Bireysel Silahlanmaya Hayır (mı?)
Bizde eskiden her erkeğin kuşağında kılıç yarısı bir kama, her kadının tumanında da bir hançer bulunurmuş. 1930’larda bunları taşımak yasaklanmış. Hatta toplamışlar. İlçedeki demircilik ve bıçakçılık zanaati neredeyse bitmiş. Bıçak yapan birkaç usta da artık hobi tatmini yapıyor.
Kama yasaklansa da bıçak ile tabanca taşıma geleneğini sürdürdük. Bizde bıçağı olmayan hiçbir köylü yoktur. Hayvancılık yapan birisi için bu kaçınılmazdır, her an yanlış ot yiyen bir hayvandan gaz çıkarmak, kan almak ya da ölmek üzereyken murdar olmaması için kesmek gerekebilir. Ağaçtan bir alet yapmak için de temel araç bıçaktır. Ama bıçak aynı zamanda bir silahtır: Deler, keser, doğrar! Yanisi, biz hep bireysel olarak silahlı insanlardık.
Bizde oğlan çocukları altı yaşında işbaşı yapardı. Bu yaş aynı zamanda silahlanma yaşıydı da. Altı yaşında bana namlulu bıçak alındı. Kınını da kayışıma taktılar. Bunun eğitimi de verildi. Onu nasıl kullanacağım öğretildi. Kendimi yaralamamalıydım. Yine de sık sık elimi kesiyordum. O bir aletti ama silahtı da. Tembihlenirdik. “Onuruna halel gelmedikçe, kavga etsen, dayak yesen bile kullanma!” denilmiştir. Şeref önemli; zira insan şerefi için yaşar. İşte orada gözünün yaşına bakmayacaksın, denirdi.
Büyüyünce de bıçak olmasa bile her an silah olarak kullanılabilecek bir eşyam yanımda daima vardı. Hiç silahsız olmadım. İnsanlarla genellikle sorun yaşamayan biriyim. Kimseye bildiğim, kasıtlı bir kötülüğüm olmamıştır. Durduk yerde tedirgin ve korkak bir insan da değilim. Silahlılık bir gelenek ve alışkanlık.
Sonra devlet bana silah verdi. Müfettiştim ve dağ bayır dolaşıyorduk. Müfettişlikten sonra geri almadılar ama vergisini artırdılar. İllallah ettirdiler, verdim birisine. Şimdi bir av tüfeğim var.
Evde ateşli silah ve çocuklarınız varsa ciddi bir tehlike altında olabilirsiniz. Çocuklar onunla oynamak isteyebilir; izlediği bir filmden sahneyi canlandırmak onlar için iyi bir oyundur. Bunun oyuncak olmadığını öğretmeniz gerekir. İyi babalar çocuklara durumu anlattıktan sonra götürüp kullanmayı öğretir. Ateş eder, meraklarını giderirler. Ne kadar ciddi ve tehlikeli olduğunu gösterirler. Bir daha da dokunmazlar! Yine de dikkatli ve tedbirli olmak gerekir!
“Efendim, silahlı olsan da öldürmek isteyen öldürür zaten!..” Kim bilebilir? Öyle olsa bile, kolay ceviz olmadığınızı bilen cani, biraz zahmet etmiş, saygı göstermiş olur.
Bir av tüfeği ile yoldaşız şimdi. Kundağına domuz mermisi yerleştirince her türlü domuzu şeytanına kavuşturur.
Şimdiye kadar hiçbir canlıya doğrultmadım. Hiçbir hayvana da doğrultmam ama onuruma ve canıma yönelik bir saldırı görürsem sadece doğrultmakla kalmam!
“Bireysel silahlanmaya hayır” kampanyası açanlar var. Hukuk devletine ve bunca güvenlik gücüne rağmen bizim köyün dağları bu ülkenin şehirlerden daha güvenlidir. Ülke nüfusunun bilmem ne kadarı terör örgütlerinin tezgahından geçmiş, ipsiz sığıntılarla dolduruldu. Sınırdaki dağlardan ellerinde çantalarla gelen on binlerce yabancı genç erkek gördük. Çantalarında ne olduğunu bilmiyoruz! Birkaç okumuş tatlı su entelinden başka memlekette silahı olmayan da yok gibidir! Onurunuz değerliyse, onu korumak için güvenceniz de olmalıdır.
Ne demiş atalarımız: Deli deliyi görünce değneğini saklarmış. Saklamakla kalmıyor, daha saygılı da oluyor.
Ve silahlı olmak sünnettendir. Unutan Müslümanlara bu sünneti anımsatmış olayım. O da sevab-ı kebairdenmiş!