Aydın köylü (Tanzotlu) olmayışıma rağmen hep bir yakınlık duyarım. Çünkü, babam 1958-1965 yılları arasında burada öğretmenlik yapmıştı. Muhtemelen çok karlı bir gün olan 1961 yılının 15 Kasım’ın da köy ebesi Mihriban Ninenin yardımıyla burada dünyaya gözlerimi açmışım. Çarşı mahallesinde tarlanın altında Ermenilerden Şidogile kalan evin üst kadında balkona çıkılan odada dünyaya geldiğimi söylüyor annem. Birkaç kere gidip o evi gördüm. Batum’dan ilçemize gelen Bibinoğulları’na devlet vermiş daha sonra Şidogil’e satmışlar. Bibinzade Dursun Bey Batum Livası İslam Cemiyeti Reisiymiş ve Batum da düşmana karşı kahramanca mücadele etmişler. Daha sonra Ardanuç’a göçmüşler.
O köyden 6 yaşında bir güz mevsiminde ayrıldık. Aklımda kalanlar ise: Elyasa öğretmenin kızlarının bizi yolcu etmesi, okul olarak kullanılan daha sonra birkaç öğretmenin kaldığı lojman olan eski keşişin evinde oturduğumuzu yoldan geçenlere laf attığım için ablam beni babama şikâyet ederdi. Babam, ablamla bana para verip çarşıya gönderirdi arkın üzerine taşı koymuşlardı oraya kadar geldik mi ablam parasını bana verip istediğini bakkaldan aldırırdı. Köye ilk defa gittiğim seksenli yılların sonunda o taş köprüyü görmüştüm. Tarlaların ortasında olan okula arada giderdik. Amerikan yardımı süttozu içme merasimine katılmıştım. Babam bu okulda 1. sınıfları okuturken alfabedeki küçük Ülkü bölümünü işlerken benim doğduğumun haberini vermişler. Babam da adıma Ülkü koymuş. Komşumuz Yahya emi vardı oğlu duta çıktığında koca dal kırılıp düşmüştü. Köy evlerinde ocağın iki yanında yerden yüksek tahtadan sedirler vardı oralara minder yastık konar oturulur. Akşamları da yatılır. Bazı köylerde ise bu sedirlere kapak konarak banyo inşa edilirmiş. Bir kış akşamı kabakla uğraşırken yaramaz bir çocuk olduğum için burnuma çekirdeğini kaçırmıştım. Babam atla Ardanuç’a doktora götürmüştü ama çıkaramamışlardı. Köye geri döndük Recep öğretmen çıkarmıştı. Hasarı halen daha devem ediyor nefes almakta zorlanıyorum.
Van’da Sanat Tarihi bölümünde hoca olan Osman Aytekin’e Kültür Müdürlüğü araba vermişti Artvin’in tarihi yerlerini dolaştı. Kültür Bakanlığından çıkan kitabında tarihi eserlerin çoğunu Gürcülere mal ettiği iddiasıyla Bizim Ahıska Dergisinde yazılar yazıldı. Bende kütüphanede çalışıyordum onlara katılıp yıllar sonra doğduğum köyü görmüştüm. Bu köylü Ezengül vardı kadın olduğu halde erkek elbisesi giyip gezer sigara içer küfürler söylerdi.
Pek sık olmasa da ara sıra bu köye gittim. Eskiden köyler doluydu biçki dikiş kursu sergisine gitmiştik, 1987 yıllı olabilirdi. Valimiz Emrullah Zeybek ve kaymakamımız Şefik Aydın ve eşleri de katılmıştı. Bizim oturduğumuz lojmanın altında Çağ kebabı ikram etmiştiler misafirlere.1994 yılıydı sanırım kaymakamımız Kâmil Kıcıroğlu’nun köy gezilerine eşi Sema hanımla beraber bizde katıldık çok kalabalık bir köydü. Çarşıdaki dükkanlar açıktı. Dükkanların ahşaptan katlanıp sonra düzlenen kepenkleri vardı. Şimdi tek tük kalmış. Koç boynuzundan bıçaklar yapılırdı. Bu meslek canlandırılıp üzerine Ardanuç Hatırası yazılarak satışa sunulabilir. Demirciler, terziler varmış. Yün eğrilip tezgâhta dokunduktan sonra tepilip giyilen kumaşa yöremizde şal derler. Tanzot’ta uzun yıllar devam etti ama şimdi yok. Yapılışını çekmeyi çok istedim ama olmadı. Erkekler ayak bilekleri dar üstü geniş olan bu pantolonları giyerlerdi. Fazla da dayanıklı değilmiş ama eskiden kumaş çok pahalıymış. Yusufeli Hungamek köylü bir nine şalı çamaşır olarak dikerek kullandığını söylemişti.
Birkaç kez köyün tepesinde yapılan festivale katıldım doğası çok güzel. Komşumuz İzzet amca festival dönüşü Karagöz yaylasına götürdü. Tamamen ahşaptan yapılmış kütük evlere bayıldım. Ömründe bir akşam yaylada kalmamış ve çok az yayla görmüş biri olan benim için çok ilginçti. Değerinin birkaç kat fazla miktarı vermeye razıydım kaymaktan mısır unlu kuymak yapıp biri davet etseydi. Bilbilan Yaylasının ulaşımı artık kolay olduğu için çok ziyaretçisi var. Orada ki esnaf hep Ardahanlı olmuş. Bizimkilerde yaylaya özgü yerel yemeklerin yenildiği bir yer açmalı. Veya aynı yol üzerinde ki Heva (Geçitlli) köyü yaylasında da olabilir. Tutacağına eminim.
Önceki sene Erzurum Üniversitesinde Coğrafya bölümünde doktora tezi hazırlayan Çağlar Kıvanç Kaymaz ve Leman Albayrak’la beraber Tanzot’a gittik. Yolun hepsi asfalt değildi zorlandık. Bu köyün eniştesi kaymakamımız vardı. O projeler yapıyordu ama yarım kaldı. Çayırları geçerek Gomozor Yaylasına gittik. Tek tük beton binalar olmasaydı ahşap evler çok otantikti. Kaymakla unla yapılan gevrekli ikram ettiler.
Tanzot’aki Ermenilerle Türkler gayet iyi komşuluk ilişkileri varmış. Birbirlerinin düğününe, evlerine gidermişler. Aralarında evlilik olmamış. Sayıları Türklerden azmış ama ticaret onların ellerindeymiş. Köylüleri borçlandırıp sulak ve güney tarlaları ellerinden almışlar. Ortalık bozulunca Ermeniler Türk kadınlarını soyup yarı yarı bellerine kadar toprağa gömmüşler. Halit Paşa’nın askerlerinin birinin nişanlısı da varmış içlerinde. Ondan sonra çete savaşı olmuş diyor yaşlılar.
Ermenilerden Pağos isimli biri varmış evi halen duruyormuş. Savaş zamanı, Türk kızlarına tecavüz etmiş. Halka eziyet vermiş. Bizim çetelerden Çaralı Hafız ve arkadaşları Pağos kaçarken peşine düşüp yakalayıp oğluyla beraber etkisiz hale getirmişler. Gönül isterdi ki Osmanlı’da üst makamlara gelen bolluk ve refah içinde yaşayan komşularımızla birlikte savaşsız yaşansaydı ama dış güçlerin kışkırtmasıyla acılar meydana gelmiş. Ermeniler Ardanuç’u terk edince muhacirlikten dönen bizimkiler demirci olmadığı için tarım aletleri bulmakta zorlanmışlar.
Ermeniler gidince 10 yaşlarında bir erkek çocuk kalmış. Çete olan Ali Akman evlat edinmiş sünnet ettirip evlendirmiş. İnançlı bir Müslüman olmuş namaz kılar ayakta hiç su içmezmiş. Adı Teyfik’miş köylüler ona Dobi[1] Teyfuğ derlermiş. Daha sonra İstanbul’a gitmiş hanımı korkmuş peşine gitmemiş. Orada evlenmiş çocukları olmuş. Babalığıyla bağlarını koparmamış.
Ermenilerin kilisesinin birinin duvarları ayakta. Kapısında Ermenice yazılmış kitabesi var. Yalak gibi bir taş vardı babam “Miron Taşı”[2] demişti. Kilisenin biri camiye çevrilmiş az aşağıda da camii var. İki dinin mabedi de yan yana olması Türklerin hoşgörüsünden kaynaklanıyor. Kiliseye çevrilen camiin altınını defineciler sürekli kazıyormuş. Ermenilerin töresinde kiliseye altın gömmek yokmuş ama ahmaklar birden zengin olmak için her yeri kazıyorlar. Bu işe bulaşan hemşerilerimizin sayısı hiç de az değil. Bu hastalıktan onları nasıl kurtarırız bilemiyorum. Son senelerde içi boş büyük küpler bulunmuş ne yaptılar bilgim yok. Çoğu köyde olduğu gibi bu köyde de yer altı yolu varmış ama köylüler götürmedi.
Halk kültürü açısından bu köy çok zengin ama zamanında derleme yapılmamış. Birkaç masal derleyip yayımlamıştım. Fıkralara konu olmuştur. Çevre köyler halen daha “öküzü terega çıkaranlar” diye espri yaparlar. Tanzotlular öküzü kesecekmişler bıçak da terekteymiş. Bıçağı oradan almak yerine öküzü terege çıkarmışlar. Değirmen taşı meşhurmuş. Bu işi yapan sülaleye de Külünkgil derlermiş. Külüng Osmanlıcada taşçı kazması demek.
Kırımdan gelip yerleşen bir aile varmış. Şimdi köyden ayrılmışlar soy adları Güven’miş.
Bu köye hangi mevsim gitsem başka güzel. Hazan mevsiminde ağaçların rengarenk olması insana huzur veriyor. Baharın çiçeklerin açması, ağaçların yeşilin birçok tonunu barındırması ressamın elinden çıkmış tabloyu andırıyor. Aşağıdan yukarı doğru tırmanarak çıkılan köyün etrafı ormanla kaplı. Karşı tepeleri, vadileri seyretmek çok güzel. İnsanın içini açıyor.
Bu kadar sağlıklı bir insan olmamın nedeni 6 yaşına kadar Tanzot’un doğal, havasını, suyunu, sütünü kullanmamdandır diye düşünürüm.
Tanzot’a sık sık gidip derleme yapmak isterim ama olmazdı. Hatta birkaç gün kalmak isterdim. İktidar partisinin eski ilçe başkanı Petrol Ofisi bayi Ahmet Bey köyüne götürmeye söz vermesine rağmen gerçekleşmedi.
20.8.2018 tarihinde Dron çekimleri yapan Şafak ve komşumuz Lalizar’la birlikte köye doğru dere kenarından yola çıktık. 18 km yol asfalttı rahat bir şekilde köye vardık. Girişteki kalenin yanında durup Dron ve fotoğraf çekimlerimizi yaptık. Çayırlığın içinde bir tepeye kurulmuş kale görkemli duruyor birazı yıkılmış. Eteklerine çıkıp fotoğraf çektirdim. Manzarası çok güzeldi. Keşke babam kendi köyünde hiç hayrını görmediği yerleri alacağına şu çayırı alsaydı ev yapar tarihi kaleyi seyredip yazılar yazsaydım diye içimden geçirdim.
Mağnar Mahallesini geçip köye doğru çıktık. Yolun altında babamın öğrencisi Mehmet Bey ve kızı Gülay’ın yaşadığı evin önünde durduk. Kızı inek sağıyordu ilginç fotoğraflar çektik. Çay ve mafiş[3] ikram ettiler. Fasulyemi hep bunlardan alırım çok lezzetli olur. Yüksek yer olduğu için kurtlanma derdi de yok. Köyün merkezinde durup su içtik camiin önümde ki mezar taşlarının parçalanmış olduğunu gördüm. Yolun sağ tarafında üzeri demirle örtülü ilginç mezarlar vardı. Köyde yeni yeni beton evler yapılıyordu. Dükkanlardan yukarıda tahta da dedeler oturuyordu selamlaştık. Eski ilkokul ve yeni yapılan ortaokul binası bom boş duruyor. Lojmanlarında yaşayanlar vardı. Merkezde yolun kenarında ahşap süslemeli çok güzel bir ev vardı. Babam adına Konfor Palas derdi. Şimdi harabeye dönmüş. İçerisi de çok güzeldi. Ermenilerin kendilerine ait yakılmamış evleri de vardı. Muhacirlikte bazı Türklerin evleri yakılmış. Onların evleri daha görkemli paraları çok olduğu için. Keşke onarılıp bu evlerde ev pansiyonculuğu yapılsa. Otantik döşenip tanıtım yapılsa çok müşterisi olur. Feste Kadem beyin yeni yaptığı önü betonlu tatil köyünü gördüm. İlçemizde ilk olduğu için kutlarım. Tanıtım iyi yapılmalı. Hemen para beklenmemeli. Bu konuda ileri gelenler davet edilip ağırlanıp hakkında yazılar yazılmalı. İnsanlar artık yerel lezzetler arıyor. Keteler, pileki ekmekleri, kuymaklar yapılıp iyi bir şekilde sunulursa tutar. Ardanuç’un bazı köylerinde tandır da ekmek pişermiş. Bu köyde de pişermiş ve çok lezzetli olurmuş. Tatil köyünde yapılabilir. Ersin Dede de çağ kebap yemeye komşu illerden gelenler oluyorsa tandır ekmeği ve yerel yiyecekler yemeye de gelinebilir.
Bu köylü Kültür ve Turizm Bakanlığında müsteşar yardımcılığı yapan şimdi de aynı bakanlıkta bakan yardımcısı olan Nadir Alpaslan’a proje götürecek birileri çıkarsa yardımcı olur. Ardanuç kalesine ödenek çıkarmıştı her nedense bizimkiler kullanmasını beceremeyip uzun yıllar kaldı sonra Yusufeli kiliselerinin fahiş fiyatla proje çizimlerine gitti. Babası Kırşehir’e göç etmiş olan Nadir Bey’in sülalesine Utavligil deniyormuş. Utav Yusufelinde bir köyün adı herhalde oradan gelip yerleşmişler. Bu köyden 1958’de yıllarında ve daha sonra Kırşehir’e göç edenler var.93 muhacirliğinde (1878) Yozgat’ın Sorgun ilçesi Tipi deresi köyünü parayla satın alıp kuranlar arasında Tanzotlular, Gülicalılar ve Usotlularda var. O tarihlerde devlet Türk olmayan muhacirlere ücretsiz köyler tahsis etmiş ama bizimkiler bedel ödemiş 1914 de köyün büyük çoğunluğu yaya olarak Anadolu içlerine muhacir olmuş. Konya Akşehir’e giden muhacirlerin başında olan Osman Ağa (Aydın) “Ormanı, pınar suyu yok. Bizim oradaki Ğirinçola[4] bitkilerle karnımız doyar. “Rus çekilmiş haydeyin memlekete dönelim” diyerek köylülerini toplayıp geri dönmüşler. Osman Ağa Rus esareti zamanında Aravet’te İstarçin (Nahiye Müd.) yapmış. Babası Aziz Ağa’nın 8 çocuğu varmış 5’ini diğer köylere yerleştirmiş. Irmaklarda Savaş soyadlılar da bunlardan. Ruslarla görüşmelere katılırmış.
Daha sonrada gönüllü olarak memleketi terk ediyor torunları, çocukları. 1945 de ilk göç 10 haneyle Yozgat’a oluyor. Ağaçlık meyvelik değil diye Kırşehir’e geçiyorlar.
Yeşillikler arasında zikzaklı yollarla köyün tepesine vardık büyük ve güzel bir köy ama yukarıdan bakarken hep sac bacalar gözüktü Dron çekiminde. Çayır mevsimiydi millet çayır biçiyordu. Tırpanla biçilmiş otun şekline Zoğ denir bizim oralarda. Yol asfalt değildi ama güzeldi 7 km sonra orman ve yeşil tepeleri aşarak. Gomozor Yaylasına vardık. Yayla sisliydi çocuklar ahşap kürün[5] ünün başındaki çeşmeden su doldurup götürüyorlardı. Yaşları küçüktü ama su taşıyorlardı. Köyde ki çocuklar erken büyür işlere el atar. Tepelerin arasında ki çukura kurulmuş tomruklardan yapılmış evler çok güzel görünüyordu.
Ardanuç Halk Kütüphanesinde çalışırken öğrenciliğinden tanıdığım Arif ve Yasemin Bilgin çiftinin yaylalarını sorarak buldum. Yaylanın çoğu evleri ahşap ama tek tük beton evler doğallığı bozuyor. Güneş enerjisi taktırdıkları için elektrik vardı. Yasemin yayık sallamış yağ ayranın içerisinde duruyordu. Tarttırıp hemen aldım. Yaylada genelde tere yağlar artık çiğ kaymaktan yapılıyor. Yoğurtan yapılanlar az. Zahmetli oluyormuş ve az çıkıyormuş. Formalı[6] sobayı yakıp Yasemin bize çay ve peynir kuymağı yaptı. Komşular geldiler çok lezzetli kaymak katılarak yapılan gevrekli getirdiler. Yaşlı bir teyze vardı hasta olmasına rağmen aşık gibi maniler söylüyordu kendi kendine. Adı Gülember Demirel’di. Yaylayı kuşbakışı gören tepeye çıkıp fotoğraf çektirdim. Babamın öğrencisi olan Güle abla bize bilmeceler ve maniler söyledi. Yaseminin Çeçil peyniri öyle lezzetliydi ki satın alıp daha sonrada Ankara’ya getirmem için bidona tepmesi için sipariş verdim. Van yemek sempozyumunda tanıştığım hocalar tuzlu peynirin bidona tepilmesin çok zararlı olduğunu söylemişlerdi. Keşke eskisi gibi küplere tepsek. Veya ahşap küleklere.
Bu köyün kadınları çok çalışkanmış yaya yalaya giderken arkalarında çocuk, çorap dokuya dokuya yaylaya çıkıp işlerini yapıp geri dönerlermiş eskiden. Mısır poşosu[7] bükülerek hasır ve kilim, cecim örülürmüş. İt kayasındaki şelaleye (çançğar) gitmeyi unuttuk.
Kaptağor’un yaylasına gitmek için vedalaştık. Ahşap bir yaylada bir hafta kalsam diye içimden geçirdim doğrusu. Yaylaların olduğu tepelerde orman yok ama yemyeşil. Köyden yaylaya atla tek başına dönen bir kadını gördüm. İlçemizin kadınları da, erkekleri de ne kadar namuslu ki bir kadın ıssız ormanlık alanda tek başına gidebiliyor. Dönüşümüzü de bu yoldan yaptık. Kasımoğullarından Etem Gönen’in mahallesi olan Mağnar’ın çekimlerini yapıp köye doyamadan istediğim gibi derleme yapamamadan evime geldim.
Köyde Yetişen Kişilerden
1-İzzet Gürdal-Emekli Paşa
2-Nadir Alpaslan-Kültür Turizm Bakan yardımcısı
3-Tuncer Özmen-Emekli Yargıtay üyesi
4-Âşık Enguni Yaşar Köksal
5- Prof.Dr. Halil Ardahan-Necmettin Erbakan Üniversitesi
6- Asım Gönen-Emekli öğretmen, yazar, şair.
7-Ethem Gönen- Emekli öğretmen, şair.
8-Durmuş Gönen
9-Yüksel Bilgin-Orman Genel Müdürlüğünde şube müdürü
10-Adil Aydın-Asfalt Fabrikası sahibi
11-Gürbüz Aydın- İş adamı
Tarihte Aydın Köyünün Nüfusu
1-1835 Nüfus Sayım defterine göre
Karye-i Danzot Müslim Nüfus-780. Gayr-i Müslim Nüfus-260 Toplam-1040
2-KAFKAZİY KALENDERİ-TİFLİS-1914
Tanzot -1905 yılı 2120 kişi.
3-MUVAHHİT ZEKİ-ARTVİN İLİ HAKKINDA GENEL BİLGİLER-1927
Hane Sayısı Erkek Kadın Toplam
145 368 350 718
Köyün Mahalleleri
Camandar, Mağnar, Ağagil , Camii mah. Çarşı mah., Yukarı mahalle, Sanabet, Kadıgilin mah. Ganaban mah. Kuzey mah. Varkenet mah. Camangeret mah. Garbelet mah. Borxana mah. (Mezra)
Köydeki Sülale Adları
ABDİGİL (GÜRSOY), ABDULLAHAĞAGİL (YÜKSEL), ALİ HOCAGİL (GÜNERİ), ALAOCİGİL (AKMAN), BURUCİGİL (MUTLU), ENESGİL (GÜREL), ESARAGİL (BİLGİN), EZİZAĞAGİL (AYDIN), GÖÇGİL, HAFIZGİL (OKUMUŞ), HITIGİL (YÜKSEL), KADIGİL (BİLGİN), KARAMAHMUTGİL (ŞAHİN), KASIMGİL (GÖNEN), KAYAGİL (KAYA), KOLOTGİL (OKUMUŞ), MOLLA DURSUN (MUTLU), NESOGİL (ERDEM), SARALİGİL (YAZICI), ŞABANGİL (YAZICI), ŞAKARAGİL (ÖZMEN), ŞİDOGİL (ERALP, KÖKSAL)
Derlediğim Bilmeceler
Kör öküz komdan baxar
Ateşi seni yaxar
(Tüfek)
Yol üstünde bir çift kilitli sandux
(Mezar)
Evin ogunda teke bağlı
Boynuzlari köka bağli
(Kabak )
Derindur kuyi
Gümbürdar suyi
(Yayık)
Mesel mesel mendil keser
Dil otar tabak tutar, nedur?
(Kaval)
-Dağdan gelur dağ gibi
Kollari budak gibi
Egilur ses çarar
Bağırur oğlak gibi
(Çıkrık)
İstoroç sor
-Çok rüzgâr eserse üç Kulhuvelah bir Fatiha okunur, süpürge ters çevrilir.
-Matavri hastalığına Camandarda ki Matavri taşının suyu. Duraplinin taşında ki Matavri otunu alıp çocukları yıkarız.
-Çocukları aylık tutumu anne sütü sağılıp, külün pırpırıyla karıştırılıp içirilir.
Maniler
(Kadınlar manileri körpe (kuzu) otlatırken, yün eğirirken, yufka açarken, eğlencelerde söylermiş.)
Maniya hoşum gelur
Ağlasam yaşım gelur
Çıxsam kapıya baxsam
Belki kardeşim gelur
Meni demaya geldim
Kaymak yemaya geldim
Meramım kaymak degil
Yari görmaya geldim.
Pınar başında durma
Sulari bulandurma
Senin yarin burada yox
Gözların dolandurma
Pınarbaşı poturak
Gel oturax oturax
Oturmaxtan ne çıxar
Evlanax da kurtulax.
Kara kara kazanlar
Kara yazi yazanlar
Cennet yuzi görmasın
Aramızi bozanlar
Kaynar kazan taşmaz mi
Yel buradan geçmez mi
Sizin gibi hayınlar
………………….
Yağmur yağıyor yağmur
Evin duvarlarına
Yeni başlayacağım
Meni çuvallarına
Meni diyem gelasın
Gelip beni görasın
Çox çilelar çekturdun
İmanuvdan verasın.
Bahçalarda patliya
Gel atliya atliya
Annem beni saxliyer
Boyni kıravatliya
Köşe başında kaldım
İnca fikira daldım
Her kapi açilanda
Babam geliyer sandım.
Karşidan gelanlara
Gaz koydum fenerlara
Anam beni saxliyer
Askerdan gelanlara
Altın yüzügüm haşhaş
Küskin isak barışax
Aramızda dağlar var
Mektup ila konuşax
Altun yüzügüm gümüştan
Ben ağnamam bu iştan
Beni yardan edanlar
Ablam ila eniştam
Dağda harman olur mi
Dibi orman olur mi
Bu ne sevdaymiş
Cepta ayva çürür mi
Cepin ağzi dar midur
Cepindaki nar midur
Doğru soyla sevduğum
Bendan ayri var midur
Tut ağaci boyunca
Tut yemadım doyunca
Ağzım dilim lal oldi
Yar demadım doyunca.
Tabaxta tütün az
Getti bahar geldi yaz
Allahımcan Allahım
Beni deduğuma yaz.
Elmayi nezuk soydum
Yarin ağzına koydum
Afiyet olsun a yarim
Sen yeduxca ben doydum.
Asmadan üzüm aldım
Salxumi düzüm aldım
Gal gedax a sevdugum
Kafadan izin aldım.
Meni meni men altmış
Mevlam nelar yaratmiş
Seni yaradan Allah
Güldan mi yaratmış
Meni demaya geldim
Kaymak yemaya geldim
Meramım meni degil
Danzot’un yaylasını görmaya geldim
Kekliğimi vurdilar
Kanadını kırdilar
Daha ben ne idim
Yedi yavrumdan ayırdilar
Mendil astım sicima
Güvenma el picina
Sevip sevip bıraxur
Oda gedar gücüma
Kapıya keçi geldi
El attım saçi geldi
Ben ayrilux bilmazdım
Ayrilux koçi geldi
Cepin ağzi dar midur
Cepindaki nar midur
Ellar söyliyer bizi
Heç umuruvda var midur
Çiğiyer sarili yeşil
Her türlü çiçektan
Bir tani döşür
Kız nişanlın geldi
Gel kahve bişur
Ocax başinda kaldım
İnca fikira daldım
Her kapi açilanda
Kardeşim geliyer sandım
Tuz kabında tuz olsam
Bir nişanlı kız olsam
Yar kapidan geçanda
Evda yayağuz olsam
Altun yüzügüm haşhaş
Küskün isax barışax
Aramızda tağlar var
Mektup ila konuşax
Bu tağlar uli dağlar
Edrefi suli dağlar
Köç getti kervan getti
Kaldi kuri dağlar
- Yağmur yağmayınca saf, temiz günahsız biri Kavit Dağındaki şehit mezarından kuru toprak getirilir. Abdest alınıp namaz kılındıktan sonra bu toprak dereye dökülüp yağmur yağacağına inanılırdı.
- Yağmur yağmayınca, ergen olmamış çocuklar, hiç konuşmadan 7 haneye gidip un, yağ toplarmışlar.
Kaşık kaşık yağ isterim
Kepçe kepçe un isterim
Allah’tan bir heyirli yağmur isterim, dermişler.
Toplanan malzemelerden lokum (lokma) pişirilerek yenirdi.
- Yağmur çok yağınca aynı kişi mezara gidip yaş toprak alınıp sobanın fırınında kurutulup namaz kılınıp suya dökülür. Yağmur duracağına inanılırdı.
(Yasemin Bilgin-Lise Terk 45 yaşında)
Manilerin Kaynak Kişileri:
- Güle Demirel-Okur-yazar 65
- Gülember Demirel-70 yaşında
- Gülember Aydın-70
- Levize Köksal-60 yaşında
DİPNOTLAR
[1] Dobi: Ermeni erkek çocuk.
[2] Miron: Ortodoksların zeytinyağının içerisine 50 çeşit malzeme katılarak, dualar okunarak yaptıkları kutsanmış yağ. Mevlüt Güneri’yle konuştuğumda Ermenilerin kendi aralarında ayrı ayrı mezheplerinin olduğunu söylemişti.
[3] Mafiş : Mayalı hamur dikdörtgen şeklinde açılıp yağda kızartılan bir hamur çeşidi.
[4] Ğirinçola: Hüdayi nabit bitki.
[5] Kürün: Ahşap yalak.
[6] Formalı: Fırınlı sac soba.
[7] Poşo : Mısır kabuğu.
Yazı için teşekkür ederim. ancak bir yanlışlığı düzeltmem gerekiyor.
Batum Livası İslam Cemiyeti Başkanı Bibin Zade Dursun değil; Bibin Zade Hüseyin Bey’dir. Dursun, benim babamın adıdır. Bibin Zade Hüseyin, babamın amcasıdır.
Köyde çolakgil sülalesi var soyadları Akyüz
“Bibin Zade” değil, “Bibinzade” yazılır. Google yanlış çevirdiği için yorumda ayrı yazılmış.
Şavşatlıyım , bu yazıyı ve memleketimin kültürel değerlerini okuduktan sonra 1968 yılında daha 52 günlükken İstanbul’a göçmek zorunda kalan karmaşanın içinde büyüyen birisi olarak çok üzüldüm. Çok şeyler kaçırmışım.
Kulaktan dolma Tanzotu ve tüm hikâyeleri aile içi sohbetlerden dinlerdim. Çok sıkıntılar varmış ancak herşey daha güzelmiş. O topraklarda yaşamış başta babam Şemsettin Avcı olmak tüm gecmişlerimize rahmet olsun .