İnsanın doğa karşısında bilmediğinin farkına varması ve bu bilgisizliğine yenilmeyeceğine, yani doğaya başkaldırması, insanı bilime ve üretmeye götürmüştür. Tüketicilikten üreticiliğe geçmesiyle de uygarlığın temellerini atmaya başlamıştır. Düşünen ve üreten insanlar çoğalmış topluluklar haline gelmişlerdir. Her bir topluluğun uygarlık tarihine ayrı bir katkısı olmuştur.

Anadolu coğrafyasına baktığımızda uygarlığa; yazdıkları ve yaptıkları eserlerle son derece yararlı olmuş; Yunus Emre, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Mimar Sinan, İbn-i Sina gibi dünyada tanınmış düşünürler yetişmiştir. Fakat bu böyle devam edip gelememiş. Her yerde olduğu gibi Anadolu’da da uygarlığa katkı zamanla artmış ya da durgunlaşmıştır.

Günümüze baktığımız zaman insanlarımızda, özellikle gençlerimizde, AR-GE’ye önem verme oranı azalmıştır. İnsanlarımız daha çok uygarlığın somut tarafları üzerinde duruyorlar; lüks mekânlar, pahalı araba markaları, kılık kıyafet vs. Bu durum da günümüz kapitalist dünyasının işine son derece gelmektedir. Neticede daha çok tüketici toplumlar yaratmaya dayalı bir sömürü sistemidir. Ülkemiz ne kadar zengin bir kültürel geçmişe sahip olsa da özünde sömürgecilik olmadığından kapitalist dünyaya ayak uyduramamış. Dolayısıyla iktisadi alanda sıkıntılar yaşamaktadır. Bu sıkıntıları da en çok genç dinamik nüfus yaşamaktadır. Çünkü genç nüfus istihdamda, işsizliği asgariye düşürmekte zorluk çekmektedir.

Çocuk yaşında eğitim hakkından vazgeçmiş ailesine bakmak zorunda kalanlar…

Aileler tarafından bakılmadığı için sokaklara atılan ve toplum için potansiyel bir tehlike haline gelen gençler…

İlk ve orta öğretimini bin bir sıkıntı içinde; deftersiz, kitapsız, umutsuz bir şekilde bitiren gençler…

Hiç hak etmedikleri halde ÖSS engeliyle öğrenim hayatı biten gençler…

Bütün bu zorluklara, maddi sıkıntıları, yarım yamalak eğitime rağmen yükseköğrenime yerleşene gençler; üniversiteye yerleştikten sonra yiyecek, içecek, barınma sorunların en yoğun ve acımasız şekilde yaşıyorlar. Buna rağmen okulu bitirip ailesinin yükü olmaktan bir an önce kurtulmak, iş hayatına atılıp kendi ayakları üzerinde durmak istiyorlar. Fakat bu sefer de karşıların KPSS denilen barikat çıkıyor. Bu barikata takılıp yıllarca toplum içerisinde nitelikli işsiz sıfatıyla dolaşan gençlerimizin yaşadıkları travmayı anlamak, empati kurmak çocukları Amerikalarda, Almanyalarda, kolejlerde okuyanlar için zor olmasa gerek.

Eğer yeni Yunusların, Mevlanaların, Mimar Sinanların yetişmesini istiyorsak; gençlerin düşün dünyasına aktif bir şekilde katılmasını sağlayacak tedbirler alınmalıdır. Özellikle eğitim sistemini yöneten ve yöneteceklere çok iş düşmektedir. Aksi takdirde statik, çağdaş gelişmeleri takip edemeyen solgun benizli bir toplum olmamız kaçınılmazdır.

You have no rights to post comments