En son, farmakoloji (ilaçbilim) alanında, dünyaca ünlü araştırma bulgularına imza atmış, Prof. Dr. Tayfun Özbay, hem de ozel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına ilişkin yasanın, Meclis’te kabulünden sonra, üstune üstlük, “casuslukla”ilişkilendirilerek, tutuklandı. Doğrusu, şaşkına döndük… Boğazımız düğümlendi…
“Özel”, “genel” fark etmez; hukuk, hak, mantık ve vicdan, hatta uzağa gitmeye gerek yok, “düz, sağlıklı çocuk mantığı ve vicdanı”; keyfilik, “güya delil”, müddeinin (savcının), kanıtsız, ispatsız, “Efendim, imzasız, nerede, kimin tarafindan hazırlandığı pek belli değil, başkaca bir delil ise, yok, gerçi ama, olsun, elimizde bir “ihbar mektubu” var, düşündük taşındık, “şüpheli” şahsın, öyle böyle değil, ‘çok kuvvetli şüpheli’ olduğundan emin olduk, onun için tutuklanmasını talep ediyoruz”,demesini kaldırmaz. Giderek, mahkemenin, sozde delili, “makbul” sayarak, “iddianın, tutuklama talebini” kabul etmek suretiyle, tam anlamıyla, üstelik yargı aracılığıyla, “suç tasniine” maruz bırakılan “masumu”, tutuklayıp hapishaneye yollamasını, hiç kaldırmaz. Tutuklu şahsın; ortaya iddianame çıkacak diye, aylarca hapiste tutulmasını, keza, hiç kaldırmaz. İddianamenin, nerede kimin tarafindan hazırlandığı ayrıca belli olmayan imzasız, demek ki “delil değeri” katiyen olmayan sözde deliller uzerine, tesis edilmesini, hiç mi hiç kaldırmaz. Mahkemenin, boylesi bir iddianameyi ciddiye alarak kabul etmesini, yine ve kesinlikle, hiç mi hiç kaldırmaz. Giderek sanığın, varsa, suçunun, “iddia” tarafindan degil de, suçsuzluğunun kendisi tarafindan, aylar ve aylar, bitmedi, yıllar ve yıllar boyunca, ispat edilmesi zorunluluğuna, aksi halde,geçersizliği, giderek, çakma olduğu ortaya çıkagiden “güya delillerin karartılmasi yüksek ihtimali dolayısıyla, tutukluluk halinin sürdürülmesine hüküm üstüne hüküm tesis edilmesi” adaletsizliğini, katiyen kaldırmaz.
Kaldırmaz ama, şimdilerde artık yıllar ve yıllardır, Prof. Dr. Mehmet Haberal, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, Prof. Dr. Ferit Bernay, Prof. Dr. Buşra Ersanlı, Prof. Dr. Yalçın Küçük, Dr. Faruk Yarman, Prof. Dr. Kemal Guruz, Araştırma Görevlisi Mehmet Perinçek, Araştırma Görevlisi Coşkun Musluk, giderek, birbirinden değerli gazeteciler, aydınlar, emekli, muvazzaf, çakı gibi kahramanlar, subaylar, generaller, amiraller, tam da çizdigimiz resim tahtında, tutuklandılar ve yargılanageldiler, yargılanıyorlar.
Kaygımızı yol boyunca ifade ettik. Meselemiz, yargıya, hiç bir biçimde karışmak değildi. Ancak, yargıya musallat olmus hukusuz, vicdan sızlatan şablonların “yasama” yoluyla ayıklanmasına, omuz vermekti. (http://www.egitisim.gen.tr/site/arsiv/73-33/644-insan-odakli-anayasa-catma-riyasi.html,http://www.egitisim.gen.tr/site/arsiv/74-34/676-suriye-oyunu-kanli-bir-oyundur.html).
Sesimiz, kamuoyunun aynı yondeki sesine katıldı, duyuldu. Sonunda yasama (görülmekte olan davaları, görenler dışındaki), Özel Yetklili Mahkemeleri, kaldırdı. Keşke hepsini kaldırsaydı. Olmadı. Ancak gerekçeleri, “soyutta”bırakılmaması, muhakkak ve muhakkak “somut” olarak çatılması konusunda, yargı süreçlerinin, zaten aşikâr sınırlarını, her türlü keyfiliğe “cız” diyerek, çiviledi.
Şimdi soruyoruz (imzasız, ispatsız, giderek çakma, değil), hangi “somut” deliller, belgeler var ki, Dünyaca ünlü farkmakolog, Prof. Dr. Tayfun Özbay, hem de “casusluk” suçuyla tutuklanıyor?
Soruyoruz (imzasiz, ispatsız, giderek çakma, değil), hangi “somut” deliller, belgeler var ki, birbirinden değerli hocalarımız, aydınlarımız, gazetecilerimiz, çakı gibi kahramanlar, saymakla bitmez, emekli, muvazzaf, subaylar, generaller, hem de yıllardır, “delil değeri” hiç bir biçimde varsayılamayacak olan sanalın sanalı ürünlerin, karartılması yuksek itimali dolayısıyla tutuklu bulundurulmaya devam edilebiliyorlar?
Vicdanlı, evrensel hukuka ve yasalarımıza uygun, adil yargı, özlüyoruz.
Aksi halde içimiz kan ağlıyor…
Diğer yandan hatırlanmalı ki, geciken adalet, adil olmaktan çıkıyor. Neymiş bu, olmayan ya da bir türlü toplanması bitmeyen deliller ki, bunların karartılması yüksek ihtimali dolayısıyla, güzide insanlarımız, onu da geçtik, Vatandaş Mehmet Efendi, yıllar ve yıllarca hapislerde çürümeye terkedilebiliyor?
Bir yandan çocuk mantığını, çocuk vicdanını tatmin edemeyecek, engizisyon-vari, yargı uygulamalarına hala daha, seyirci kalacaksınız, öbür yandan insan odaklı anayasa yapma çalısmalarını, son sürat sürdüreceksiniz.
“Riya” değilse, nedir bu, allaşkına?
**
Bir hususun daha altını çizmeden edemeyeceğim:
Birisi tutuklanacak mı, bir bakıyorsunuz, kimi (isimleri gerekmez) basın organlarında, bir tezvirdir (karalama), gidiyor… Ayrıca hiç bir biçimde, soz konusu öznenin üstüne atılacak suçun mahiyetiyle kıyaslanamayacak, bir tezvir… Örneğin, birisi, diyelim Profesör Atatür, Hükumet’i cebren düşürmeye teşebbüs suçuyla, söz gelişi on beş gün sonra tutuklanacak; bakıyorsunuz, malum basın, o kişiyi, üstüne atılacak suçla, ayrıca, hiç bir cezaî dengi olmayan, örneğin, üst düzey bir görevlinin yakınını “usulsüz” olarak (o da ne kadar usulsüzse tabii), işe almakla, karalıyor. “Mızrak çuvala sığmadı, işte, hadi bakalım Profesör Atatür, görelim şimdi, seni kim kurtaracak?” diye, manşet üstüne manşetler atılıveriyor. Aynı paralelde, malum medya organlarında, Profesör Atatür hakkında, bu mazlumun üstüne atılacak suçla yine hiç bir cezaî dengi olmayan, uyduruk yolsuzluk, irtikâp gibi suç tasniileriyle, karalama maksatlı yayınlar yapılyor… Demeye kalmıyor, ne tesadüf değil mi, Profesör Atatür, Savcılığa davet ediliyor ve tutuklanma istemiyle mahkemeye sevkediliyor… Savcılık’ta verdiği ifade; anında-tomografi-vari, sıcağı sıcağına ve tamamen hukuksuz biçimde, ayrıca her türlü kahpece tahrifat ve tezviratla malum kanallarda yayınlanıveriyor… Prof. Atatür hakkındaki, karalama tuluatına ayrıca hız verilmiş olunarak… En üst düzeydeki siyasetçiye soruyorlar, “Bu nasıl böyle olabiliyor?” diye… Öteki cevap veriyor:
– İfadesi’ni, Profesör Atatür’ün avukatı sızdırmıştır, diyor.
Sanki avukat, müvekkilinin savunması için değil; işkenceci, yargısız infaz görevlisi bir İblis olarak görev sergilemekle, yükümlüymüş ve görevini zaten efendi gibi yapıyormuş, gibi…
Valla inanılır gibi değil…
Şimdi söyleyin allaşkına, “hükumeti cebren düşürmeye tevessül edenler” var mı yok mu? Bilemeyiz, ona elbette bağımsız yargı hükmetsin… Ancak “hükumeti cebren düşürmeye kalkıştığı iddia edilenlere karşı, onları örgütlü cürüm halinde imha etmeye çalışan bir şebekenin” etrafta kol gezdiği, gören gözler için, ayan beyan, ortada…
Pekiyi ey özel yetkili savcılar, bu şebekenin, hâzâ yaratık mensuplarının, bunca küstâh, bunca hukuksuz ve bunca caniyane hüküm icra etmelerine, daha ne kadar seyrici kalacaksınız?
Haşre kadar yanacaklar… Suça çanak tutanlar da…
Allah müstahaklarını versin!..