“Bir yıl sonrasını düşünüyorsan, tohum ek ağaç dik
Ama yüz yıl sonrası ise düşündüğün, halkı eğit.
Bir kez ürün verir, ekersen tohum
Bir kez ağaç dikersen, on kez ürün verir
Yüz kez olur bu ürün halkı eğitirsen.
Balık verirsen bir kez, doyurursun halkı
Öğretirsen balık tutmayı, hep doyar karnı.”
Kuan Tzu
İnsanlık, yaptığı yanlış tercihlerin acısını ezelden beri yaşamıştır. “Bugünü kurtarma” felsefesi nelere mal olmamıştır ki! Var oluş amacına ters nice kader yaşamışlardır: ezilmişlikler, sınıflaşmalar, kendileriyle ilgili söz haklarının olmayışı, kendilerinin olmayışları… Bu yaşanılanları “kader” yapan, Kuan Tzu’nun demeye çalıştığı gibi “ileriye yönelik” davranamamaktır.”
Peki, bu makûs talihi yenmek için nereden başlamak lazım? Elbette eğitimden. Aslında bu şiir görmek isteyenler için yüzyıllar öncesinden gelen bir uyarı ve eğitim anlayışının gelenekselden çağdaşa geçmesi gerektiğinin bir feryadı.
Belki öğretmenin, öğrenciyi “küçük adam” görmesinden, yok saymasından belki de öğrencinin kendine atfedilen bu nitelemeleri sindirip kendini değersizleştirerek “Armut piş, ağzıma düş.” anlayışını benimsemesinden birey ve dolayısıyla toplum için korkunç bir gelecek vasıl olmakta. Öğrencinin üzerine giydirilen bu tembellikle aklı devre dışı bırakılmaktadır. Bu tutsaklık kalbi boş, vicdanı boş, aklı boş nesiller “piyasaya” sürmektedir. Balığı emeksiz yemenin, halkı eğitmemenin kısa ve uzun vadede daha birçok dramatik sonucu ortaya çıkmaktadır ve çıkacaktır.
Şiirin iki önemli seçeneğini, okuldaki öğretim yöntemlerine benzetecek olursak “balığı vermenin” anlatım yöntemi, sunuş yolu gibi öğretmen merkezli yaklaşımları karşıladığını söyleyebiliriz. Peki, bu tarz yaklaşımların olumsuzlukları nelerdir? Kuşkusuz akla ilk gelen ezbercilik. Ezberciliğin olduğu yerde bilgi derinlemesine öğrenilmediğinden, anlaşılmadığından kalıcı olmuyor yani “köprüden geçinceye“ kadar kullanılıyor. Zihnini üst seviyede çalıştıramayan öğrenci de hayat karşısında başarısız oluyor.
Bu durumda, “balık tutmayı öğretmek” ise öğrenci merkezli yaklaşımları karşılıyor. Öğretmen ses kayıt cihazı olmaktan çıkıp yol gösterici oluyor. Öğretmen, öğrencinin bir kere karnını doyurmak yerine öğrenmeyi öğreterek onun (öğrencinin) kimseye muhtaç olmadan bilgiye ulaşmasını sağlıyor. Bilgiye kendi ulaşan, aklını kullanan öğrenci için anlamlı ve kalıcı öğrenme meydana geliyor. Sürekli bir meşguliyet içinde olan öğrenci başkalarına da zarar vermiyor.
Kısaca öğrencilerimizi edilgenlikten kurtarmak için, kendi kaderlerini kendileri yaratmaları için, toplum olarak pişmanlıklar duymamak için onların eline oltayı vermenin zamanı geldi.