Kazakistan’ın bir özelliği de eskicil (arkaik) Türk kültürünün izlerini taşıyor olmasıdır. Bu izlerin başında mezar taşları geliyor. Müzelerde bol miktarda balbal görebilir ya da etrafta fotoğraflarına rastlayabilirsiniz. Balbal, İskit / Saka mezar taşı olarak da biliniyor. Balbal sözcüğü eski Türkçede vurmak, çakmak, kakmak anlamına geiyormuş. Gerek balbal gerekse günümüz Türkiye’sindeki mezar taşlarının ortak yönü her ikisinin de insan biçimli olmasıdır. Balballar heykel değil ama belki de heykele yol açacak bir sanat formu. Balbalların yüzlerindeki ifadeler farklı olsa da, eller vurgulanıyor ve el hareketleri birbirine benziyor. Bir el kemeri tutarken diğer elde kadeh var. Bu kadehin ant kadehi olduğu bilinir, söylenir ve yazılır.
Mezar deyince ölü ve arkasından dinsel kavramlar alanına da girilmiş olunuyor. Dinsel alana girmeden, sosyoloji ve antropolojiye de dalmadan kıyıda kalmaya çalışarak yazacağım. Dinin bir doğma (nas) kısmı vardır bir de kültürel tarafı. Dogma kısmı bütün Müslümanlarca aynı şekilde bilinmesi ve inanılması gerekenlerdir: Allah’ın tartışmasız biçimde tek olduğuna inanmak gibi. Bir de kültürel tarafı vardır; dinin bazı uygulamaları insanlar, toplumlar, kavimler, milletler tarafından geliştirilir, uyarlanır. Bazen de dinin konusu olmayan yani vahiy dışı birçok durum din ile ilişkilendirilerek dinsel bir davranış haline getirilir. Bu da geleneksel millî kültürden din kültürüne katkılar yapılarak olur. Kısacası İslam dini de dahil, dinlerin insanlar tarafından biçimlendirilen kültürel tarafları vardır. Bu insani taraf dinin onu kabul eden toplumca kolayca benimsenmesini sağlar; kendinden kültürel ögeler bulunduğu için. Başka deyişle, her yeni din yeni bir yabancı kültürdür ve o dine inanılacaksa, yeni din ulusal kültüre uyarlanması, o dinin kültür boyutuna kendi kültüründen katkılar yapıp sentezlenmesi gerekir. Aksi takdirde o yeni yabancı kültür (din) benimsenmez. Aynı dine inansalar bile ülke ve toplumların din anlayışındaki farklılıklar büyük ölçüde bundan kaynaklanır: Türk, Fars, Arap Müslümanlık anlayışları gibi. Bu farklılıklar vahye aykırı değildir ve dinin kültürel boyutuna ilişkindir.
Türk Müslümanlık anlayışı Ortaçağ Arap geleneklerinin kendine uydurma baskısına rağmen kendi özelliklerini din kültürüne ekleyebilmiştir. Bizim din anlayışımızı Fars ve Araplardan ayıran bu özelliklerdir. Son yıllarda laiklik konusunda yaşanan sorun, Ortadoğu’dan yayılan yabancı İslamcılığın din kültürü telakkilerinin Türk İslam’ı anlayışıyla sürtüşmeleridir. Zira Türk İslam anlayışının; Yesevicilik kollarının, Mevleviliğin, Bektaşiliğin, özgün halleriyle Hanefi-Matüridi yorumunun cumhuriyetle, modernist uygulamalarla (Osmanlı ıslahatları ve Kemalizm) ciddi bir sorunu yoktur. Ortadoğu din kültürleri, kendilerinin de var olmasını değil, Türk din kültürünü yok etme özgürlüğü istemektedirler!
Konuyu dağıtmadan din kültürüne gelecek olursak, din kültürü bağlamında mezar ve mezarlık kültürü üzerinde durmak istiyorum. İslam’a göre ölü gömme yöntemi üzerinde durmak benim konum değil. Türk, Arap ve Mısırlılarda mezar kültürü üzerinde durmak istiyorum, elbette asıl konum Türk mezar kültürüdür.
Bazı Arap toplumları mezar yapmazlar, ölüyü gömdükten sonra mezar yerinin belli olmamasına, hatta kaybolmasına gayret ederler. Lehte veya aleyhte sözler söylenebilir, söylemek istemem; o kültür öyle uygun görmüştür. Mısırlılarda iki katlı kameriye biçiminde aile mezarlığı geleneği var. Alt kata ölüleri gömüyor, üst katta mezarlık ziyaretlerinde oturup dua ediyor, belki çay-kahve içiyorlar. Son yıllarda bu mezarların Kahire’deki evsizlerin işgaline uğradığını gazetelerden okuyoruz. İlginç bir sorun elbette.
