O Çocuk Bizim Değil

Sayı 86- Nisan 2025

Yıl, 9 Kasım 1916

Anadolu’da, Bitlis’te tam anlamıyla ana baba günü yaşanıyordu.

Yollarda düşman işgalinden kaçan insanlarımız, evlerini, topraklarını, vatanlarını terk ederek canlarını kurtarma derdindelerdi.

Dört-beş yaşlarında bir çocuk da korkunun, hüznün, felaketin yollarında yapayalnızdı. Ailesi var mı, yok mu belli değildi.

Can havliyle önünden akıp giden insanların arkasına takılmış koşuyor, çaresiz bir şekilde ağlıyordu.

Mustafa Kemal, I. Dünya Savaşı sırasında Muş’ta ve Bitlis’te Ruslara karşı çarpışırken, 9 Kasım 1916 tarihli hatıra defterine şu satırları yazar:

“Yollarda birçok muhacir gördük. Bitlis’e dönüyorlar. Cümlesi aç, sefil, ölüme mahkûm bir halde. 4-5 yaşlarında bir çocuğu ebeveyni yol üzerinde terk etmiş, bu da bir karı kocanın peşine takılmış, onları ağlayarak 100 metreden takip ediyor. Kendilerini, çocuğu almadıkları için azarladım. ‘Bizim evladımız değildir’ dediler !..” (Şükrü Tezer, Atatürk’ün Hatıra Defteri, s.66).

Bu yanıt Mustafa Kemal’i derinden yaralamıştı.

O kıyamet gününden üç yıl sonra, emperyalistlerin “Hasta Adam” olarak niteledikleri memleketimiz, bambaşka inanışla ayağa kalktı.

O çocuk ve milyonlarca insanımız yurdun dört bir yanı işgal altındayken sönen umutlarını, Samsun’a doğru yelken açan Bandırma Vapuru’nda tutuşan meşalenin ışığında yeniden uyandırdılar.

Esarete, işgale, yalana, talana dur demek için bütün halkımız tıpkı kınalı serçe gibi yüreklerini ortaya koyarak mücadele etmişti.

Nihat Behram’ın bir yapıtında bahsettiği göğsü kınalı serçe gök gürleyince yere yatar da ayaklarını havaya kaldırırmış. “Neden böyle yapıyorsun?” diye soranlara. “Olur da gök yıkılıverirse, dayanak olmak için ayaklarımı kaldırıyorum.” demesi gibi savaş yorgunu, yokluk, açlık, hastalıklarla mücadele eden halk küçücük serçe gibi yurdun üstüne çöken karabulutları dağıtmak için yeniden ayaklanmıştı.

Mustafa Kemal ve arkadaşları gibi bağımsızlığın tek kurtuluş yolu olduğuna inanan yurtseverlerin inancının dalga dalga bütün memlekete yayılması ve harekete geçilmesiyle istiklâl mücadelesi başlamıştır.

Bu yüce ulus, yeniden varolmanın hevesiyle 19 Mayıs 1919’da doğan güneşe,

Amasya’da, Erzurum’da, Sivas’ta alevlenen yüreklere

Ankara’da bozkırın ortasından bütün işgalcilere duyurulan kararlı duruş ve inancın

“Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” diyen seslenişine sarıldılar.

Şöyle bir bakın Atatürk’ün fotoğraflarına. Yanında bir çocuk varsa o da çocuk gibi bakar etrafına. 23 Nisan’ı çocuklara armağan etmesi boşuna değildir. Belki de Bitlis yolunda yalnız başına koşan sahipsiz çocuğu gördükten sonra bu kararı vermiş olabilir. Tıpkı Erzurum Kongresi sonrasında Mazhar Müfit Kansu’ya, “Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır.” demesi gibi ülkemizi ve kaderini nasıl değiştireceğini planlanmıştı.

Bir çocuk dostuydu Atamız. Çocuklara güvenir, geleceğin ışığı, teminatı olarak görürdü onları.

 Bir gün Bursa’da kendisini karşılayan çocuklara:

 “Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız” dedi.

 Sonra ekledi:

 “Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz” dedi.

 ‘Çocuk’ diye hitap ederdi büyük küçük herkese

 O’na göre çocuk sevgi demekti.

 O’na göre çocuk saflığı temsil ederdi.

 ‘Bugünün küçükleri, yarının büyükleridir’ derdi.

 İşte bu değer, kocaman emanet olarak çocuklara verildi…

 Yıl 23 Nisan 1920

 ‘Ulusal Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir ‘denilerek millet iradesine duyulan inanç ve saygı bu ifade ile onaylanmış oldu.

Aynı zamanda istikbalin ışığı çocuklara bugün, çocuk bayramı olarak ilan edildi. Dünya ülkeleri arasında çocuklara bayram armağan eden başka lider ve ülke de yoktur.

Çocuklara verilen bu değer, aynı zamanda sevgiye, ışığa, aydınlık geleceğe tertemiz bir dünyaya kucak açmanın da yolunu açar.

Bu aydınlık gelecek, Atalarının bıraktığı mirasın yegâne koruyucuları olacak, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinde belirttiği uyarıları dikkate alarak onun ışığında yön bulacaklardır.

Yarının büyükleri ve sahipleri olan evlatlarımız şunu asla unutmayacaktır:

Kurtuluş Savaşı’nda ve sonrasında memleketimiz sadece düşman işgalinden kurtarılmamıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra cehaletle, açlıkla, hastalıklarla ve yokluklarla da mücadele edilerek ideal yaşam koşullarının sağlanması için büyük özveriyle çalışılmıştır.

Unutmayalım ki sadece büyük bir lider geleceği küçük kalplere emanet eder.

TBMM’nin kuruluşunun 105. yılında; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve bağımsızlık mücadelemizin tüm kahramanlarını rahmetle, minnetle, saygıyla anıyorum.

23 Nisan Ulusal   Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.

1 thought on “O Çocuk Bizim Değil

  1. Çocuk Cumhuriyeti’ne, kuranlara, yaşatanlara selam olsun… Ellerinize, emeğinize sağlık Gülsen Hocam…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir