Milyonlarca cümle kurulmuş aşk üzerine. Ben de eklemek istedim. Aşkın cazibesi ne? Üzüleceğimizi bile bile niye onun peşinden koşarız? Aklım almıyor. Aşkı aklımda düşünüp yüreğimle yaşamak isterdim ben.
Aşkı aklınla düşünüp yüreğinle yaşamak fikri kulağa çok hoş geliyor. Aklımla hareket edersem üzülmem. Yüreğim incinmez. Ruhum hırpalanmaz. Keşke bunun bir yolu da olsaydı. Yüreği aşktan korumak incinmekten korur. Ömrü uzatır. Gençliği artırır. Bir sürü ayakkabın olur.
Önümüz bahar, kanı kaynıyor insanın. Kelebekler gibi uçuyor gökyüzünde aşk okları. Eros geliyor. Canını seven kaçsın. Bu yaz aşık olmadan önce bir daha düşünün.
İnsanı aşktan daha çok hırpalayan bir duygu varsa bu yaşam mücadelesinden başka bir şey olamaz. Yaşam mücadelesi bu kadar zorken aşkı hayatımıza çağırarak zor yaşamı niye daha çok zorlaştırıyoruz. Buna cevap vermek çok zor benim için. Anlamıyorum kendimde dahil bu konuyu. Yeterince zor hayat. Aşkla daha çok zorlaştırmak neden? Galiba umut. Kumarda böyle değil mi? Ya kazanırsam dersin oynarsın ilk oyun ve kazandın yaşasın, ikinci oyun tekrar kazandın, üçüncü oyun tekrar kazandın, dördüncü oyun tekrar kazandın. Hadi canım sen de kumarda dört oyun üst üste kazanmak imkansız. Tamam kazanmış ol. Sonuçta kazandıklarından çok kaybedeceksin. Keşke zamanında oyundan çekilseydim diye vurma başını taşlara fayda etmez. Aşk büyük risk, kumar kadar büyük risk… Değer mi bilmiyorum ben.
Aşk iyi gelir hayali; ama kötü gider gerçeği. Eli boş gelir; giderken tası, tarağı nesi varsa toplar. Seni senden götürüp gider. Biraz daha yaşlanmış bir beden, feri sönmüş gözler, acının yer ettiği buruk bir gülümseme, param parça olmaya yüz tutmuş bir yürek, kırılan umutlar, kaybedilen zaman, yitirilen güven… Tabi şanslıysanız daha az zararla kapatabilirsiniz defteri, tersi de olasıdır.
Dört başı mamur bir aşk değil aradığım zaten yok da. Ya da sizin için var mı?
Aşkın gözü kör; karnı aç. Bunu birçok aşık bilmiyor bence. Onu beslemeli, onu hiç hiç aç bırakmamalı yoksa sermayeden yer. Birikim yapmamışsanız da sizden yer. Tek besin kaynağı var, ilgi. İlginin olduğu yerde sevgi vardır. Huzur vardır. Emek vardır. Umut vardır. Saygı vardır. Samimiyet vardır. Sıcaklık vardır. Ahh o sıcaklık yok mu? Isıtmaya yürekten başlar gözlerden yayılır. Saçların rüzgarda uçuşurken aşkı anlatır. Ayakların yere basmaz. Abartmıyorum o sıcaklığı ayak parmaklarında dahi hissedebiliyorsun. Zamanında hissetmiş biri olarak söylüyorum. Sen o sıcaklığı hissettiğinde güneşe rakipsin. Güneş içten içe seni kıskanır ve sana acır. Kıskanır; ancak o senden daha şanslı, onun sıcaklığı gerçek. Seninki gibi sahte ve geçici değil. Maalesef ki sıcaklığı koruyamayıp soğumaya başlıyorsun. Bir üşütme hali alıyor. İşte bundan sonra başlıyor titreme nöbetleri. Aşkı aç bırakmaya başladığımızın kanıtı olarak karşımıza çıkıyor. Ve güneş sana ve nice taze aşıklara nispet yaparcasına ısıtmaya devam ediyor.
Eyy AŞK sana yazıyorum, sana sesleniyorum. Neredeysen çıkıp gel. Ya da gelme. GEL yalnız olmuyor. Yok gelme. Gelme beni üzeceksin biliyorum. Gelme sen ve buna eminim. Bana kızıyorsun ancak vazgeçtim gel. Şu çarpan yüreğimin seni beklediğini bil. Getir getireceğin mutluluğu ve mutsuzluğu.