Bu hızlı değişim çağında dünyaya egemen olacaklar ‘öğrenenler’ olacaktır, ‘ bilenler ’ ise çoktan artık varolmayan bir dünyanın parçasıdır.”
Eric Hoffer
Tüm insanlığın önemini tartışmadığı bir gerçektir eğitim. Hem ulusal kültürlerin hem dinlerin hem bilimin ortaklaşa benimsediği belli başlı kavramların başında gelir eğitim. Eğitim; belli bir konuda, bir bilgi ve bilim dalında yetiştirme ve geliştirmedir. Yeni kuşakların toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etmedir; terbiyedir.
Eğitim üretime yönelik olmamalıdır. Eğitim kurumlarında laik, demokratik eğitim uygulanmasına son verilmeli. Din ve Bireysellik eğitimde ilke haline getirilmelidir. İnsanlık, eğitim konusunda ciddi bir hastalığın sancılarını yasamakta ve bu ülkemize de yansımaktadır. Çocuklara ancak yetişkinlerin baş edebileceği özgürlükler ve seçenekler verilmeli. Cevaplayabilecekleri konularda değil, her konuda fikirleri sorulmalı. O evrensel ve hala geçerli olan bilimsel eğitim ve öğretim prensipleri kenara itilip, unutulmalı. Bütün yük çocukların omuzlarına yüklenmeli.
Şu Konularda Çocuklara Danışılmalı :
• Hangi konuyu öğrenmek istersin?
• Bugün okula giderken ne giymek istersin?
• Hangi dersleri almak istersin?
• Okulda hangi kurallar olsun?
• Kurallara uymayanlara ne yapalım?
Eğitimin prensipleri bir kenara itilip, çocuk yetiştirmenin bir bilim olduğunu unutmalıyız; öğretmen okullarına ne gerek var diyerek bu okulları kapatmalıyız. Okullarımız çocuklara sadece bilgi yükleme yarışına mahkum olmalı.. Yani sadece zihinsel alanda faaliyet göstermeliler.
Büyük önderimiz Atatürk’ün dediği gibi: “Eğitimdir ki bir ulusu ya özgür, bağımsız, şanlı, yüce bir toplum halinde yaşatır veya bir ulusu esirliğe ve sefalete terk eder.” Ulusal değerlerden, bilimsellikten yoksun eğitim sistemi oluşturmak gerekir. Sonuçta; bilgisiz, akli, mantığı, muhakemesi gelişmemiş sanal bir gençliğe sahip olunmalı. Böylece millet, bağımsızlık, vatan, özgürlük gibi kavramlar anlamını yitirmiş olur. ‘ Çantasız eğitim ’, ‘tahtasız, tebeşirsiz eğitim’, ‘önlüksüz, formasız eğitim’, ‘öğrenci merkezli eğitim’ gibi içi boş sloganlar sanırım bizi ‘ öğretmensiz eğitime ’ götürecek ki işte o zaman ne koruyacağımız gençlerimiz ne de ülkemiz kalacak. Buna bir de uzun süredir öğretmen yetiştirmediğimizi de eklersek bu ülke yıkılmaya mahkum olur. Kılık kıyafette; özgürlük adına, kişilik kazanma adına yapılanlar ‘ öğrencinin öz disiplin geliştirmesine’ olumsuz etki yapacaktır. Kılık kıyafete “şekilcilik” açısından yaklaşılmalı; Ekonomik durumumuza, milli gelirimize, ulusal birliğimize, caddemize, parkımıza, ormanımıza, hapishanemize… baktığımızda eğitimdeki başarısızlığımızı açıkça görürüz. Türk dilinin eğitimdeki etkinliği azalttırılıp yabancı dil eğitiminin önemi vurgulanıp; yabancı dil eğitimimizin üzerine bir sis gibi çöktürülerek ana dil unutturulmalı. Böylece öz benlik kavramı yok edilmiş olur. Bu da ülkenin yıkılmasını kolaylaştırır.
İşte size iki tür eğitim: Biri yalnız fikri yapıyor, çocuğun, gencin kafasını bilgi ile dolduruyor, onu sanki bilgi ve geçerliliği kalmamış kuramsal bilgiler hummalı yapmalı; öteki duygu yapmalı, var olmak, milletini yaşatmak, bu uğurda ölmek fikri veriyor, ayrıca kendini ve dünyayı tanıyacak kadar uygulamalı bilgi sahibi yapmamalı…
Birinci şekilde yetiştirilen duygusuz, kendine güvensiz, geçersiz bir eğitimin kurbanı olmalı. Böylece memur olur, esir kalır. İkinci tür eğitim alan duygulu, kendine güvenen, onurlu olduğu için hayatını özgürce kazanıyor, gerekirse çeteci, ihtilâlci oluyor. Artık hiç düşünmeye, tereddüde gerek yok. İşte bu eğitim farkı ülkenin ağır ağır yıkılmasına zemin hazırlar.
Okullarımızda bilgili, terbiyeli, belleği güçlü, parlak söz söyleyen gençler yetiştirmeliyiz. Fakat yalnız bir şey yetişmemeli: Adam! Ülkenin muhtaç olduğu aktif, girişimci, azimli, cesaretli adam! (…) Bize, sorumluluğu büyük bir geçmişin bıraktığı bu eğitim sistemi, belki ülkemizin düşmanları kadar, belki de onlardan daha çok felâketimizi hazırlıyor. Okullarımızın ürünü sıska, kambur, beyinsiz, duygusuz, azimsiz, girişimsiz, dirençsiz, korkak insanlar olmalı ki ülke kendiliğinden yıkılsın. Askerî okullarda subaylarımıza psikoloji ve bilim gücü üstünlüğü kazandırma yeterince önemsenmemeli ki ülkeyi yıkılmaktan kimse kurtarmasın.
• dil
• matematik
• fen Bilimleri
• sosyal Bilimler
• sanat
• felsefe
Bu bilimlerin yerine din eğitimini daha ön planda tutarak öğrenciye eğitim verilmeli. Din ağırlıklı eğitim sonucu: Gençliğe, seçecekleri meslek ne olursa olsun, matematik öğretilmemiş olur. Bu suretle her konuda net düşünebilen, muhakeme edebilen, sorgulayabilen, kendine güvenen, yaratıcı insanlar yetişmeyecektir. Kişinin kendi ülkesinin ve içinde bulunduğu insanlığın geçmişindeki olay ve şartlarını, imparatorlukların yükseliş ve düşüş nedenlerini; uygarlıkların gelişimlerini kontrol eden kanunları anlamaya, ülke ve dünya coğrafyasını tanımaya yer veren tarih ve coğrafya dersleri eğitimimizde yer almamış olacak.. Ahlak eğitimi olmadığı takdirde her şeyin temeli olan zihinsel denge gelişemez. Çocuğun kibir, düşmanlık, intikam, kıskançlık, bencillik gibi kötü hislerini kontrol etmek, yardımseverlik, dayanışma, vatanseverlik gibi iyi hislerini geliştiremez.Bu da ülkenin hızlıca yıkılmasını sağlar.
Hayatin temelde trajik olan akışına karşı, bireye en iyi korunmayı dini inanç ve felsefe sağlayabilir. Çocuk ve gençlerin bilgi yoğunluğu, hayatin zorlukları karsısında güçlü olmayı onlara ne yazık ki sağlayamıyor. Eğer gençlerimizi, kuvvetli bir inanç sistemi yerine körü körüne inanç aşılaya bilirsek din eğitimiyle her şeylerini esir almış oluruz. Bir insanın yetişmesinde ve ülkesini savunmasında etkin rolü sınıf öğretmenleri oynamaktadır. Bunu engellemek için sınıf öğretmenliğine başka branşlarda atama yaparak gençliği yetişmeden zehirlemiş oluruz. Mesela sınıf öğretmenliğine, ziraat mühendislerini atamak… İlk öğretimimizde olduğu gibi lisemizde de bu anlayışla, gençlerimizin öz değerlerini ön planda tutan, özgüvenlerini geliştirebilen; özdenetimlerini yapabilen; gerçeklere ve güzelliklere aşık; kendisiyle ve çevresiyle barışık, güçlü bireyler olarak yetişmemelerini sağlayarak robot insanlar yetiştirmiş oluruz.Böylece bu insanların ülkesini yıkmaya gerek kalmaz
ülke kahrından intihar eder:)
Eğitimden ve öğretimden kızları ve kadınları uzak tutmalıyız ki: Bugünkü çoğu kadınlarımız gibi, bir atin kişnemesinden, bir köpeğin havlamasından ürken ve içlerine fenalık gelen korkak kadınlar, mangal ve soba başında yünlü entari, yünlü çorap, yünlü hırkalar içinde titreyen, yaşamının üçte birini hastalıklı geçiren, günlerini minder üzerinde saatlerce sakız çiğneyerek öldüren, sokağa çıktı mı seksen yerde mola veren yorgun hanımlar yetiştirmiş oluruz. Bu da Kurtuluş Destanı yazan kadınların yok olmasını sağlar ve ülkenin yıkımında çaresizlik simgesi olur.Eğer kızlarımızın eğitimine özen göstermezsek, yine eski hamam, eski tas kalırız. Yine annelerimiz bize çarpık bacaklı, yüzsüz, atıl, korkak, memurluk peşinde koşan, azimsiz, kararsız, dirençsiz çocuklar yetiştirir.
Sonuç olarak diyebilirim ki: Eğitim yoluyla bir ülkeyi yıkma yolları aradım. Ama gördüğüm manzara ve ortaya koyduklarım geçmişten günümüze Milli Eğitimimizin görüntüsünden başka bir şey olmadı ve öğrendiğimde ülkemiz faydalı görünen eğitim sistemimizle zamanla erimekte. Bir an önce uyanıp ülkemizi içten içe erimekten kurtarmalıyız.
Eğer bir senaryo yazmak gerekirse işte size senaryo:
YER: TÜRKİYE CUMHURİYETİ
TEŞKİLAT: MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI
MİLLİ EĞİTİM BAKANI: HÜSEYİN ÇELİK
SINIF ÖĞRETMENLERİ: ZİRAAT FAKÜLTESİ MEZUNLARI
VERİLEN EĞİTİM: DİN AĞIRLIKLI VE EZBER SİSTEMİ
SİSTEM: KARMA SİSTEM YOK
ÖĞRENCİ: HAYAL ALEMİNDE
EĞİTİM SÜRESİ: SÜREKLİ TATİL (KUTLAMA GÜNLERİ, ÖZEL GÜNLER…)
ÜNİVERSİTELERİN DURUMU: SERBEST, ÖZERKLİK YOK. (KADRO SIKINTISI, SİYASİ KADROLAŞMA)
YÖK’ÜN DURUM: NEFESİ KESİLMEK ÜZERE
ÜNİVERSİTEYE GEÇİŞ SİSTEMİ: İÇLER ACISI, ÖSS ADALETSİZLİĞİ VE REZİLLİĞİ
ÜNİVERSİTE MEZUNLARININ DURUMU: İŞSİZ VE BÖLÜCÜ GÜÇLERİN ELİNDE DEVLETE KARŞI KULLANILAN BİR SİLAH…
SONUÇ: Uyanmamız lazım!