Osmanlı Topraklarında Gürcü Muhacirlerin İzleri

Sayı 85- Ahıska Özel Sayısı (Ocak 2025)

Gürcistan topraklarının Ruslar tarafından ele geçirilmesi coğrafyanın kaderini değiştiren bir süreçtir. Gürcistan, kadim Kafkasya’nın bir parçası olarak kavimler göçüne sahne olmuştur. İlginçtir ki böyle bir göç sahnesi/hadisesi özellikle 19. yüzyılda Gürcistan’ın mahal “nesne”sinden muhacir “özne”sine geçmesiyle başka bir mecraya evrilmiştir.

Gürcistan, Sultan I. Süleyman zamanında Osmanlı topraklarına dahil edilmiştir. Bölgede etkili olan Osmanlılar, Safevilerin zaman zaman taarruzuna maruz kalmış, tarafların güç mücadelelerinden nasibini almıştır. Bunun neticesinde Rusların Kafkaslara ayak basmaları ve yerleşmelerinde Gürcülerin büyük rolleri olmuştur. İran ve Osmanlı Devleti’nin baskısından kurtulmak için Gürcü Kralı Taymuraz 1658’de Moskova’ya gelmiş ve Çar Aleksey Mikhayloviç’ten, İran’a ve Osmanlı’ya karşı Gürcistan’ı korumasını istemişti. Gürcistan 1783 Temmuz’unda II. Katerina tarafından imzalanan bir fermanla Rusya’nın himayesi altına girmiş, Gürcü kralı II. Herakli de kendisini Çariçenin “vassalı” olarak tanımıştı.

Rusların bölgede adım adım ilerleyişi, hakimiyet alanını genişletmesi, saldırgan tutumu Gürcü topraklarının idari, siyasi, etnik kimliğini değiştirmiştir. 1828-29 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında imzalanan 15 Eylül 1829 Edirne Muahedesi ile Ahılkelek, Ahıska gibi Gürcistan’da Türkler ile meskun yerler Rusya’ya, Batum Osmanlılara bırakıldı. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra 2 Mart 1878 Ayastefanos Antlaşması ile de Soğanlı Dağlarına kadar Ardahan, Kars, Batum ve Beyazıt’ın Ruslara bırakılması kabul olundu. Osmanlı Devleti bu toprakları, Türk ordusunun Kafkasya’ya yaptığı saldırılardan doğan zarar karşılığında terk ediyordu. Ruslara bırakılan bu topraklardaki halkın göç etme ve mallarını diledikleri şekilde satma hakları serbesti, ancak 3 yıl içinde göç etmeyip yerlerinde kalan ahali Rus uyruğu olacaktı. Rusya, Ardahan, Kars, Batum sancaklarında yerli Müslüman-Türk ahaliyi uyuşturma ve Ruslaştırmak, Türkleri kendi yerlerinde azınlığa düşürmek, yerli ahaliden ileri gelenleri memnun etmek için unvan ve memuriyetler vermek gibi farklı politikalar uyguladı. Tüm bu yaşananlar Batum, Ahıska, Çürüksu başta olmak üzere Gürcistan topraklarından Osmanlı ülkesine doğru bir göçü tetikledi.

Osmanlı Devleti Gürcistan ile ilgili bilgileri Çıldır Sancağı üzerinden ediniyordu. Bölgedeki nazik durumun fark edilmesinde bölgeden gelen haberler etkili oluyordu. Örneğin; 1818-19’da Çıldır Valisi Benderli Ali Paşa Sadarete gönderdiği takrirde Gürcistan-Ahıska ilişkileri, Rusya’ya karşı yapılması planlanan Gürcü ayaklanmaları, Gürcülerin Türklere temayülleri olduğuna dair bilgiler vermiştir. Rus tahakkümünden bıkan Gürcüler Osmanlı tabiliğini Ruslara tercih etmişlerdir.  Gürcistan beyleri, racalar ve Tavatlar (Gürcistan beyi) Çıldır Valisi Ali Paşa’ya gönderdikleri mektuplarda, Osmanlı Devleti’ne hizmet edeceklerini, devlete sadık kalacaklarını ve ubudiyetlerinin kabulü ile reddedilmemelerini temenni etmişlerdir. Ancak, 1819-1820’de Gürcistan’dan Osmanlı ülkesine iltica eden Gürcülere Rusya’nın takındığı olumsuz tavır sonucunda açıktan yardım yapılamamıştır.

Kafkasya bölgesinde uzun süre hakimiyet süren Osmanlı Devleti’ne bölge halkının temayülü su götürmez bir tutumdu. Örneğin; 1828-29’da Ahıska’nın Ruslarca istilasından sonra Livana, Acaralar, Tavusker, Ardanuç halkı Rusya’ya tabi olmamaya karar vermişlerdir. Bu kararlarını desteklemeleri için de Çıldır Beylerbeyi Ahmed Paşa ile haberleşmişlerdir. Yine Görye Sancağı zabiti Mamye’nin vefatından sonra halk Rusya’nın tayin edeceği zabite itaat etmeyeceklerini açıkça bildirmişlerdir.

Osmanlı Devleti Kafkasya’dan gelen Çerkesler, Abazlar, Lezgiler, Nogaylar, Tatarlar gibi pek çok muhacir kitlesine yaptığı ev sahipliğini Gürcü muhacirler için de sergiledi. Bireysel ya da toplu Gürcü muhacirlerin iskanları söz konusu oldu. Gürcistan muhacirlerinin başta Batum olmak üzere Ahıska, Çürüksu gibi bölgelerden geldiği belgelerdeki ifadelerden anlaşılmaktadır. Büyük mikyasta gelen muhacirler Osmanlı topraklarında Bursa’dan başlayıp Trabzon’u -ki hem Bursa hem de Trabzon bugünkü sınırlarına nazaran daha geniş bir idari alan sahipti- Bolu’yu da içeren bir hatta iskan olundular. Bu iskan süreci zorlu, meşakkatli, sancılı bir süreç olmakla birlikte hem arşivlerimiz hem de topraklarımız bu örneklerle doludur.

 Mesela; Gürcistan’ın Ahıska bölgesinden gelen 45 hane Ahıska muhacirlerin iskanı için Bursa Vilayeti İnegöl Kazası Erikli adlı mahal uygun görülmüştür. Fakat anlaşıldığı kadarıyla Gürcü muhacirler kendi aralarında sorun yaşamış, bu kırk beş hanenin yirmi altısı ayrı, on dokuz hanesi ise başka ayrılmıştır, yani dağılmışlardır. Yirmi altı hane şimdi geri kalan on dokuz hanenin hisselerine tecavüz etmekte, aralarında ihtilaf yaşanmaktadır. Bu konuda dava açılmış, komisyona çeşitli kereler müracaat edilmiş ise de sonuç çıkmamıştır. Bu soruna ilaveten Erikli’de iki mahalde iskan edilen on dokuz hane Ahıska muhaciri kendileri için bina yapmak istemiş, arazi civarında cereyan eden suyun kirinin alt taraftaki muhacirlere zarar vereceği endişesi oluşmuştur.

İnegöl kazasına tabi Evliya Hamamı civarında Gürcü muhacirlerin kurduğu köy Celce adını taşımaktadır. Ağustos 1897 tarihli belgeden daha sonra beş aded daha muhacir köyü kurulduğu anlaşılmaktadır. Kurulan bu köylerde birer mescid ve mekteb inşa edilmesine dair yapılan yazışmalara istinaden mescidin masrafının evkaf-ı hümayun hazinesinden, mektebin masrafının ise maarif bütçesinden karşılanması kararlaştırılmıştır. Bu inşaalar için toplam inşaat masrafı 46938 kuruş tutmuştur, ahalinin yardımı haricinde 40589 kuruş mescidler için ayrılmış, geri kalanı yani 6.349 kuruş da mektep inşası için tahsis edilmiştir.

1894 tarihli belgeye göre Gemlik İhsaniye köyünde Gürcü muhacirler iskan edilmiştir. Bu muhacir grubu Pazarköy kazası dahilinde mevcut 250 dönüm boş arazi için hem yerli halk ile hem de devlet ile sorun yaşamışlardır. İhsaniye’ye yerleştirilen Gürcü muhacirler köyün arazisinin ziraat için elverişli olmadığını, bu nedenle de boş arazilere yerleşmek istediklerini bildirmişlerdir. Bu başlangıçta pek makul bir talep olsa da işin aslı öyle değildir. Muhacirlerin bir kısmı köylerini terk ederek arazide bina yaparak yerleşmek istemekte, yerli ahali ise Gürcü muhacirler hakkında birtakım iddialar nedeniyle bu talebe olumlu bakmamaktadırlar. Bunun üzerine söz konusu mahalle bir memur gönderilmiş ve tahkikat yaptırılmıştır. Muhacirlere inşaatı tatil etmeleri, köylerine geri dönmeleri ve sonuca göre hareket etmeleri tembih olunmuştur.  Fakat bunların orada yerleşmek niyetinde oldukları anlaşılmış, bu duruma ön ayak olanlar merkez vilayete celb edilmiş, muhacirlerin köylerine geri dönmeleri istenmişse de muhacirler muhalefet etmişlerdir. Belgenin son kısmında muhacirlerin yaptıkları olumsuz davranışlar nedeniyle yerel ahali ile aralarına husumet girdiği ve tahkikat bitmeksizin kendi başlarına araziye yerleşmelerinin sorun teşkil edeceği tespitleri söz konusudur.

Pazarköy’de iskan edilen Gürcü muhacirlere ait bir başka kayıt 1901 Nisan tarihlidir. Bu kayda göre Bursa vilayeti Pazarköy Kazasının Hamzaali mevkiinde Gürcü muhacirlerinin karyelerinde bir cami inşa ettirilmesi talebi gündeme gelmiştir. Bu talep hakkında Pazarköy kazası idare meclisi azasının devlet katına sunduğu istidası söz konusudur.

Arşiv belgelerinden hareketle Bursa civarında Batum muhacirlerinin kurduğu en erken 1875-76 tarihli köyler ve isimlerini tespit etmek mümkün oldu. Bu köyler şunlardır: Merzukiye nam-ı diğer Çatalahlat, Mesar nam-ı diğer Yörükpınarı, Feyziye karyesi (köyü), Mürüvvet nam-ı diğer Bataklı, Gülbahçe karyesi, İclaliye nam-ı diğer Erikli, Hamidiye nam-ı diğer Gazelli, Hayriye karyesi, Hilmiye karyesi, Saadet nam-ı diğer Alaçam, Mesruriye nam-ı diğer Bahçekaya. Bu köyler İnegöl’deki Emlak-i Hümayun arazisinde yer alan; Kazmut, Birinci Alaçam, İkinci Alaçam, Karakoca, Gölcük, Gökyarış, Sarıçayır, Ağılkaya hümayun yaylaklarında kurulmuşlardır.

İzmid sancağına tabi Hikmetiye karyesinde yaşayan ve memur olan Hamid’in talebinden kendisinin Gürcü bir muhacir olduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı Devleti tebaasından olarak Hamid, devlet makamına sunduğu arzında göç sırasında kız kardeşi Nunuş Hanım’ın yetişemediğini, kocası Hasan ağa ile birlikte Batum’a bağlı Upneh karyesinde kaldıklarını anlatır. Kız kardeş Nunuş Hanım’ın kocası Hasan ağa daha sonra vefat etmiş, eşinden ve babasından intikal eden miras onun bunun elinde kaldığından Nunuş sefalete düşmüştür.  Hamid kız kardeşini getirmek üzere bizzat kendisinin ya da bir aracının oraya gitmesine izin verilmesini, kız kardeşinin emval ve eşyasını ele geçirenlerden bunların tahsilini talep etmektedir.

Ocak 1890 tarihli belge Batum Gürcü muhacirlerinin Sinop sancağında iskanını konu edinmiştir. Sinop sancağı dahilinde Karasu Ağyunluk adıyla anılan mahalde iskan olunup sekiz seneden beri bir saat mesafede yer alan Kaldırayak köyüne ilhaken idare olunan 55 hane Batum Gürcüleri bu karyeden ayrılmak ve ayrıca bir karye teşkil etmek istemektedirler. Bu isteklerinin yönetim bakımından hayırlı ve uygun olacağı vurgusunu yapmışlardır. Gelen cevap ham arazi üzerine bina inşa edilerek köy veya mahalle teşkilinin padişahın iradesi neticesinde olduğudur. Ancak muhaceret eden aşiretler ve kabilelerin iskanının kolaylaştırılması için evlerin gecikmeksizin inşası, yeniden teşkil olunacak köy ve mahallelerin imam ve muhtarlarına mühürler verilmesi ve münasip bir isim konulması gibi ayrıntılar dile getirilmiştir. Yeni oluşturulacak köyün Abdurrahman Bey/Paşa şeklinde anılması mahallince uygun görülmemiş, köyün Kaldırayak köyünden ayrılması ve müstakil karye olması, başka bir isim verilmesi karara bağlanmıştır.

Gürcü Sahlaza kabilesi Canik sancağı Fatsa kazası dahilinde iskan edildikleri halde uygunsuz halleri nedeniyle Konya’ya sevk edilen bir ailedir. Belgeler, bu kabilenin rüesasından Hasan ve biraderleri Hüseyin, Kurşum, Hafız Ahmed ve İskender ile on yedi nüfusluk ailelerinden bahsetmektedir. Konya’ya sevk edilen ailenin zaruret içinde olduklarına binaen kendilerine hazine tarafından kırk kuruşluk yevmiye tahsisi lüzumlu görülmüştür. İlginçtir ki yazışmada bu gruba yevmiye verilmekten ise Kastamonu veya Sivas vilayetlerinden birinde boş araziden münasip miktarda yer verilmesi, çift alet-edevatı ve hane tedariki yoluyla iaşelerinin giderilmesinin daha uygun bir maslahat olduğu ifade edilmektedir. Bu konuda Sivas vilayetinden gelen cevapta; Saidabad nahiyesi Susun karyesinde Kars eski muhacirlerinin terk ettiği arazi kafi ise de hane inşası ve alet-edevat tedarikinin hane başına 3500 kuruş gibi bir meblağı bulduğu ifade edilmiştir. Trabzon vilayetinden alınan telgrafta ise aileden bazılarının bir şekilde Samsun’da eski yerlerine gelmekte oldukları için Konya vilayetine “güzelce muhafazaları”  için bilgi yazılmış fakat zor durumda oldukları için yevmiye talebinde bulunup buna müsaade olunmamıştır.

Göç meselesi sadece aş, iş, yer-yurt meselesi değildi. Bir de çocuklar, çocukların geleceği, eğitimi söz konusu idi. Göç-iskan süreçlerinde eğitim ile ilgili de birkaç örnek vermek yerinde olsa gerektir. Örneğin; 1882’de Batum Gürcü muhacirlerinden Şaban isimli bir çocuk eğitim hakkından istifade etmek için girişimde bulunmuştur. Şaban, Mekteb-i Sultani’de “tahsili-i ulum ve muarefet” etmek üzere bir istida sunmuş ve Şaban’ın İstanbul’a gideceğinden bahisle gerekenin yapılması kayd olunmuştur. Mekteb-i Sultani bilindiği üzere bugünkü Galatasaray Lisesi’nin ilk aşamasıdır.

Benzer bir kayıt Sinop Karasu nahiyesi Hasandere karyesinde sakin Batum Gürcü muhacirlerinin çocukları için söz konusudur. Sinop sancağına bağlı bazı karyelerde sıbyan mektebi olmadığı için yeni mektepler inşası ve bunlara muallim tayini yapılması gerektiği belirtilmektedir. Sancak genelinde mektepler inşası talep edilmekle birlikte Hasandere Köy’ünde sadece muhacir çocukları için sıbyan mektebi açılmış, muallimine geçici olarak aylık seksen kuruş tahsisi maarif muhasebesince kayıt olunmuştur.

24 Mart 1890 tarihli belgede Kırım, Yenişehir ve Batum’dan gelen muhacirlerden bahsedilmektedir. Belgede Batum’dan hicret ederek İstanbul medreselerinde “muhacir” olarak kayıtlı bulunan öğrencilerin almaları gereken evrak ve hangi yollarla işlem yapacakları açıklanmaktadır. İlk olarak kesin hicret edenler ve geçici olarak gelenlerin ayrımı yapılmış, kalıcı olanlara tezkire-i Osmaniye verilmesi kararı uygulanmıştır.

Tarihin hemen her evresinde yaşanan göçler sebebi ve sonucu ne olursa olsun hep hazindir, bilinmezliğe bir yolculuktur. Osmanlı Devleti özellikle 19. yüzyılda hep bir göç hadisesi yaşadı, göçlerin ardı arkası kesilmedi. Göçlerle ilgili yapılan her çalışmada benzer bulgular, tespitler, süreçler söz konusudur, çok da doğaldır. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu şartlar düşünüldüğünde her türlü imkansızlığa rağmen imkan yaratılmış, Gürcüler dahil diğer muhacirler için kalıcı yurt olmak başarılmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir