Her mesleğin, kendine özgü bir anlam ve önemi, belirli amaçları olmakla birlikte kimi meslekler, çok daha özel bir anlam ve önem taşıyor. Öğretmenlik, özel bir anlam ve önem taşıyan meslekler arasında, belki de onların başında yer alıyor. Bunu doğrulayan birden çok neden sıralanabilir. Bunlardan birini anımsayalım: Öğretmen, tüm bireylerin yaşama ve mesleğe hazırlanmalarında belirleyici bir rol oynuyor. O nedenle anne baba ve tümüyle toplum, yetişmekte olan bireylerin iyi birer insan olmalarının yanı sıra, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda kendilerini gerçekleştirmeleri, iş ve meslek sahibi olmaları için umudunu öğretmene bağlıyor. Yalnızca bu niteliği bile öğretmenliğin, meslekler içinde özel bir yer tuttuğunun kanıtı olabilir.
Bu özelliği nedeniyle öğretmenin, işini gerektiği gibi yapabilecek bir donanımla öğrencilerinin karşısına çıkarılması gerekiyor. Öğretmene bu donanımı kazandırma görevi ise özellikle onun öğretmenlerinin omzuna yüklenmiştir. Öğretmenin yeterlik düzeyi, onun öğretmenlerinin yeterlik düzeyi ile doğru orantılıdır.
Donanımlı öğretmenin kazanmış olması gereken niteliklerin tümünü gözler önüne serebilmek, kitap oylumunda bir çalışmayı gerektiriyor. O nedenle bu kısa yazımda, donanımlı bir öğretmene kazandırılması zorunlu olan niteliklerden yalnızca birkaçına değinmek istiyorum.
“Donanımlı” öğretmen, en az şu nitelikleri kazanmış olmalıdır:
- Öğrenmeyi öğrenmiş olmalıdır. Öğretmen, bu beceriyi mutlaka kazanmalıdır ki yaşamı içinde ve mesleğini sürdürürken gereksindiği her bilgi, beceri ve değeri, gereksindiği anda, kendi başına da gerçekten öğrenip içselleştirebilsin ve önünü kesen engelleri kolaylıkla aşsın. Gerçek öğrenme, öğrenilenin yapılabildiği, uygulanabildiği zaman ortaya çıkıyor. Bu da öğrenme sürecinde sormaya, soruşturmaya, araştırmaya, incelemeye, tartışmaya, deneye, gözleme yer vermeyi zorunlu kılıyor.
- Eleştirel okuma alışkanlığını kazanmış olmalıdır. İnsanın, insanlaşma yolunda ilerlemesinin; kişisel ve toplumsal sorumluluklarının bilincine varmasının en etkili yollarından biri, eleştirel okumadır. Buna belki de en çok öğretmenin gereksinimi vardır. Okuma derken bundan, tüm yazınsal, bilimsel ve teknikbilimsel tüm ürünlerin okunması anlaşılmalıdır.
- Yaşamı boyunca öğrenmeye ara vermemelidir. Değişmeyen tek şey değişimse öğrenmeye ara verme gerilemek, kendine ve çevresine yabancılaşmaya başlamak demektir.
- Öğrencileriyle bilinçli, sıcak ilişkiler kurabilmeyi başaracak bir toplumsal-ruhsal olgunluğa ulaşmış olmalıdır. Toplumsal-ruhsal olgunluk, sağlıklı her yetişkin için gerekli; öğretmen içinse gerekli olmaktan öte, zorunluluktur.
- Öğrencilerinin sorularını yanıtlayabilecek ve sorunlarının çoğunu çözümleme ve çözme yeterliği göstermelidir. Her öğrenci, doğal olarak kendine özgü bir kişilik kazanma yönünde gelişiyor. Bu gelişiminde öğrenciye yardımcı olmayı; dünyada ve evrendeki değişim ve gelişimi; bilimsel, teknikbilimsel, yazınsal ve sanatsal atılımları düzenli ve sürekli izleyip bunları öğrencileriyle paylaşmayı, ancak donanımlı bir öğretmen başarabiliyor.
- Öğrencilerine, kendini sürekli geliştiren, bağımsız düşünebilen, kendi istenciyle karar verebilen, tuttuğu işi başarıyla sonuçlandırabilen ve kendini yönetebilen bir kişilik kazandırma yetkinliğine erişmiş olmalıdır. Öğretmen, bu yetkinliğe mutlaka eriştirilmelidir ki onun yetiştireceği bireyler, kafasına vurulup elinden ekmeği alınan kişiler olmaktan kurtulabilsinler, bu tür girişimde bulunanlarla karşılaştıklarında direnç gösterebilsinler, gözü açıkların değirmenine su taşımasınlar.
Öğretmen, memur değildir. Memurun görev ve sorumluluklarını belirleyip sınırlandırmak, görev ve sorumluluklarının somut bir dökümünü yapmak olasıdır; ancak öğretmenin görev ve sorumlulukları tümüyle ne belirlenip sınırlandırılabilir ne de görev ve sorumluluklarının böyle bir dökümü yapılabilir. Özgün bir kişilik geliştirmekte olan her öğrenciye hangi ortamlarda, nasıl bir yardımda bulunulacağını, nasıl destek olmak gerektiğini öğretmen, o öğrenciye ve o ortama göre, o anda düşünüp uygulamak durumundadır. Bu nitelikteki işlevlerin önceden kestirilebilmesi olası değildir. Bunlar, ancak donanımlı bir öğretmenin üstesinden gelebileceği iş ve işlevlerdir. O nedenle öğretmenlik, bir memur için gerekli niteliklerin çok üstünde bir bilinç, yapıp etme yeterliği; onun da ötesinde bir sanatçı kimliği gerektiriyor. Bu görev, bir de öğretmenlerin öğretmenliği gibi bir görevse o zaman katmerleşmiş, çok daha önemli bir konum kazanmış, farklı bir sorumluluk olarak kendini gösteriyor.
Bütün bu nedenlerden ötürü, bu çok özel görevi yerine getirmede, yalnızca ya da daha çok, sorgulanmayan bilgileri öğrencilere anlatma, dinletme, okutma, belletme; yasa ve yönetmeliklerin, programların zorunlu kıldığı öbür görevleri yapma biçimindeki sıradan bir çaba, fazla bir anlam ve değer taşımıyor.
- Öyleyse yukarıda başlıca niteliklerini maddeleştirdiğim donanımlı öğretmeni yetiştirmeyi başarabilecek öğretmenlerin var edilmesi, kaçınılmazdır.
Durum bu olunca öğretmenlerin öğretmenine yönelik şunlar belirtilebilir:
- Öğretmenlerin öğretmeni, öğrenmeyi öğrenme becerisini öğretmen adaylarına öğretebilecek düzeyde içselleştirmiş olacak. Bunu öğretmenin biricik yolu, öğrenci odaklı eğitimi uygulamaktan geçiyor. O nedenle öğretmenlerin öğretmeni, kendisine, “Derslerimi öğrencilerin etkin katılımını gerektiren öğrenci odaklı eğitim yöntem ve teknikleriyle mi işliyorum, yoksa öğrenci odaklı eğitimin yalnızca sözünü etmekle mi yetiniyorum?”; başka bir deyişle “Çağdaş öğrenme-öğretme yöntemlerini, ilke ve kurallarını öğrencilerime uygulamalı olarak, yaşatarak öğretiyor muyum?” diye sormalıdır. Çok iyi bilindiği gibi, daha çok, “konuşulanların ve yazılı metinlerin belleğe yüklenmesine; oradan da sınavlarda öğretmene sunularak yeterliğin kanıtlanmasına” dayanan sözde öğrenmelerle yukarıda belirtilen ve bunların benzeri kişilik niteliklerinin kazandırılamadığı ortadadır.
- Öğretmenlerin öğretmeni, eleştirel okumayı bilecek ve bunu öğretmen adaylarına da kazandırabilecek.
Okuma alışkanlığı kazanmamışsa, kendi özel alanı dışında bir şey; örneğin, roman, öykü, şiir, deneme vb. okumuyorsa, bu öğretmenin, öğretmen adaylarına eleştirel okuma alışkanlığı kazandırma olasılığı çok düşük olacaktır. Hiç kimse, kendisinde olmayanı başkasına veremiyor.
- Öğretmenlerin öğretmeni, yaşamı boyunca öğrenmeye ara vermeyecek. Sürekli öğrenmeyi öğretmen adaylarının da içselleştirmesini sağlayacak. Öğretmen adaylarında, değişmeyen tek şeyin değişim olduğu ve öğrenmeye ara vermenin gerilemek, kendine ve çevreye yabancılaşmaya başlamak anlamına geldiği bilincini yaratacak.
- Öğretmenlerin öğretmeni, öğretmen adaylarıyla bilinçli, sıcak ilişkiler kurmayı başaracak ve öğretmen adaylarına da öğrencileriyle bu nitelikte ilişkiler kurmayı öğretecek. Bunun için gerekli toplumsal-ruhsal olgunluk sahibi olacak.
- Öğretmenlerin öğretmeni, öğretmen adaylarının sorularını yanıtlayabilecek, onların sorunlarının çoğunu çözümleme ve çözme yeterliğini gösterecek.
- Öğretmenlerin öğretmeni, kendini sürekli geliştiren, bağımsız düşünebilen, kendi istenciyle karar verebilen, ele aldığı işi başarıyla sonuçlandırabilen ve kendini yönetebilen bir öğretmen kimliğine sahip olacak ve öğrencilerine bu nitelikleri eksiksiz kazandırabilecek.
Konuya bir de şu pencereden bakalım: Öğretmenlerin öğretmenliğini yapan görevlinin, öğretmen adayına okumayı, sevdirdiğini ve adayın okumayı alışkanlık durumuna getirmesini sağladığını varsayalım. Bu aday, öğretmenliğe başladığında, haftada 30 saat ders okutuyorsa; sınıflarında 40-50, kimi zaman bundan da çok öğrenci varsa; bu öğretmene geçimini sağlayacak yeterlikte bir aylık gelir sağlanmıyorsa sonuç ne olacak? O zaman bu öğretmen, okuma alışkanlığını sürdürebilecek mi, öğrencilerine okuma alışkanlığı kazandırma çabası gösterebilecek mi?
Bana göre, okuma sevgisi ve alışkanlığı edinmiş olan öğretmen, o koşullarda bile okuyacak ve öğrencilerine okuma sevgisini de aşılayacaktır. Çünkü bu öğretmen, ne okuma engelli bir kişidir ne de okutma engelli. Öğretmende var olan okuma bilinci ve sevgisi, en kötü koşullarda bile, onu okumaya ve okutmaya zorlayacaktır. Bu öğretmen, bir yerlerden kısarak kendine ve öğrencilerine, okuma zamanı yaratacaktır. Çünkü bu öğretmen, dünyaya, olay ve olgulara, okuma alışkanlığı edinememiş öğretmenden çok farklı bir açıdan bakacak; dünyayı, olay ve olguları çok daha gerçekçi bir yaklaşımla değerlendirecektir. Gücü az diye, çalıyı tepesinden sürümeye hiçbir zaman girişmeyecektir.
Sonuç
Görüldüğü gibi sorumluluk, dönüyor dolaşıyor, öğretmenlerin öğretmenine dayanıyor. Öyleyse, pek çok sorunu kökten çözmek, toplumumuzu aydınlık bir geleceğe taşımak istiyorsak, işe nitelikli öğretmen yetiştirmekle başlamaktan başka umarımız olmadığını görmek ve zaman geçirmeden, bunun gereğini yapmak zorundayız.
Bunun için her şeyden önce, öğretmen yetiştiren kurumlar, bir iç hesaplaşmaya girişmeli ve önce kendi iç sorunlarını çözmelidir. Köklü bir çözüm isteniyor ve bekleniyorsa öncelik, buna tanınmalıdır. Çözüme, suyun kaynağından başlanmalı ve köklü bir meslek içi eğitimle de çalışmakta olan öğretmen kesiminin çağdaş eğitimin gerekleriyle doğru dürüst tanışmaları sağlanmalıdır.