Eğitim ve Demokrasi

Sayı 54- Nisan 2017

Eğitimin birey, aile ve toplum açısından beklenen en önemli işlevi değiştirici, dönüştürücü ve geliştirici olmasıdır. Bireyleri daha bilinçli, akılcı ve tutarlı bir tutum ve davranışa kavuşturmasıdır. İnsanları bencillikten, tembellikten, aymazlıktan kurtarmasıdır. Toplumsal yaşamda çalışkanlığın, üretkenliğin, barışın ve sevginin maya tutmasıdır. Yurt, bayrak, millet sevgisinin çoğaltılması ve yaşatılmasıdır. Yurttaşlık bilincinin, hukuka, ahlak kurallarına uymanın din ve vicdan özgürlüğünün, çoğulculuğun ve ortaklaşa yaşama estetiğinin öneminin anlaşılmasına katkı sağlamasıdır…

Eğitim bir final, amaç değildir. Beklenen, sosyal, ekonomik, kültürel, milli, ahlaki ve insani bir gelişme düzeyine ulaşabilmek için değiştirici ve dönüştürücü özelliği olan bir araçtır. Eğitimden beklenen işlevlerin istenen kıvamda, yerine gelebilmesi için eğitim sisteminin yapısı çok büyük önem taşır. Eğitim sisteminin yapısını belirleyen çok önemli iki şey vardır. Eğitimin programlarından beklenen değişim ve dönüşümlerin sağlanması ve sonuçlara ulaşabilmesi için, amaç ve içerik büyük önem taşır. Çünkü “Ne ekersen onu biçersin” ya da “Rüzgar eken fırtına biçer” atasözleri eğitimden beklenen sonuçları anlatır. Örneğin; ırkçı, faşist, ayrıştırıcı, kinci, ötekileştiren… değerlerle bezenilen bir eğitim programından, barışçı, çoğulcu, uzlaşmacı, sevgi ve kardeşlik duyguları ile dolu bireyler yetişmez. Çoğulcu ve demokrat bir toplum oluşturulamaz. Ya da, üretmenin, çalışmanın, bilimsel ve akılcı düşünmenin öğretmediği ve ya önemsenmediği bir programla teknolojik gelişmeler elde edilemez. Hukuka, ahlaki, insani değerlere saygılı bir yurttaşlık bilinci verilemez. “Kır şişeyi dön köşeyi” yahut “Gemisini yürüten kaptandır” gibi sorumluluk duyguları eksik, demokrasi bilincinden yoksun bireylerin çoğalması kaçınılmaz olur.

Eğitim programlarının içerinin çağdaş bir yapıda olabilmesi iki koşula bağlıdır. Eğitim yöntem ve kaynaklarının çağdaşlığı ve program içeriklerinin çağdaşlığı.

Eğitim kaynakları, hurafelerden, önyargılar ve modası geçmiş söylem ve uygulamalardan arındırılmalıdır. Onların yerine, akla, bilime, hukukun üstünlüğüne, temel hak ve özgürlülere, çoğulculuğa ve demokrasiye önem veren bilgi kaynakları seçilmelidir. Ortaklaşa, sevgi ve kardeşlik duygularına dayalı ayrıştırıp ötekileştirmeyen bir değerler dizgesi sunulmalıdır. Toplumsal dayanışmasının, ulusal birliğin ve demokratik yaşama biçimin önemi vurgulanmalıdır.

Bir ülkedeki eğitim programlarının üç önemli ana başlığı kapsaması beklenir. Birincisi çağımızın gerekleri ve özelliklerine uygun bir bilgi ve kültür birikimi edinmelerini sağlamak. İkincisi, insanları mesleki ve teknik eğitim bilgileri ile donatıp para kazanacakları profesyonel meslek sahibi yapabilmek, üçüncüsü de, ülkeye özgü, yurt, bayrak, millet sevgisi ve yurttaşlık bilinci ile donatmak.

Doğal olaylarının oluşum şekilleri, doğanın ve çevrenin insan yaşamındaki önemi, insan soyunun ve insan topluluklarının doğuşu, gelişmeleri, bilim ve teknolojinin yaşamı kolaylaştırıcı üstünlükleri, sağlık, hijyen, komşuluk, dostluk, sevgi, yasalara uyum, ahlaki kurallara saygı vb. konular bilgi ve kültürün öğrenilmesi, yaşanılması ve aktarılması açısından büyük önem taşır. Çünkü insan içine doğduğu ve yaşadığı dünyayı doğru öğrenmek ve ona uygun davranmak zorundadır. Toplum içindeki insanı nezaket kuralları da buna dahildir. Selamlaşma, hal-hatır sorma, kuyruğa girme, kırmızı ışıkta durma, kamu araçlarında yaşlı ve sakatlara yer verme, büyüklere saygı, küçüklere sevgi, kendisi gibi olmayanlara karşı empati yapma, hoşgörülü olma, önyargılardan uzak durma, insanların bilgi ve kültür birikiminin sonucudur. Bu bilgilerin çoğu eğitim kurumları tarafından öğretilir.

