Değerler eğitimi halen tanımı ve anlamı hakkında gerek akademik çevrelerde gerekse de konunun ilgilisi eğitmenler arasında tam anlamıyla tanımlanamamış bir kavram olmakla beraber, kısaca, “değerleri öğretmek için açık bir girişim” olarak tanımlanabilir. Bu girişim toplumda meydana gelen ciddi sorunların getirileriyle birlikte birinci sınıf bir gereklilik haline gelmiştir. Komşusunu öldüren katiller, annesini sokağa atan insanlar birer olumsuz örnek olsa gerek. Bu tür yaşanan olaylar değerler eğitiminin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Milli eğitim bakanlığının plan ve programı dahilinde ilk okullarda, orta okullarda ve liselerde farklı değerler eğitimi uygulamaları yapılmaktadır. Fakat okulöncesi dönemde değerler eğitimi çalışmalarının uygulamaları daha yeni yeni ortaya çıkmaktadır. Okul öncesi yıllar, diğer yaşam dönemleriyle kıyaslandığında gelişimin farklı yönlerinin birbiriyle ilişkisinin yoğun olduğu, kişilik gelişimimin temellerinin atıldığı bir zaman dilimidir ve bu dönemdeki yaşantılar sonraki dönemler üzerinde de belirleyicidir. Bu nedenle değerler eğitiminin bu yaş grubunda verilmeye başlaması oldukça önemlidir. Değerler eğitiminin, çocuğun kendine güvenini geliştirdiği, akademik ve yaşamsal başarısını olumlu yönde etkilediği sağlıklı bir toplum meydana gelmesinde katkıda bulunduğu ifade edilmektedir
“Okul öncesi dönemde hangi değerler nasıl kazandırılmalı?” sorusu çerçevesinde altı farklı temel değere yer verilmektedir. Bu değerler: “Sevgi, saygı, sorumluluk, empati, yardımlaşma ve dürüstlük” olarak sıralanmaktadır. Belirlenen bu temel değerler çerçevesinde sınıf içi etkinlikler uygulanarak bu kazanımların edinilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Bütün bu çalışmaların tamamına burada yer verilemeyeceği için ilk olarak değerler eğitiminin iki temel değeri olan “Sevgi” ve “Empati” kavramlarını ele almaya çalışacağım.
Örnek değer olarak “sevgi”yi ele alacak olursak öncelikle bir günlük plan hazırlanır. Plan kapsamı içerisinde sevgi ile ilgili şarkılar, oyunlar, sanat etkinlikleri hikâyeler ve sosyal çalışmalar yer alır. Biz bu uygulama sürecinde sevgi tabanlı eğitimimizi nostaljik bir şarkıcımız olan Şenay’ın “sev kardeşim” şarkısını kullanarak kendi uyarladığımız sevgi oyunumuzu oynayarak kazanmaya çalıştık.
Sevgi oyunu
Yine bir sevgi etkinliği olarak velimizin de katılımıyla bir sevgi pastası yaptık. Kalp şeklini verdiğimiz pastamızla hem sevginin kalpten geldiğini anlatmayı sonrasında da sevgiyi paylaşmayı istedik.
Bir ay boyunca uygulanan sevgi etkinliklerinin sonucunda öğrencilerimin kazanımlarını gözlemlemek üzere serbest resim çalışması yaptırarak değerlendirmelerde bulundum.
Sevgi kavramı temalı etkinlikler sonucunda öğrencimin el ele tutuşan aile bireylerini resmetmesi bu çalışmaların verimliliği açısından oldukça ümit verici.
Yine bir uygulama örneği olarak “empati” değerini ele aldığımda biraz soyut bir kavram olduğu için zorlandım. Empatiyi öğrencilerimin kavrayabilmesi için biraz daha somutlaştırmaya çalıştım. Bunu yaparken de drama etkinliğinden faydalandım. Öğrencilerimle kendini başkasının yerine koyabilme becerisini geliştirmek için ayna oyunu oynadık. Ayna oyunu iki kişilik bir dramadır kişi karşısındakinin yaptığının aynısını yapmaya çalışır.
Ayna oyunu
Bir ay aylık bir süreç sonucunda öğrencilerimin kazanımlarını gözlemlemek üzere serbest resim çalışması yaptım ve onlardan empatinin resmini yapmalarını istedim. Değerlendirme resimlerinde gözlemlediğim, empati değerini de oldukça güzel kavramış olmalarıydı. Efe adlı öğrencimin yaptığı resim benim için oldukça sevindirici bir çalışma olmuştur. Neler yaptığını anlat dediğimde “kendimi köpeğimizin yerine koydum onun kulübede çok sıkıldığını düşündüm ve gezmeye çıkardım” Şimdi köpeğiyle empati kurabilen bir öğrencinin gelecek yaşantısında ailesiyle, eşiyle, arkadaşlarıyla da empati kurabileceğini ve sorunlarını büyütmeden daha az üzülerek aşabileceğini düşünüyorum. Efe hayatta kendisini başka birinin yerine koyabilecek onları anlamayı başarabilecek ve efe gibi öğrenciler çoğaldığında bir birini anlayan bir toplum meydana gelecektir.
Onların öğrendikleri her şeyi, hayatlarında nasıl koşulsuz kabul ettiklerini göstermek adına yine bir değerler eğitimi örneği olabilecek bir gözlemimi paylaşmak istiyorum. Mesleğe başladığım ilk yılda bir dağ köyünde çalışıyordum. İlçeye ulaşım problemi olduğu için köyde kalıyordum. Evime gelen veliler her seferinde kapımı çalmadan içeri giriyorlardı. Kapı çalınmasının gerekliliğini onlara ifade eden hiç kimse olmamıştı şimdiye kadar. Bu nedenle sınıf içi etkinlik uygularken Türkçe dil etkiliğinde öğrencilerime kapalı kapıların çalınması gerektiğini, içerideki insanın uygun olup olmadığı bilinmediği için, gel demeden girilmemesi gerektiğini, anne babalarının odasına dahi kapı çalınmadan girilmeyeceğini anlayabilecekleri bir şekilde anlattım. Sonrasında beni ziyarete gelen bir velimin, kapımı çalıp içeri girdiğinde söyledikleri benim için çok önemliydi. “Kapalı kapılar çalınmadan girilmezmiş bunu da çocuktan öğrendik” diyordu. Öğrencim bir nevi görgü kuralı olan bu davranışı içselleştirmiş annesini bile eğitmişti. Onların çocuk denip geçilemeyeceğini ilk o an anlamıştım. Sonrasında da onlara gerekli olan davranış eğitimlerini program dahilinde kazandırmaya çalıştım. Şu an uyguladığım değerler eğitimi çalışmaları bu sürecin benim için daha sistemli hale gelmesini sağladı. Sonuçlarından da gördüm ki oldukça verimli bir dönem oldu. Bu süreç oldukça uzun solukluydu ve çevredeki herkese sorumluluklar yüklüyordu. Bunlar başta aileler sonrasında eğitmenler ve bu çalışmalarda onlara destek olabilecek tüm kurumlardı.
Değerler eğitimi yapılırken ailelerin ve eğitmenlerin dikkat etmesi gerek noktalar vardır. Aileden başlayacak olursak her yetişkin çocuk için doğru bir model olmalıdır. Annenin ve babanın birbirini sevmediği sevgi sözcüklerinin kullanılmadığı bir evde çocukta sevgi davranışın yeterince gelişmesi beklenemez. Yine bir serbest zaman etkinliğindeki gözlemimi paylaşacak olursam Ebrar adlı öğrencim evcilik oynuyordu oyunda bir eşi vardı ve onunla sürekli “aşkım şunu verir misin”, “aşkım bunu alabilir miyim” sözcüklerini kullanarak konuşuyordu ve benim buradan anladığım evinde sevgi sözcüklerini kullanan ebeveynlerin olduğuydu. Sizce de bu öğrencinin gelecekte ailesini, arkadaşlarını, eşini ve çevresindeki sevilmeye değer olan her şeyi sevme yeteneği hiç sevgi sözcüğü duymayan bir çocukla aynı olabilir mi?
Çocuğun aileden sonra karşılaştığı ilk kurumsal yapı okulöncesi kurumlarıdır. Bu süreç çocuk için oldukça önemlidir. Öğretmen figürü çocuğun hafızasında geniş yer tutar. Bu sebepten öğretmenin davranışları, kullandığı sözcükler hatta mimikleri bile önemlidir. Dolayısıyla öğretmenin de davranışlarına oldukça dikkat etmesi gerekir. Çünkü davranışa dönüşmeyen her eylem zayıf ve güçsüz bir söylemden öteye geçemez. Ve çocuğun dünyasında da etki bırakamaz.
Değerler eğitiminin sınıf içinde uygulanabilirliğini görmek adına birçok etkinlik uyguladım. Bu yazıda sizinle öğretmenlik hayatımdaki yalnızca birkaç örneği paylaşabildim. Yine de değerler eğitimi üzerinde çalışmak isteyecek öğretmenlere kaynaklık edebileceğini düşünüyorum. Bu çalışmanın olmazsa olmaz ön koşulu öğretmenin öğrencilerini sevmesi ve onların en iyi olma çabasını sadece onların özbenliği için desteklemeye çalışmasıdır. Sevgi dolu yürekleri taşıyabilmesi için de kocaman bir kalbe ve hepsine yetecek kadar sevgiye sahip olması gerekir.
Hem sözleriyle ve hem de davranışlarıyla her gün yeni bir şeyler öğrendiğim sevgili öğrencilerimi geleceğin mimarları olan küçük dev adamlar olarak görüyorum. Onlara sahip olmaları gereken değerleri kazandırabilirsek dünyanın daha yaşanılabilir bir hal alacağını düşünüyorum.