Sunuş
Aşağıdaki şiir Nahçıvanlı şair Hüseyn Cavid tarafından yazılmıştır. Şiir okununca anlaşılacağı gibi, o günlerde yine Ermeni teröristler tarafından katliama maruz kalan Oltu ve Kars ahalisi Müslümanlar için yazılmıştır.
1830’lardan itibaren Rusya’nın Güney Kafkasya’da ilerleyip Türk nüfusunun yoğun olarak yaşadığı bölgeleri işgal etmesi insanlık açısından büyük trajedilerin başlamasına yol açmıştır. Rusya’nın bölgede tutunabilmek için yapay Ermenistan kurma çalışmaları da 1829 Edirne Antlaşmasına dayanır. 13. Maddesi Osmanlı ve Rusya devletlerinin uyruğunda bulunanların göç etmelerine izin veren tuhaf bir maddeydi. Bu maddeye dayanarak Kafkasya’daki Türk ve Türk jeokültürüne ait toplumlar taciz edilmiştir.
Bu madde süreli olsa da, Rusya’ya öğrettikleri daha sonraki yıllarda Kafkasya’da Çerkeslerin trajedisini başlatacaktır. Milyonlarca Çerkes yurtlarından edildi ve Osmanlı Devleti’ne kovalandı. Katliam, kötü yol koşulları ve kıtlık gibi nedenlerle 1864’lerde iki milyona yakın Çerkes hayatını kaybetti.
Gürcistan şimdi bir ülkenin adı olsa da 20. yüzyılın başına kadar coğrafi bir bölgenin adıydı, Kapadokya ya da Trakya gibi. Bu bölge büyük ölçüde Türklerin yaşadığı, Türkçenin ortak dil (lingua franca) olduğu bir bölgeydi. Ahıska, Ahılkelek, Batum, Gümrü, hatta İrevan ve Tiflis bile Türk nüfusun baskın olduğu Türk şehirleriydi. Rusya Edirne Antlaşmasından sonra bu bölgelerde de baskıları yoğunlaştırdı ve Türk nüfusunu bölgeden kovalamaya, yerlerine ise Anadolu’dan davet ettiği, Kafkasya’ya taşımaya gayret ettiği Ermenileri yerleştirmeye uğraştı.
Elbette insanlar yurtlarını kolaylıkla ve barış içinde terk etmediler. Rusya yönetimi altında Ermeni-Gürcü-Rus işbirliği Müslümanlar aleyhine sonuçlar verdi. Kafkasya’dan Ahıska’dan, Ahılkelek’ten, Batum’dan Anadolu’ya doğru kaçakaç halinde bir göç de başladı.
***
Aşağıdaki şiir işte o koşullar altında etnik temizlik yapıp bölgeyi boşaltarak Ermenileri yerleştirme politikasının sonucunda yaşanan katliamlardan biri üzerine yazılmıştır.
Şiirde Hüseyn Cavid, katillerden çok mazlumları mazlum oldukları ve acz içine düştükleri için eleştiriyor! Âdeta “Senin elin armut mu topluyordu? Öyleyse hak ettin!” der gibi…
Bir toplum barışçı olsa da etraftaki silahlanma gelişmelerini izlemelidir. “Bizim kimseye karşı kötü planlarımız yok, kimseye zarar vermedik, vermeyeceğiz de.” diye düşünmek başkalarının da barışçı biçimde düşündüğünü ve size zarar vermeyeceğini göstermez. Nitekim 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başlarındaki Türk toplumlarında bu düşünce egemendi. Osmanlı Devleti’nin geri çekilmesi ve yıkılmasıyla birlikte her tarafta adeta koyun gibi doğranmıştır. Balkanlarda (Sırp-Yunan-Rus), Kafkasya’da (Ermeni, Gürcü, Rus), Ortadoğu’da (Arap) hatta Anadolu’da (Ermeni) katliam ve soykırımlarına maruz kalmış, canlarını kurtarabilenler kaçakaç durumunda mülteci olarak Anadolu’ya sığınmıştır. Oysa devletlerin olduğu gibi milletlerin de kendi jeostratejik aklı olmalıdır. Türk toplumlarının bu konuda başarısız olmasının nedeni ciddi bir araştırma konusudur.
Hüseyn Cavid (1882-1941) de bir kurban. Ama o Çarlığın değil, Sovyetler Birliği’nin kurbanı. 1937’de repressiya diye bilinen düzmece mahkemelerden birinde verilen cezalarla sürgüne gönderilir ve kuşkulu biçimde ölür. Hüseyn Cavid, yükseköğrenimini 1910’da İstanbul’da Edebiyat Fakültesinden tamamlamıştır. Iğdır’ın hemen bitişiğindeki Nahçıvanlıdır.
İkram Çınar
Kars ve Oltu Etrafında Sebepsiz (!?) Olarak Alçakçasına Katl ve Yağma Edilen Mazlumlar İçin [1]
Hüseyn Cavid
Verin! Verin de, evet, susturun şu feryadı,
Aman! Esirgemeyin merhametle imdadı.
*
Verin! Verin! Gözü yollarda bir yığın beşerin,
Ne heyret, Esersiz mi, bunca ahu-enin? [ənin-dul]
*
O çırpınan, ezilen, kahrolup giden fukara,
Değil mi? Yoksa o sizden değil midir acaba!?
*
O titreşip meleşen yavrular niçin çabalar?
Niçin yanar eli koynunda mustarip analar?
*
O kız, gelin, o sönen hiclegâh, o yaslı düğün,
Nedir o manzara? Bir an tasavvur et de düşün.
*
Tuhaf değil mi? Henüz irmeden bahari-ümid,
Kefenli çölleri al laleler kılar temcid.
*
O karlı dağları tezyin eden kızıl güller,
Değil cenaze… Birer handedir, hayata güler.
*
Güler beni-beşerin duygusuz sefillerine,
Güler hamiyyete bigâne seng dillerine.
*
Güler adalete, insafa, hakka, vicdana,
Güler hakayıkı-incile, hükmü Kur’an’a.
*
O pare-pare cesetler demek bugün mesut…
Kemirmez onları artık bir ihtiyacı-enüd.
*
Fakat kalanlar, o kimsesizler – ah yarabbi!
Ne yapsın!? İşte koşar canlı bir cenaze gibi.
*
Koşar zalimi-felakette aç, soluk, bihuş,
Koşar ümidi saadetle müzdarip, medhuş.
*
Koşar, koşar da arar bir şererei iman,
Arar zelami-felakette şöleyi-vicdan.
*
Fakat ne çare!? Söner hepsi, yok ümidi-nicat.
Kulaklar işte sağır, kimse dinlemez, heyhat!..
*
Evet, budur bu çobansız koyunların hali,
Yatanların budur efsus, hali, ikbali…
*
Ah, evet, hep değişti ruhi-beşer,
Hükmeder şimdi başka felsefeler.
*
Hak, adalet, tabiat işte bu gün,
Ebdi-mazluma karşı pek küskün…
*
Yaşatan kainatı kuvvettir,
Güçsüzün hep nasibi zillettir.
*
Evet, acizlerin cezası budur,
Kim ki, mazlum olursa zalim odur.
*
Hep cihan kanlı bir kitap elan,
Bu, fakat bir sahifedir ondan.
*
Kopuyor her taraftan bin feryat,
Seyredin, işte her taraf berbat.
*
Kürreyi arzı kaplamış heyecan,
Verilir her dakika bir kurban.
*
Patlıyor her tarafta bir volkan,
Şark ve garp, işte püskürür al kan…
*
Acaba, bunca çarpışan, vuruşan,
Kan döken, can veren, koşan, boğuşan,
*
Mahvolan, kesip kesilen,
Kahreden, kahrolan, ezip ezilen,
*
Düşünün bir, niçin, niçin acaba!?
Bir kıyamet niçin olur berpa?
*
Anlamış çünkü her nefer mutlak,
Kalıp olmaktadır bugün her hak.
*
Hep damarlarda işte kan coşuyor,
Hepsi yalnız hukuk için koşuyor.
*
Kim ki, bigânedir hukuka, evet,
Hain ellerde mahvolur elbet.
*
İşte, karşındadır misali bugün,
Sen de göz varsa seyredip de düşün!..
*
Sebepsiz (?) kahrolan zavallıların,
Sana şamil değil mi hali yarın.
*
Yaşamak istesen çalış, çabala,
Defolup gurla, berk olup parla!
*
Yoksa feryat ve nale zaiddir,
Bir hakikat bu: “ezmeyen ezilir!..”
Nahçivan, Kanuni Evvel 1914.
[1] Hüseyn Cavid. Menim Tanrım Gözelliktir, Sevgidir – II, Bakı: Kitab Klubu, s. 318-320.