Eğitim sisteminden beklenen ikinci konu mesleki ve teknik eğitimdir. Bir toplumun her türlü maddi ve ekonomik kalkınması, toplumsal refahın artması, sağlık hizmetlerinin yeterli hale gelmesi, ülkenin yollar, köprüler, limanlar, üretim birimleri (fabrika, atölye…) ve üretim araçları ile donatılması mesleki ve teknik eğitimden öğrenilenlerin etkin bir şekilde kullanımı ile mümkün olur. Ülke ekonomisinin ihtiyacı olan yetişmiş insan gücü ile eğitim sisteminin yetiştirdiği insan gücü arasında nitelik ve nicelik açısından bir uyum olması lazımdır. Örneğin bir mimarın katkıları, yapmış olduğu yol, köprü, bina, ev, fabrika yapımındaki doğru proje uygulamaları ile ortaya çıkar. Bir mühendisin katkıları, makine yapımı, fabrikalardaki teknik hizmetlerin etkin kullanımı ile mümkün olur. Bir öğretmenin katkıları eğitim sistemi içerisinde, uzmanlık alanına uygun bir görev yapabilmesi ile etkinleşir. Eğer mimarı büro memuru, mühendisi güvenlikçi, öğretmeni kapı görevlisi yaparsanız alınan mesleki ve teknik eğitim büyük oranda boşa gitmiş, ülke kaynakları israf edilmiş olur. Ayrıca, mesleki ve teknik eğitim sahiplerinin işsiz kalmaları daha ağır bir sorundur. İşsizlik konusunda kısa bir anımsatma yapalım. Türkiye’deki altı milyonu aşkın ve çoğu eğitimli işsiz sayısı Yunanistan’ın çalışan nüfusu kadardır. Eğer bu işsizler kendi uzmanlıklar alanlarına uygun işlere yerleştirilebilseler, her yıl Yunanistan’ın milli geliri kadar (takriben 250 Milyar Dolar) mal ve hizmet üretebilirler. Ya da, yaşanılan işsizlik dolayısıyla, Türkiye her yıl 250 Milyar Dolarlık milli gelirden mahrum kalmaktadır.

Eğitim sisteminden beklenen üçüncü görev ise, bireylerde yurttaşlık bilinci, yurt sevgisi, bayrak ve millet tutkusu ve bağlılığı oluşturmaktır. Bir ülke yurttaşının, yurdunu, bayrağını ve ulusunu sevmesi ve yaşadığı toplumun ortak değerlerine bağlı kalması kadar normal şey olamaz. Bunun tersi yanlıştır. Fakat insanların, milletini, yurttaşlarını sevmesi başka milletlere düşman olmasını gerektirmez. Aynı şeyler bayrak ve vatan içinde söylenebilir. Üstelik bu sevgi bağları ve ortak idealler ne kadar güçlü ise toplumsal yapı o kadar dayanıklı ve sürekli olur. Ancak, insanların yurt, bayrak ve millet sevgileri başka milletlerin yurtlarına, bayraklarına ve halklarına düşmanlık üretmemelidir. Başka uluslara düşmanlık, milliyetçilik değil, ırkçılık ve şovenizm olur. Çünkü diğer devlet yurttaşlarının da kendi yurtları, bayrakları ve uluslarını sevme hakları vardır. Irkçılığın, şovenizmin ve başka olanlara düşmanlığın boy verdiği bir iklimde çoğulculuk gelişmez, demokrasi ve ortaklaşa yaşama bilinci oluşmaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu M. Kemal Atatürk “Yurtta barış dünyada barış” diyerek iç ve dış barışın ne kadar önemli olduğunu göstermiştir.

Kıssadan hisse; eğitim sisteminin toplumsal değişimi doğru yönde değiştirip dönüştürebilmesi için bu sistemin yönteminin doğru, kaynaklarının akıl ve bilime dayalı, hurafelerden uzak, içeriğinin de çağdaş bir ulusun amaçları ile örtüşmesi gerekir. Eğer sistem, ulusallıktan uzaklaşır, kısır çekişmelerin, bazı ideolojilerin ve parti politikalarının kurbanı edilirse ortak yurttaşlık bilincine sahip bireyleri yetiştirmekten uzaklaşır. Toplumdaki çelişkiler, çekişme ve çatışmalar artar. Demokrasi, çok kültürlülük ve ortaklaşa barış, sevgi ve kardeşlik duyguları bundan zarar görür. Milli eğitim ırkçı ve dinci eğitim yuvası olmamalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir