Kadınsı Yansımalar – 2

Sayı 28- Eğitim Politikası (Ekim 2010)

Saatin acı sesiyle kendine geldi.  Alelacele kalktı, yüzünü yıkadı, akşamdan hazırlamış olduğu hardal sarısı elbisesini giydi. Saçlarını topladı.  Aynanın önünde duran rimele uzandı ama vazgeçti. Yalnızca pembe rujunu sürmekle yetindi.  Hafif bir şeyler atıştırdıktan sonra yola çıktı, her sabah olduğu gibi…

Yağmur eşliğinde aheste yürürken, zincirleme düşünceler beyninde dolanıyor; ruhu çözemediği eciş bücüş kargaşalarla sarsılıyordu.  Ama tüm uğraşlara rağmen mutsuzdu. Kaşları çatık, başı önde, güzelim nisan yağmurunun tadını alamayacak kadar mutsuz!

Güzel sayılırdı, daha doğrusu bakımlı demek daha dürüstçe olurdu onun için.  Kendince kariyeri, orta hallice bir işi, anlam yüklemeye çabaladığı bir hayatı vardı. Otuz beş yıllık hayatına iki evlilik ve bir çocuk sığdırmıştı.  Heyhat her iki evliliğin başı da ve sonu da aynı gibiydi. Umut ve mutluluk dolu iki başlangıç ve araya giren kadınlarla iki bitiş.  İlk eşi ile epeyce mutluydular sanki oğullarının doğumuyla bu mutluluk daha da bir perçinlenmişti.  Ta ki eşinin açık unuttuğu bilgisayarda yazışmalarını okuyana dek. İlk aldatılış, ilk sonlanış… Ve boşanma… İlk veda…

İlk başlarda zevk veren yalnızlığı azaba dönüşünce yeniden evlendi.  Yine aynı umut, aynı mutluluk vaatleri ve yine aynı son.  Bu kez eşinin mesai arkadaşıydı “öteki kadın”. Kocası deliler gibi inkâr etmiş,  inkârın faydasızlığını kavrayınca da “önemsizdi, tek gecelikti, sevdiğim kadın sensin”lere sığınmayı seçmişti. Fark etmezdi zaten, neyse neydi, ya da ne değildi?  Sonuç belliydi.  Belki de “ön teker nere giderse, arka teker de oraya gider” demeliydi.

“Sanırım bu benim kaderim” diye saçma sapan bir düşünceyle yaşıyordu son zamanlarda. “Neden?”,”Hata ne, nerede, kimde?”, “Hata var mıydı gerçekte?”, “Son hep böyle mi olacaktı?”,”Ötekilerde olan, onda olmayan neydi?”düşünceler, düşünceler… Yedi bitirdi kendini…   Bu düpedüz yıkımdı! Aniden, fırtına şiddetinde bir yıkım, tufan, zelzele, adı her ne ise… Hadi birincisi tamam ama insanın başına aynı şey ikinci kez gelmezdi ki! İki evlilik, iki son, iki öteki kadın…

Öteki kadının diğer adı ”  merak”    aslında… Bu afili merak beraberinde pek çok soruyu getirir:  Bir başkasının erkeği daha mı çekicidir acaba? Eğer öyleyse, neden başkasına ait erkek daha bir çekici gelir insana?  Kadınlar arası seçilmiş erkek elde etme savaşı neden peki?  Yoksa “Eşi bu adamda ne buluyor”?” düşüncesi midir yasak ilişkiyi hayata sokan?

Zordur aslında öteki kadın olmak! Görünürde imrenilen, beğenilen, her daim güçlü, bakımlı, erkeğini mutlu etmek için hiçbir şeyden kaçınmayan öteki kadın, ya da aslında ne kadar mutlu ve güvenli gözükse de acı çeken, hüzünlü, yeri geldiğinde herkes tarafından hoyratça dışlanabilen, suçluluk duygusunu alabildiğine yaşayan öteki kadın… Sevgi-nefret, yüceltme-aşağılama, güven-boşluk, umut-umutsuzluk gibi tezatları içinde barındıran öteki kadın.

Hani bir söz vardır: “Kadın kadının düşmanıdır”   derler ya…  Pek katılmam bu söyleme.  Bana göre aslolan kadınlar arası rekabettir.  Gizli, içten pazarlıklı, yalanı dolanı riyasıyla koskoca rekabet.  Sen benden üstün, ben senden iyinin çarpışmasıdır bu.  Ama gerçek olan şudur: Yasak ilişki her durumda sorun ve üzüntü kaynağıdır.  İlişkinin başı mutluluk ve heyecan olsa da, sonu hüsrandır.  Huzursuzluk, “kabullendim, ne olursa olsun ben böyle de mutluyum, seviyorum”ların yerini almakta gecikmeyecektir.  Çünkü aşk paylaşmaz! Eğer ortada aşk yoksa olanın adı çıkarlar zinciridir.  Ki bu da işine gelirse türü paylaşımlar olacaktır.

Kimi kadın evli erkekle ilişkiyi asla kabullenemez.  Evli olduğunu gizleyen erkekleri de unutmamak gerekir tabii ki…  Böylesi bir durumda aşk üçgenine dâhil olmak istemeyen kadın ilişkiyi hemen sonlandırır.  Alışkanlık ve sığınılacak liman kisvelerine sığınmayı seçen kadın ise, kendisinin de bir gün aldatılacağını ve öteki kadının ötekisinin de ortaya çıkacağını bilmelidir.  Yasak aşk heyecanı yaşamak isteyenler ya da başkasının erkeğini elde etmeyi zafer olarak kabul edenler de azımsanmayacak orandadır.

Sonuç olarak, tüm bunlar ve ötekileşmek bu uğurda; birer bedel belki de… Bu bedeli ödemeye değer mi? Değerli olan, üçüncü tekil şahıs olmayı kabullenebilir mi?  Kabullense bile nereye kadar sürer bu hengâme?  Bu kaosa katlanmaktansa serbest birini bulmak daha doğru değil mi? Yoksa aşkın gözü kör olmaya devam mı etmeli?

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir