Uygarlık Tarihinden Ders

Sayı 86- Nisan 2025

İslam Dünyası’nda bilimde yükseliş 8. yüzyılda başlamıştı. Ortadoğu’nun barbarları tarafından bastırılıp çökertildi. Kalanlar Endülüs’e sığınmıştı. Uygarlık bu kez de Batılı barbarların saldırısına uğradı; 1482’de Endülüs de imha edildi.

Osmanlı, 1482’de gemiler göndererek Endülüs Yahudilerini katliamdan kurtardı ve İstanbul’a taşıdı. Safarad Yahudileri. Bunlar İstanbul’a geldiklerinde matbaaları olan çağın ilerisinde, gayet uygar insanlardı. Osmanlı’ya önemli katkıları oldu.

Sonra huzur dindeymiş deyip dinlerini yaşamaya başladılar. Bilimden koptular. Matbaaları sustu… Okul, eğitim, bilim kültürleri çöktü. Yabancı dil öğrenmeye, okulda bilimsel eğitime, sıra, masa ve soba kullanmaya bile karşı çıkan, her yeni şeye “gavur icadı” diyen yoz-yobaz bir anlayışa teslim oldular. 1800’lerin başında Osmanlı’daki en cahil, en yobaz, en alt sınıfı temsil eden bir kitleye dönüştüler.

Bu durum dünyanın diğer yerlerindeki Museviler için de geçerliydi. Fransa’da bir avukat dünya Yahudiliğini ayağa kaldırmak için Alyans İsraelit Universal adlı bir örgüt kurdu. Amaç Yahudileri bulundukları ülkelerde insanca yaşayabilir ve toplumun üst konumlarına yükselebilir hale getirmekti. Bunun tek yolu da bilimsel eğitimdi. (“Laik” deme gereği duymuyorum. Laik olmayan eğitim bilimsel olamaz. Bilimsel eğitim de laik olan eğitimdir.) Bu laik eğitimi Musevi din adamları da destekledi!

Alyans mektepleri açıldı. En çok da Osmanlı memleketinde. Çünkü dünyadaki Yahudilerin çoğu Osmanlı’da yaşıyordu! Sonra ABD’ye taşındılar. Bilimsel eğitim alan Yahudiler bir kuşak içinde dipten zirveye çıktılar!

***
Kemalistler, Cumhuriyeti kurduklarında son elli yılını savaşla geçirmiş, harap bir ülke devralmışlardı. Abece değişmeden bir yıl önce 1927’deki nüfus sayımında % 8 okuryazarı olduğu belirlenen bir ülke. Lise ve üstü eğitimli insan sayısını söylemeye gerek yok, çünkü bir avuç! Meslekler bitmiş, yolsuz, okulsuz ve perişan bir ülke! Bilimi ve bilimsel bilgi kullanmayı önceleyen Atatürk’ün sağlığında gerçekten büyük bir atılım yapılmıştır. Nankörlüğe gerek yoktur. Bugün varolan birikim onun ve onun yolunu her şeye rağmen izleyenlerin sayesindedir. Atatürk’ten sonra kötü yönetim ve 1950’den sonra bilim yerine orta çağ rivayetleriyle yaşamayı erdem sayan zihniyet yüzünden Türkiye olması gereken yere, bilim toplumu düzeyine ulaşamamıştır. Yine, büyük ölçüde bu zihniyetin yol açtığı iç çatışmalardan ötürü kalkınmak için kullanılabilecek enerji didişmekle kaybedilmiştir.

***
Çin, 1950’de devrim yaptığında birçok kalkınmışlık göstergesi bakımından Türkiye’nin gerisindeydi. Nüfusunun % 75’inin afyonkeş olduğu söyleniyordu. Bütün kaynaklarını bilimsel eğitime yatırdılar. Fabrika yerine okul ve yol yaptılar. Batılılar 80’li yıllarda “Bu çocuklar nerede çalışacak?” diye soruyor, onlar da “Eğitimli insan kendine iş bulabilir.” diyordu. Çin son yıllarda matematik ve fen eğitimine ağırlık veriyor. Bilişim Toplumu’nun temel dinamiği olan YA (yapay anlak) konusunda dünyanın en gelişmiş merkezleriyle başa baş rekabet ediyor.

Çin şimdi ABD’nin karşısında yeni bir kutup başı olarak Yeni Soğuk Savaş’ı başlatıyor.

***
Soğuk Savaş sırasında ABD’nin SSCB ile yarışı nasıl kazandığını aşağıda kapağı görünen kitabımdan aktarıyorum (s. 43-44):

İkinci Dünya Savaşından sonra başlayan Soğuk Savaşın cephelerinden biri de uzaydı. Soğuk Savaşta ABD ve Sovyet Rusya uzayda yarışmaya başladı; ilkleri kim gerçekleştirecek, büyük adımları kim atacaktı? Büyük haber 4 Ekim 1957’de geldi. Sovyetler Birliği, ilk insan yapımı uydu olan Sputnik’i yörüngeye yerleştirmeyi başarmıştı. Sovyetlerin başarısı, Amerikalıların yörüngeye ilk insan yapımı uydu yerleştirme projesinin başarısız olmasının da etkisiyle ABD’de büyük bir şoka ve endişeye neden oldu. Sovyetler Birliği uzaya Layka adlı köpeği göndererek ilk canlıyı uzaya taşımanın ötesinde, Dünya’nın yörüngesinde uzay aracıyla tur atıp gelen kozmo­not Yuri Gagarin, ilk kadın kozmonotu gönderen ülke olma, ilk uzay yürüyüşünü yapma ve Ay’a inen Sovyet uydusu Luna 9 ve o günden bugüne uzaya insan ve malzeme taşıyan Soyuz sistemi… Bu gelişmeler ABD için yenilgi anlamına geliyordu.

Dönemin ABD Başkanı Kenedi öfkesinden çılgına dönmüştü. Senato ve Temsilciler Meclisi’nin bütün üyelerini ortak genel kurulda toplayan Kenedi, ABD’nin 1960’lar bitmeden Ay’a ayak basması gerektiğini ilan etti. ABD, nitelikli bilimsel eği­time daha fazla vurgu yapmaya başladı. Eğitim ve bilime ya­tırım yaptılar. Eğitim sistemine dört yılda milyarlarca dolar akıtacak bir yasa acilen Amerikan Meclisinde kabul edildi. Fen Liseleri açıldı ve üniversitelerde fen alanlarına büyük ya­tırımlar yapıldı. Sputnik’ten sekiz ay sonra ise ABD Havacı­lık ve Uzay Dairesi (NASA) kuruldu. Apollo projesine 2010 yılı değeriyle 150 milyar dolar harcandı. Bu para, atom bom­basının icat edildiği Manhattan Projesine harcanan paranın 5, Panama Kanalı’nın inşasına harcanan paranın 10 katıydı. Uzay yarışının zirve noktasına, 20 Temmuz 1969 günü ABD astronotlarının Ay’a ayak basmasıyla ulaşıldı. Başarı, ABD’nin, bilimin ve bilimsel eğitimin hanesine yazıldı.

Gelişmek ve kalkınmak isteyen ülkeler Matematik, Fi­zik, Kimya, Biyoloji, Mühendislik, Felsefe gibi bilimlere ve bilim kültürüne yatırım yapıyor. Türkiye, 2000’li yıllarını bi­limsel eğitimden çok inanca dayalı eğitime yatırım yapmayı tercih ediyor.

***
Türk eğitim sistemi “makbul” okullarda, Arap etnopedagojisine göre insan yetiştiriliyor. Bu okullarda Türk çocuklarına “Araplar orta çağda sorunlarını nasıl çözüyordu?” sorusunun yanıtı öğretiliyor.

Yetiştirdiğimiz çocuklar, yetişkinliklerinde Çinli, ABD’li, Yahudi, Alman, Rus, Arap, Fransız, İngiliz çocuklarıyla bilişim toplumunda rekabet edebilecek mi?

Mankurtlaştırma!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir