Yabancı Dil Öğretiminde Sorunlar

Sayı 34- Nisan 2012

Yabancı dil eğitimi ülkemizde maalesef hiçbir zaman istenen düzeye gelememiştir. Yıllardan beri öğrencilerimizin bir türlü yabancı dil öğrenemeyişi tartışma konusu olmuştur. Her kafadan bir ses çıkmış, uzmanlar ve uzman olmayanlar kendi görüşlerini beyan etmiş ama bir türlü sağlıklı bir neticeye ulaşılamamıştır. Meşhur birkaç üniversite hariç üniversitelerde dahi bu sorun tam olarak çözülememiş ve şu önyargı halkımızın kafasına yer etmiştir: Türkiye’de asla yabancı dil öğrenilmez. Yabancı ülkelere gitmek ve dünyanın parasını dökmek gereklidir. Peki, neden bu soruna bir türlü çare bulunamıyor? Çünkü sorunun kaynağı bilinmiyor. Bir hastalığa çare bulmak için ilk önce onu teşhis etmek gerekir. Daha sonrada bu teşhisi koyan doktor veya doktorların bu tedaviyi uygulaması gerekir. Ülkemizde henüz bu soruna henüz sağlıklı bir teşhis konulabilmiş değil. Peki nedir bu sorun? Bir İngilizce Öğretmeni olarak elimden geldiğince açıklamaya çalışayım: İlkönce şunları  saptayalım:

1-) Yabancı dili kime öğretiyoruz?

2-) Yabancı dili neden öğretiyoruz?

3-)Yabancı dili nasıl öğretiyoruz?

1- YABANCI DİLİ KİME ÖĞRETİYORUZ?

Yabancı dili kime öğretiyoruz? Yabancı dili bütün öğrencilere, yani her kesimden, ihtiyacı olsun veya olmasın, yaşadığı şartlar buna uygun olsun veya olmasın herkese ama herkese öğretmeye çalışıyoruz. İnsan doğasında bir özellik vardır bunu eğitimciler iyi bilir fakat uygulayamaz. İnsan sadece ihtiyacı olan ve ilgi duyduğu şeyi öğrenir. Birçok bölgemiz vardır ki yabancı dil burada yaşayan insanlar için hiçbir şey ifade etmemektedir. Bununla ilgili yaşadığım bir olayı aktarmak istiyorum.

Görevimin ilk yıllarıydı ve Bolu ilinin kırsalında bir ilköğretim okulunda çalışıyordum. Fakat öğrencilerin seviyesi o kadar geriydi ki değil İngilizce öğrenmek birçoğu 7. 8. sınıfta olmasına rağmen doğru dürüst okuma-yazma bilmiyorlardı. Ailelerin sosyo-ekonomik durumu çok düşüktü. Çocukların evlerinde okuyabilecekleri kitap, dergi, gazete hiçbir şey yoktu. Bırakın İngilizceyi Türkçeyi bile zor konuşuyorlardı ve birçoğu açlık çekiyordu. Hatta hiç unutmuyorum açlıktan bir deri bir kemik kalmış bir öğrencim bana “öğretmenim iki gündür bir şey yemiyorum, ayakta duramıyorum demişti. Şimdi soruyorum sizlere bu çocuk için yabancı dilin ne anlamı olabilir. Kısacası dersin ve okulun ne anlamı olabilir? Bir başka öğrencimde şu soruyu sormuştu: Öğretmenim ben çiftçilik yapıyorum, İngilizce öğrenip ne yapacağım, ineklerle mi konuşacağım? Onun ve diğerlerinin tek derdi karnını doyurmaktı. Evet gene aynı süreç işliyordu ve insanlara deli gömleği giydiriliyordu. Biz bu çocuklara İngilizce, Tarih, Matematik vesair dersler öğretmek için kendimizi parçalıyorduk. Şöyle bir empati kurmaya çalışalım: İşsizsiniz, evsizsiniz ve açlıktan can vermek üzeresiniz, birtakım adamlar geliyor ve size diyor ki, gelin sizin için bir program hazırladık, bu programa katılırsanız gelecekte bir işiniz olacak ve rahat edeceksiniz, sizi bir yere kapatıyorlar ve hayatla hiçbir alakası olmayan veya size o anda öyle gelen birtakım bilgileri kafanıza doldurmaya çalışıyorlar. Bu arada size Aborjin dili öğretmeye çalışıyorlar. (Sizin bir aborjinle karşılaşma ihtimaliniz ne ise onların da bir İngilizle karşılaşma ihtimali o kadardır) Karnınızın aç olduğunu söylediğiniz zaman ileride doyacağını söylüyorlar. Bu ilerisi de en az 8-10 yıl sonrası.  Ne düşünürsünüz? Ne hissedersiniz? Lütfen hayalinizde canlandırmaya çalışın. İşte o insanlarda aynen bunu hissediyorlar.

2- YABANCI DİLİ NEDEN ÖĞRETİYORUZ?

Bu soruda öncekiyle yakından ilintilidir. Bu sorunun cevabına geçmeden önce gene bir hatıramı anlatayım. Yazları bazen Antalya’ya gideriz. Bir gün burada sahilde geziyorduk Kaleiçi tarafına doğru ilerlerken karşımıza birtakım sokak satıcıları çıkmaya başladı. Etrafta bir hayli de turist vardı. Satıcıların bazıları yaşları küçük çocuklardı ve turistlere bir şeyler satmaya çalışıyorlardı. Her dilden konuşuyorlardı. Simitçi bir çocuk dikkatimi çekti. Yanına gittim ve kaç dil bildiğini sordum. Abi, birkaç tane biliyorum dedi. Turistlerle anlaşacak kadar İngilizce ,Almanca, Fransızca ve Rusça  biliyordu. Peki bu çocuğa kim öğretmişti. Tabiî ki hiç kimse, ihtiyacı olduğu için kendisi öğrenmişti. İşte insanoğlu sadece ihtiyacı olan şeyi öğrenir. Kars’ta yaşayan bir insana ne kadar yüzme öğretebilirsiniz? Ama Fethiye’de yaşayan hemen hemen herkes yüzmeyi bilir. Çünkü ihtiyacı vardır? Burada eşitlikten bahseden bazıları şu soruyu sorabilir: Kars’ta yaşayan bir insanın yüzme öğrenmeye hakkı yok mu? Var elbet ama ne zaman? O da bir gün Fethiye’ye gelirse ve ihtiyaç hissederse öğrenir. Velhasıl kelam günlük hayatta hiçbir şekilde kullanılmayacak olan yabancı dil yüz sene ders verilse öğrenilemez.

3- YABANCI DİLİ NASIL ÖĞRETİYORUZ?

Eski nesillerin çoğu bilir, okullarda okutulan bir İngilizce kitabı vardı: An English Course For Turks. Yani namı diğer Mr. Brown ve Mrs Brown’lu kitap. Bu kitap içerik ve metod olarak tam bir rezalet ve ilkellik örneğiydi. Peki, bu kitap ne kadar okutuldu biliyor musunuz? Tam 45 yıl. Evet, 45 yıl 2 belki 3 nesil bu kitapla okudu. Bu kitap nesillere hiçbir şey öğretmedi ama ne hikmetse bu kitaptan asla vazgeçilmedi, sonra da insanlar çocuklarımız neden yabancı dil öğrenemiyor diye sordu. Şu andaki kitaplar da bir parça iyileştirilmiş olmakla beraber çok iyi değiller. Bir defa öğrencinin seviyesine uygun değiller. Dilleri çok ağır ve sıkıcı. Birçok edebi ve bilimsel terimler mevcut, Günlük konuşma diliyle pek bir alakası yok. İçlerinde öyle cümleler var ki değil bunların İngilizcelerini, Türkçe çevirilerini bile söylemek çok zor. Bu iş yeni Türkçe öğrenmeye başlayan bir yabancıya M. Akif Ersoy’un eserlerini öğretmek gibi bir şey. Öğrenci daha merhaba, ne haber, ne yapıyorsun demeyi öğrenmeden ona mişli geçmiş zamanın hikâyesini öğretmeye çalışıyoruz. Hâlbuki yabancı dil öğretim metodunda natural acqusition (doğal edinim) diye bir kavram vardır. Buna göre bir çocuk kendi anadilini öğrenirken çevresinden duyarak ve taklit ederek öğrenir. Yabancı dil de bu durum tam olarak gerçekleştirilemez. Ancak metot mümkün olduğunca buna yakın olmalıdır. Cümleler yalın, basit, kısa, doğal ve günlük hayatta kullanılan cümleler olmalıdır. Ayrıca kullanılan her cümlenin bir bağlam içerisinde geçmesi gerekir. Yani bir anlam ve mantık bütünlüğü olmalıdır.  Her cümle bir olaya denk gelmelidir. Bunun için basitten başlayan öğrencilerin seviyesine uygun filmler yapılmalı ve  öğrenciler doğal ortam içerisinde dilin nasıl kullanıldığını görmeli ve duymalıdır. Ayrıca mümkün olduğu kadar çok pratik yapılmalıdır. Bunun için de o dili ana dili olarak kullanan insanlarla temas yararlı olacaktır. Ayrıca öğrencinin seviyesine ve ihtiyaçlarına uygun olan programlar öğretmenler tarafından yapılmalıdır. Bizdeki durum şuna benziyor. Bir doktor hastayı muayene ediyor, teşhis koyuyor fakat tedavi edici ilacı veremiyor. Çünkü amiri olan hastane müdürü veya başhekim buna izin vermiyor ve hayır diyor bu işi ben bilirim diyor ve değişik illetlerden muzdarip olan bütün hastalara aynı ilacı veriyor. Peki, soruyorum bu şekilde bir hastanın tedavisi mümkün müdür?

Kısaca özetlemek gerekirse yabancı dil öğretimini dershaneler gibi profesyonel eğitim kurumları yapmalı ve insanlara ihtiyacı oranında gerekli olan bilgiyi doğru bir metot ile vermelidir. Aksi takdirde yabancı dil eğitiminde bir arpa boyu yol gidemeyiz. Son olarak da iş dünyasıyla  yakın iş birliği yapılmalı ve iş dünyasının ihtiyaçlarına göre eğitim şekillendirilebilmelidir. Ayrıca öğrenilen yabancı dil mutlaka çeviri, simultine  çeviri, turizm rehberliği, dış ticaret ve tıp gibi alanlarda da aktif olarak kullanılmalıdır. Yabancı dil öğretmenleri de iş dünyasıyla bağlantı halinde olmalı ve bu alanlarda çalışıp kendi birikimlerini ve deneyimlerini öğrencilerine aktarmalıdırlar. Aksi halde gerçek hayattan uzak ve özgür olmayan bir eğitim hiç kimseye fayda sağlamayacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir