AHISKALI ÖMER FAİK NUMANZADE’NİN MATBUAT HAYATI-XXIX[1]
Dr. Rıdvan ÇİTİL[2]
Hiç şüphesiz XXI. yüzyılda en önemli haberleşme ve iletişim araçlarının başında internet, sosyal medya, televizyon ve radyo yayınları, gazete ve dergiler gelmektedir. Üstelik günümüzde XX. yüzyıla göre haberleşme ve iletişim hem daha hızlı hem de daha güvenilir bir şekilde gerçekleşmektedir. Hâlbuki XIX. yüzyıl sonları ile XX. yüzyıl başlarında haberleşme, iletişim, basın-yayın bu devirde olduğu kadar hızlı ve ileri derecede olmamıştır. Çünkü o dönemde bir haberin yerine ulaşması bazen günler almıştır.
Bu durum, Rusya Müslümanları-Türkleri arasında diğer milletlere göre çok daha kötü bir durumda olmuştur. Çünkü hem Çarlık Rusya idaresinin çeşitli ve uydurulmuş engellemeleri hem de halkın geri kalmışlığı sağlıklı iletişim ve haberleşmenin en önemli sorunları başında gelmiştir. O dönemde çıkan yayınları incelediğimizde bu durum açıkça görülmektedir.
Rusya Müslümanları arasında sayıları az da olsa, yetişmiş aydın kitlesi XIX. yüzyılın sonunda yenileşme hareketini başlatmıştır. Buna göre zamana göre hareket edip bu meselenin üstesinden gelmek için basın, yayın, eğitim-öğretim ve ticaret faaliyetlerine önem verilmesi gerektiği tespit edilmiştir. Bu meselenin önemi ve çözümüyle ilgili dönemin basınında birçok kitap, yazı ve makale kaleme alınmıştır.
Örneğin Ömer Faik Numanzade’nin Neşr-i Asar Davet adlı kitabında şunları söylemektedir: “Maarifin ve medeniyetin bugün en birinci vasıtası, en kuvvetli naşiri (yayıncısı) ise kitap ve gazetelerdir – matbuattır (basılı şeylerdir). Bunların mahal-i zuhuru (ortaya çıkış yeri) ise tabii matbaalardır. Buna göre diye bilirik (biliriz) ki her milletin medeniyet ve kuvveti matbaaların sayısıyla mütenasiptir. Yani matbaası, matbuatı çoh (çok) olan milletlerin servet ve kuvvetleri de çoktur. Aksi hâlde matbuatı yoh (olmayan) veya az olan milletlerin medeniyet ve güçleri de yoh (yok) hükmündedir” (Numanzade 1905: 5). Görüldüğü gibi Ömer Faik Efendi halkın güçsüz ve geri kalmışlığının sebebinin matbaanın ve dolayısıyla matbuatın olmamasını çok açık ve net tespit edip dile getirmiştir.
20. yüzyılın başında meydana gelen Rus-Japon Savaşı sonucunda Çarlık Rusya ağır bir mağlubiyet almıştır. Bu savaş sonuncunda iç karışıklıklar ve memnuniyetsizlik baş göstermiş ve 1905 yılında gerçekleşen Birinci Rus İhtilâli sonucunda Çarlık Rusya’sında nispeten bir serbestlik yılları başlamıştır. Rusya Müslümanları arasında bu serbestlik özellikle basın-yayında kendini göstermiş ve böylece birçok yeni gazete ve dergi Rusya Müslümanlarının basın-yayın hayatının tarihinde yerini almıştır. Bunun yanında Rusya Müslümanları kendi kaderlerini ve geleceklerini tayin etmek için kongreler dahi düzenlemişlerdir. Çarlık Rusya’sında Duma denen Rus Meclisine düzenlenen seçimlere Rusya Müslümanları da katılmış ve seçtikleri milletvekillerini bu meclise göndermişlerdir.
Ancak bu serbestlik dönemi, Çar II. Nikola’nın vaat ettiği gibi uzun sürmemiş ve bu dönemde çıkan birçok gazete ve dergi asılsız gerekçelerle kapatılmıştır. Bu da yetmiyormuş gibi bunun yanında bir de milletler arasında karışıklıklar çıkartılmıştır. Buna göre Çarlık Rusya idaresi bu karışıklıklar ve çatışmaları bahane ederek eskisinden daha baskıcı bir siyaset uygulamaya başlamıştır. P. A. Stolıpin’in İçişleri Bakanı olarak atanmış ve Çarlık Rusya’nın eski sert ve yasakçı yönetim anlayışı geri gelmiş ve durum eskisinden daha ağır bir hâl almıştır.
1905 yılında Şark-i Rus gazetesi yanlış idareden dolayı iflas ve kapanma eşiğine gelmiştir. Bu durumu gören Ömer Faik Numanzade, gazete matbaasının dağılıp gitmemesi için matbaayı satın almak ve kendi matbaasını kurmak istemiştir ancak buna maddi durumu elvermemiştir. Bunun üzerine Ömer Faik Numanzade bu isteğini o dönemde Şark-i Rus gazetesinde birlikte çalıştığı yakın dostu Celil Mehmet Kuluzade’ye bildirmiştir. Bunun üzerine birlikte tüccar Ali Asker Bakırzade’nin maddi yardımıyla Şark-i Rus matbaasını satın almışlar Gayret adını verdikleri matbaayı kurmuşlar. Gayret matbaasında Ömer Faik Numanzade’nin ilk kitabı olan Neşr-i Asara Davet yayınlanmıştır. Hemen ardından da Rusya Müslümanlarının fikir, sanat ve mizah hayatında eşsiz bir yeri olan Molla Nasreddin dergisi yayın hayatına başlamıştır. Ayrıca bu matbaada kitap ve dergilerin yanında broşür, ilan, çeviri yazı ve kitaplar da yayınlanmıştır.
Tüm bu gelişmelere rağmen Rusya Müslümanları komşularının çok gerisinde kalmaya devam etmiştir. Bu meseleyi çözmek ve zamana göre ilerlemek için matbaa ve matbuat çok önemli olmuştur. Bunu çok iyi bilen Rusya Müslümanlarının önde gelen aydın, yazar ve gazetecileri bu sorunu ve çözüm yollarını her fırsatta dile getirmişlerdir.
Her ne kadar 1908 yılında bir serbestlik dönemi yaşansa da Rusya Müslümanları basın ve yayın alanından istenilen seviyeye ulaşamamışlardır. Ömer Faik Numanzade, bu sorunu gidermek için yapılması gerekenleri aşağıda inceleyeceğimiz yazıda tek tek açıklamış ve çeşitli benzetmelerle meselenin öneminin altını bir kez daha çizmiştir.
Bu yazımızda Ömer Faik Numanzade’nin İrşat gazetesinin 79. ve 80. sayılarında yayınlanan Felyeton-Matbûat-Rüstem ve Sührab yazısına değineceğiz (Gurbanov, 1992: 181-184). Söz konusu bu iki yazıyı Arap harfli Türkçe yazıdan Latin harflerine aktararak gerekli yerleri italik parantez içinde günümüz Türkçesini vererek değerlendirdik.
Felyeton
Matbûat
Rüstem ve Sührab
3 İyün 1908/16 Cemaziyelevvel 1326, [16 Haziran 1908] İrşad, Sayı: 79
Milletlerin derece-i terakkileri mahz (ilerleme dereceleri sırf) bir şeyle ölçülür ki o da ancak “matbûat”larıdır. Hansı memlekette çohlu, nef’alı, (Hangi memlekette çok ve faydalı) devamlı ve nüfuzlu matbûat varsa en müterakki (ilerlemiş) ve medeni memleket de orasıdır.
Matbûatı olmayan milletin ne muhabbet-i vataniye ne gayret-i milliye ve insaniyesi ve ne de idare- meşrûtesi olabilir.
Dünyada devamlı hiçbir hükûmet-i meşrûte yohdur ki onu vücuda getiren sebeb-i yegâne “matbuat” olmasın, hiçbir netice-bezir inkılap yohdur ki onun mukaddimesi, onun vâlidi matbûat olmasın.
Matbûat, inkılap, hürriyet, adalet: Bunların cümlesi biri birlerinin a’dâdına (sayılarına) muhtaç yoldaşlardır. Bu sebepledir i matbûatsız semere-bahş inkılap, inkılâpsız hürriyet-i matbuat ola bilmez. Bu cihetledir ki matbûatsız idare-i meşrûte, idare-i meşrûtesiz hürriyet-i matbûat devam ede bilmez.
Biraz daha açık diyek (diyelim): Bir idare-i meşrûte ki matbuatın ve bu vecihle efkâr-ı kesîrenin mahsulü değildir. Tez geç köhne haletine kaydacaktır (geri dönecektir). Bir inkılâp ki birçok iller (yıllar) matbuatın kucağında terbiye olup onun tesiriyle amele gelmeyiptir, ciddi semere vere bilmeyecektir.
