Logos

Sayı 60- Ekim 2018

Didem Daşdemir

Ve tanrı yarattı kadını yedi günde. Bekledi cumartesiden pazartesiye, sonra sabretmek kutsal sayıldı bu böyle biline…  Vardı dünyaya dolandı yüce dağlar ıssız çöller aştı, ay ile doğdu gün ile battı. Fakat böyle başıboş kalmasına razı olmadı ki insanoğlunu yarattı. Sonra ne mi oldu?

Yedi kadın yaratıldı önce, yedi ayrı topraktan yedi ayrı renkten. Her birine yedi ayrı güzellik verildi. Ve güzel olan ne varsa bu yere kadın ile bahşedildi. Bin bir çeşit marifet ile donatıldı. Elbette bir bedeli olmak koşuluyla.  Kıskançlık ve kibir en son üflendi ruhlarına. Kadın ve dünya bir başlarına öyle anlamsız kaldılar ki tanrı başladı boşlukları yavaş yavaş doldurmaya. Yedi yer yaratıldı önce, kadın anlam veremedi sonra bir süre oyalandı, gezindi, dolandı fakat kısa süre sonra bundan sıkıldı ve mutsuz oldu. Sonra yedi gök yaratıldı yedi kadının her biri yedi gökte dolandı, yedi arşa kement attı fakat yine mutsuzluk kısa süre sonra ruhunu sardı. Tanrı hiçbir zaman kadını mutlu etmek için yapmadı tüm bunları fakat kadın her mutsuzluk anında etrafında bir şeylerin var olduğunu fark edince…

İşte o günden bugüne mutlu edilmeyi kendine bir hak olarak gördü. Ulu tanrı kükredi sonunda: Yedi yer yedi gök önünüzde emrinizde size bahşettiklerimin nankörüsünüz nedendir bu hal? Sinsi kadın düşündü içinde ki iblisten de akıl alarak başladı tanrının bildiği sözleri dil ile tasdiklemeye: Yüce tanrı ulu tanrı, nimetlerine şükürkâr varlığına tabiiyiz. Yedi yer bize az yedi gök bize dardır. Ne eylersen eyle, bizleri mesud eyle…  Ve işte kadın o gün nankörlüğü ve riyayı öğrendi. Tanrı adeta kahkahaya boğuldu, kadının iblise bu kadar çabuk teslim olmasını ummamıştı oysa. Yedi kadın çekildi inzivaya yedi yere. Bu hallerini gören tanrı yeniden buyurdu: Yedi yer yedi gök dar geldi demek siz mesut olamadınız. Kadınlar korku ve merak içinde birbirlerine bakındılar. Tanrı sözü ele aldı yeniden

-Size vadedilmiş mutluluk yedi dağın ardındadır. Ulaşırsanız şüphesiz sizindir mutluluk sonsuz olanı hem de. Ulaşamazsanız ziyan olanların kötü talihidir sizin olacak olan. İmtihan cesaret ister, akıl ister… Seçim sizin.

Kadın mutluluğu yedi dağın ardında aramaya razıydı. Eğilip yüce tanrı önünde bir kez daha razı olduklarını bildirdiler. Devam ettiler söze; imtihan kolaydır sabır var ise, dünya zindandır mutluluk yok ise. Tanrı varlığına ederiz iman, asilerden değiliz hak yoluna kurban olsun can ile canan…

Tanrı çekildi göğüne yeniden, insan oyuncağı hayli gülünç gelmişti. Yine de ne yapacaklarını görmek istiyordu. İman ve inkârın yolu birdi, nankörlük ve minnet, iyilik ve kötülük gibi yollarımızın hepsi birdi ta ki ufak kıvrımları görünceye yahut göremeyinceye dek. Kadınlar çekildiler inzivaya, kimisi yere kimisi göğe altından ırmaklar, türlü türlü meyveler, birbirinden lezzetli hurmalar, dünya güzellikleri ve âdemoğluna bahşedilen sayısız nimetler…  Bunca şeye rağmen bir şeyler eksikti hala. Kalplerinde kusur vardı ve mükemmel olan tanrı mükemmel olamayan kullar yaratmıştı, niçin?

İmtihan günü gelip çatmıştı nihayet, tanrı bütün kadınları topladı huzuruna son bir şans vermek adına son kez rızalarının olup olmadığını sordu. Kadın inatla ve büyük bir heyecanla diretti. Kadın hırsı ve inadı işte o gün öğrendi. Tanrı sisler içindeki yedi koca dağ gösterdi, kadınların her birini sıraladı herkes burada kendi imtihanını verecek yahut kendi mutluluğunun peşine düşecekti…

Kadınlar yola koyuldular, alçak dar bir vadi boyunca uzun uzun yürüdüler, sonunda ilk dağın yamacına ulaştılar. Tereddüt ve korku içinde olmalarına rağmen gizli bir memnuniyet sarmıştı ruhlarını. Dağa doğru küçük adımlarla tırmanıyorlarken, tanrı tarafından gönderilen bir kuş çıktı karşılarına “garuda kuşu” kol ve bacakları insan görünümünde olup başı kartal başına benziyordu seslendi garuda; bu ıssız dağda bu güzeller ne arar?

Kadın cevap verir; mutluluğun peşine düştük güzel kuş, bu dağların ardında imiş. Yolumuz uzun imtihanımız pek çetindir. Garuda hemen atılır; “ben sizi bu dağdan karşı dağa geçiririm fakat bir şartla, güzelliğinizi isterim sizden”. Kadınlar bu teklif karşısında önce şaşırırlar fakat mutluluğa olan inançları o kadar sarsılmazdır ki; kabul ederler ve garudaya bu dağı geçme karşılığında bir çırpıda güzelliklerini verirler.

Böylece kadın ilk olarak güzelliğini kaybeder, güzellik çabuk tüketilen ve herhangi bir amaç uğruna harcanan ilk şey olur. Garuda söz verdiği gibi kadınları ilk dağdan geçirip ikinci dağın yamacına bırakır. Ardından seslenir tanrı dili ile. “Dünya ince bir köprü, ha deyince geçilmez. Güzellik narin bir kuştur, kovalasan da tutulmaz”.

Kadınlar güzelliklerini kaybetmiş olmanın üzüntüsü ile yollarına devam eder. Kimisi üzgün, kimisi kızgındır lakin ayrılıklar henüz baş göstermemiştir. İkinci dağ eteği biraz engebelidir fakat kadınları etkilemez, bu zorlu yol yamaca yakın bir yerde tanrı tarafından ikinci bir kuş gönderilir. Yaşlı bir kartal önlerine çıkar. Bu ıssız dağda bu genç kadınlar ne arar? Kadın cevap verir; “mutluluğun düştük peşine, şu koca dağların ardındadır. Yolumuz uzun sınavımız çetindir”. Yaşlı kartal hemen atılır; “ben sizi bu dağdan karşı dağa pek zahmetsiz geçiririm lakin karşılığında gençliğinizi isterim”. Kadınlar güzelliklerini kaybetmenin ardından, gençliklerini de kaybetmek istemiyorlardı. Önce kem küm ettiler biraz düşündüler, taşındılar ardından mutluluk uğruna gençliklerini feda edebileceklerine karar verdiler. Yaşlı kartal hayli sevindi ve bir çırpıda kadının elinden aldı. Uzun kıvrak gagası, geniş kanatları ile kadını adeta büyüler. Tek seferde yedi kadını kanatları üzerinden üçüncü dağ eteğine bırakır, ardından şöyle seslenir. “Gençlik bahar bahtiyarlık, kışa benzer ihtiyarlık. Bin yaşasan da yine kara toprak çamur balçık”. Kadın gençliğini de kısa süre için de kaybetmişti farkında olmadan, kolayca harcayabiliyordu. En kötüsü de yitirdiği şeylerin farkında olamayışıydı.

Üçüncü dağdan yukarıya tırmanmaya başladılar, kadın tanrısını çoktan unutmuş, bunu kendisiyle onun arasındaki bir düello haline getirmişti. Yardım istemek aklının ucundan bile geçmiyordu, şeytanı da kendisiyle birlikte yol alıyordu içinde tanrıya ne hacet.

Hayli yorulurlar ve acıkırlar. Tanrı kadınlar için türlü meyveler yaratır dağ eteklerinde, kadından şükretmesini ve kendisini hatırlamasını ister ve en yakın meleği dorayı gönderir, tüm meyveleri yemelerini fakat tepede ki elma ağacına dokunmamalarını ister.  Dora buyruğu iletir ve gider. Kadın ne şükür eder ne de teşekkür, yamaç boyu tüm meyvelerden yiyerek ilerler. Zirveye ulaştıklarında elma ağacını görürler ve bir an da şeytan çıkıverir karşılarına; yedi kadın ne arar bu ıssız dağda? Kadın aynı şekilde anlatır meramını. Şeytanda kadınla yürümeye devam eder ve yol boyunca yasak elmadan bahsedip durur, sonunda kadını yasak elmadan yemeye ikna eder. Şeytan kadının iradesini kolayca tek seferde çekip alır elinden. Kadın tanrıya karşı geldi, şeytana uydu ve iradesini kaybetti. İrade kadına verilmiş en büyük armağandı fakat bunun da kıymetini bilemedi işte o günden bugüne kadın, şeytana iradesini kolayca teslim eder oldu.

Dördüncü dağa ulaştıklarında kadınlar hayli yorulmuştu. Bir şeyleri kaybetmiş olmanın üzüntüsü ile yavaş yavaş yol alıyorlardı. Tanrı tarafından bir yılan gönderilir. Kıvrıla kıvrıla kadına doğru ilerledi ve sordu bu kadınlar ne ararlar bu ıssız dağda? Kadın bıkkınlık içinde anlatır. Yılan sözü ele alır hayli yorgun ve yaşlı görünüyorsunuz, ne diye düşersiniz mutluluğun peşine. Şaşkınlık içinde sorarlar, yaşlı ve yorgun mu? Sinsi yılan, içlerinden birkaçının genç ve diri olduğunu, bazılarının da yaşlı ve çirkin olduğunu söyler, böylece kadınlar arasına fesat girer ve kısa zamanda kavga çıkar. Kadınlardan üçü mutluluğundan vazgeçer ve geri döner. Kadınların iyi niyeti böylece hilekâr yılan tarafından ellerinden alınır. Kadınlar birbirine karşı güvensiz ve şüpheci bir halde yola devam ederler. Tüm iyi şeylerini birer birer kaybeden kadın, iyi niyetini de kısa sürede kaybeder. İşte o günden bugüne iyi niyet kadının içinde kısa süre kalır sonra şüpheye ve güvensizliğe dönüşür.

Beşinci dağa geldiklerinde iyice yorulmuş ve umutsuzluğa kapılmışlardı. Mutluluğa olan inançları sarsılmış, imtihanları anlamsızlaşmıştı. Kadın o kadar inatçıydı ki tanrıya yüz çevirmek aklının ucuna bile gelmiyordu. Güç bela dağa tırmanırlarken tanrı tarafından yaşlı bir kurt gönderilir; ey güçlü kadın topluluğu ne arasınız bu ıssız yerde. Kadınlar birbirlerine şüphe içinde bakarlar, erken davranan sözü ele alır. Mutluluğun peşindeyiz, öte dağların ardında almaya gidiyoruz. Yaşlı kurt; bu dağın ardı uçuruma çıkar gidebilmeniz mümkün değil, ah nerde o eski gücüm olsaydı sizi tek seferde sırtımda taşırdım. Yaşlandım gücüm kuvvetim kalmadı ama isterseniz sizi uçuruma düşürmeden götürürüm yalnız gücünüzü isterim sizden, vermezseniz yolunuz açık ola. Kadınlar artık usanmaya başlarlar kaybetmekten fakat geri dönmeyi göze alamazlar. Çaresizce kabul ederler ve tüm güçlerini yaşlı kurda verirler. Kurt aldığı güç ve dirilikle atıldı, sırtladı kadınları söylediği gibi uçurumdan geçirip karşı dağın eteğine bıraktı. Arkalarından seslendi; vardım gördüm dört kadın, ziyan olmuş biçare. Mutluluk uğruna, dönmüş yıkık viraneye. Böylece kadın amacına ulaşmak için tüm gücünü de kaybetmişti, zaten hep böyle değil miydi?

Kadın umutsuzca yürümeye devam eder, fakat dizlerinde derman bulamaz. Bir süre dinlenmeye karar verirler ve kendi aralarına konuşmaya başlarlar; birçok şey kaybettik gençlik, güzellik, güç ve kuvvet, iyi niyet ne kaldı bizden geriye? Ne için çıkmıştık bu yola? Elimiz de ne kaldı şimdi? Kadın uzun bir süreden sonra kafasını kullanmaya başlamıştı. Zaten hep böyle değil miydi? Tüm olaylar olup bittikten sonra düşünmeye koyulmuyor muyduk? Kadın sonunda tüm meseleyi anlayıp manayı çözmüştü. Bir hışımla kalktı yerinden, bizlerin mutluluğa ulaşacağımız yok, mutluluk diye bir şey yok, yaratıldık ve yaşayacağız hem de tanrı için, dolu dolu şükrederek yaşayacağız. Arayacağımız bir şey kalmadı, mutluluğa inancımız kalmadı. Yerimiz tanrı yanıdır, yedi yer evimiz yedi gök yerimizdir. Kadın son olarak inancını da kaybeder. O günden bugüne kadın önce inanarak başlar, bu uğurda her şeyini yavaş yavaş kaybeder, bir tek inancı kalıncaya dek. O da tükendiğinde başladığı yere geri döner, büyük bir kayıtsızlıkla. Dünya böyle bir yer değil mi zaten?

Tanrı tarafından yaratılıp, tanrıya dönmek…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir