21. Yüzyılda Nasıl Bir Eğitim?

Sayı 17- Savaş ve Uygarlık (Kasım 2007)

ÖZET

Bu makaledeki 21. Yüzyılda eğitimin, Türk Dünyasında ve Dünyada alacağı şekil ve anlayışlar, Eğitim Felsefesi disiplini içerisinde tarihi ve betimsel yöntem kullanılarak genel hatlarıyla ele alınmış ve uygun öneriler geliştirilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: Türk Dünyasında Eğitim, 21. Yüzyılda Eğitim.

SUMMMARY

In this article, the forms and understandings of education in 21. century in the Turkish World  and world are examined basicly, using historic and survey methods in dicipline of  Philosophy of Education, and developed fitting proposals.

KEY WORDS: Education in the Turkish World, Education in the 21. Century.

GİRİŞ

Bilimsel ve teknolojik gelişmelerle küçülen dünyamız; hangi ülke olursa olsun, gelişmiş, gelişmekte olan veya geri kalmış, kuzey, doğu veya güney ülkesi, hepsini bir takım önemli ortak yönelimler içerisine sokmuştur. Bu yönelimler; Teknoloji kullanımından doğan atıklar ve küresel ısınma, nükleer savaşların olabileceği korkusuna  karşılık, “çevreyi koruma”, “temiz enerji üretimi”, “silahsızlanma” fikirleridir. Öte yandan iletişim teknolojisindeki  çok hızlı gelişmeler nedeniyle, “bilgiyi paylaşım” ve “bilgiye çabuk ulaşma” istekleridir. Bu istek ve yönelimler, ileriki on yıllar içerisinde hem insanlığın birer savunma mekanizmaları hem de yaşam biçimleri olarak devletlerin Eğitim Felsefelerinde ve insanlık idealleri içerisinde kuvvetli bir şekilde yer bulacaklardır. Bununla birlikte kültürel farklılıklar ve bunların, eğitim anlayış ve uygulamalarına yansımaları tolerans içerisinde varlıklarını devam ettireceklerdir. Bu nedenle de bütün ülkeler tarafından benimsenen, eğitimde ortak yönelimler, farklılık içerisinde birliği (=ortak ve tek bir dünyada yaşayış) esas alacaktır.

Küçülen dünyamızın, ülkeleri ve insanlığı, sadece eğitimde değil, politika, ekonomi ve beşeri münasebetlerde de ortak yönelimler içerisine sokacağı, ileriki on yıllar içerisinde kaçınılmazdır. Doğayı korumak, insanlığı korumak, barışı korumak için bu gereklidir. Çünkü savaşlar, doğanın baltalanması, artık doğrudan bütün dünyamızı ve tek ve bu dünya içinde varlığını sürdüren insanoğlunun varlığını tehdit eder hale gelmiştir. 21. Yüzyıla ve eğitimine damgasını vuracak olan bu ortak yönelimler, globalleşme, küreselleşme v.s. adına birtakım hakim devlet ve sınıfların istismarına elbette açıktır. Ancak insanlık, dünyaya dolayısıyla kendi varlığına yönelen ciddi tehditler nedeniyle bu istismarı önleyecek ve ne gerekiyorsa onların yapılmasına yol verecektir.

21. Yüzyılda Ulusların ve insanlığın eğitiminin büyük boyutlarda çelişkilere ve çatışmalara düşmemesi için; ülkeler eğitiminde milli ve insani boyutların iyi bütünleştirilmesi ve bunların birey davranışlarında oluşturulması gerekir. Esasen, “temiz enerji üretimi”, “silahsızlanma”, “bilgi paylaşımı”, “çevreyi koruma” gibi  ortak yönelimlerin anlayışında bu vardır. Yani her toplumdaki insancıl -hem de ülke insanına faydalı- değerlerin, maddi ve manevi üretimleri, toplumlar arası çelişki ve çatışmaları en aza indirecek mahiyettedir.

İNSANLIK TARİHİ BİR MÜCADELE TARİHİDİR

Bu mücadele kimi zaman sınıflar mücadelesi, kimi zaman dinler mücadelesi, kimi zaman da uluslar mücadelesi olmuştur. Göçler, savaşlar, medeniyetlerin yükselip çökmeleri, buluşlar, fetihler, doğal felaketlerle baş etmeye çalışmalar, hep bu mücadelenin görüntüleridir. Mücadelenin nedeni; insanın esas ve özü ile, içinde var olduğu dünyanın esas ve özü ile ilgilidir. Dünya kaynaklarının aşırı bir bolluğa dayanmayışı, her yerinin istenilen, güvenilir ve ihtiyaçlara cevap verebilir olmaması, bu mücadelenin nedenlerinden biridir. İnsanın iç dürtülerinde var olan ve ortak değerlerine yansımış olan ve dolayısıyla toplumların birbirlerine üstün gelme istekleri bu mücadelenin nedenlerinden diğeridir.

İçinde yaşadığımız dünya, nimet ve külfetleriyle sarmıştır bizi. Bahçelerden zeytin, bağlardan üzüm, ovalardan pamuk dermek ve bu nimetlere sevinmek de bizim işimizdir; deprem, sel, yanardağ, fırtına felaketlerini yaşamak ve bunlara üzülmek de bizim işimizdir. Cehennemi de var bu dünyanın cenneti de; hep meleksi değil insan, şeytani yönleri de var. Ancak Herodot (Herodotos, Çev: Ökmen, 1991.)’un 2500 yıl öncesinden hikâye ettiği gibi bu dünyada az bir kötülüğe karşılık çok iyilik verilmiştir (Mısır ve Arabistan yarımadası arasında bir yerdeki yılanların bolluğuna dikkat çektikten sonra, zehirlilerle, zehirsizlerin yaşamla mücadelesinde, zehirsizlerin galip geldiğini ve üreme bakımında da zehirsizlerin daha çok ürediğini örnek veriyor ve bu yargısını güçlendiriyor). İnsan doğası için de bu geçerlidir. Yani insan doğası çoğunlukla iyidir. Örneğin, Amerika’nın bugünlere bilim ve teknolojide en gelişmiş toplum olarak gelmesinin ana nedeni; birey ve ilgileri esas alınmak suretiyle toplum hayatının her safhasının özgürlük içerisindeki inşasıdır. Amerikalı burada şuna inanmaktadır; insanları hür bırakırsanız, gereksiz şekillerde denetlemezseniz, insanların büyük bir çoğunluğu iyiye doğru; küçük bir azınlığı da kötüye doğru meyleder. Bu yüzden de Amerikalı çok bir iyilik için, az bir kötülüğü hoş görmektedir. Bunu insanlığın doğasından saymaktadır.

Ezcümle, bu mücadele insanlığa savaşları yaşatmıştır, acıları tattırmıştır, bununla birlikte bilgisayar da bu mücadelenin ürünüdür, ilaçlar da uçak ta.

MİLLÎ EĞİTİMLER

İnsanlık, Adem ve Havva’nın çocuklarıdır. Topluluklar halinde yaşamakla, tarihi bir süreçte, en gelişmiş insan topluluğu olan ulus toplumlarına kadar gelmiştir. Bunun da en gelişmiş tipi, içerisinde kan birliği aranmayan “Tarihi Millet”tir (Gökalp, 1976). Gökalp’e göre birey, hangi toplumun eğitimini almışsa, o toplumun mensubiyet duygusunu taşır. Milliyetçi Hümanizmi savunan Alman filozofu J.G.Fichte de hümanist değerlerin, önce milli eğitimde yansıması gerektiğini söyler (Aytaç, 1992.). Yani insanlığı seveceksin ve bunu kendi insanından başlatacaksın. Bu nedenle Milli Eğitimler, en önce ülke gerçeklerinden hareket etmelidir. Ama milletler ailesinin eşit ve onurlu bir üyesi olduğunun bilincinde olarak.

Türk Dünyasında Eğitim

Bu gün hiçbir ülke gösterilemez ki kendisi geri kalıp, eğitimi ileri gitmiş; veya kendisi ileri gidip, eğitimi geri kalmış olsun. Eğitimli insan gücü her durumda ülkesi ve toplumunu kalkındırıp, geliştirebilmektedir. II. Dünya savaşı sonrası Alman Toplumu, bunun en iyi örneklerindendir. Yükselme Devri Osmanlı Toplumu, dünyanın en gelişmiş devleti idi. “Turkish Ottoman Empire”, kendisine saygı duyulan, politikaları Avrupa, Asya ve Afrika’da geçerli olan bir devletti. Ama durağanlığı uzun sürdü, hemen kenarındaki rönesans ve reformun değerini takdir edemedi. Daha doğrusu önce buna ihtiyaç duymadı. 1699 Karlofça Antlaşmasından sonra savaşlarda yenilgiler ve üst üste toprak kayıpları neticesinde Batılılaşma hareketlerini başlattı (Berkes, 1978). Önce askeri okullar batı örneğine uygun kurulmaya başladı. Ama, çeşitli toplum kesimlerinin muhalefeti, değişmeleri yavaş seyrettiriyordu. Avrupa’da ise rönesans, reform, aydınlanma çağı ve sanayi devrimi neticesi, gelişmeler toplumun her kurumunu, eğitim kurumlarını da olumlu bir şekilde etkiliyordu.

Türk Toplumu 1700’lü yıllarda başlattığı batılılaşmayı, 1800’lü yıllarda sürdürdü, ama en yoğun zamanını 1923-1938 arsında Kemalist Devrimlerle yaptı (Ergün, 1982). Modern Üniversite, 1933 İstanbul Üniversitesi reformuyla kuruldu. 1950’den sonra Yüksek Öğretim Kurumları İstanbul ve Ankara’nın dışında Anadolu’ya yayıldı. 1950’den sonra eğitimde Avrupa etkisi yerini Amerika’ya bıraktı. 1965’te Eğitim Bilimlerinin Amerika’daki almış olduğu anlayış ve şekliyle Ankara Üniversitesi bünyesinde, Eğitim Bilimleri Fakültesi kuruldu (Akyüz, 1983). 1950’lere kadar da daha çok Avrupa’ya gönderilen uzman ve bilim adamı yetiştirmeler, 1950’lerden sonra daha çok Amerika’ya oldu.

1946’dan sonra demokrasimiz gelişmeye başladı, sonra birkaç sefer sekteye uğradı.  1980’li yıllardan sonra Türkiye bölücü terörle tanıştı; 1990’lı yıllardan sonra da ekonomik problemlerle baş etmeye çalışmaktadır. 1990’lı yılların başlarında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla da Asya’daki Türk Devletleri bağımsızlıklarını kazandı. Bu durum Türkiye ve Türk Dünyasının önüne yeni fırsat ve imkânlar çıkarmıştır.

Türkiye bugün kalkınma hamlesi ve atağını gerçekleştirilebilecek bir ülkedir. Ülkemizin yer altı ve yerüstü kaynakları ve genç nüfusumuz bunun garantisidir. Ancak bu kalkınma hamlesi ve atağını gerçekleştirebilmek için öncelikle eğitim sistemimizi daimici ve esasici anlayıştan (Sönmez, 2002) ve okulları sadece bürokratik yapının bir parçası olmaktan ve sadece devlete memurlar yetiştiren (Sabahattin, çev: Sencer, 1985) konumundan kurtarmamız gerekir. Bu günkü Türk Eğitim sisteminin çözüm bekleyen acil problemleri ve çözüm önerileri şunlardır:

PROBLEMLER

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

1. Sınıflar kalabalıktır.

1. Sınıflar 15-20 kişi olmalıdır.

2. Eğitim programı yüklüdür.

2. Öğrencilerin gelişim seviyesine uygun ve “hayatın içinden eğitim programı” yürürlükte olmalıdır.

3. Eğitim-öğretim etkinlikleri daha çok öğretmen merkezlidir.

3. Eğitim-öğretim etkinlikleri öğrenciler ve ilgileri merkez alınarak yürütülmelidir. Öğretmen, öğrenciye rehberlik eden konumda olmalıdır.

4. Eğitim-öğretim daha çok teorik olarak yürütülmektedir ve ezbere ve aktarmaya dayanmaktadır.

4. Eğitim-öğretimde teori-pratik dengesi kurulmalıdır, aktif öğretim yöntemleri ve araştırmacılık işe koşulmalıdır.

5. Öğretmen ve yönetici atamalarında branş ve liyakat gözetilmemektedir.

5. Öğretmen ve yönetici atamalarında branş ve liyakat gözetilmelidir.

6. Eğitim programları merkezidir.

6. Eğitim programları, çevre ve çevre kaynaklarına duyarlı olarak yapılmalıdır.

7. Yüksek Öğretimde araştırmacılık istenilen düzeyde değildir.

7. Yüksek Öğretimde öğretim üyelerinin öğretim ve araştırma yükleri dengelenerek, araştırma yapmaları ve problemlere çözüm üretmeleri kolaylaştırılmalıdır.

Güçlü bir Türk Dünyası yaratmada, Türkiye ve Asya Türk Cumhuriyetlerinin eğitim ve kültürel bakımdan dikkat etmesi gereken noktalar şunlardır;

  1. Kültürde birlik ve dirliğin sağlanması, farklı noktaların tespiti, ortak noktaların geliştirilmesi için ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim programlarında öğretmen, öğretim üyesi ve öğrenci bazında hareketlilik ve iyileştirme çalışmaları yapılmalıdır.

  2. Türk Dünyasının tabiat varlık ve değerleri, yeraltı ve yerüstü kaynakları tespit edilerek, ülke insanlarını temayüz ettirici programlar geliştirilmelidir. Bilgi paylaşımcılığından  (internet) bunun için faydalanılmalıdır.

  3. Türk Dünyası içerisindeki ulaşım ve iletişim kolaylaştırılmalıdır.

  4. Türk Dünyasının tarihi ve güncel kaynaklarından hareketle, ortak katılımla gerçekleştirilebilecek bayram ve kutlamaları arttırılmalıdır.

  5. Türkiye’de ve Asya Türk Cumhuriyetlerinin okullarında kütüphanelerde  bir “Türk Dünyası Köşesi” oluşturulmalıdır. Buradaki eserler, maddi  ve manevi anlamda ülke değerlerini ve Türk Dünyasını tanıtmalıdır.

Türk Dünyası yönetici ve bakanları da, bu iyileştirmelerin gerçekleşmesi için çaba sarf etmeli ve gözetici olmalıdırlar.

İNSANLIK TARİHİ, BİR MÜCADELE TARİHİ OLDUĞU KADAR, BİR DAYANIŞMA TARİHİDİR DE

Bireyler, toplumlar, kültürler ve medeniyetler arası ilişkiler, alışverişler, gerektiğinde savaşlar ve sonucu fetihler, insanlığın mücadelesi kadar dayanışmasını da birlikte getirmiştir. Bilginin, bilimin, tekniğin, teknolojinin, dinin, felsefenin, ekonominin ve üretimin, kısacası maddi ve manevi değerlerin paylaşıldığı bir dayanışmadır bu. Fakat bu paylaşım, kısıtlı imkanlar nedeniyle, kimi zaman yerel veya ulusal kalmıştır, kimi zamanda zenginlik ve refah vasıtasıyla geniş coğrafyalara ve değişik toplumlara olmuştur. Toplumların yarattığı değerlerin paylaşımının dar veya geniş olmasını, büyük bir ölçüde sahip olunan imkanlar ve teknoloji belirlemiştir. Örneğin; Tarihte, Amerikan Kızılderililerinin, Yunan Felsefesinden etkilendiğinde dair elimizde bir kanıt yoktur. Yine, Avustralya yerlilerinin, Türklerden etkilendiğine dair elimizde tarihi bir belge yoktur. Tarihteki etkileme ve etkilenmeler, toplumların ilişkilerine, coğrafyada yaşadıkları yerlere ve ulaşabildikleri yerlere göre şekil almaktaydı ve bu 20.Yüzyıla kadar kısıtlıydı. 20.Yüzyıl sonrasında ve daha ziyade bugün ise toplumların geçirdiği aşamalar, ulaşmış olduğu imkânlar, bilim ve teknolojide kat ettiği mesafeler, Dünyayı küçük bir köy haline getirmiştir. Bu nedenle eskiden örneğin, Çin toplumunun kültür ve eğitimi ile örneğin, İngiliz toplumunun kültür ve eğitimi arasında bir uyum ve denge aranmazken; veya örneğin, eskiden  Japonya’nın siyaset kurumları ile Osmanlı’nın  siyaset kurumları arasında bir uyum ve denge aranmazken, şimdi dünyadaki bütün devletler, kendi aralarında bir uyum ve denge arar olmuşlardır. Bunun başlıca nedeni, elbette, özellikle, ulaşılan bilim ve teknoloji ile dünyanın küçülmesidir. Ulaşım hareketliliğinin kolay ve geniş olmasından dolayı bazı hastalıkların tüm insanlığı sarması  korkusudur; nükleer savaşların çıkması dünyamızı kirletmesi ve insanlığı yok etmesi korkusudur; Teknoloji kullanımından doğan zararlı atıklar nedeniyle küresel ısınmanın dünyamızı ve dolayısıyla tüm insanlığı tehdit etmesidir. Bu yüzden dünya devletleri, dünyamızın güvencesi ve insanoğlunun geleceği için her devlet ve halk için geçerli olan, güvenilen kurumlar oluşturmak istemektedirler (fakat bu arada, bu fikrin de istismar edilerek, aralarındaki ilişki, mücadele şeklinde devam etmektedir). Halklar ve sivil toplum kuruluşları ise “doğa ile barışık yaşama”yı, “çevreyi koruma”yı, “temiz enerji üretme”yi, “silahsızlanma”yı bir ideal, yaşam ideali olarak dile getirmektedirler.

İnsanlığın dolayısıyla Dünya toplum ve devletlerinin önünde şimdi iki seçenek vardır; ya eski mücadele adetlerine artan yeni teknolojilerle devam etmek ve bunun sonucunda yok olmak veya gelecek nesilleri de içerisine alacak bir şekilde büyük zararlar görmek ya da insanlığın tecrübelerinden, tarihten (gelinen bu üst noktada) ders alarak zarar getirecek yola girmemek ve gelinen bu noktanın, ulaşılan ve yakın zamanda ulaşılacak olan bilim ve teknolojinin zarar ve fayda hesaplarını çok iyi yaparak; yararlarını arttıracak ve zararlarını azaltacak anlayış, politika ve uygulamalar üretmek. Yararlı yolu seçiş, dünya toplum ve devletlerini ekonomide, sosyal ilişkilerde, politikada, bilim ve teknoloji üretmede ve tabi ki eğitimde birtakım ortak yönelimler içerisine sokacaktır. Bu ortak yönelimlerin esası toplumların –birbirlerine zarar vermeyen- farklı taraflarını kabul ediş ile, birlikte yaşam idealine dayanmış olmasıdır. Çünkü artık herhangi bir toplum olarak benim korunmam, başkalarının korunmasına bağlıdır. Çünkü artık, toplum olarak başkalarına zarar vermem, sonunda yine bana dönecektir.

Şüphesiz, mücadele sonra erip dayanışma devri sonsuza kadar devam etmeyecektir. Ancak mücadelenin, büyük çaplı kötü etkileri yok edilmeye çalışılarak, dayanışma ile insanlık ve dünyamız korunacaktır.

İnsanlık arasındaki ilişkilere, dayanışmanın hakim olması için tüm toplumlarda eğitim vasıtasıyla insan yetiştirmeye hakim olacak bazı anlayış ve uygulamaları şöyle öngörebiliriz;

  1. Dünyanın kirlenmesine neden olan teknolojiler ve öğretimi, fen öğretimi programlarından çıkarılmalıdır. Yeni teknolojiler, eskisinin yerine ikame edildikçe, bu süreç hızlandırılmalıdır.

  2. Okul programlarında araştırma ve öğretim, temiz enerji üretimine yoğunlaştırılmalıdır. Doğayla barışık yaşama, bir yaşam ideali olarak öğrencilere benimsetilmeli ve bunun vasıtaları öğretilmelidir.

  3. Milli Eğitimle, İnsani Eğitim uyum ve verim içerisinde ülkeler eğitiminde birleştirilmelidir. Toplumların tarihi yanında, insanlık tarihinin de okul programlarında öğretilmesi ve bireylerin hoşgörülerinin geliştirilmesi, bunun için bir yol olabilir.

  4. Bireylerde, millet mensubiyetiyle birlikte dünya insanlığının onurlu bir üyesi olma fikri ve anlayışı geliştirilmelidir.

  5. Öğrencilerde dil eğitimi, yükseköğretime kadar gelen süreçte 3-4 dil öğretecek şekilde olmalıdır.

  6. Bilgi paylaşımcılığı, etkin bilgisayar ve internet kullanımı okullarda öğretilmelidir. İletişim teknolojisinde öğrenciler yetkin ve etkin olmalıdırlar. Yani tüketici öğrenmeyi değil, üretici öğrenmeyi gerçekleştirilmelidirler.

  7. Eğitimde birey esas alınmalı,  öğrenci ilgileri merkez alınarak, eğitim programları düzenlenmeli, esasını yaparak ve yaşayarak öğrenmenin oluşturduğu aktif öğretim yöntemleri işe koşulmalıdır. Öğretmen, öğrenmeyi kılavuzlayan konumda olmalıdır.

PROBLEM; Kültür ve eğitim politikalarında devletler, ulusal ve uluslararası yaklaşım ve gerekleri bir arada uyumlu bir şekilde götürülebilirler mi?

Dinamik bir durumda çatışmalar kaçınılmazdır, ama aşılamaz değildir. Üstünlük her zaman ezmek ve sömürmek için değildir, aynı zamanda yardım etmek ve korumak içindir de. İnsanlık mevcutta, bunun en iyi örneğini sağlık alanında vermektedir. Örneğin; Artık, gelişmiş dünya, Afrika’nın açlık ve hastalıklarına daha fazla duyarlıdır. Ancak yine de silah sektörü, Afrika’da büyük kazanımlar elde etmektedir. Çatışma değil, uyum için kötülüğün azalıp, iyiliğin artması gerekir.

Eğer eğitim kurumları, ülkeler eğitiminde milli ve insani yönleri iyi bütünleştirebilirlerse, ülkeler arasındaki yarış, ezmenin, sömürmenin değil de; yardım etmenin, korumanın, paylaşmanın yarışı olursa, insanın kutsallığına inanılırsa, dünyanın her yerinin, insanlık için değerli olduğu idrak edilirse, bu barış içerisindeki dayanışma gerçekleştirilemeyecek değildir. Esasen insanlığın dağarcığında bu söylemi gerçekleştirecek literatürü vardır, köklerini, bilimlerden felsefelerden ve dinlerden alan.

21. Yüzyılın öncekilerden farkı, dünya insanlığının, dünya toplumlarının bu uyum ve dengeyi, barış içerisinde dayanışmayı yakalayabilmesinde yatacaktır, olabilirse eğer.

KAYNAKÇA

SABAHATTİN, Prens. Çev: Muzaffer Sencer. Türkiye Nasıl Kurtarılabilir, Elif Yayınları, İstanbul, 1965.

SÖNMEZ, Veysel. Eğitim Felsefesi. Anı Yayıncılık, Ankara, 2002.

AKYÜZ, Yahya. Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 1993’e). Kültür Koleji Yayınları, İstanbul, 1993.

ERGÜN, Mustafa. Atatürk Devri Türk Eğitimi. AÜ.DTCF. Yayınları no: 325, Ankara, 1982.

BERKES, Niyazi. Türkiye’de Çağdaşlaşma. Doğu Batı Yayınları, İstanbul, 1978.

AYTAÇ, Kemal. Avrupa Eğitim Tarihi. Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları Nu. 58, İstanbul, 1992.

GÖKALP, Ziya. Türkçülüğün Esasları. Dede Korkut Yayınları, İstanbul, 1976.

HERODOTOS. Çev: Müntekim ÖKMEN, Herodot Tarihi. Remzi Kitabevi, İstanbul, 1991.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir