Ahıska Türklerinin Sözlü Halk Anlatıları

Anonim halk edebiyatının en güzel mahsullerinden biri masallardır. Bu mahsuller, insanoğlunun yaratılışıyla birlikte ortaya çıkıp günümüze kadar ulaşır ve sözlü halk ürünleri arasında önemli bire sahip olur. Dilden dile, nesilden nesile aktarılan bu ürünlerin ilk sahibi zamanla unutulmuş ve halkın ortak malı olmuştur.

Masalların kaynağı olarak coğrafyayı, kültür ve dini temel olarak ele almak doğru değildir. Bazı masalların kaynaklarını belirli yöntemlerle tespit etmek mümkündür, ancak masalların değişmeye yatkın olan yapısı, her an değişebilme özelliğine sahiptir. Bir masalda görülen unsur veya unsurlar kolaylıkla onu terk edip başka bir masala geçebilir. Bu sebeple masallarda Hindistan’ın olduğu kadar, Babil’den İran’a, Yunanistan’dan Mısır’a, Anadolu’ya kadar her coğrafyanın ve kültürün izleri yer almaktadır (Sakaoğlu 1999: 9).

Ahıska Türkleri de diğer Türk boyları gibi yüzlerce yıllık tarihî gelişim süreci içerisinde masalları bulundukları coğrafyalarda yaşatmakta, diğer Türk boylarının anlattıkları versiyonlardan etkilenerek yeni versiyonlarıyla dile getirmektedirler. Ancak Ahıskalılar tarafından anlatılan masalların arasında Ahıska bölgesinde ortaya çıkan ve sadece Ahsıkalılara has olan masallar da yer almaktadır.

Ahıskalılar tarafından anlatılan masallarda, diğer toplumlara ait masallarda olduğu gibi, toplumun yaşayışları, düşünceleri, arzuları ve inanışları ile ilgili pek çok bilgi yer almaktadır. Çocuklar için bir eğlence konusu olan, eğitici ve öğretici bir rol üstlenme açısından son derece önemli olan bu masallar, Ahıska halkının geçim kaynağından, din, dil, üslûp ve ahlâkî özelliklerine kadar bütün kültür değerlerini aksettirmektedirler.

Masallar nesirle söylenmiş, tamamıyla hayal ürünü, gerçekle ilgisiz ve anlattıklarında inandırıcılık gayesi olmayan kısa bir anlatı türüdür. Ancak, masalın sadece “olağanüstü” olayları konu eden bir anlatı türü olduğunu iddia etmek de doğru değildir. İnsan hayatında doğum öncesinden, ölüm ve sonrasına kadar gelişen olayları ihtiva eden sözlü edebî türler içerisinde yer alan masalı, zamanın romanı veya hikâyesi olarak değerlendirmek de mümkündür. Bu yazıda yer alan masal, içerik bakımından gerçeğe yakın bir olay üzerine kurgulanmıştır. Didaktik yönüyle dinleyiciye açık bir mesaj verme mahiyetindedir.   

 

Analık (Ögey ana)

Bir varimiş, bir yoğimiş. Bir kövde bir qari qoca yaşiyėrmiş. Onlar çox ėyi yaşiyėrmişler, birbirine çox mėxribanimişler. Bu qari qocanın üç qızi olıyėr. Bu qızlara ėle terbiye vėriyėrler, ėle baxiyėrler ki biri birinden axılli, gözel. Biri yėddi yaşında, biri bėş, biri de üç yaşındadur. Ne oldiyse bu qızların anasi hesteleniyėr. Ėyleşemiyėr de reemete gėdiyer.

Ölduxtan sora bu qızlar babasıynen qalıyėr. Adam derde düşiyėr. Ne ėdecağıni bilmiyėr. İşe gėtse qızlara baxan yox, evde otursa onlara etmek getüren yox. Şindi ne ėtsin? Perişan olıyėr. Şönnük de baxiyėr ki bu adamın hali xarap diyėrler ki bu adami evlendurmax lazım. Adama söyliyėrler. Adam da diyėr ki: “Oki evlensem analuxlari bunlara ėyi baxmaz. Hėç olur mi?” Şönnik diyėr ki: “Başxa ne ėdebilürsün ki. Analuxlari hom acından öldürmiyacax çocuxlari.” 

Adam çox düşüniyėr, evlenmeye razılux vėriyėr. Şönnük aldi buni evlendürdi. Adam qarıyi almiş, evine getürmiş. Birez vaxıt geçmiş, bu analux o adamın çox hazėttuği qızlarıni hor görmeye başlamiş. Köti tavranmaya başlamişı. Ne etmek vėriyėr ne düzenli yaturiyėr, yuxusuz bıraxiyėr. Gün gelėr onlari savuxta bıraxıyėr, gün gelėr bunnari qapida bıraxıyėr. O körpe çocuxlara o işi gördüriyėr bu işi gördüriyėr. Onlara eziyet vėrėr, hėrslenende de onlari dögiyėr.

Adam da bunlari göriyėr. Qarısına diyėr ki “Yazuxtur. Ėtme, ėyleme. Çocuxtur onlar.” Qarının adama da hėrsi çıxiyėr. Buna da köti tavraniyėr. Adamın daa da sesi çixmiyėr. Oturiyėr, qızlarıynen barabar ağlıyėr. Qızlari da babalarıni ėle görende, yanına oturiyėr, ona sarıliyėr, onıynen barabar ağlıyėrler.   

Günler bele gėçiyėr. Bir gün bu illet qari adama diyėr ki: “Bu evde ya ben olurum ya çocuxlar.” Adam qariya yalvariyėr. Diyėr ki: “Etme, ėyleme. Bu çocuxlari dişeriye mi atėm?” Qari sözünden gėri dönmiyėr. Evi de sahaplandi, evin böyügi oldi.

Günler geçiyėr. Adam çocuxlarına qıyışamiyėr. Qari çocuxlari aç susuz bıraxiyėr. Adam da gėceleri qızlarıni gizliceme uyanduriyėr, onlara etmek vėriyėr. Bir zaman gėçiyėr. Bir gėce qari uyaniyėr. Baxiyėr ki adam qızlarine etmek vėriyėr. Hėrsi çıxıyėr. Çocuxlari dögiyėr, etmekleri de elinden alıyėr. Adam da çocuxlari qarınin elinden qurtaramiyėr, qorxusundan bir şėy diyemiyėr. Qari adama diyėr ki “Al bu çocuxlari, nėreye götürėrsen götür, bırax. Bir daa gözüm görmesin onlari. Sora da gel burda yaşa. Yoxsam sen de gėdersin bu evden.”

Adam baxiyėr ki qari sözünden dönmeyacax. Oturmiş, qara qara düşünmeye başlamiş. Gendi gendine meslehet ėdėr: “Şindi ben bu çocuxlari qapiya atarsam, bunlar tek başına sahapsız ne ėdecaxlar? Pėrişan olacaxlar. Açluxtan, hestelüxtan ölecaxlar. Ben bunlari alėm de bir yėre götürėm de bıraxėm. Gizliceme bunlara baxarim.”

Gėce yarısi gizliceme qaxėr, gėdėr meşelüğa. Orada bir armut ağaci var. Armut ağacının dibinde bir quyi eşiyėr, üstüni de qorliyėr. Sora gėdėr eve, birez etmek aliyėr. Qızlara da diyėr ki: “Qızlarımcan, qaxın gedax ta birez meşalüxta gezax. Orda birez o yani bu yani qaçar oynarsız. Orada bir armut ağaci vardur. Ben ağaci birez yırğalıyėm, siz de armut döşürürsüz.” Qızlar hazėde hazėde babanın pėşine düşiyėr, mėşalüğa gėdiyėrler.   

Geliyėrler mėşalüğa. Adam çıxiyėr armut ağacının tallarına. Başlıyėr ağaci yırğalamaya. Qızlara da bağırıyėr, diyėr ki: “Qızlarımcan, hele qaçın o yani bu yani de armutlari döşürün. Görėm hele kim daa çox döşürecax. Qızlar da hazėde hazėde ağacın edrafında qaçmaya, armut döşürmeye başladiler. Quyinin oraya qaçanda üçi de quyinin dibine düşiyėr. Oki düşiyėrler, başliyėrler babaya yarvalmaya: “Baba, bizi buradan qurtar. Bizi burada mundar bıraxmiyasın.” Babalari de ağaçtan iniyėr, diyėr ki “Qızlarımcan, ben sizi buradan nasıl çıxardėm? Eve gėdėm, ip alėm de gelėm. Sizi de qurtarėm. Siz sükütçeme oturun, qorxmayın.” Qızlar razılux vėrėr. Baba da torbasındaki etmekleri, yere düşen armutlari quyinin dibine atėr ki qızlar acından ölmesin. Çıxėr de ağlıya ağlıya evine gėdėr.

Adam eve gelende qari baxti ki çocuxlar yanında yoxtur. Hazėtti. Adam da qarısının qorxusundan daa da gėdemedi o mėşelüğa. Çocuxlar orada yalağuz qaliyėrler.

Üç gün gėçti. Babalari qızlari qurtarmaya gėtmemiş. Çocuxlarin elindeki etmek te armutlar da qurtulmiş. Aç qalmişler. Ağnamişler ki babalari onlari bıraxmiş. Ağlamaya başlamişler. Yėddi yaşındaki böyük bacilari ikisini de qoltuxlarin altına almiş de üçü de ağlaşmişler. Sora en küçügi oturmiş de tırnağiynen torpaği qazımaya başlamiş. Birez ki eşimiş, birden o delükten bir işıx çıxmiş. Şaşurmiş. Birez gene ki qazımiş, baxmiş ki işıx birez çoğalmiş. Bacilarine seslenmiş. Dėmiş ki hele bir baxın, burada işıx görüniyėr.” Bacısi baxmiş ki gėrçekten işıx görünmiş. Başlamişler tuvari tırnağıynen qazımaya. Delügi birez böyükletmişler. Bir de ne görsünler. Meger orasi padişahın atlarının yėriymiş. Orada padişahın atlari bağli turiyėrmiş, kişmiş yiyėrmişler. Atların ögüne kişmiş tökiyėrler, atlar da oni yiyėrmiş. Ėleki atların heppisi tavliymiş.

Bu baciler hangi atın ögünde delügi ki eşimişler, delükten elini içeri soxiyėr, oradan atın kişmişini alėr yiyėrler. Gün gėçėr qızlar atın kişmişini alėr yiyėrler, ėleyken gendilerini ölmaxtan qurtariyėrler. Orada olan atların heppisi tavlaniyėr, hangisinin ki ögünden kişmişi aliyėrler, o at gün gėçiyėr de cani çıxıyėr.  Kişmişin heppisini at degül de qızlar yiyėr.

Bir gün padişah geliyėr göriyėr ki at arıxlanmiş, ayaxta turamiyėr. Düşüniyėr ki bu ata ne olıyėr? Sėyise tanışiyėr: “Bu niye ėle arıxlandi? Heste midür?” Sėyis diyėr ki: “Yox. Heste degül. Mal doxtoruna da gösterdux. Bir şėyisi yoxtur. Yėmini de vėriyėrux, yiyėr. Öbür atlara bir vėriyėrux, buna iki vėriyėrux. Niye arıxlandi, bilmiyėrux.”  

Padişax sėyise diyėr ki: “Hele bir yėm getürün, görėm. Yiyėr mi, yėmiyėr mi?” Ata yėm getüriyėrler. At ėle iştaxli iştaxli yiyėr ki. Padişax deli oliyėr. Qanamiyėr ki bu at niye bėle arıxlanmiş. Sėyise diyėr ki: “Hele bu atin yanında bir gözekleyin de baxın ki ne oliyėr.” Padişax çıxiyėr, gėdiyėr.

Sėyis gėce bu atın başında qaraullux ėdiyėr. Atların yėmlerini vėrėr, bu atın ögüne de tökiyėr. Birden göriyėr ki tuvardan bir küçük el göründi. Sükütçeme baxti. El kişmişi avuçlamiş, delükten içeri götürmiş. Bir baxmiş ki öbür elden birez daa küçükçeme bir el delükten görünmiş. O el de kişmişi avuçlamiş de delükten içeri götürmiş. Bu elin ardından da daha küçük üçüncü el görünmiş, kişmişi avuçlamiş de götüriyėrmiş. Sėyis ağnamiş ki burada kismeler vardur. Üçünci eli yaxalamiş. Dėmiş ki: “Kimsiz? Nesiz? Bunda ne ėdersiz? İn misiz, cin misiz?” Böyük bacılari demiş ki: “Yox. Biz üç baciyux. Bizi bu quyiye babamız biraxmiş de gėtmiş. Biz de bu quyiden çıxamiyėrux. Ac susuz qaldux. Bu kişmişi yiyėrux ki ölmiyax.”

Sėyis qaxmiş, gėtmiş padişaxın yanına. Padişaxa dėmiş ki: “Padişah’ım sağ olsun. Hele sen beniynen gel.” Padişah qaxmiş, atların turduği yėre gėtmiş. Tuvarın yanına gelende sėyis padişaha dėmiş ki : “Padişah’ım, atın ögündeki kişmişi bunlar yiyėrmiş de oniçün at bele arıx qalmiş.”

Delügi böyütmişler, qızlari çıxartmişler. Bir baxmişler ki qızlar birbirinden gözelmiş. Padişax qızlara tanışmiş: “Kimsiz? Nėrelisiz? Babaz kimdür?” Qızlar bir tek babalarınin adıni biliyėrlermiş. Başxa bir şėy de bilmiyėrlermiş. Ne yaşaduği yėri biliyėrler ne ölmiş analarınin adıni hatırliyėrlermiş ne de kismeyi. Padişax almiş qızlari, götürmiş sarayına. Buyrux vermiş ki qızlari çimdürsünler, paqlasınlar. Qızlari götürmişler hamama. Çimdürmişler, saçıni, başıni taramişler. Teze teze üst gėydürmişler. Baxmişler ki qızlar daa da gözel çıxmiş.

Bunlar başlamişler padişahın sarayında yaşamaya. Yėmeleri, içmeleri hėç eskük olmiyėr. Qızlara ėyi tavraniyėrler. Hamma qızlar gene de bir araya gelende birbirine sarıliyėr, ağlaşiyėrlermiş. Padişax tanışiyėr ki: “Niye ağlaşiyėrsiz? Biz size ėyi baxmiyėr miyux?” Böyük qız da diyėr ki: “Bizim babamız varidi. Babamız da biziçün şindi ağliyėr. Anamız varidi. O da öldi. Analuğumuz geldi, bizi evimizde iştemedi. Oniçün babamız bizi quyiya atmiş. Babamız bizi bıraxmax iştemiyėrdi. Hamma analuğumiz oni mecbur biraxmiş ki bizden qurtulsun. Bizim babamıza yüregimiz yaniyėr. Şindi babamız da bizi ariyėr türer de bulamiyėr.”

Padişah olannari ağnadı. Qızlara cani yandi. Dört terefe adamlari yolladı ki adami bulsunlar, kimin ki üç qızi yitmiş. Adamlar dört terefe gėtmiş, qızların babasıni aramişler. Şönnüge tanışmişler. Tuyan olmamiş. Sonra bir adama rast gelmişler. O demiş ki filan adamın üç qızi yitmiş de bulamamişler. Padişahın adamlari gėtmiş o adami bulmişler. Adama tanışmişler: “Senin qızların var miydi?” Adam, başıni ögüne egmiş, dėmiş ki: “Varidi.” Padşahın adamlari tanışmış: “Nėrededür qızlar?” Qızların babasi dėmiş ki: “Ne bilėm. Yittiler. Bulamiyėrim. Evden üçi de çıxmiş, gėtmişler. Daa da gören olmamiş.” 

Adamlar qızın babasıni almiş, padişahın yanına getürmişler. Oki qapi açılmiş de qızlar içeri girmişler, babalari gözlerine inanamamiş. Qızlar babalarıni görmişler, qaçmiş boynuna sarılmişler, ağlaşmaya başlamişler. Adam da yalan söyleduği için pişman olmiş. Padişaha olanlari ağnatmış. Dėmiş ki: “Biz zoriynen gėçiniyėrdux. Qarım çocuxlari iştemedi. Rahat bir gün bırahmadi. Ben de bahtım ki ėle olmiyėr, aldım qızlari götürdüm mėşeluğa da orada quyinin içinde onlari bırahtım.” Qızlar da dėmiş ki: “Babamız bizi çox hazėdėrdi. Bizi bıraxmax iştemiyėrdi. Bizi sükütçeme seviyėrdi. Bize gizliceme etmek de yėdüriyėrdi. Hamma analuğumuz bizi iştemedi. Bizi dögiyėrdi. Oniçün babamız bizi quyiye bıraxmiş.”

Padişah baxmiş ki bu qızlar babalarıni çox seviyėrler. Ėyi, terbiyeli qızlardur. Almiş bunlardan birini qardaşiynen evlendürmiş, birini oğluynen evlendürmiş, birini qardaşınin oğluynen evlendürmiş. Qızlar heppisi behtli olmiş, muradına ėrmişler. Padişah babalarıni de yanıne almiş, o da qızların yanında sarayda yaşamaya başlamiş. Analuği de oralardan sürgün etmiş.

(Not: Bu masal, 2012 yılında 84 yaşındaki Ahıskalı Fatma Macidova’dan derlenmiştir.)

 

Kaynak:

Sakaoğlu, S. (1999). Masal Araştırmaları. Ankara: Akçağ Yayınları.

 

 

You have no rights to post comments