Bizde ise, biz ata-dedemizin mezarının bilinmesini isteriz, torunlara “dedeniz burada yatıyor” derken “vatanın burasıdır” da demiş oluyoruz. Soy sopa önem veriyor, çocuklarımızın aslını asaletini bilmesini istiyoruz. Mezarları kaybolmayacak biçimde yapmakla en azından bunu söylemiş durumdayız. Başka sözlerimiz de olmalı. Mezar taşlarımız genellikle konuşur. Müslüman olmakla mezarlık kültürünüz Araplaşmamış ama etkilenmişiz, mezar geleneğimiz değişmemiş ama mezar taşını değiştirmişiz. Anadolu ve Balkanlarda balbaldan günümüzdeki mezar taşlarına geçiş yapmışız. Balbalların yüz ifadesi taşıması ve heykele benzetilmesi buna yol açmış olabilir. Türkistan’da mezarlık geleneğimiz biraz farklı biçimlenmiş. Kısmen balbaldan heykele geçiş var, kısmen de anıt mezar yapımı… Geleneğe Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Batı Türklüğü değil, en çok Doğu Türklüğünün bağlı kaldığını düşünebiliriz. Zira Çin yıllıkları, Müslüman gezginler ve Avrupalı misyonerlerin notları Türklerin mezar başlarına ölenin suretini diktikleri hatta “bark” binasının duvarlarına resimlerini yaptıklarını kaydetmektedirler. Kumanların ölüleri üzerine büyük bir mezar yapıp, yüzü doğuya dönük, elinde bel hizasında bir kap tutan suret diktikleri tarihte kayıtlıdır (Ayrıntılı bilgi için Anıl Yılmaz. 2005. “Baba mı, balbal mı, bediz mi”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi. 2/4.).
İslam öncesi dönemde mezar taşlarımız balbaldı. Şimdi mezar taşı yapıyoruz. Balbalların yüzleri görünüyor ve balbal fotoğraflarına baktığımızda mezarda yatan hakkında hayli fikir edinebiliyor, balbal üzerinden hayli yorum yapabiliyoruz. Bazı balballar şakacı, bazılar gözü arkada kalmış, bazıları muzırca gülümsüyor, bazıları ise çok üzgün görünüyorlar.
Mezar taşı niyetiyle bir ara koç, koyun ve tosbağa da yapmışız. İslamiyet sonrasında balbalların yerini Anadolu’da herhangi bir mezarlıkta gördüğümüz mezar taşları almıştır. İslamiyet sonrası Anadolu mezar taşlarında balballarda olduğu gibi insanların yüzü yoktur. Sarıklıdırlar. Eski şehirlerimizdeki cami hazirelerinde kalan mezar taşlarında onu gözleriz. Son dönemde ise Tanzimat, meşrutiyet sonrasında, mezar taşları feslidir; erkek mezarları elbette… Son yıllarda mezar taşı yerine mermer levha konulmaya başlandı. Gelişme sürüyor.
Doğu Türklüğünde, son yüzyılda, Sovyetik Rusya yönetimi altında başka bir gelişme yaşanmış: Anıt mezar… Mezarlıklar anıt mezarlarla dolu. Heykeli dikilenler, estetik bir mezarda fotoğrafıyla birlikte poz verenler, bir kompozisyon oluşturanlar, camii görünümlü mezarlar… Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan gibi ülkelerde herhangi bir mezarlığa girince adeta Açıkhava müzesine girmiş gibi oluyorsunuz. Doğu Türklüğü ile Batı Türklüğünün mezar geleneklerinde bir ayrışmanın ortaya çıktığı görülüyor. Bu kadar geniş bir coğrayada bu da normal.
Yan tarafta görülen heykel biçimli mezar taşı da Ardahan- Çıldır’dan. Çıldır Kaymakamlığının hazırladığı Tarihi kalıntıları ile Çıldır adlı kitaptan alındı.
Yazıyı bitirirken bir mezarın neleri barındırabileceğini, hangi kök kültür ve değerleri içerebileceğini, asıl Türk kozmolojisinin ne olduğunu, Ortadoğu kültür dairesine girmekle unutturulmaya çalışılanların neler olduğunu göstermek isterdim. Beni aşar. Sizi Prof. Dr. Canan Parla’nın bir bildiri sunumuyla baş başa bırakıyorum: “Eski Türk Kozmolojisinden Bir Mengücekli Kümbetine Yansıyanlar”