İnsanı yeryüzündeki diğer canlılardan ayıran en önemli özellik dili kullanma becerisidir. Dil beceresi anlama ve anlatma temeline dayanır. Anlama, okuma ve dinleme becerileriyle; anlatma yazma ve konuşma becerileriyle gerçekleştirilir. Genel anlamda dil eğitimi, bu dört temel dil becerisinin geliştirilmesi üzerine inşa edilir.
Güzel, ahenkli ve dünyanın en sistematik dili olan ana dilimiz Türkçe’nin eğitimi de yukarıdaki dört temel dil becerisiyle yapılmaktadır. Bu yazıda bu becerilerden okuma ve yazma becerileri üzerinde durulacaktır.
Okumanın pek çok tanımı olmakla birlikte, bu tanımların merkezinde anlamak kavramı vardır. Okuma, en genel ifade ile anlamaktır. Hiç göremeyen insanların da okuma becerisine sahip olduğu düşünülürse, söylediklerimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Görme duyusunda bir kusur olmayanlar için okumanın fiziksel ve zihinsel iki boyutu vardır. Okumanın fiziksel boyutunu gözün hareketleri; zihinsel boyutunu beyinde gerçekleşen olaylar oluşturur. Okurken gözümüz bir satır üzerinde sıçrar. Göz, her sıçramada üç ila beş sözcük görür, durur. Okuma, gözün sıçrama ve durmasıyla sağlanır. Görülen her sözcük, beyinde önce görüntü merkezine, görüntü yorum alanına, daha sonra da okuma merkezine iletilir. Saniyenin ellide biri oranındaki bir zaman diliminde gerçekleşen bu süreç, okumanın zihinsel boyutunu oluşturur.
Okumanın fiziksel ve zihinsel boyutunun bilinmesi, okuma eğitiminde sağlıklı gelişimin önünü açacak biçimde kullanılmalıdır. Vücudumuzun kasları, nasıl beden eğitimiyle gelişiyorsa, okuma da sürekli okuma alıştırmalarıyla gelişir. Bizler, özelikle kurmaca metinleri okuyarak başkalarının acılarına, sıkıntılarına, mutluluklarına, sevinçlerine tanık oluruz. İlk okuma becerisine sahip her birey, sürekli okuyarak okuma sürecinde başarıyı yakalar. Okumayı temel bir ihtiyaç olarak benimsediğimizde, okuma eğitimindeki hedefe ulaşabiliriz.
Günümüz bilgi çağında, tek bir tuşa dokunarak pek çok farklı ulaşmamız mümkündür. Bu bilgiler içinde doğru bilgiyi almak, çok iyi bir okuma becerisiyle gerçekleştirilir. Artık farklı meslek alanlarındaki kişisel gelişimin en önemli unsuru olarak dili kullanma becerisi aranmaktadır. Dili iyi kullanan bireyler meslek yaşamlarında zirveye ulaşmaktadır.
Geçmişte başarıları olan tarihin altın sayfalarında yer alan insanlar çok iyi okuma becerisine sahiptir. Bu konumda en çarpıcı örnek Atatürk’tür. Ulu önder M. Kemal ATATÜRK hayatının son anına kadar okumayı temel ihtiyaç olarak görmüştür. Kurtuluş savaşının en meşakkatli günlerinde dahi okumayı ihmal etmemiştir. Turgut Özakman “Şu Çılgın Türkler” adlı eşsiz eserinde Atatürk’ün okuma aşkını ve yazma becerisindeki üstünlüğünü şu sözlerle ifade eder “ … Onca işi arasında yeni çıkan kitapları okuduğu, İstanbul gazete ve dergilerini dikkatle izlediği anlaşılıyordu. Etkileyici bir üslubu vardı.”
Türkçe eğitiminde okuma dinleme konuşma ve yazma becerileri birbiriyle bağlantılı yürütülmelidir. Yazma becerisi de okuma becerisi gibi sürekli alıştırmalarla geliştirilir.
Yazmayı da temel ihtiyaçlarımızın bir parçası olarak görmeliyiz. Yaşadıklarımızın, okuduklarımızın, dinlediklerimizin, konuştuklarımızın binde birini yazdığımızda yazma eğitiminde başarılı olabiliriz. Bu sayede mükemmel bir roman yazarı olmak dahi mümkünken meramını karşıdakine uygun bir dille ifade etme gücüne herkes kavuşabilir. Yazma eğitimindeki gelişim okuma eğitimindeki başarıyla paralele yürütülür. Üslubu kuvvetli yazarların ürünlerini öykünmek, yazma becerisini olumlu yönde etkilemektedir.
Bu yüzyılın dahisi Atatürk “Nutuk” gibi dev bir eseri kaleme alarak yazma becerisindeki mükemmel üslubunu ortaya koymuştur. Nutuk’taki ifade yeteneğinden yazma eğitimi sürecinde yararlanmak herkes için zorunluluktur.
Çağdaş bir toplumun bireylerin arasında sağlam iletişimin en önemli bir unsuru olarak görülen okuma ve yazma eğitimi ilk okuma ve yazma becerisine sahip herkesin rahatlıkla başarabileceği bir alandır. Yeter ki okuma ve yazmayı yemek, içmek gibi temel ihtiyaçlarımızın bir parçası olarak görelim. Yeter ki Mark Twain‘in özlü sözünde ifade ettiği bireylerden olmayalım. ”Hiç okuyamayanla okumayan arasında bir fark yoktur.”