Şimdi Onunla Yeniden Başlama Zamanı

Hayat çok da sorguyu öyle beylik lafları sevmez aslında. Başına buyruktur kalıba sokamayız kafamıza göre prangalarla yönlendiremeyiz onu. Hayal ettiğimiz ne olursa olsun umutlar istekler bir de onun istedikleri vardır, hani önümüze çıkarıp da yaşamak zorunda kaldıklarımız. Asıl sorun burada değil mi zaten boyun eğene herkes sözünü geçirir yönetir zaaflarından gözünü kırpmadan faydalanır. Ama ya boyun eğmeyene istediklerini yaptırabilmek işte bunun için koca bir ömür harcanır.

Mesele zaten sesini çıkarmayı susturdum demek değildi zaten o zaman hiç susmayacağını, bizi yormaktan hiç vazgeçmeyeceğini bildiğimiz hayata karşı bu isyanlar feryat figanlar neden. Dizim kanadı küstüm oynamıyorum diyerek oyunu kafamıza göre bitirdiğimiz yıllarda geçmişken üstelik. Bu neyin pes edişi her canımız yandığında. Başkaları yüzünden kendimizi kaçıncı feda edişimiz bu kadar mı değersiziz bizde? Biz diye biriktirdiğimiz onca gereksiz üzüntüler, emekler hak etmeyen insanlar uğruna harcanan yıllar tek tek dalından kopup kururken önümüzde bizim için duran duvağını patlatmayı bekleyen güneşe hasret tomurcukların suçu ne? Her defasında ezberlediğimiz senfoniler… Çok şey bildiğimizde değil tek şeyi unutmadığımız sürece güçlüyüz: beni ben yapan umutlarım, hayallerim düşmemekle gurur duyuşum değil her düştüğümde tekrar kalkmayı her kalktığımızda da biraz daha büyümüş olmakta gurur duyuşum. Beni ben yapan korkularımdan utanmak değil onlarla yıkılmadan mücadele edişim, içimde bir yerlerde büyütememiş olmakla gurur duyduğum küçücük hala elma şekeriyle mutlu olan toprağında rengârenk çiçekler yeşerten o masum çocuk. Yani asıl unutmamam gereken beni ben yapan benden başkası değil.

İlk aşkımız giderse ölürüz dedik yaşadık, en sevdiğim arkadaşım dostum o olmazsa yapamam dedik belki biraz daha kanadık belki eskisinden biraz daha yaralı ama daha dik durduk. Belki de kaybetmekten çok korktuğumuz ne varsa teker teker kaybettik tıpkı bir papatya falı gibi… Hayat seviyor sevmiyor derken savura savura elimizde sadece papatyanın sarı ortasını bıraktı. Sonra aksakallı bir dede bekledik hani rüyalara girip de ne yapmamız gerektiğini söyleyen saatlerce yalvardık belki de hayatımız bu kadar arap saçıyken “tek bir mucize, biri bana ne yapmam gerektiğini keşke söylese!” Ama söylemedi zaten söylemeyeceğini de biliyorduk. Neyi değiştirirdi muhtemel bize elli kez yapmamamız gerekenleri dinlememiştik şimdi biri çıkacaktı ve tek sözüyle bütün hayatımız değişecekti tamam tamam buna zaten inanmamıştık ama işte hepimiz dilemiştik. Kimilerinin bütün hayatı belki de sadece bundan ibaretti gerçekleşmeyecek dilekler dilemek ve sonra gerçekleşmeyince üzülmek sonra biraz ara verip kendine sözler vermek tam kendini toparlamışken sonra tekrar tekrar… Hayal kırıklıklarına uğramak. Hayatın çok da adil sevgi dolu, bütün sorumluluğu üstüne alan sorunsuz bir veli olduğunu söyleyemeyiz elbet ama şimdi suç kimin? Hala kendinden başka kim giderse gitsin ayakta kalabileceğini, gülebileceğini anlamayan ağlayıp zırlamak için değersiz insanları kendimize değer edindiğimizi sandığımız kalın kafalı ve her sene mutlaka birkaç dersten çakmakla övünen bizler mi yoksa” HAYAT” mı? Tabii ki hayat diyeceğiz az sonra hep ben mutsuz oldum, hep benim karşıma kötü insanlar çıktı, hep ben parasız kaldım, hep ben haklıydım… Öyle değil mi ben hep suçsuzdum zaten nasıl olabilirdim ki bu kadar üzülen benken! Ve beni bu kadar üzen benken. Bitmek bilmeyen pişmanlıklar, ardı gelmeyen amalarla kurulu ölü cümle yığınları, gitmeyeceğine inandığımız insanların ardına bile bakmadan gidişleri daha niceleri hepsi kendimizi harap edişimizin varoluş sebepleri. Debelendikçe etrafımızı saran girdaplar hepsinin ama hepsinin canı cehenneme gitmeli geriye kalan bir ben olmalı şimdi daha iyisini becerebilecek, artık kimseden tek söz beklemeden kendi cümleleriyle imla hatalarına, tüm anlatım bozukluklarına rağmen kendini bütün dünyaya satır satır anlatan bir BEN.

You have no rights to post comments