İşte matbuatın bu kuvvet ve tesirini bildikleri içindir ki müstebit padişahların cümlesi ne kadar güçleri varsa ciddi ve hakperest matbuatın mahvına sarf etmişlerdir ve etmektedirler.
***
Eğer biz Türkler ve Müslümanlar da istersek ki dünyada yaşayak (yaşayalım), hukuk-ı insaniyemizi muhafaza edek (edelim), kavga-i hayatta mağlup olmayak (olmayalım), gerek kuvvetlerin Allah’ı olan “matbuât”ın hürmet ve azametini bilek (bilelim). Bilek de “matbaa” ve “kitabhâne” adı ile ona mahsus “mabed”leri vücuda getirek (meydana getirelim). Bir de umumi kaideye tâbi olarak özümüzü, öz hukuk-ı insaniyemizi matbuatla muhafazaya çalışak (korumaya çalışalım).
Hayıf ki biz Kafkaz ve Azerbaycan Türkleri arasında matbuat namına çok az eser var. Bizimle bir komşu, bir vatandaş, lakin bizden dört beş kat az olan Ermenilerin, Gürcülerin ayda bir neçe (nice) yüz kadar taze (yeni) kitapları, mecmuaları çıhdığı hâlde, bizde ayda bir dört beş kitapçe de olsun çıhmıyır (kitapçık da olsa çıkmıyor). Herçend (Her ne adar) bu son vakitlerde bir pare taze (parça yeni) kitaplar neşr olundu. Lakin bunların bir paresi tarih ve divan adıyla hurâfât ve cefengiyattan (hurafeler ve saçma sapan şeylerden) ibaret, bir paresinin de kıymeti bire beş on kat artık (fazla) olduğundan umuma nef’ (fayda) vermemektirler. Ortada nef’alı (faydalı) ver herkesin alabileceği ucuz kıymette kitaplarımız çok az.
İmdilik telif mümkün değilse, tercümeye ne söz. Rusçadan Türkçemize tercüme olunmalı minlerce (binlerce) kitaplar var.
Ümîdvârım ki açık dil ile yazılmış nef’alı, ucuz kitapçeleri cemâatimiz (halkımız) alıp ohuyar (okur). Cemâati hemîşe bir kararda rağbetsizlikte gümân (zan) etmek olmaz.
Matbûatımızın ileri gitmemeğinde cemâat mukassır (halkımız kusurlu) ise, yazanlar da günahsız değildir.
Bu günden sonra, cemâatimiz Rus dili bilen ziyalılarımızdan, husûsen muallimlerimizden çohlu tercümeler, eserler ümit edir (ediyor).
***
Bu günlerde matbuâtımıza musavver (resimli) “Rüstem ve Sührab” adında güzel, ibretli bir kitap ilave olundu.
“Musavver Rüstem ve Sührab” cihan-ı medeniyette malum ve meşhur olan “Firdevsî”nin “Şehnâme”sinden tercüme ve nakl olunmuştur.
“Şehnâme” meşhur dillerin cümlesine ya tamamen veya kısmen tercüme olunduğu hâlde, hayıf ki Türkçe tercümesi henüz yohdur.
“Musavver Rüstem ve Sührab” Şehnâme’nin bir kısmının tercümesi ise de, bu kısım o kadar mühim ve o kadar ibretlidir ki bundan müellifin efkâr-ı mahsusesini bilmek olur.
“Musavver Rüstem ve Sührab” edebî Azerbaycan Türkçesiyle nazmen yazılmış (130) sahifelik bir kitaptır. Kitabın dili, mümkün mertebe açık, üslub-ı tahriri hoş ve selistir (yazılış üslubu güzel ve akıcıdır).
Kitabın nazmı Zakafkaz İdare-i Ruhaniyesi başkâtibi şair Abbas Ağa Gayıbof’tur[3].
Bu kitabın güzel çapına (basılmasına) içindeki latif ve zarif şekiller (resimler) ayrıca ziynet vermektedir. Şekiller meşhur Nemse musavviri (Alman ressamı) “Rotter[4]” tarafından gayet doğru olarak çekilmiştir (resmedilmiştir).
Rusya’nın Türkçe matbûatı arasında bu kitap kadar güzel çap olunmuş (basılmış) bunun kimi (gibi) zarif şekiller ile meydana çıhan kitap yohtur.
Bu cür hoş (gibi güzel) kitabı evvelimci (ilk) defadır ki millî matbuatımız arasında memnuniyetle görürük (görüyoruz).
Mâbadı var (devamı var)
Numanzade
Görüldüğü gibi Ömer Faik Numanzade Felyeton-Matbûat-Rüstem ve Sührab başlıklı yazısında matbuatın, yani basılı olan her şeyin milletlerin ilerleme derecesi gösterdiğini belirtmiş ve bunun insan hayatında çok önemli olduğunu vurgulamıştır. Üstelik matbuatı inkılap, hürriyet ve adalet ile birlikte zikrederek bunların birbirinden ayrılmaz parçaları olduğunu ifade etmiştir.
Daha sonra matbaa ve matbuat alanında Rusya Türklerinin çok geride kaldıkları ve basılan eserlerin çoğunun da ehemmiyetsiz ve faydasız olduğunu açıklamış ve bu konuda yazarlardan yazı, kitap ve tercüme eser beklediğini söylemiştir. Ardından da o dönemde Firdevsî’nin Şehname adlı meşhur eserinin kahramanları olan Rüstem ile Sührab’ın hikâyesinin tercüme edilip resimli bir kitap halinde basıldığının haberini vermiştir. Şüphesiz bu yayın o dönemde matbuat alanında önemli bir gelişme olmuştur. Çünkü o dönemde Firdevsî’nin Şehname’sinin tamamı henüz Türkçeye tercüme edilmemiştir. Bunu da Ömer Faik Efendi’nin bu yazısından anlaşılmaktadır.
Felyeton
Matbûat
Rüstem ve Sührab
(Geçen nomreden mâbad) (Önceki sayıdan devam)
4 İyün 1908/17 Cemaziyelevvel 1326, [17 Haziran 1908] İrşad, Sayı: 80
Musavver “Rüstem ve Sührab”ın ne cür olduğunu özgelerden dinlemekten ise, öz ağzından dinlemek daha hoştur.
Budur 43’ncü sahifesi:
Rüstem, Şah Keykavus’a açıklanıp:
Başında gerektir şahın akl ola,
Ne ki sen gibi efser-i cehl ola.
Demez şah ehl-i hakikat sana,
Adın şahtır lîk teban gedâ.
Baş eğmem kabağında sen tek şahın,
Dahi nazını çekmenem eblehin.
Cihanda gezersin menim arhama,
Ne naz u tahakküm satarsın mana.
Rüstem İranlılara hitaben:
Meni bir de görmezsiz İran’da siz,
Bu yerlerde salmaz menim rahşim iz.
Adû etse İran’ı ger pâyimâl,
Onun şahının boynunadır vebal.
Dahi neyleyim bende yohdur günah,
Aparın siz Allah’a imdi penâh.
Menim ba’de zan Rehşi oldu revan,
Siyahın çekip azm-i Sistan.
48’nci sahife:
Ayağa durup gitti Kuderz o dem,
Koyup Rüstem’in dalısınca kadem.
Onunla beraber koşun başılar,
Dahi atlanıp azm-ı rah oldular.
Şitab eyleyip Rüstem’e çattılar,
Düşüp atlarından selam ettiler.
Dediler ona sonra ey pehlivan,
Senin ça gerin cümle İraniyan
Bilirsin özün şahın ahvalini,
Diyende sözü gözlemez dalını.
Seni eylediyse dil-azude şah,
Dahi yohdur İranlılarda günah.
Edirsen niçin ehl-i İran’ı terk,
Ne taksiri ahir onun eyle derk.
Günahı nedir bu güzel toprağın?
Götürdün yüzünden onun baydağın.
Koyursan niçin bizleri sen yetim,
Nedir cürmümüz söyle âyâ bizim.
Bunu geviş edip verdi Rüstem cevap,
Ki lazımdı Kavus’tan içtinap.
Revadır mı ki söylesin nâ-sezâ,
Ne insaftır hayır işe bed-ceza.
***……..
……..
Tamam etti kurtardı Rüstem sözün,
Durup sonra Kuderz açtı lebin.
Tamamen sözün doğrudur yoh hilâf,
Ona kimse etmez şekk ve ihtilâf.
Bunu etmek inkâr mümkün değil,
Ki değmiş sana şahtan azar-gil.
Veli doğru fikr eyle ey namdar,
Verir mi bu vak’a sana ihtiyar.
Ki terk edesen hak-ı İran’ı sen,
Kala har u serkeşte ehl-i vatan.
Rücu eyle insaf u vicdana,
Yaraşır mı bu hiç senin şanına.
Değil mahz ait şaha hizmetin,
Tamam ehl-i İranedir minnetin.
Bütün hizmet ü gayretin her ne var,
Vatan sinesinde olup nakşidar.
Geçer ömürler, devreder devirler,
Vatan adını fahr ile yâd eder.
Senin hak u sa’yın unutmaz vatan,
Gel ehl ü vatandan ceza gözle sen.
Kalınca gerek katre kanın senin,
Ola kûşişin define düşmanın.
Başında kimin yohdur aşk-ı vatan,
Hesap et onu ruhsuz bir beden.
Vatan-ı gayretlen çekmesen sen eğer,
Kim eyler ona cananı bes siper?
Olur ise İran eğer târümâr,
Seni rence etmez mi namus u ar?
……….
……..
Numanzade
Ömer Faik Numanzade Felyeton-Matbûat-Rüstem ve Sührab başlıklı yazının devamı olan aynı isimli ikinci yazsında Firdevsî’nin Şehname adlı meşhur eserinin kahramanları olan Rüstem ile Sührab’ın hikâyesinin tercüme edilen kitaptan manzum örneklerini vermiştir. Hiç şüphesiz bu durum o dönemin matbuat alanından çok önemli bir ilerleme olmuştur. Çünkü Rusya Müslümanları-Türkleri klasik eserleri artık kendi dillerinde okuma imkânını elde etmiştiler.
Sonuç olarak dönemin önde gelen aydını ve yazarı olan Ömer Faik Numanzade’nin çok değerli yazılarından Rusya Müslümanlarının-Türklerinin basın-yayın ve tercüme alanındaki gelişmeleri öğrenmiş oluyoruz ve o döneme dair önemli hayat kesitlerden birini daha öğrenmiş oluyoruz.
Kaynakça:
- Bahar Melis Beşikçioğlu, İrşad Gazetesi’nin 1907-1908 Yıllarının Kronolojik Fihristi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 2008. (Prof. Dr. Yavuz Akpınar yönetiminde hazırlanmış ve basılmamış yüksek lisan tezi.)
- Bizim Ahıska dergisi, No: 31-55.
- Eğitişim Dergisi, No: 68, 69, 70.
- Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Doğuş Ltd. Şti. Matbaası, Ankara, 1978.
- İrşad gazetesi 1908, No: 79, 80.
- İsmail Gaspıralı, Seçilmiş Eserleri: 1-4. Neşre Hazırlayan: Yavuz Akpınar, İstanbul, Ötüken Yayınevi.
- Ömer Faik Numanzade, Neşr-i Asara Davet, 1905. Tiflis. Gayret Matbaası.
- Dr. Şamil Gurbanov, Ömer Faik Numanzade. Seçilmiş Eserleri, Yazıcı, Bakû, 1992.
- Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî, Çağrı Yayınları, İstanbul, 2006.
- Dr. Yavuz Akpınar, Azerî Edebiyatı Araştırmaları, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1994.
- Dr. Yavuz Akpınar, Çağdaş Türk Edebiyatları-I, Anadolu Üniversitesi, Açık Öğretim Fakültesi Yayınları, 2013.
[1] “Ahıskalı Ömer Faik Numanzade’nin Matbuat Hayatı” ile ilgili önceki yazılar Bizim Ahıska dergisinin 31-55. sayıları arasında ve Eğitişim dergisinin 68-70. sayıları arasında ve Çapar dergisinin özel Ömer Faik Numanzade Sayısı’nda çıktı. Daha fazla bilgi için bakınız: www.ahiska.org.tr ve www.egitisim.gen.tr
[2] Dr. ridvanchitil@gmail.com
[3] Qayıbzadə Abbas ağa Mirzə Nəbi əfəndi oğlu (9 Ekim 1849, Qazax ilçesi – 1919, Qazax ilçesi) – şair, tercüman ve maarif hizmetçisi. (https://az.wikipedia.org/wiki/Abbas_a%C4%9Fa_Nazir) (Erişim tarihi 20.04.2023)
[4] İosif Rotter (rus. Иосиф Роттер) – XIX. asrın ikinci yarısı – XX. asrın birinci yarısında yaşamış Alman ressamı. (https://az.wikipedia.org/wiki/%C4%B0osif_Rotter) (Erişim tarihi 20.04.2023)
Cok ilginç yazi ve bilgiler, yokluk icinde boyle mucadele veren insanlar cok cabalamiş, biz millet olarak halen akıllanmamışız, bundan sonra da akıllanmayız.