım şeyleri sormamı isterdi. Uzun bir makaleden sonra bile anlamadığım yer kalıp kalmadığını sorardı. Bir seferinde bazı yazdıklarımız aklıma yatmamıştı. Söyleyemedim. Anlayıp anlamadığımı sorduğunda, “şimdilik anladım ama tekrar bakacağım” dedim. Bir şey demedi. Başka makalelerle uğraşırken, o yazımız hakkında bir iki eleştiri mesajı alınca ona da ilettim. Gelen mesajdaki bozuk ifadeleri anlaşılır hale getirirken kendimden de bir şeyler katmıştım. Benim de aklımda kalmıştı. Belki anladı belki tahmin etti, bilemiyorum: “Volkan sen ne düşünüyorsun, cevap verecek durumda mısın?” demişti. Bunun üzerine düşüncelerimi açıklayan uzun bir cevap gönderdim. İçimden de, artık benimle çalışmak istemez herhalde ama şunları da tam öğrenirim diye geçiyordu. Gelen cevap yeni bir makalenin başlangıcıydı. İtiraz etmeme çok sevindiğini yazmıştı. Tam olarak şöyle: “… Cok guzel oldu ki sen de fikirlerini yazdın.” Anladım ki, tartışılmasını, anlaşılmasını ve bir de benim itiraz etmemi bekliyormuş. Daha sonraki yazılarda ne düşündüysem çekinmeden yazdım. Hiçbir düşünce veya itiraza kızdığına şahit olmadım.

Çoğu insanın fark edemediği bilimsel hataları fark edip, doğrusunu söyleyebilecek kapasitede bir insandı. Aslında yazışmalarımızın çoğu yazılarımızda da var. Bir kitap yazma arzusu da vardı. Bunda yardım etmek isteyip istemeyeceğimi sormuştu. Kabul etmiştim ama kısmet değilmiş. Soracaklarım ise bitmemişti. Böylesi bir rehber, bir öğretmenin başına milyonda bir gelir mi? Öğretmenlerin bilemedikleri olmaz mı? Biz kime soralım? Kimin sözlerine güvenelim? Benim için çok büyük bir şanstı. Ayrıca sanırım her fizikçi benim gibi bilim ve eğitim için güçlü bir ışık olmak ister. Lisans eğitimimle bunu çok kısıtlı yapabilecekken kendisiyle tanışmam, onun yapmak istediklerine yardımcı olabilmem benim için apayrı bir şanstı. Bunun için Allah’a özellikle şükrettim ve ediyorum da. Ülkemizde bulunması bizim için büyük bir şanstı. Fakat galiba bu şansı yeterince değerlendiremedik. Kim bilir böyle şans bir daha ne zaman elimize geçer?

Kendini çok iyi tanıdığını düşünürdüm. Yazdıklarında ne abartı, ne gereksiz tevazu görmedim. Düşündüğü gerçekleri sanki “matematiğin kesin dili” gibi ifade edebilen biriydi. Sadece Türkiye Türkçesi konusunda biraz eksikti.

Aslında kelimelerle anlatılması zor insanlardan biriydi. Kendisini tanımam ve yardım çabalarına az da olsa destek olabilmem benim için bir onur. Ne yazsam eksik kaldığını hissediyorum.

Başta değerli ailesi olmak üzere tüm sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Kendisine ise rahmet. Huzur içinde uyu hocam. Dilerim ki, gittiğiniz yerde değer verdiğiniz fizikçilerle birliktesinizdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir