Kurucu
A. O. Sukhov. tarafından yazılan “Etnopedagoji ilkelerinin ortaya çıkarılmasının temel aşamaları: Kısa bir tarihsel inceleme” başlıklı makalede, Volkov tarafından geliştirilen ve genç bir bilim dalı olan etnopedagojinin dünyaya yayıldığı dile getirildikten sonra, çeşitli ülkelerde etnopedagojiyi kuranların adları sayılıyor: “… Türkiye’de İkram Çınar, …”
Bazen dışarıdan bir göze takılmak daha anlamlıdır.
Kripto!
Bir fitne türü var: Etkili insanlara Yahudi / Sabataycı damgası vurmak! Bir dinin inananlarını aşağılamak bir yana, insanlara sahip olmadıkları niteliği yapıştırmak ağır bir sorumsuzluktur. Saygıdeğer bir insana etiketi yapıştırıp kişiyi perişan ediyorlar. Ne hikmetse onun yerini ya bir kripto ya da bir diyaspora unsuru alıyor! Özellikle millî unsurlara bu yapılıyor. Eskiden fito yapardı. Bu bir çaşıtlıktır.
Yalana, iftiraya ve çaşıtlığa karşı çıkmak her namuslu yurttaşın görevidir.
Kültür Emperyalizmi
Hiç beklemiyordum. Bugün bir genç beni şaşırttı.
“Geçmişte bu ülkede Amerikan emperyalizmine ve Rus emperyalizmine karşı çıkanlar ve toplumu uyaranlar oldu. Ama neden kimse Arap emperyalizmini görmedi? İçimize sinmiş, ilk çağdaki Çin emperyalizmi gibi sessiz ve derinden işlemiş, tuzak kurup kanımızı emmişler.” dedi.
Tartmadığım bir durumdu. Bir şeyler söyleyecek oldum; yavan kalacaktı: sustum.
Kahrolsun!
Terörü kahretmesi gerekenlerin görevlerini yapmayıp, “kahrolsun terör” beddua mesajı yayınlaması, en azından tuhaftır! Terörizmin kökü kesilsin diye milletimiz her türlü desteği verdi, bazı insani-demokratik haklarından bile vazgeçti. Bunca acı kabul edilecek, normal sayılacak bir durum değildir.
Ağıtla Oynamak!
Asker içerikli ağıtların oyun havası biçiminde söylenmesi hep dikkatimi çekmiştir. “Hey Onbeşli” ağıtını toylarda söyleyip oynuyoruz!.. “Ardahan’dan gelen Tatar” da öyle. İnsanın kalkıp oynayası gelir. Oysa Ardahan’dan gelen Tatar”, askere gidip yıllar sonra gelen bir Tatar delikanlısının eve dönüşünde karşılaşabileceği kötü sürprizler yüzünden oluşan endişesini anlatır. Tatar derken de Ardahan, Posof, Ahıska, Artvin yöresindeki “Yerli Türk” kastediliyor. Ruslar nedense bizimkilere Tatar diyor! Âşık da ağıtında buna itiraz etmeyip kullanmış. Neyse, başka bir şey anlatmak istiyordum:
Oyun havası ezgisinde söylenen ağıtların etnopedagojik, etnomüzikolojik ve de hatta psikomitolojik açıklaması olabilir mi?
Ahlaki çürüme ulusal çözülmeye yol açar!
Eskiden bir insan hakkında dedikodu çıkması bile insanları utanç içinde bırakır, intihar edenler olurdu. Soyu sopu insan içine çıkamaz hale gelir, insanlar yüzlerine tükürür, sülalesi lekelenir, babası oğlunu evlatlıktan reddederdi. Çok değil, 20-30 yıl önce böyleydi. Şimdi en aşağılık suçları işleyenlerin reddedilmek bir yana ailesi arkasında duruyor!
Değerler çözülmüş, değer hiyerarşisini sarsılmış, değerler değer olmaktan çıkmış gibi. Peki yeni değerler var mı, neler?
Analitik
Devletleri asıl yönetenler istihbarat kuruluşlarıdır. İstihbarat, bilgi yönetme kapasitesi, akıl kullanma becerisidir.
Rusya’nın başında bir istihbaratçı subay vardır. Ondan öncekiler de genellikle Birinci veya İkinci Dünya Savaşının generalleriydi.
ABD devlet başkanlarının çoğu istihbarat elemanıdır. Reagan gizli, Bush açık elemandı. Biden yine öyledir. Obama hakkında bilgim yok ama istihbarat ilişkili olması büyük bir olasılıktır.
Osmanlı Devleti de yönetim kadrolarını ordu komutanları ve eyalet/vilayet yöneticisi askeri ve sivil paşalardan oluşturuyordu. Paşa olmayan devletin üst kademelerinde yer alamıyordu.
Türkiye’nin kurucuları generallerdi. Uzunca zaman Cumhurbaşkanları da generaller arasından seçildi.
1980’den beri, bankacılar ve belediyeciler devleti yönetiyor. Devletin kilit görevlerinde bulunanların akademik ve mesleki özgeçmişlerine bakınca farklı alanlarda eğitim alıp, ilgisiz başka işlerde uzmanlaştıktan sonra devletin önemli makamlarına geçtikleri görülüyor.
***
Siyaset sahnesinde bir stratej gibi düşünüp siyasi analiz yapabilen, uzgörülü kişiler de var. Bunlardan Dr. Doğu Perinçek, Prof. Dr. Ümit Özdağ, ve Hüseyin Baş dikkatimi çekiyor. Bu liderleri tarih bilgisi ve ulusal bilinç taşımaları, jeopolitik, teopolitik ve jeokültürel bakışa sahip kişiler olmaları nedeniyle önemli buluyorum. Farklı görüş taşımaları değil, analitik düşünebilmeleri önemlidir. Kafaları Paşa gibi çalışıyor; partisinin yarını ve seçimi değil, ufkun ötesini irdeliyebiliyorlar.
İlgiyle izliyorum.
Feminist kadınların “aile”den kurtulma mücadelesi
Feministler, önce yasadaki “Ailenin reisi erkektir.” hükmünü kaldırttılar. Sonra evlenince babasının soyadını bırakıp kocasının soyadını almaktan rahatsız oldular, “İkisini birden kullanalım.” dediler. Olurlandı.
Hem babasının hem kocasının soyadını taşımaktan kaynaklanan zahmetli yazma biçimleri doğdu. Boşandığı kocalarının soyadlarını peş peşe dizenleri de gördük!
Soyadı mücadelesi sürdü. Bu kez “Koca soyadını istemiyoruz!” dediler. Eşitlik gereği davalarını kazandılar. Artık kadınlar kocalarının soyadını almak ve taşımak zorunda değil. Galiba sonraki adım “Çocuklar neden babasının soyadını taşıyor?” diye uğraşmak olacak.
Feministler adım adım aileyi dağıtmaya mı çalışıyorlar? Dağıtın, bakalım kim altında kalacak?
“Tek oğul adam olmaz!”
Sosyo-ekonomik düzeyi yüksek bir semtte bir ilkokulu ziyarete gitmiştim. Sınıfta öğrencilerle konuşmak istedim. Birisine kaç kardeş olduğunu sordum. “Yalnız” olduğunu söyledi. “Tek” ya da “bir” demedi, “yalnız” dedi! Başka bir çocuğa sordum, o “tek”ti. Sınıftaki herkes tek çocuktu! Daha ilginci hepsi boşanmış aile çocuğuydu ve anneleriyle yaşıyordu. Öğrenciler özellikle seçilmemişti, okulun velileri genellikle öyleymiş!
Evlenip bir çocuk yapıp yalnız yaşamak isteyen bir kadın tipi mi var? Bu kararı alırken çocuğu da düşünüyorlar mı?
Toptancı değerlendirme yapıp erkekler şöyledir, onların yüzünden böyle oldu demek bilimsel bir üslup değil, mantıklı da değil. Erkeklerin melek gibi olmadıklarının farkındayım. Eskiden de değildi! Kadınlar da öyle! Yeni olan, birçok eğitimli kadının Feminizmin “dolduruşuna gelip” bencil kararlarıyla aileyi bitirmek istemeleriymiş gibi görünüyor. Birisi kadınlara ülkeyi bitirmeye mi karar verdiklerini sormalı! Yapabildikleri o yalnız/tek çocuk bu dünyada akrabasız olarak ayakta kalamayacaktır! Ne kadar servet bırakırsanız bırakın, çok kardeşli göçmenler gelip, döve döve o mülklerinize el koyacaktır. Ülke, ekonomisini düzeltmek için nüfus transfer etmek zorunda kalacaktır! Ülke Afro-Asyalılarla dolacaktır. Pespembe dünyalarda musmutlu arayışlar peşinde bencilce düşünen “modern kadın” bunları da düşünmelidir.
Atasözleri uzun yılların deneyim birikimiyle üretilmiş, ilkesel değeri olan yol göstericilerdir. Bir atasözümü der ki “Tek oğuldan adam olmaz!” Ataların çıkarsamalarına göre adam olması için bacılar ve kardeşler gerekirmiş demek ki! Üzerinde düşünmeye değer.
Bir de “sperm bankası çocukları” var! Türkiye’de bu ne kadar yaygındır, bilemiyoruz. Belli ki evlilik ve erkek kahrı çekmek istemeyen, belli bir standardın üstündeki kadınlar bu yola girebiliyor. Bunu toplumun, demografların ve diğer ilgililerin düşünüp çözüm üretmesi gerekir. Öte yandan, evlilik dışı cinsel yaşamın kolay ulaşılabilir ve yaygın biçimde yaşanır hale gelmesi de düşündürücüdür.